Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın İznik’i alıp merkez yapması, daha sonra Bizans’ın eline geçen şehrin Anadolu’daki Türkmenler tarafından yeniden fethinin kutsal bir misyon olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Osmanlı Beylîği’nin kuruluş yıllarında Osman Bey’in ilk önemli hedefi İznik oldu. 1300′-de Yenişehir’den hareket ederek Avdan dağlarını geçip şehri kuşattıysa da son derece müstahkem surları aşamadı. Hemen yakınında bir havale kulesi yaparak İznik’i abluka altına aldı. Oğlu Orhan Bey de babasının siyasetini takip ederek bir süre ablukayı sürdürdü. 1329’da Pelekanon Savaşı’nda Bizans ordusunu yenince İznik’in kaderi belirlendi. İlk Osmanlı kroniklerine göre şiddetle kuşatma altına alınan İznik’in Bizanslı kale kumandanı isteyenlerin kalmaları, istemeyenlerin gidebilmesi şartıyla teslim olmuş ve şehir Orhan Bey’in eline geçmiştir Bizans kaynaklarında da İznik’in yardımına koşan Bizans kuvvetlerinin 1329’daki yenilgisinden sonra şehrin Osmanlılar’a savaş olmaksızın teslim edildiği belirtilir. İznik’in teslim olması üzerine anlaşma şartları gereği yerli halka dokunulmamış, idareci zümrelerin burayı terketmesine rağmen ileri gelenlerden birçoğu yerinde kalmıştır. Bazı Bizans ve Osmanlı kaynaklarında fetih sonrası İznik’in beylik merkezi haline geldiğinden söz edilir. Ancak buranın idaresinin kime verildiği hususunda farklı rivayetler vardır. Şehirde bir cami ve medrese yaptırdığı bilinen Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın bu görevi üstlenmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Ele geçirilmesinden birkaç yıl sonra burayı gören İbn Battûta’nın ifadeleri şehrin uzun abluka döneminin izlerini taşıdığını gösterir. Ona göre surları oldukça harap olan İznik’te Orhan Bey’in hanımı ve az sayıda saray görevlisi bulunmaktadır. 1354te İznik’te esir olarak bir süre kalan Bizanslı din bilgini Georgios Palamas da İznik’i sönük ve harap bir şehir olarak tanımlar. Ancak buranın Osmanlı idaresi altında giderek geliştiği ve önemli bir kültür merkezi haline geldiği, çoğu XIV. yüzyıl ortalarından itibaren inşa edilen tarihî eserlerden anlaşılmaktadır. Orhan Bey ilk olarak Çandarlı Kara Halil’i buraya kadı tayin etmiş, bazilikayı camiye çevirerek [bk. ayasofya camii] ve bir imaretle bir medrese yaptırarak İznik’in imarını başlatmıştır. Çandarlı ailesinin merkezi konumuna gelen şehrin gelişimi onların yaptırdığı eserlerle hızlanmıştır. 1402’de Ankara Savaşı’ndan sonra Timur’un ordularınca tahrip edilen İznik fetret dönemi karışıklıklarından da etkilenmiştir. Yıldırım Bayezid’in oğlu Mûsâ Çelebi ve Bedreddin Simâvî bir süre burada ikamet etmiştir. Ayrıca Şeyh Kutbüddin İznikî ile Eşrefoğlu Rûmî gibi tarikat erbabının burada bulunması İznik’in bir ilim ve kültür merkezi olma özelliğini desteklemiştir.
1423’te II. Murad’ın kardeşi Küçük Mustafa’nın isyanı sırasında İznik önemli bir rol üstlendi. Mustafa Bursa’yı alamayınca İznik’e giderek burayı kendisine merkez yaptı. Bunun üzerine II. Murad İstanbul kuşatmasını kaldırarak İznik’e yürüdü ve isyanı bastırdı. Bu karışıklıklardan şehrin ne şekilde etkilendiği bilinmemektedir. Fakat imar hareketlerinin devam etmiş olması, ilim ve kültür adamlarının faaliyetlerini sürdürmeleri İznik’in önemini koruduğunu gösterir. İstanbul’un fethinden sonra ilim ve kültür merkezi olma özelliğini giderek kaybetmekle birlikte çini imalâtıyla daha sonraki dönemlerde de ön planda kalmayı sürdürdü.
İznik’in fizikî gelişimi ve nüfus yapısı hakkmda ilk resmî bilgiler XVI. yüzyıla ait tahrir defterlerinde yer alır. 1 530’lu yıllarda düzenlenen ve Anadolu beylerbeyi-liği sancaklarının genel tahrir sonuçlarını ihtiva eden deftere göre Koca-ili sancağına bağlı kaza merkezi olan İznik, yerleşmenin tamamıyla sur içinde olduğu yirmi biri müslümanlara, ikisi hıristiyan-lara ait toplam yirmi üç mahalleye sahipti. Mahalleler genellikle şahıs, cami, mescid ve imaret adlarını taşımaktaydı. Süleyman Paşa, Muslihuddin Hoca, Hayreddin Paşa. İmâret-i Orhan, İmâret-i Halil Paşa, Şeyh Mehmed, Şeyh Abdi, Hacı Hamza, Karaoğlan, Kuyumcu, Akmescid. Bey, Yalı, Hüsam Bey, Sermahfil, Sadî (Surî) Mescidi adlı mahalleler kalabalık ve Önemli yerleşme yeri hüviyeti taşıyordu. Yirmi üç hâne ve üç bekârdan ibaret hiristiyan nüfus ise Manastır adlı mahalle ile adı zikredilmeksizin bağcılıkla uğraşan Rumlar’ın bulunduğu belirtilen bir başka mahallede oturuyordu. Şehrin toplam nüfusu 378 hâne, altmış sekiz bekâr olmak üzere yaklaşık 1500-2000 dolayında idi. Bu tarihte İznik’te dört cami, beş imaret, on üç mescid, üç medrese biri dârülhadis, bir muallimhâne, on iki zaviye, üç hamam yer alıyordu. Hemen hemen aynı tarihlerde İznik’i gören Bedreddin el-Gazzî şehri mâmur, güzel bir yer olarak tarif eder. Binaların kale gibi sağlam, avlulu evlerin ferah, yolların geniş olduğunu yazar. Ondan yirmi beş yıl sonra 1555’te İznik’e gelen Alman seyyah Hans Dernschvvam, harap durumdaki şehrin sur içi kısmında büyük bir bina bulunmadığını, evlerin, etrafını çevreleyen duvarlar yüzünden görülmediğini, dar sokakları duvarların çevrelediğini, evlerin doğrudan sokağa açılmadığını, küçük bir Rum kilisesinin (Koimesis) mevcut olduğunu ve resmen kayıtlı on bir hâne hıristiyan nüfusun yaşadığını belirtir. Birbiriyle çelişkili gibi görünse de her iki seyyahın ifadelerinden İznik’in tipik bir Türk yerleşmesine sahne olduğu anlaşılır. Şehir bir bakıma Helenistik dönemde kazandığı özellikleri temelde XVI. yüzyılda da sürdürmüş, ancak yerleşme düzeni itibariyle farklı bir yapı kazanmıştır. Orhan Bey’in Yenişehir Kapısı civarında yaptırdığı imaret bile buranın kalabalık bir yerleşme bölgesi olmasını sağlamamıştır. Şehir içi genellikle seyrek yerleşme ve bahçelerle çevrili olup bir bakıma yan kır Özelliği taşımaktaydı. Merkezi iki ana caddenin kesiştiği çarşı meydanı oluşturuyordu ve burası aynı zamanda pazar yeriydi.
XVI. yüzyılda İstanbul’dan Anadolu’ya uzanan önemli bir yol üzerinde yer alan ve bu sebeple sürekli bir hareketliliğe sahne olan İznik’in 156O’lı yıllara ait tahrir kayıtlarına göre mahalle sayısı aynı kalmıştır. Ancak dört mahallenin adı 1530 tarihli defterde geçmemektedir. Yine önceki tahrirde görülen az nüfuslu dört mahallenin adına da 156O’li yıllara ait kayıtlarda rastlanmamaktadır. Bunlar arasında Orhan Bey İmareti mahallesi, Halil Paşa İmareti mahallesinin de bulunması, bu gibi kamuya açık imaretlerin etrafının bir yerleşme yeri olmasının özellikle desteklenmemiş ve daha ziyade gelip geçen yolculara hizmet verme amacının ön plana çıkarılmış olduğunu düşündürmektedir. XVII. yüzyıldaki mahallelerin XVI. yüzyılın ikinci yarısındakilerle hemen hemen aynı olması, İznik’in sur içinde yerleşme alanında XVI. yüzyıl başlarına göre bir kayma olduğunu ve böylece iskân sahasının sabit hale geldiğini gösterir. Şehrin nüfusu 156O’Iı yıllarda da hemen hemen aynı kalmıştır.[419 hâne, yetmiş üç bekâr olmak üzere yaklaşık 2000 kişi] 1568’de burayı gören Rauter şehirde az sayıda nüfusun olduğunu, otuz kadar da hıristiyanın bulunduğunu belirtirken XVI. yüzyıl sonlarında Lubenau adlı bir başka Alman seyyahı İznik’in boşalmış bir kasaba olup içinde 300 kişinin barındığını yazar. Ancak bu ifadeler tam olarak gerçeği yansıtmaz. Bu rakam hâne olarak algılanırsa 1034 (1624-25) tarihli Tahrir Defteri’n deki bilgilerle paralellik arzeder. Buna göre yirmi iki müslüman, bir hıristiyan mahallesinden ibaret İznik’te 351 hâne kaydedilmişti.[yaklaşık 1500 kişi] Hıristiyan nüfus ise on hâne kadardı. Bu son rakamlar, XVII. yüzyılda İznik’in nüfus bakımından gerilemeye başladığını ortaya koyar. İşlek bir yol üzerinde bulunması Celâlî isyanlarından etkilenmesine yol açtığı gibi göl kıyısında olması dolayısıyla salgın hastalıklar da nüfusun azalmasında rol oynamıştır. 1609’da İznik’ten geçen Polonyalı Simeon bu durumu özellikle vurgular. Ayrıca burada on beş hâne Ermeni’nin yaşadığını, eski şehrin büyük bölümünün harabe halinde bulunduğunu da söyler. Şehrin iktisadî hayatında önemli olan çini sanayii de bu sıralarda gerilemeye başlamış olmalıdır.
1648’de İznik’i gören Evliya Çelebi sur içindeki yerleşmenin güney kesimde yoğunlaşmış olduğunu, burada on sekiz mahalle, 1000 kadar da ev bulunduğunu belirtir, ayrıca kuzey tarafında yerleşme olmadığını ve bu kesimde harabe halinde yerleşim yerlerinin görüldüğünü yazar. Onun bu ifadeleri, şehir içi yerleşmede XVI. yüzyıl ortalarından itibaren tahrir kayıtlarıyla da desteklenebilen kaymayı teyit eder. Hâne sayısı için verdiği rakam fazla olsa da İznik’in XVI. yüzyıl sonlarındaki durumunu koruduğu anlaşılır. Ayrıca Evliya Çelebi çini imalâthanesi sayısının dokuza düştüğünü belirtir. Şehirde bu sırada yirmi dört cami ve mescid, yedi medrese, kırk altı mektep, yedi tekke. yedi imaret, iki çifte hamam, 600 dükkân olduğunu yazar. 1669-1677 yıllarında İstanbul’da İngiliz elçiliğinde görev yapan Covel, gördüğü İznik’in yalnızca bir kısmında yoğun yerleşmenin olduğunu, ancak evlerin kötü ve bakımsız halde bulunduğunu, sadece on Rum ailesi ve yaklaşık elli Ermeni’nin yaşadığını belirtirken 1670’te buraya gelen Grelot 10.000 kişilik bir nüfustan söz ederse de bu rakam oldukça fazladır. Nitekim 1663 tarihli bir başka kayda göre burada 1000 Türk ailesi, otuz Ermeni ve dört Rum nüfus bulunuyordu.
XVIII. yüzyılda İznik eski hareketliliğinden çok şey kaybetmiş küçük bir kasaba durumundaydı. 1735’te Seyyah Pococke kasabada 300 evin varlığından söz eder. Aynca çoğunu Rumlar’ın teşkil ettiği yirmi hıristiyan aile de burada yaşamaktadır. Ona göre kasabada ipekçilik yaygındır, iklimi müsait olmadığından salgın hastalıklar etkilidir. İznik bu yüzyıldaki görüntüsünü sonraki asırda da sürdürdü. XIX. yüzyılın ilk yansında burayı gören seyyahların genel kanaati, kasabanın büyük sur yıkıntıları içerisinde küçük bir yerleşme yeri halinde bulunduğu şeklindedir. Bu sıralarda nüfus 200 hâne dolayındaydı, bu durum aynı zamanda kasabadaki mâbedlerin âtıl halde kalıp giderek harabe haline gelişlerine yol açmaktaydı. 1835’te İznik’i ayrıntılı olarak tasvir eden Texier, Ayasofya’nın uzun süredir harap halde bulunduğunu, etrafının yıkıntılarla dolu olduğunu, Lefke Kapısı tarafı yani doğu yönünün boş olup bahçelerle çevrildiğini yazarak önceki tesbitleri teyit eder. Kasabanın en canlı yeri çarşısı ve ana caddesidir. Rumlar kilise etrafında oturmakta olup sayıları daha önceki yıllara göre biraz daha artmıştır. Texier’-nin, Rumlar’ın nüfusu gibi anlaşılan muğlak bir ifadeyle verdiği 1200-1500 rakamını bütün İznik için kabul etmek daha doğrudur. 1852′-de Mordtmann’ın kasabada 400 ailenin yaşadığını yazması yukarıdaki rakamı doğrular. Bu yıllarda evler terkedilmiş ve kasaba bir köy haline dönüşmüştür. Seyyah, bu duruma iklimin sağlığa aykırı olmasının yol açtığını diğer seyyahlar gibi vurgular. XIX. yüzyıl sonlarında İznik bir nahiye merkezi durumundadır ve buraya kırk kadar köy bağlıdır. Cuinet’in tes-bitlerine göre İznik’te 868 müslüman, 360 Rum olmak üzere 1228 kişi yaşamaktadır. Toplam ev sayısı 238’dir. Ayrıca yetmiş beş dükkân, beş han faaliyettedir. Bir seyyah 1891 ‘de İznik’in nüfusunun2000’e ulaşmadığını belirtirken 1905’te bir diğeri 600 müslüman, 100 hıristiyanın bulunduğunu yazar ve buranın eski ihtişamını göz önüne alarak bir “ölü şehir” durumunda olduğunu ifade eder.
İznik 21 Eylül 1920’de Yunan kuvvetlerince işgal edildi ve bu tarihten itibaren dört defa el değiştirdi. Bu mücadele sırasında da şehir tahribata uğradı. Nüfus hemen hemen tamamıyla dağıldı. Cumhuriyet döneminin başlarında Kocaeli’-ne bağlı bir ilçe merkezi iken 1927’de bir bucak merkezi haline geldi ve Bursa’nın Yenişehir kazasına bağlandı. 1930’da yeniden kaza merkezi oldu. 193S’te nüfusu 2500’ü bulmayan İznik, günümüzde 20.122’ye ulaşan [ 2000 nüfus sayımı] nüfusuyla önemli bir tarihî merkez olma özelliğini sürdürmektedir. Bu sebeple 1988 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “tarihî kentsel sit alanı” ilân edilerek korunmaya alınmıştır.
Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra önemli bir ilim ve kültür merkezi durumuna gelmiş olan İznik’te birçok âlim, şair ve edip yetişmiş, bir kısmı sürekli burada ikamet etmiştir. Özellikle XV ve XVI. yüzyıllarda Şeyh Kutbüddinzâde Kutbî, torunu Sadri Çelebi, Hümâmî, Kurbîgibi şairlerin yanında buradaki ilk Osmanlı medreselerinde görev yapan Dâvûd-i Kayseri, Tâceddin el-Kürdî, Hayalî, Kara Alâeddirı gibi âlimler, ayrıca aralarında Kâdiriyye tarikatının Eşrefiyye kolunun kurucusu Eşrefoğlu Rûmî, Şeyh Kutbüd-din. Hacı Hasan gibi şeyhlerin bulunduğu tarikat ehli sayılabilir.
TDV İslâm Ansiklopedisi