Türk edebiyatında bir edebî sanat olarak istişhâddan ziyade ona çok benzeyen “irsâl-i mesel” veya “iktibas” tercih edilmiş, bu sebeple Türkçe belagat kitaplarında istişhâd yer almamıştır. İrsâl-i meselde örnek olarak atasözleri veya benzer özlü sözler, iktibasta âyet ve hadisler zikredilir. İstişhâd-da ise örnek söz veya mısraların kime ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Belagat terimi olarak istişhâdın asıl malzemesini doğruluk, güzellik, yaygın kullanılırlık gibi farklı özelliklere sahip kalıplaşmış ifadeler oluşturur. Şair veya yazarın ifadeyi kuvvetlendirmek, anlamı zenginleştirmek, sözü sanatlı hale getirmek gibi amaçlarla âyet veya hadis, atasözleri, vecize, mısra ve beyit zikretmesi istişhâdı ortaya çıkarır.
İstişhâd, anlamı güçlendirmek için başkalarının fikir ve sözlerinden yararlanma bakımından ıtnâb-ı makbule benzer. Özellikle açıklama gerektiren fikirlerle yoruma muhtaç konularda müellifin sığlıktan kurtulması ve ifadesini zenginleştirip kuvvetlendirmesi için istişhâd en geçerli yoldur.
Türk nesrinin başlangıcından itibaren istişhâd yolunun kullanıldığı görülmektedir. Orta Asya devresinde kaleme alınan Kutadgu Bilig’in mukaddimesiyle başlayıp kısa ve seçili cümle yapısına sahip Rabgüzî’nin Kısasü’1-enbiyû’si ile gelişen bu anlatım tarzı, Dede Korkut hikâyelerinden bu yana atasözlerinin de bu amaç için kullanılmaya başlanmasıyla zenginleşmiştir. Anadolu sahasında kaleme alınan ilk eserlerde çok sayıda istişhâd örneğinin bulunduğu görülmektedir. Yazarı belli olmayan Behcetü’l-hadâik îî mev’izati’l-halâik ile Sadreddin Mustafa Şeyhoğlu’nun Merzübânnâme tercümesi bu ifade tarzını benimsemiş eserlerdendir.
“Divan nesri” adıyla anılan yazı dilinde Sinan Paşa’nın Tazarruât’müan itibaren rağbet gören bu üslûp özellikle sanatkârane nesirde yaygın bir kullanım alanı bulmuştur. Başlangıçta daha çok eserlerin mukaddime kısımlarında görülen ve âyet, hadis, İslâm büyüklerinin ifadelerinden seçilmiş sözler, Arapça ibareler, XV. yüzyılın ikinci yansından sonra gelişen inşâ anlayışının da etkisiyle bilhassa mensur eserlerin bütününe yayılmıştır. Ayrıca Özellikle şiir şerhlerinde istişhâd için âyet ve hadislerden özlü sözlere, mısralardan manzumelere kadar her çeşit malzemenin kullanıldığı görülür. İktibas ve istişhâd yoluyla ifadeyi zenginleştirme ve süsleme anlayışı Türk nesrinde ayrı bir yeri olan divan mukaddimelerine de yansımıştır. Necâtî, Lâmiî Çelebi ve Fuzûlî gibi şairlerin divan mukaddimeleri bu tarzın dikkat çekici misalleriyle doludur.
Tezkiretü’ş-şuarâ, tezkiretü’l-evliyâ ve menâkıbnâmeler yanında tasavvuf! mensur eserlerde de bu anlatım tarzına yaygın biçimde başvurulmuştur. XVI. yüzyıldan itibaren süslü anlatıma yönelme eğiliminin Türk nesrinin külfetli ve ağır bir şekle dönüşmesinde iktibas ve istişhâd yoluyla anlatımın önemli bir rolü olmuştur. Sanatkârane Türk nesrinin en mükemmel örnekleri sayılan Veysî ve Ner-gisî’nin eserlerinde görülen istişhâd örnekleri bu konudaki en uç misaller olarak kaydedilebilir.
Tanzimat devrinde Türk nesrinin sadeleşerek Batı etkisinde bir gelişme kaydetmesine rağmen bu ifade tarzının Nâmık Kemal, Muallim Naci ve Ziya Paşa’nın nesirlerinde sürdürüldüğü görülmektedir. Özellikle Nâmık Kemal’in mektupları bu anlatımın çeşitli örnekleri bakımından zengindir. Muallim Naci’nin, Türkçe’de kullanılan ve kullanılabilecek olan iktibas ve istişhâdlar İçin Sânihûtü’l-Amb (İstanbul 1303), Sânihâtii’1-Acem (İstanbul 1304) adlarıyla müstakil kitaplar kaleme alması bu rağbetin devam ettiğini göstermektedir. Türk edebiyatındaki iktibas ve istişhâd örneklerinden bir kısmı Mehmet Yılmaz tarafından Edebiyatımızda İslâmî Kaynaklı Sözler adıyla bir araya getirilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1992).
TDV İslâm Ansiklopedisi