Tarih öncesi çağlarda etrafında bazı yerleşmelerin olduğu bilinen İznik milâttan önce316 yılında kurulmuş. Roma ve Bizans devirlerinde büyümüştür. IV. Haçlı Seferi sırasında İstanbul’un Latinler tarafından işgalinden sonra baş-şehirlik yapan İznik’te bu dönemde meydana getirilmiş eserlerden Ayasofya Kilisesi ile esası Roma devrine ait surlar günümüze kadar gelmiştir. Ortadan kalkan bazı yapıların da temelleri mevcuttur. Şehrin Selçuklu Türkleri’nin elinde bulunduğu 1075-1097 yılları arasına ait üstleri yazılı mezar lahitleri, daha sonra Bizanslılar tarafından surun tamiri sırasında inşa malzemesi olarak kullanılmıştır. Bu parçalar şehrin güneyindeki bir kulenin duvarlarında görülmektedir. Yakın zamanlarda yapılan kazıda ortaya çıkarılan Yenişehir Kapısı dışındaki Orhan Gazi İmareti ve Hamamı, Osmanlılardın İznik’in fethinden hemen sonra şehir dışında yerleşmeye başladıklarını göstermektedir. Çinilerle de süslendiği anlaşılan imaretin 735 (1334) yılına tarihlendirilen kitabesi İznik Müzesi’ndedir.
İznik, Orhan Gazi zamanında 1331’de Türkler’in eline geçince başkilise olan Ayasofya hemen camiye çevrilmiş, XVI. yüzyılda da Mimar Sinan tarafından tamir edilmiştir. Duvarlarının kalem işiyle, mihrap çevresinin çinilerle süslendiği anlaşılan yapı XIX. yüzyılın başında harap olmuş ve fonksiyonunu kaybetmiştir. 734’te (1333) yapılan Hacı Özbek Camii şehrin içindeki en eski Osmanlı eseri olması bakımından önemlidir. Vaktiyle yanda yer alan bir son cemaat yerine de sahip olduğu bilinen yapı, kare planlı üzeri prizmatik üçgenlerle geçişi sağlanan kubbe ile örtülüdür.[bk. Hacı Özbek Camii] 746 (1345-46) yılında inşa edilen Hacı Hamza Camii ile hemen yanındaki 750 (1349-50) tarihli Hacı Hamza Türbesi 1930’lu yıllarda yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır. Caminin ve türbenin kitabeleri İznik Müzesi’ndedir.[bk. Hacı Hamza Bey Mescidi Ve Türbesi] 780 (1378-79) yılında Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından yapımına başlanıp 794’te (1391-92) tamamlanan Yeşilcami şehrin merkezindeki en önemli âbidelerden biridir. Düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilen yapının sırlı tuğla ve çini kaplı minaresi dikkat çekici olup yapıya adını vermiştir. Önde üç birimli bir son cemaat yerine sahip camide harim. güneyde prizmatik üçgenlerle geçişi sağlanan bir kubbe ile örtülüdür. Harim üç birimli bir mekânla da kuzeye doğru genişletilmiştir.[bk. yeşilcami Külliyesi] XV. yüzyılda inşa edilen Şeyh Kutbüddin Camii ve Türbesi zaman içinde harap olmuş, cami yıkılmış, türbe ise yakın zamanda onarım görmüştür. Günümüze ulaşmayan caminin yerinde son yıllarda yapılan temizlik çalışmaları sırasında çeşitli devirlere ait bazı duvar izleri ortaya çıkarılmıştır. Zaman içinde yapı planının değişikliğe uğradığı, önünde iki birimli bir son cemaat yerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Batı yönünde camiye bitişik kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü bir türbe ve türbeye kuzeydoğudaki köşeden bitişik tuğla gövdeli bir minare bulunmaktadır. 846’da (1442-43) yapılan Mahmud Çelebi Camii kare planlı, üzeri prizmatik üçgenlerle geçişi sağlanan kubbe ile örtülüdür. Üç birimli bîr son cemaat yerine sahip olan caminin yanı başında bulunduğu bilinen imaretle kuzeyde yolun karşı köşesindeki çeşme son yıllarda yıktırılmıştır. XVI. yüzyılın başında inşa edilen Eşrefzâde Camii İV. Murad zamanında çinilerle süslenmiştir. Yunan işgali sırasında yakılarak yok edilen caminin yerine betonarme bir cami yapılmıştır. Eşrefoğlu’nun batı yönünde yapıya bitişik olan türbesi yıkılmıştır. Kuzeybatı köşesinde yer alan tuğla gövdeli, yer yer çini kuşaklarla süslü minare ilk yapıdan günümüze kadar gelebilmiştir.[bk. Eşrefoğlu Rûmi Camii]
I. Murad tarafından annesi Nilüfer Hatun adına 790 (1388) yılında yaptırılan imaret, erken dönem mimarisi içinde sıkça görülen ve zâviyeli tabhâneli diye adlandırılan yapılar grubunda yer almaktadır. İtinalı taş-tuğla örgülü duvarlara sahip yapının önündeki revak hareketli bir cepheye sahiptir. Beş birimli revak ortada kubbe, yanlarda aynalı tonozla örtülüdür. Yapıda orta mekânla tabhâne odaları birer kubbe ile, batı yönündeki cami mekânı ise iki birimli olup daha küçük ölçüde kubbelerle örtülmüştür. XIV. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen Yâkub Çelebi Zaviyesi taş-tuğla örgülü duvarlara sahiptir. Beş birimli son cemaat yeri aynalı tonozlarla, sofa ile asıl cami mekânı prizmatik üçgenlerle geçişi sağlanan birer kubbe ve yan mekânlar da aynalı tonozla örtülmüştür. Caminin önünde yer alan açık türbe dört payeye oturan sivri kemerler üzerinde kubbe ile örtülüdür. Yâkub Çelebi. Bursa’da babası Murad Hudâvendigâr’ın türbesine gömüldüğüne göre bu yapı ya önceden yapılarak boş kalmış veya onun adına sonradan inşa edilmiş bir makam türbesidir.
İznik’in güneyinde Yenişehir Kapısı dışında yer alan Kırgızlar Türbesi’nin XIV. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Taştuğla malzeme ile inşa edilen yapı son yıllarda kısmen tamir görmüştür. Türbe kare planlı, üzeri yüksek kasnaklı kubbe ile örtülü bir mekânla bunun kuzeyinde kare planlı ve üst örtüsü yıkık olmakla beraber tonozlu olduğu anlaşılan bir ön mekâna sahiptir. İçinde sekiz adet kabir bulunan yapının duvarlarında XVII. yüzyıla ait kalem işlerinden izler görülmektedir. Şehrin doğu yönünde Lefke Kapısı dışında yer alan Sarı Saltuk Türbesi XIV-XV. yüzyıllara tarihlendirilen bir makam türbesidir. Açık türbe olarak inşa edilen yapı. dört payenin taşıdığı sivri kemerler üzerine oturan pandantifli kubbe ile örtülüdür. Yapı son yıllarda tamir edilmiştir. Lefke Kapısı dışındaki mezarlık alanında bulunan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa Türbesi, farklı ölçülerde bitişik iki kare planlı ve kubbeli yapıdan oluşmaktadır. XIV. yüzyılın sonuna tarihlendirilen doğu yönündeki ilk yapı daha küçük ölçüdedir. İçinde Kara Halil Hayreddirı Paşa ile oğlu Ali Paşa’nin mermer sandukalı kabirlerinde kitâbeli sandukalarla baş ve ayaktaşları dikkat çekicidir. Batı yönünde yapıya bitişik olan bina sonradan inşa edilmiş olup içinde aynı aileden birçok kişinin kabri bulunmaktadır.[bk. çandarlı türbesi] Şehrin içinde Çandarlı İbrahim Paşa ile Halil Paşa’nın birer türbesi vardır. Çatıları çökmüş, duvarları kısmen yıkılmış, harap durumda olan her iki yapıda kitâbeli sandukalarla baş ve ayak taşları önemlidir. Yanlarında bulunduğu bilinen mescid ve imaret zamanımıza ulaşmamıştır.
Günümüze kadar gelebilen tek medrese olan Süleyman Paşa Medresesi XIV. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Avlunun üç yönünde sıralanan sekiz birimli revakların arkasında on adet talebe odası ile bir dershane ve bir müderris odası vardır. Yapının bütün birimlerinin üzeri kubbelerle örtülmüştür. Dershanenin solunda yer alan müderris odasından ayrı bir kapı ile dershane bağlantısının sağlanmış olması dikkat çekicidir. Yapı bugün bakımsız bir durumdadır.
İstanbul Kapısı yolu üzerindeki Büyük Hamam da denilen I. Murad Hamamı, çifte hamam olarak inşa edilmiş olup kare planlı, kubbeli soyunmalik mekânları ar-Kasmda aynalı tonozlu UıKlıK ve ortası kubbeli sıcaklık mekanlarıyla yine kubbeli ikişer halvet hücresine sahiptir. Bugün çok harap durumda olan hamamın ılıklık ve sıcaklık bölümlerinin bir kısmının üzerinde evler bulunmaktadır. 11. Murad Hamamı veya Hacı Hamza Hamamı adlarıyla tanınan yapı da çifte hamamdır. XV. yüzyıla tarihlendirilen yapının erkekler kısmı daha büyüktür. Kare planlı ve kubbeli soyunmalık, tonozlu ılıklık, dört eyvanlı ve dört köşesinde birer halvet hücresi olan sıcaklık mekânlarına sahiptir. Muhtemelen XVII. yüzyılda ilâve edilen kadınlar kısmı daha küçük ölçüde olup kare planlı kubbeli soyunmalık, küçük bir ılıklık ve iki hücreli sıcaklık mekânından oluşur.[bk. Hacı Hamza Hamamı] Şehrin içinde yer alan diğer bir hamam da XIV. yüzyılın sonu ile XV. yüzyılın başına tarihlendirilmesi mümkün olan ve İsmail Bey Hamamı adıyla tanınan yapıdır. Küçük ölçüde, fakat çok itinalı işçiliğe sahip süslü bir yapı olduğu mevcut izlerden anlaşılmaktadır. Özellikle spiral kubbesi, mukarnasları ve malakârî süslemeleriyle dikkat çeken yapının içi yakın zamanda kısmen temizlenmiş, üzeri bir uzay çatı ile örtülerek koruma altına alınmıştır.[bk. ismail bey Hamamı] Lefke Kapısı yolu üzerinde yer alan ve bir bölümü yola gitmiş olan hamam kalıntısının dışında şehirde küçük ölçüde dört özel hamam daha tesbit edilmiştir.
Lefke Kapısı’nın iç tarafında bulunan sivri kemerli çeşmenin tamir gördüğü anlaşılmakta olup zemin kodu yükselmiştir. Şehrin pazar yeri olan kesiminde XV. yüzyıla tarihlenebilecek sivri kemerli nişli bir çeşme nisbeten iyi durumdadır. İsmail Bey Hamamı’nın kuzeybatısında yer alan bir başka çeşme kalıntısı son yıllarda kısmen elden geçirilip yok olması önlenmiştir. Şehrin merkezinde Mahmud Çelebi Camiî’nin kuzeyinde vaktiyle varlığı bilinen çeşme yakın zamanlarda yol yapımı sırasında ortadan kaldırılmıştır. İzmit’in merkezinde İstanbul Kapısı yolu üzerinde kuzey ve batı duvarları kısmen ayakta olan bir kervansaray kalıntısı bulunmaktadır. Kaynaklarda adı geçen Rüstem Paşa Kervansarayı olması kuvvetle muhtemel olan bina çok harap durumdadır.
Osmanlı devrinde çini ve seramik imalâtının önemli merkezi durumunda olan İznikXVII. yüzyılın sonlarına kadar bu faaliyetini sürdürmüştür. Çini ve seramik üretiminin yapıldığı fırınları araştırmak üzere sondaj ve kazı çalışmaları yapılmıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından yürütülen ve birinci dönemi 1964-1969 yılları arasında gerçekleştirilen bu çalışmaların ikinci dönemi 1981’de başlamış olup halen devam etmektedir. Özellikle şehir merkezinde yer alan II. Murad (Hacı Hamza) Hamamfnın kuzeyinde ve doğusundaki alanda çok sayıda fırın ateşhânesine rastlanmıştır. Günümüzde hamamın doğusunda atölye bölgesi olduğu anlaşılan alanda yürütülen kazılarda ele geçen çok sayıdaki fırın malzemesi ve çeşitli tekniklerdeki çiniseramik parçalarından Osmanlı dönemi çini ve seramik sanatının gelişimi hakkında bilgi elde edilmektedir. Çıkarılan parçalar İznik Müzesi’nde korunmakta olup önemli parçalar aynı müzede teşhir edilmektedir.
- İznik Nerede, Tarihi, Özellikleri, -Osmanlı Öncesi- Hakkında Bilgi
- İznik Tarihi, Nüfusu, -Osmanlı Dönemi- Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi