Jön Türkler. Daha çok II. Abdülhamid dönemindeki siyasî muhalefet hareketleri ve bu hareketlere katılan kişi ve gruplar için kullanılan bir tabir.
“Genç Türkler ilk defa 1828 yılında Charles MacFarlane tarafından dönemin genç Osmanlı nesline atıfta bulunmak üzere kullanılmış daha sonra 1855′-te Abdolinimo Ubicini hem II. Mahmud dönemindeki reform hareketine katılan devlet adamlarını, hem de Sultan Abdülmecid döneminin Batılılaşma yanlısı Tanzimat ricâiini tanımlamak için “Jeune Turquİe de Mahmoud” ve “Jeune Turquie d’Abdul Medjid” ifadelerine yer vermiştir Bu tabiri 18S7 yılında bir kavram olarak ilk kullanan kişi ise Hippolyte Castile olmuştur. Bu kullanımlar, büyük bir ihtimalle Giuseppe Mazzini’nin Giovine Italia Genç İtalya hareketine telmihen yapılmıştır. Bir Amerikalı misyoner olan Henry J. van Lennep, 1864yılına ait günlüğünde Avrupa’da tahsil görmüş Osmanlı gençleri için aynı ifadeyi Young Turkey kullanmış ve pek çok kimsenin yanlışlıkla “Genç Türkler”i Alevî mezhebiyle ilişkilendirdiğini belirtmiştir. Osmanlılar’da ise Sultan Abdülaziz’in cülusu sırasında (1861) Mâbeyn-i Hümâ-yun’da görevli, padişahın aktif siyaset izleyecek bir sadrazam tayin etmesine taraftar olan Ziya ve Muhtar beyler gibi bazı gençlerin “jönler [les jeunes” karşılığı] olarak adlandırıldığı İbnülemin Mahmud Kemal tarafından belirtilmektedir. Bu tarihten sonra kavram, Mustafa Fâzıl Paşa’nın maddî desteğiyle Avrupa’da bir muhalefet hareketi örgütleyen Yeni Osmanlılar’ı tanımlamak için bizzat adı geçen paşa ve Avrupa basını tarafından kullanılmıştır. Avrupa basınının bu kullanımı, “Genç İtalya” ile daha sonra ortaya çıkan ve muhalefet hareketleri oldukları ölçüde edebî akımlar olma özelliğini de taşıyan “Junges Deutschland” (Genç Almanya), “Mlodej Polski” Genç Polonya hareketlerine telmihen aynı zamanda Yeni Osmanlılar’ın edebî şahsiyetleri de göz önüne alınarak yapılmıştır. Mustafa Fâzıl Paşa, Nord gazetesinin 7 Şubat 1867 tarihli nüshasında yayımlanan. Sultan Abdülaziz’e hitaben yazdığı mektupta “grand parti de la jeune Turquie” ifadesine yer vermiş. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kuruluş belgesinde ise “Jeune Turquie”yi Eski Türk grubunun muhalifi bir müessese olarak tarif etmiştir. Mustafa Fâzıl Paşa’ya cevap olarak Reponse a son Altesse Moustapha Fazil Pacha au sujet de sa lettre au Sultan başlığıyla 1867 yılı Nisan ayında kaleme alınan bir risalede ise yazar kendisi gibi devlet adamlarının “Jön Türk” partisine karşı bir parti oluşturduğunu iddia etmiştir. Daha sonra Yeni Osmanlilar’ın yayın organı Hürriyet, Fransızca olarak basıldığı matbaayı “imprimerie Centrale de la Jeune Turquie” şeklinde tarif etmiş, ancak Hürriyet başlığının altında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti” ibaresini kullanmıştır. Hürriyet bazan da “Jeunes Turquie” tercümesi olarak “Yeni Osmanlılar” ibaresi yerine “Türkistan’ın erbâb-ı şebâbf ifadesine yer vermiştir. Ali Suâvi ise “Civan Türk” ya da “Yeni Osmanlıların Frenk mukallidi bir zümre değil, “devleti yani idaresini tecdîd edecek efkâr-ı cedîdeye sahip olanlar” olduğunu ileri sürerek daha sonra II. Abdülhamid’e muhalif ulemâ tarafından kullanılacak “müceddidîn-i Osmâniyye” ifadesiyle kastedilene benzer bir kavrama atıfta bulunmuştur [ulûm.Gazetesi, nr. i 3, 16 Şubat 1870] Bu tarihten sonra Jön Türkler tabirinin Yeni Osmanlılar’a ve ardından Midhat Paşa liderliğindeki bürokrat-askerî kadroya atıfta bulunmak üzere kullanıldığı görülmektedir. Bilhassa İngiliz belgelerinde iktidar mücadelesi içindeki iki Osmanlı bürokratik-askerî kadrosunu belirtmek için “Young Turkey Party” (Genç Türkiye Partisi) ve “Old Turkey Party” (Eski Türkiye Partisi) kavramları sıkça kullanılmıştır. 1867’de Yeni Osmanlılık tarifi yapan Vakit gazetesi de Yeni Osmanlılar’ı Moskoflar’ın “eski Osmanlı” dediği kimselerin hatalı siyasetlerini düzeltmeye çalışan kimseler olarak tanımlamıştır.[ Osmanlılık”, Vakit, 9 Ağustos 1876] Mordtmann, 1877’de yeniçeriliği ihya etmek isteyen bir grup ulemânın da kendilerini “genç Türk” olarak tavsif ettiklerini belirtiyorsa da diğer kaynaklar bunu doğ-rulamamaktadır. Bu anlamının yanında kavram, Osmanlı Meclis-i Meb’ûsanı’nın tatilinden hemen sonra Kânûn-i Esâsî’-nin yeniden yürürlüğe konmasını ve meşrutî idareyi savunan kimseler için de literatürde yer almaya başlamıştır. Böylesine geniş ve muğlak bir kullanımla II. Abdülhamid rejiminin hemen hemen her muhalifi Jön Türk şeklinde tanımlanır olmuş ve kavrama birden çok anlam yüklenmiştir. Meselâ 1890 yılında Georges Badis adlı bir şahıs sarayı. Genç Türkiye adında ve Kânûn-i Esâsı taraftarlarının neşir vasıtası olacak bir gazete çıkarmakla tehdit ederken 1893’te Arminius Vâmbery ifadeyi Ziya Paşa, Nâmık Kemal gibi Yeni Osmanlılar’ı tanımlamak için kullanmış. 189S’te Paris’te yayımlanan Türkiya’1-Fetât/La Jeune Turquie gazetesi ibareye, genellikle bu gazeteyi neşreden Türk-Suriye komitesini de içine alan bir kavram olarak, ancak bazan da bizzat bu örgüte atıfta bulunmak için yer vermiştir. Bunun yanında II. Abdülha-mid’e karşı muhalefete katılan mason örgütleri de siyasî faaliyetleri sırasında kendilerini Committee of Young Turkey at Constantinople şeklinde tanıtmışlardır. 1895 yılı AralığındaMec/ıveref Suppie-ment Français’nin “Organe de la Jeune Turquie” olarak neşri, Osmanlı İttihat ve TerakkîCemiyeti’nin kavram üzerinde bir tekel kurmasının işareti sayılmışsa da cemiyet durumu böyle bir gözle görmediğini 1896’da düzenlenen, diğer muhalefet örgütlerinin de katıldığı bir ziyafeti Ban-quet de la Jeune Turquie şeklinde adlandırarak ortaya koymuştur. Aynı şekilde İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin Mech-veret Supplement Français’nin ilk yayımlanan programının yanı sıra Ahmed Rızâ bu mecmuanın 29. sayısında. Jön Türkler adına örgüt programı olmaktan ziyade felsefî tercihleri ortaya koyan daha kapsayıcı bîr program neşrederek duruma dikkat çekmiştir. İlginçtir ki, İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Mizancı Murad Bey’i destekleyen muhafazakâr kanat. Jön Türklüğün “le parti conservateur” (muhafazakâr parti) diye adlandırılan devlet adamlarından müteşekkil grubun karşıtı olduğunu iddia etmekten de geri kalmamıştır.[536] Nitekim 1897 yılında İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile saray adına Ahmed Celâleddin Paşa’-nın vardığı anlaşma sonrasında cemiyet neşriyatı tatil kararı alınca Ahmed Rızâ, Genç Türkler’in bir zümre olduğunu, kimsenin bu kavram üzerinde tekeli bulunmadığını belirterek Meşverefi Jön Türk neşriyatı olarak yayımlamayı sürdürmüştür. Aynı ifadeler diğer Jön Türk organlarınca da ısrarla dile getirilmiştir. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin uzun bir süre ulemâ tarafından yönetilen Mısır şubesi yayın organlarında ise genellikle Jön Türk yerine “mü-ceddidîn-i Osmâniyye” ibaresi tercih edilmiş, bu şubenin önde gelen İsimlerinden Hoca Kadri Nâsih, “CÖn Türk” tabirini eleştirel bir anlamda kullanırken kendisini bunun kapsamı dışında tutmuş bazı muhalif Balkan ve Kıbrıs neşriyatı ile [Feryad, Lefkoşe, 25 Aralık 1899, s. i] diğer bazı örgütler de [540] bu kavramı kullanmışlar, bir kısım yayın organları ise “Ah-râr-ı Osmâniyye” ibaresini tercih etmişlerdir Ali Fahri Bey, “bilcümle anâsır-ı Osmâniyye efradından müteşekkil bir fırka”yı tanımlamak İçin Fransızca “Jeunes Turc”, Türkçe “Genç Türk” kavramlarının kullanılmasının yanlış olduğunu belirterek bu ifadelerde “Türk” kelimesi yerine “Osmanlı kelimesinin ikame edilmesinin gerekliliğine dikkat çekmiştir. 1878 sonrasında Jön Türk neşriyatı dışında kavram yazılı basında değil yalnızca belgelerde yer almıştır. Bu kullanımda da bazan Fransızca’daki söylenişi şeklinde “Jön Türkî” gibi yazılırken genel kullanım “Jön Türk” biçiminde olmuştur.
Kavramın belirli şahıslar için değil bir zümre için kullanılır hale gelmesi II. Ab-dülhamid’i fazlasıyla rahatsız etmiş ve Temmuz 1901 tarihinde sâdır olan bir irade gereğince “Jön Türk” tabirinin yerine “müfsid” kelimesinin kullanılması emredilerek bu tarihten sonra resmî evrakta bu tabir yerine “erbâb-ı fe-sad” ibaresi ikame edilmiş, Fransızca muhâberâtta ise “agitateur” kelimesi tercih edilmiştir.
XX. yüzyılın başından itibaren kavram II. Abdülhamid’in müslüman muhaliflerine atıfta bulunmak için kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ 1902’de Lord Salisbury, Ermeni komiteleriyle Jön Türkler’i bu şekilde bir ayırıma tâbi tutmuştur. İttihat ve Terakkî Cemiyeti neşriyatında da kavrama Türkçü ve milliyetçi hareketlere katılmayan müslüman muhalifleri kapsayacak bir biçimde yer verilmiştir. Midhat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Midhat Bey ise Jön Türk Partisi’ni, babasının liderliğindeki bürokratlar hareketinin bir devamı olarak tarif etmiştir. Ancak bu dönemde kavram nadiren bu anlamda kullanılmıştır. Sabahaddin Bey ve taraftarları, 1906 yılına kadar Jön Türkler ifadesinin yerine “hürriyetperve-ran” kelimesini ikame etmişler, bu tarihten sonra istisnalar dışında bütün muhalefet örgütlerini kapsayan “Osmanlı muhalifin fırkaları” tabirine yer vermişlerdir. Dönemi anlatan tarihî romanlardan Jön Türkler’in kendilerini “Jönler” olarak adlandırdıkları ve halk arasında da onlara atıfta bulunmak için olumsuz anlamda “Jönler” ya da “Cönler” ifadelerinin yaygınlık kazandığı anlaşılmaktadır.
1908 İhtilâli’nden sonra kavram Osmanlı neşriyatında ihtilâl öncesi harekete atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Avrupalı ve Amerikalı yazarlar yeni rejimi “Jön Türk rejimi”. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’-ni “Jön Türk partisi” olarak tanımladıkları gibi II. Meşrutiyet dönemini “Jön Türk dönemi” olarak adlandırmışlardır. Ayrıca bu dönemde ilk defa VâmbĞry tarafından “Jön Türklük” (Young Turkdom) şeklinde bir kavramsallaştırma da yapılmıştır. Vâmbery’ye göre Jön Türklüğün başlangıcı 1850’lere kadar geri gitmektedir.
1908 sonrasında bütün Türk milleti az sayıdaki istisna dışında Jön Türklüğe ait duruma gelmiştir, hatta kendini Türk olarak gören ve Türkçe konuşan herkes bu kavrama dahildir. Ancak gerçekte ve Türk tarihçiliği bakımından Jön Türklük 1908 İhtilâli öncesinde kalmıştır. Nitekim 1908 İhtilâli’nden sonra neşredilen roman ve piyeslerin kahramanları dahi hep bu anlamda Jön Türk’tür. İttihat ve Terakkî 1909 yılı sonrasında bu kavramı kullanmadığı gibi Gene Türk adıyla bir gazete de İttihatçıların muhalifi Osmanlı Demokrat Fırkası’nın neşir vasıtası olarak yayımlanmış, Fransızca Le Jeune-Turc gazetesi ise yazı heyetinde bazı İttihatçılar olmakla beraber İttihat ve Terakkî ile organik bir bağ kurmamış ve gazetenin adı Vâmbery’nin kullanımına benzer bir anlamda değerlendirilmiştir. Çeşitli dillere bir tabir olarak yerleşen kavramın XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Özelikle Batılı devletlerin müslüman sömürgelerindeki yenilik ve özgürlük taraftarı hareketler için de kullanıldığı olmuştur. Aynı şekilde Genç Tunuslular, Genç Buharalılar vb. tanımlamalar da yine Genç Türkler’e telmihen yapılmıştır.
Kavramın XX. yüzyıldaki başka kullanımları ise evrensel bir mahiyet kazanmıştır. Meselâ XX. yüzyıl başında bir süre âsi gençleri tarif için tercih edilmiş olup günümüzde radikal deği-şiklikyanlısı siyasetçiler benzer nitelikteki iş adamları ile Uzakdoğu ve bilhassa Tayvan’daki radikal milliyetçiler Afrika’daki milliyetçi-Batılılaşma yanlısı partiler Güney Amerika’daki sol eğilimli partilerin radikal üyeleri ve siyasal rejimlere müdahale etmeye çalışan askerî yapılanmalara atıfta bulunmak için kullanılmaktadır.
Jön Türk kavramı birbirinden çok farklı gruplara atıfta bulunmak için kullanılıyorsa da bunlardan en önemlisi hiç şüphesiz, 1878 yılında Osmanlı Meclis-i Meb-‘ûsanı’nm tatilinden sonra M. Abdülhamid rejimine muhalefet için ortaya çıkan kişiler ve onlar tarafından kurulan örgütler ve neşredilen mecmualardır.[Tunaya, hem Yeni Osmanlılar hem de Jön Türkler için sırasıyla “Birinci” ve “İkinci” “Jön Türk Hareketleri” ifadelerini teklif etmişse de bu gene! bir kabul görmemiştir; bk. Tahir Taner’e Armağan, s. 167] 1889’da daha sonra İttihat ve Terakkî adını alacak olan İttihâd-ı OsmânîCemiyeti’nin kuruluşuna kadar Jön Türk eylemleri ferdî boyutta olmuş, Napoli’de İstikbâl adlı mevkuteyi neşreden Ali Şefkatî ile Paris ve Cenevre’de çeşitli risaleler yayımlayan ve Gencîne-i Hayâl mecmuasını çıkaran Hakkı Bey bu alanda önemli girişimlerde bulunmuşlardır. 1889 yılından itibaren Jön Türklük bilhassa İstanbul’daki okullarda yüksek öğrenim gören talebelerin muhalefet hareketi haline gelmiş, 1894’te bürokrat, subay ve ulemâ katılımıyla geniş bir yelpazeye yayılmış ve bilhassa 189S sonrasında ivme kazanmıştır. Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti hareketin motoru olurken Halil Ganem liderliğindeki Türk-Suriye komitesiyle Selim Fâris’in idaresindeki Osmanlı Islahat Fırkası gibi kuruluşlar, padişahın Arap muhaliflerini harekete kazandırma çabası içine girmişler, siyasal masonluk ise Jön Türk hareketine yayınlarla tahttan indirilen V. Murad taraftarlarının desteğini sağlayarak katkıda bulunmuştur. Bulgaristan, Romanya. Kıbrıs ve Girit’te mahallî Jön Türklük diye tanımlanabilecek bir cereyan ortaya çıkmış, bu hareket Avrupa Jön Türklüğü’nden farklı olarak firari Osmanlı Jön Türkleri’nin idaresinde fakat esnaf, öğretmenler ve mahallî aydınlar tarafından örgütlenmiş, Mısır’da ise ulemâ hareketin dinî muhalefet kanadını tesis etmiştir. Avrupa’ya kaçan Mizancı Murad Bey, Jön Türklüğü Yeni Osmanlı hareketine benzeyen bir bürokrat entelektüel hareketine dönüştürmeye çalışmış, ancak 1896 yılında çok sayıda bürokratın başarısız bir darbe girişiminin ardından tutuklanması ve Murad Bey’in 1897’de ülkeye dönüşü bu çabayı sonuçsuz bırakmış. Jön Türklük yeniden bir talebe hareketi biçimini almıştır. Bu gelişmelere ilâveten, 1897 sonunda padişahın prestijinin Yunan zaferi sebebiyle artması ve muhaliflere duyulan genel tepki sebebiyle çok zor durumda kalan Jön Türk hareketi Ahmed Rızâ ve İshak Sükûtî beylerin çabalan ile yeniden hız kazanmış, fakat bu defa malî zorluklar hareketi düzensiz neşriyat dışında bir şey yapamaz duruma getirmiştir. 1899 yılı sonlarında önce İsmail Kemal Bey, ardından Damad Mahmud Celâleddin Paşa ve oğullarının Avrupa’ya firarları, hareketi âdeta yok olmaktan kurtarmış, ancak bu defa da onu İngiltere yanlısı devlet adamlarının faaliyeti haline getirmiştir. 1902’de toplanan Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi, Jön Türkler’i birleştiremediği gibi rejimi devirme konusunda yabancı müdahalesini talep edip etmeme hususunda birbirine şiddetle muhalif iki grubun ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. Müdahale taraftarı grup Osmanlı Hürriyetperveran Cemiyeti’ni kurarak İngiliz desteğiyle darbe yapmaya çalışmışsa da başarısız olmuş, adem-i müdahale taraftarı Ahmed Rızâ ile kendilerini “icraatçılar” şeklinde tanımlayan radikal Jön Türkler bir ittifak oluşturarak neşriyata hız vermişler, eski İttihat ve Terakkî üyelerinin yeni Örgütlenme çabaları ve kurdukları Osmanlı İttihat ve İnkılâb Cemiyeti ise uzun ömürlü olmamıştır. 1905 yılından sonra Ahmed Rızâ Bey ile icraatçılar arasındaki koalisyon Ermeni, Makedon, Bulgar ve Yunan komitelerinin örgütlenmeleri üzerine araştırmalar yapan Bahâeddin Şâkir Bey tarafından Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti adıyla yeniden teşkilâtlandırılmış ve bu değişimin ardından hareketin bu kanadı entelektüel faaliyeti tamamen ikinci plana iterek bir ihtilâlci cereyanı temsil eder hale gelirken Prens Sabahaddin Bey ve taraftarlarının kurduğu Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, bir yandan Taşnaksutyun Cemiyeti ile beraber Doğu Anadolu isyanlarını bir genel ihtilâle döndürmeye çalışırken öte yandan Frederic Le Play İle Edmond Demolins’nin fikirleri çerçevesinde ve Science Sodale mektebinin tesiri altında bir entelektüel hareket olma özelliğini sürdürmüştür. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki 1908 Jön Türk İhtilâli, 1907’de Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni de bünyesine alan Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti tarafından gerçekleştirilmiş olup diğer Jön Türk-ler’in bu harekete doğrudan herhangi bir katkısı olmamıştır. İhtilâl sonrasında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin bu sebeple diğer Jön Türkler’e karşı dışlayıcı tavır almasının ardından bu örgüt üyeleri dışındaki eski Jön Türkler’in önemli bir kısmı önce Sabahaddin Bey çevresine, daha sonra Ahrar, Hürriyet ve İtilâf fırkalarına katılmış, bazıları ise Fedâkârân-ı Millet Cemiyeti bünyesinde faaliyet göstermişlerdir.
Jön Türk hareketi içindeki merkezî Örgütlerin üye listeleri, bu cemiyetler tarafından neşredilen süreli yayınların abone kayıtları “erbâb-ı fesaddan olmak” ve “fe-sad cemiyetleri ile muhaberatta bulunmak” töhmetleriyle vicahen ya da gıyaben muhakeme edilenlere ait Cerîde-i Mehâkim-i Ad/iyye’de yayımlanan ilmühaber ve ilâmlar 1906 yılı itibariyle Avrupa, Mısır, Balkanlar, Girit, Kıbrıs, Kafkasya’da bulunan Jön Türkler’in ve ülkedeki faal sempatizanların toplamının 1500 civarında olduğunu ve Jön Türk basınının 1000 dolayında abonesi bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu gazeteler elden ele dolaştırıldığından ve Bosna, Baku, Rusçuk, Varna gibi mahallerdeki kahvehane ve okuma odalarında okuma yazma bilmeyen kimselere okunduğundan söz konusu basını izleyenlerin sayısının yukarıda belirtilenden daha fazla olduğu hükmüne varmak mümkündür. Bahâeddin Şâkir’in yeniden teşkilâtlandırdığı Terakkî ve İttihat Cemiyeti, 1908 İhtilâli öncesinde çoğu harekete ihtilâl sırasında katılan 2000 kadar üye kaydetmeye muvaffak olmuştur. Jön Türkler’in genel sayısı fazla olmakla birlikte bunların önemli bir çoğunluğunun Avrupa ya da Mısır’a kaçarak buralarda zor şartlar altında hayatlarını sürdüren ve ciddi bir faaliyette bulunmayan kimseler olduğunu unutmamak gerekir. Bekir Fahri Bey’in Jönler adlı romanı bu durumu ortaya koyması bakımından ilginçtir. Önde gelen Jön Türkler olarak Abdullah Cevdet, Abdur-rahman Bedirhan. Ahmed Rızâ, Ahmed Fazlı (Tung), Ahmed Ferid (Tek), Ahmed Kemal (Akünal), Ahmed Lutfullah. Ahmed Niyazi. Ahmed Sâib, Ali Fahri, Ali Fehmi, Ali Haydar Midhat. Ali Şefkatî, Bahâeddin Şâkir, Derviş Hima (Maksud ibrahim Naxhi Spahiu), Edhem Ruhi (Balkan), Emîr Şekîb Arslan, Halil Ganem, Hüseyin Tosun. HüsrevSami(Kızıldoğan), Hüseyinzâ-de Ali (Turan), İbrahim Temo, İshak Sükûtî, İsmail Canbolat, İsmail Enver Bey (Paşa), İsmail Kemal, Kınmîzâde Ali Rızâ, Mahmud Celâleddin Paşa (Damad), Mahir Said (Pekmen). Manyasîzâde Refik, Meh-med Ali Halim Paşa, Mehmed Reşid Şahingiray, Mehmed Sabahaddin, Mehmed Talat Bey (Paşa), Midhat Şükrü (Bleda). Mizancı Mehmed Murad, Mustafa Râgıb, Mustafa Rahmi (Arslan), Dr. Nâzım, Nuri Ahmed, Ömer Naci, Said Halim Paşa, Salih Cemal, Sâmipaşazâde Sezai, Selim Fâris, Siiistreli Hacı İbrahim Paşazade Ham-di. Tarsusîzâde (Müftüzâde) Münif, Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura’nın isimlerini vermek mümkündür.
Jön Türkler’in hepsini kapsayan genel bir ideolojiden bahsetmek çok zordur. Bir anlamda Jön Türklüğün ve Jön Türkler’in ortak noktası, II. Abdülhamid rejiminden duyulan hoşnutsuzluk ve bu rejimi devirerek yerine meşrutî bir rejim tesis etme arzusu olmuştur. II. Abdülhamid rejiminin “sadakat” kavramına atfettiği önem ve bu sıfatı haiz olduğunu düşündüğü kişileri daha iyi eğitim görmüş bürokrat ve subayların Önüne geçirmesi de iyi eğitim almış toplum üyelerinin Önemli bir kısmının Jön Türk hareketine katılmasına ya da sempati duymasına sebep olmuştur. Çekirdek kadrolar İtibariyle Jön Türklüğün dünya görüşü pozitivizm ve biyolojik materyalizmden kuvvetli bir biçimde etkilenmiş ve cemiyetin bazı önde gelen liderleri, bilhassa 1905 öncesinde siyasî bir amaçtan ziyade toplumsal gelişmenin Önünü tıkadığını düşündükleri dinin yerine bilimi hâkim kılma gibi felsefî mefkurelerin peşinde koşmuşlardır. Ancak Jön Türklüğün her döneminde bu kavram içinde materyalistlerden ulemâya kadar çok değişik nitelikte kişilerin yer aldığını unutmamak, bir ideolojiden ziyade bir Weltanschauung’dan (dünya görüşü) bahsetmek ve bunu da çekirdek kadrolarla sınırlı tutmak gerekmektedir.
Jön Türk basını Osmanlı basın tarihinin önemli bir kategorisini teşkil etmektedir. Devrin Osmanlı basınına ağır sansür uygulanması Jön Türk basınının önemini daha da arttırmaktadır. Bir anlamda 1878-1908 döneminde Osmanlı siyasî düşünceleri ve tartışmaları daha ziyade bu basında yer almıştır. Bu basın da Jön Türklük gibi mütecanis olmaktan çok uzaktır. Aynı örgütün resmî organlarında dahi birbiriyle taban tabana zıt tezleri savunan makalelere sık sık rastlanmakta olup 1906-1908 arasında Şûra -yi Ümmet istisna edilirse Jön Türk basını Avrupa’daki benzerleri gibi gerçek parti gazeteciliği meydana getirmemiştir. Bunların önemli bir kısmı uzun ömürlü olmamış, bazıları da Osmanlı yönetiminden para sızdırmak amacıyla yayımlanmış ve bu amaçlarına ulaştıktan sonra sahipleri tarafından tatil edilmiştir. Sayıları 100’ü aşan Jön Türk mecmualarını bir tasnife tâbi tutmak gerekirse merkezî Örgütlerin yayınları [Hak, Meşveret, Mechveret Supplement Français, Mîzan, Osmanlı, Şûra-yı Ümmet, Terakki gibi] küçük icraatçı cemiyetlerin yayınları [Darbe, İnkılâb, İntikam, İstikbâl Cenevre, İstirdat, Vatan gibi] icraatçı fertlerin yayınları [Osmanlı 2 Pire Yıldırım gibi] entelektüel yayınlar [İctihad, Şark ue Garb, Türk gibi] kişiler ve örgütlerce çıkarılan mizah mecmuaları [Beberuhi, Dolab, Dautıl, İncili Çauuş, Lâklâk, Kokonoz, Tokmakgibi] belirli bir Osmanlı unsurunun sorunlarını dile getiren dergiler [Arnavudluk Albania|, Hürriyet Londra İttihad Gazetesi, Kashfal~Niqâb, Kürdistan, Türkiya’t-Felâf gibi] bazıları merkezî örgütlere bağlı olmakla beraber Balkan Jön Türkleri’nce yayımlanan ve mahallî Jön Türklüğün fikirlerini işleyenler [Ahali, Balkan, Efkâr-ı umumiye. Islah, Muvazene, Rumeli, Tuna, Sadâ-yı Millet, Uhuvvet gibi] ve dinî zeminde muhalefet yapan yayın organları [Ezan, Kânûn-i Esâsî gibi] şeklinde bir düzenleme yapmak mümkündür. Bu yayın organlarında örgütsel düzenlemelerden dinî makalelere, ihtilâlci temalardan entelektüel tartışmalara kadar her türlü konu işlenmiştir.
TDV İslâm Ansiklopedisi