Jön Türkler Kimdir, Nedir, Tarihi, Hakkında Ansiklopedik Bilgi

Jön Türkler. Daha çok II. Abdülhamid dönemindeki siyasî muhalefet hareketleri ve bu hareketlere katılan kişi ve gruplar için kullanılan bir tabir.

“Genç Türkler  ilk defa 1828 yılında Charles MacFarlane tarafın­dan dönemin genç Osmanlı nesline atıf­ta bulunmak üzere kullanılmış daha sonra 1855′-te Abdolinimo Ubicini hem II. Mahmud dönemindeki reform hareketine katılan devlet adamlarını, hem de Sultan Abdülmecid döneminin Batılılaşma yanlısı Tan­zimat ricâiini tanımlamak için “Jeune Turquİe de Mahmoud” ve “Jeune Turquie d’Abdul Medjid” ifadelerine yer vermiştir Bu tabi­ri 18S7 yılında bir kavram olarak ilk kul­lanan kişi ise Hippolyte Castile olmuştur. Bu kullanımlar, büyük bir ihtimalle Giuseppe Mazzini’nin Giovine Italia Genç İtalya hareketine telmihen yapılmıştır. Bir Amerikalı mis­yoner olan Henry J. van Lennep, 1864yı­lına ait günlüğünde Avrupa’da tahsil gör­müş Osmanlı gençleri için aynı ifadeyi Young Turkey kullanmış ve pek çok kim­senin yanlışlıkla “Genç Türkler”i Alevî mezhebiyle ilişkilendirdiğini belirtmiştir. Osmanlılar’da ise Sultan Abdülaziz’in cü­lusu sırasında (1861) Mâbeyn-i Hümâ-yun’da görevli, padişahın aktif siyaset iz­leyecek bir sadrazam tayin etmesine ta­raftar olan Ziya ve Muhtar beyler gibi ba­zı gençlerin “jönler [les jeunes” karşılı­ğı] olarak adlandırıldığı İbnülemin Mah­mud Kemal tarafından belirtilmektedir. Bu tarihten son­ra kavram, Mustafa Fâzıl Paşa’nın maddî desteğiyle Avrupa’da bir muhalefet hare­keti örgütleyen Yeni Osmanlılar’ı tanımlamak için bizzat adı geçen paşa ve Avru­pa basını tarafından kullanılmıştır. Avru­pa basınının bu kullanımı, “Genç İtalya” ile daha sonra ortaya çıkan ve muhalefet hareketleri oldukları ölçüde edebî akım­lar olma özelliğini de taşıyan “Junges Deutschland” (Genç Almanya), “Mlodej Polski” Genç Polonya hareketlerine tel­mihen aynı zamanda Yeni Osmanlılar’ın edebî şahsiyetleri de göz önüne alınarak yapılmıştır. Mustafa Fâzıl Paşa, Nord ga­zetesinin 7 Şubat 1867 tarihli nüshasın­da yayımlanan. Sultan Abdülaziz’e hita­ben yazdığı mektupta “grand parti de la jeune Turquie” ifadesine yer vermiş. Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin kuruluş belgesin­de ise “Jeune Turquie”yi Eski Türk grubunun muhalifi bir müessese olarak tarif etmiştir. Mustafa Fâ­zıl Paşa’ya cevap olarak Reponse a son Altesse Moustapha Fazil Pacha au sujet de sa lettre au Sultan başlığıyla 1867 yılı Nisan ayında kaleme alınan bir risalede ise yazar kendisi gibi devlet adamlarının “Jön Türk” partisine karşı bir parti oluşturduğunu iddia etmiştir. Daha sonra Yeni Osmanlilar’ın yayın or­ganı Hürriyet, Fransızca olarak basıldı­ğı matbaayı “imprimerie Centrale de la Jeune Turquie” şeklinde tarif etmiş, an­cak Hürriyet başlığının altında “Yeni Os­manlılar Cemiyeti” ibaresini kullanmış­tır. Hürriyet bazan da “Jeunes Turquie” tercümesi olarak “Yeni Osmanlılar” iba­resi yerine “Türkistan’ın erbâb-ı şebâbf ifadesine yer vermiştir. Ali Suâvi ise “Ci­van Türk” ya da “Yeni Osmanlıların Frenk mukallidi bir zümre değil, “devleti yani idaresini tecdîd edecek efkâr-ı cedîdeye sahip olanlar” olduğunu ileri sürerek da­ha sonra II. Abdülhamid’e muhalif ulemâ tarafından kullanılacak “müceddidîn-i Osmâniyye” ifadesiyle kastedilene benzer bir kavrama atıfta bulunmuştur [ulûm.Gazetesi, nr. i 3, 16 Şubat 1870] Bu tarih­ten sonra Jön Türkler tabirinin Yeni Osmanlılar’a ve ardından Midhat Paşa lider­liğindeki bürokrat-askerî kadroya atıfta bulunmak üzere kullanıldığı görülmekte­dir. Bilhassa İngiliz belgelerinde iktidar mücadelesi içindeki iki Osmanlı bürok­ratik-askerî kadrosunu belirtmek için “Young Turkey Party” (Genç Türkiye Par­tisi) ve “Old Turkey Party” (Eski Türkiye Partisi) kavramları sıkça kullanılmıştır. 1867’de Yeni Osmanlılık tarifi yapan Vakit gazetesi de Yeni Os­manlılar’ı Moskoflar’ın “eski Osmanlı” de­diği kimselerin hatalı siyasetlerini düzelt­meye çalışan kimseler olarak tanımlamış­tır.[ Osmanlılık”, Vakit, 9 Ağustos 1876] Mordtmann, 1877’de yeniçeriliği ihya et­mek isteyen bir grup ulemânın da kendi­lerini “genç Türk” olarak tavsif ettiklerini belirtiyorsa da diğer kaynaklar bunu doğ-rulamamaktadır. Bu anlamının yanında kavram, Osmanlı Meclis-i Meb’ûsanı’nın tatilinden hemen sonra Kânûn-i Esâsî’-nin yeniden yürürlüğe konmasını ve meş­rutî idareyi savunan kimseler için de lite­ratürde yer almaya başlamıştır. Böylesi­ne geniş ve muğlak bir kullanımla II. Ab­dülhamid rejiminin hemen hemen her muhalifi Jön Türk şeklinde tanımlanır ol­muş ve kavrama birden çok anlam yük­lenmiştir. Meselâ 1890 yılında Georges Badis adlı bir şahıs sarayı. Genç Türki­ye adında ve Kânûn-i Esâsı taraftarları­nın neşir vasıtası olacak bir gazete çıkar­makla tehdit ederken 1893’te Arminius Vâmbery ifadeyi Ziya Paşa, Nâmık Kemal gibi Yeni Osmanlılar’ı tanımlamak için kullanmış. 189S’te Paris’te yayımlanan Türkiya’1-Fetât/La Jeune Turquie gazetesi ibareye, genellikle bu gazeteyi neş­reden Türk-Suriye komitesini de içine alan bir kavram olarak, ancak bazan da bizzat bu örgüte atıfta bulunmak için yer vermiştir. Bunun yanında II. Abdülha-mid’e karşı muhalefete katılan mason örgütleri de siyasî faaliyetleri sırasında kendilerini Committee of Young Turkey at Constantinople şeklinde tanıtmışlardır. 1895 yılı AralığındaMec/ıveref Suppie-ment Français’nin “Organe de la Jeune Turquie” olarak neşri, Osmanlı İttihat ve TerakkîCemiyeti’nin kavram üzerinde bir tekel kurmasının işareti sayılmışsa da ce­miyet durumu böyle bir gözle görmediği­ni 1896’da düzenlenen, diğer muhalefet örgütlerinin de katıldığı bir ziyafeti Ban-quet de la Jeune Turquie şeklinde adlan­dırarak ortaya koymuştur. Aynı şekilde İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin Mech-veret Supplement Français’nin ilk ya­yımlanan programının yanı sıra Ahmed Rızâ bu mecmuanın 29. sayısında. Jön Türkler adına örgüt programı olmaktan ziyade felsefî tercihleri ortaya koyan da­ha kapsayıcı bîr program neşrederek du­ruma dikkat çekmiştir. İlginçtir ki, İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Mizancı Murad Bey’i destekleyen muhafazakâr kanat. Jön Türklüğün “le parti conservateur” (muhafazakâr parti) diye adlandırılan dev­let adamlarından müteşekkil grubun kar­şıtı olduğunu iddia etmekten de geri kal­mamıştır.[536] Nitekim 1897 yılında İttihat ve Terakkî Cemiyeti ile saray adına Ahmed Celâleddin Paşa’-nın vardığı anlaşma sonrasında cemiyet neşriyatı tatil kararı alınca Ahmed Rızâ, Genç Türkler’in bir zümre olduğunu, kim­senin bu kavram üzerinde tekeli bulun­madığını belirterek Meşverefi Jön Türk neşriyatı olarak yayımlamayı sürdürmüş­tür. Aynı ifadeler diğer Jön Türk organla­rınca da ısrarla dile getirilmiştir. İttihat ve Terakkî Ce­miyeti’nin uzun bir süre ulemâ tarafın­dan yönetilen Mısır şubesi yayın organla­rında ise genellikle Jön Türk yerine “mü-ceddidîn-i Osmâniyye” ibaresi tercih edil­miş, bu şubenin önde gelen İsimlerinden Hoca Kadri Nâsih, “CÖn Türk” tabirini eleştirel bir anlamda kullanırken kendi­sini bunun kapsamı dışında tutmuş bazı muhalif Balkan ve Kıbrıs neşriyatı ile [Feryad, Lefkoşe, 25 Aralık 1899, s. i] di­ğer bazı örgütler de [540] bu kavramı kullan­mışlar, bir kısım yayın organları ise “Ah-râr-ı Osmâniyye” ibaresini tercih etmiş­lerdir Ali Fahri Bey, “bilcümle anâsır-ı Osmâniyye efradından müteşekkil bir fırka”yı ta­nımlamak İçin Fransızca “Jeunes Turc”, Türkçe “Genç Türk” kavramlarının kulla­nılmasının yanlış olduğunu belirterek bu ifadelerde “Türk” kelimesi yerine “Osmanlı kelimesinin ikame edilmesinin ge­rekliliğine dikkat çekmiştir. 1878 sonrasın­da Jön Türk neşriyatı dışında kavram ya­zılı basında değil yalnızca belgelerde yer almıştır. Bu kullanımda da bazan Fransızca’daki söylenişi şeklinde “Jön Türkî” gibi yazılırken genel kullanım “Jön Türk” biçiminde olmuştur.

Kavramın belirli şahıslar için değil bir zümre için kullanılır hale gelmesi II. Ab-dülhamid’i fazlasıyla rahatsız etmiş ve Temmuz 1901 tarihinde sâdır olan bir ira­de gereğince “Jön Türk” tabirinin yerine “müfsid” kelimesinin kullanılması emre­dilerek bu tarihten sonra resmî evrakta bu tabir yerine “erbâb-ı fe-sad” ibaresi ikame edilmiş, Fransızca mu­hâberâtta ise “agitateur” kelimesi tercih edilmiştir.

XX. yüzyılın başından itibaren kavram II. Abdülhamid’in müslüman muhalifle­rine atıfta bulunmak için kullanılmaya başlanmıştır. Meselâ 1902’de Lord Salisbury, Ermeni komiteleriyle Jön Türkler’i bu şekilde bir ayırıma tâbi tutmuştur. İtti­hat ve Terakkî Cemiyeti neşriyatında da kavrama Türkçü ve milliyetçi hareketlere katılmayan müslüman muhalifleri kap­sayacak bir biçimde yer verilmiştir. Midhat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Midhat Bey ise Jön Türk Partisi’ni, babasının liderli­ğindeki bürokratlar hareketinin bir deva­mı olarak tarif etmiştir. Ancak bu dönemde kavram nadiren bu anlamda kullanılmıştır. Sabahaddin Bey ve taraftarları, 1906 yılına kadar Jön Türkler ifadesinin yerine “hürriyetperve-ran” kelimesini ikame etmişler, bu tarih­ten sonra istisnalar dışında bütün muha­lefet örgütlerini kapsayan “Osmanlı mu­halifin fırkaları” tabirine yer vermişlerdir. Dönemi anlatan tarihî romanlardan Jön Türkler’in kendilerini “Jönler” olarak ad­landırdıkları ve halk arasında da onlara atıfta bulunmak için olumsuz anlamda “Jönler” ya da “Cönler” ifadelerinin yay­gınlık kazandığı anlaşılmaktadır.

1908 İhtilâli’nden sonra kavram Os­manlı neşriyatında ihtilâl öncesi harekete atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Avru­palı ve Amerikalı yazarlar yeni rejimi “Jön Türk rejimi”. İttihat ve Terakkî Cemiyeti’-ni “Jön Türk partisi” olarak tanımladıkları gibi II. Meşrutiyet dönemini “Jön Türk dönemi” olarak adlandırmışlardır. Ayrıca bu dönemde ilk defa VâmbĞry tarafın­dan “Jön Türklük” (Young Turkdom) şek­linde bir kavramsallaştırma da yapılmış­tır. Vâmbery’ye göre Jön Türklüğün baş­langıcı 1850’lere kadar geri gitmektedir.

1908 sonrasında bütün Türk milleti az sayıdaki istisna dışında Jön Türklüğe ait duruma gelmiştir, hatta kendini Türk ola­rak gören ve Türkçe konuşan herkes bu kavrama dahildir. Ancak gerçekte ve Türk tarihçiliği bakımından Jön Türklük 1908 İhtilâli öncesinde kalmıştır. Nitekim 1908 İhtilâli’nden sonra neşredilen roman ve piyeslerin kahramanları dahi hep bu anlamda Jön Türk’tür. İttihat ve Terakkî 1909 yılı sonrasında bu kavramı kullan­madığı gibi Gene Türk adıyla bir gazete de İttihatçıların muhalifi Osmanlı De­mokrat Fırkası’nın neşir vasıtası olarak yayımlanmış, Fransızca Le Jeune-Turc gazetesi ise yazı heyetinde bazı İttihatçı­lar olmakla beraber İttihat ve Terakkî ile organik bir bağ kurmamış ve gazetenin adı Vâmbery’nin kullanımına benzer bir anlamda değerlendirilmiştir. Çeşitli dille­re bir tabir olarak yerleşen kavramın XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Özelikle Ba­tılı devletlerin müslüman sömürgelerindeki yenilik ve özgürlük taraftarı hareket­ler için de kullanıldığı olmuştur. Aynı şekil­de Genç Tunuslular, Genç Buharalılar vb. tanımlamalar da yine Genç Türkler’e telmihen yapılmıştır.

Kavramın XX. yüzyıldaki başka kulla­nımları ise evrensel bir mahiyet kazan­mıştır. Meselâ XX. yüzyıl başında bir süre âsi gençleri tarif için tercih edilmiş olup günümüzde radikal deği-şiklikyanlısı siyasetçiler benzer nitelikteki iş adam­ları ile Uzakdoğu ve bilhassa Tayvan’daki radikal milliyet­çiler Afrika’daki milliyetçi-Batılılaşma yanlısı partiler Güney Amerika’daki sol eğilimli partilerin radikal üyeleri ve siyasal rejimlere müdahale etmeye çalışan askerî yapılanmalara atıfta bulunmak için kullanılmak­tadır.

Jön Türk kavramı birbirinden çok farklı gruplara atıfta bulunmak için kullanılı­yorsa da bunlardan en önemlisi hiç şüp­hesiz, 1878 yılında Osmanlı Meclis-i Meb-‘ûsanı’nm tatilinden sonra M. Abdülhamid rejimine muhalefet için ortaya çıkan kişiler ve onlar tarafından kurulan örgüt­ler ve neşredilen mecmualardır.[Tunaya, hem Yeni Osmanlılar hem de Jön Türkler için sırasıyla “Birinci” ve “İkinci” “Jön Türk Hareketleri” ifadelerini teklif etmiş­se de bu gene! bir kabul görmemiştir; bk. Tahir Taner’e Armağan, s. 167] 1889’da daha sonra İttihat ve Terakkî adını ala­cak olan İttihâd-ı OsmânîCemiyeti’nin ku­ruluşuna kadar Jön Türk eylemleri ferdî boyutta olmuş, Napoli’de İstikbâl adlı mevkuteyi neşreden Ali Şefkatî ile Paris ve Cenevre’de çeşitli risaleler yayımlayan ve Gencîne-i Hayâl mecmuasını çıka­ran Hakkı Bey bu alanda önemli girişim­lerde bulunmuşlardır. 1889 yılından iti­baren Jön Türklük bilhassa İstanbul’daki okullarda yüksek öğrenim gören talebe­lerin muhalefet hareketi haline gelmiş, 1894’te bürokrat, subay ve ulemâ katılı­mıyla geniş bir yelpazeye yayılmış ve bil­hassa 189S sonrasında ivme kazanmış­tır. Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti hareketin motoru olurken Halil Ganem liderliğindeki Türk-Suriye komitesiyle Se­lim Fâris’in idaresindeki Osmanlı Islahat Fırkası gibi kuruluşlar, padişahın Arap muhaliflerini harekete kazandırma ça­bası içine girmişler, siyasal masonluk ise Jön Türk hareketine yayınlarla tahttan indirilen V. Murad taraftarlarının deste­ğini sağlayarak katkıda bulunmuştur. Bulgaristan, Romanya. Kıbrıs ve Girit’te mahallî Jön Türklük diye tanımlanabile­cek bir cereyan ortaya çıkmış, bu hareket Avrupa Jön Türklüğü’nden farklı olarak firari Osmanlı Jön Türkleri’nin idaresin­de fakat esnaf, öğretmenler ve mahallî aydınlar tarafından örgütlenmiş, Mısır’­da ise ulemâ hareketin dinî muhalefet kanadını tesis etmiştir. Avrupa’ya kaçan Mizancı Murad Bey, Jön Türklüğü Yeni Osmanlı hareketine benzeyen bir bürok­rat entelektüel hareketine dönüştürme­ye çalışmış, ancak 1896 yılında çok sayı­da bürokratın başarısız bir darbe girişi­minin ardından tutuklanması ve Murad Bey’in 1897’de ülkeye dönüşü bu çabayı sonuçsuz bırakmış. Jön Türklük yeniden bir talebe hareketi biçimini almıştır. Bu gelişmelere ilâveten, 1897 sonunda padişahın prestijinin Yunan zaferi sebebiyle artması ve muhaliflere duyulan genel tepki sebebiyle çok zor durumda kalan Jön Türk hareketi Ahmed Rızâ ve İshak Sükûtî beylerin çabalan ile yeniden hız ka­zanmış, fakat bu defa malî zorluklar ha­reketi düzensiz neşriyat dışında bir şey yapamaz duruma getirmiştir. 1899 yılı sonlarında önce İsmail Kemal Bey, ardın­dan Damad Mahmud Celâleddin Paşa ve oğullarının Avrupa’ya firarları, hareketi âdeta yok olmaktan kurtarmış, ancak bu defa da onu İngiltere yanlısı devlet adam­larının faaliyeti haline getirmiştir. 1902’de toplanan Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi, Jön Türkler’i birleştiremediği gibi rejimi devirme konusunda yabancı müdahalesini talep edip etmeme husu­sunda birbirine şiddetle muhalif iki gru­bun ortaya çıkması sonucunu doğurmuş­tur. Müdahale taraftarı grup Osmanlı Hürriyetperveran Cemiyeti’ni kurarak İn­giliz desteğiyle darbe yapmaya çalışmış­sa da başarısız olmuş, adem-i müdahale taraftarı Ahmed Rızâ ile kendilerini “ic­raatçılar” şeklinde tanımlayan radikal Jön Türkler bir ittifak oluşturarak neşriyata hız vermişler, eski İttihat ve Terakkî üye­lerinin yeni Örgütlenme çabaları ve kur­dukları Osmanlı İttihat ve İnkılâb Cemi­yeti ise uzun ömürlü olmamıştır. 1905 yılından sonra Ahmed Rızâ Bey ile icraat­çılar arasındaki koalisyon Ermeni, Make­don, Bulgar ve Yunan komitelerinin ör­gütlenmeleri üzerine araştırmalar yapan Bahâeddin Şâkir Bey tarafından Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti adıyla yeni­den teşkilâtlandırılmış ve bu değişimin ardından hareketin bu kanadı entelek­tüel faaliyeti tamamen ikinci plana ite­rek bir ihtilâlci cereyanı temsil eder hale gelirken Prens Sabahaddin Bey ve taraf­tarlarının kurduğu Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, bir yandan Taşnaksutyun Cemiyeti ile beraber Doğu Anadolu isyanlarını bir genel ihtilâle dön­dürmeye çalışırken öte yandan Frederic Le Play İle Edmond Demolins’nin fikirleri çerçevesinde ve Science Sodale mektebi­nin tesiri altında bir entelektüel hareket olma özelliğini sürdürmüştür. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki 1908 Jön Türk İhtilâli, 1907’de Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni de bünyesine alan Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti tarafından gerçekleştirilmiş olup diğer Jön Türk-ler’in bu harekete doğrudan herhangi bir katkısı olmamıştır. İhtilâl sonrasında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin bu sebep­le diğer Jön Türkler’e karşı dışlayıcı tavır almasının ardından bu örgüt üyeleri dı­şındaki eski Jön Türkler’in önemli bir kıs­mı önce Sabahaddin Bey çevresine, daha sonra Ahrar, Hürriyet ve İtilâf fırkalarına katılmış, bazıları ise Fedâkârân-ı Millet Cemiyeti bünyesinde faaliyet göstermiş­lerdir.

Jön Türk hareketi içindeki merkezî Ör­gütlerin üye listeleri, bu cemiyetler tara­fından neşredilen süreli yayınların abone kayıtları “erbâb-ı fesaddan olmak” ve “fe-sad cemiyetleri ile muhaberatta bulun­mak” töhmetleriyle vicahen ya da gıyaben muhakeme edilenlere ait Cerîde-i Mehâkim-i Ad/iyye’de yayımlanan ilmüha­ber ve ilâmlar 1906 yılı itibariyle Avrupa, Mısır, Balkanlar, Girit, Kıbrıs, Kafkasya’da bulunan Jön Türkler’in ve ülkedeki faal sempatizanların toplamının 1500 civarın­da olduğunu ve Jön Türk basınının 1000 dolayında abonesi bulunduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu gazeteler elden ele dolaştırıldığından ve Bosna, Baku, Rusçuk, Varna gibi mahallerdeki kahve­hane ve okuma odalarında okuma yazma bilmeyen kimselere okunduğundan söz konusu basını izleyenlerin sayısının yuka­rıda belirtilenden daha fazla olduğu hük­müne varmak mümkündür. Bahâeddin Şâkir’in yeniden teşkilâtlandırdığı Terak­kî ve İttihat Cemiyeti, 1908 İhtilâli önce­sinde çoğu harekete ihtilâl sırasında ka­tılan 2000 kadar üye kaydetmeye muvaf­fak olmuştur. Jön Türkler’in genel sayısı fazla olmakla birlikte bunların önemli bir çoğunluğunun Avrupa ya da Mısır’a kaça­rak buralarda zor şartlar altında hayat­larını sürdüren ve ciddi bir faaliyette bu­lunmayan kimseler olduğunu unutma­mak gerekir. Bekir Fahri Bey’in Jönler adlı romanı bu durumu ortaya koyması bakımından ilginçtir. Önde gelen Jön Türkler olarak Abdullah Cevdet, Abdur-rahman Bedirhan. Ahmed Rızâ, Ahmed Fazlı (Tung), Ahmed Ferid (Tek), Ahmed Kemal (Akünal), Ahmed Lutfullah. Ahmed Niyazi. Ahmed Sâib, Ali Fahri, Ali Fehmi, Ali Haydar Midhat. Ali Şefkatî, Bahâed­din Şâkir, Derviş Hima (Maksud ibrahim Naxhi Spahiu), Edhem Ruhi (Balkan), Emîr Şekîb Arslan, Halil Ganem, Hüseyin To­sun. HüsrevSami(Kızıldoğan), Hüseyinzâ-de Ali (Turan), İbrahim Temo, İshak Sü­kûtî, İsmail Canbolat, İsmail Enver Bey (Paşa), İsmail Kemal, Kınmîzâde Ali Rızâ, Mahmud Celâleddin Paşa (Damad), Mahir Said (Pekmen). Manyasîzâde Refik, Meh-med Ali Halim Paşa, Mehmed Reşid Şahingiray, Mehmed Sabahaddin, Mehmed Talat Bey (Paşa), Midhat Şükrü (Bleda). Mizancı Mehmed Murad, Mustafa Râgıb, Mustafa Rahmi (Arslan), Dr. Nâzım, Nuri Ahmed, Ömer Naci, Said Halim Paşa, Sa­lih Cemal, Sâmipaşazâde Sezai, Selim Fâris, Siiistreli Hacı İbrahim Paşazade Ham-di. Tarsusîzâde (Müftüzâde) Münif, Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura’nın isimlerini vermek mümkündür.

Jön Türkler’in hepsini kapsayan genel bir ideolojiden bahsetmek çok zordur. Bir anlamda Jön Türklüğün ve Jön Türkler’in ortak noktası, II. Abdülhamid rejiminden duyulan hoşnutsuzluk ve bu rejimi devi­rerek yerine meşrutî bir rejim tesis etme arzusu olmuştur. II. Abdülhamid rejimi­nin “sadakat” kavramına atfettiği önem ve bu sıfatı haiz olduğunu düşündüğü kişileri daha iyi eğitim görmüş bürokrat ve subayların Önüne geçirmesi de iyi eği­tim almış toplum üyelerinin Önemli bir kısmının Jön Türk hareketine katılmasına ya da sempati duymasına sebep olmuş­tur. Çekirdek kadrolar İtibariyle Jön Türk­lüğün dünya görüşü pozitivizm ve biyolo­jik materyalizmden kuvvetli bir biçimde etkilenmiş ve cemiyetin bazı önde gelen liderleri, bilhassa 1905 öncesinde siyasî bir amaçtan ziyade toplumsal gelişmenin Önünü tıkadığını düşündükleri dinin yeri­ne bilimi hâkim kılma gibi felsefî mefku­relerin peşinde koşmuşlardır. Ancak Jön Türklüğün her döneminde bu kavram içinde materyalistlerden ulemâya kadar çok değişik nitelikte kişilerin yer aldığını unutmamak, bir ideolojiden ziyade bir Weltanschauung’dan (dünya görüşü) bah­setmek ve bunu da çekirdek kadrolarla sınırlı tutmak gerekmektedir.

Jön Türk basını Osmanlı basın tarihinin önemli bir kategorisini teşkil etmektedir. Devrin Osmanlı basınına ağır sansür uy­gulanması Jön Türk basınının önemini daha da arttırmaktadır. Bir anlamda 1878-1908 döneminde Osmanlı siyasî düşünceleri ve tartışmaları daha ziyade bu basında yer almıştır. Bu basın da Jön Türklük gibi mütecanis olmaktan çok uzaktır. Aynı örgütün resmî organlarında dahi birbiriyle taban tabana zıt tezleri sa­vunan makalelere sık sık rastlanmakta olup 1906-1908 arasında Şûra -yi Üm­met istisna edilirse Jön Türk basını Avrupa’daki benzerleri gibi gerçek parti ga­zeteciliği meydana getirmemiştir. Bun­ların önemli bir kısmı uzun ömürlü olma­mış, bazıları da Osmanlı yönetiminden para sızdırmak amacıyla yayımlanmış ve bu amaçlarına ulaştıktan sonra sahipleri tarafından tatil edilmiştir. Sayıları 100’ü aşan Jön Türk mecmualarını bir tasnife tâbi tutmak gerekirse merkezî Örgütle­rin yayınları [Hak, Meşveret, Mechveret Supplement Français, Mîzan, Osmanlı, Şûra-yı Ümmet, Terakki gibi] küçük icra­atçı cemiyetlerin yayınları [Darbe, İnkılâb, İntikam, İstikbâl Cenevre, İstirdat, Vatan gibi] icraatçı fertlerin yayınları [Osmanlı 2 Pire Yıldırım gibi] entelektüel ya­yınlar [İctihad, Şark ue Garb, Türk gibi] kişiler ve örgütlerce çıkarılan mizah mec­muaları [Beberuhi, Dolab, Dautıl, İncili Çauuş, Lâklâk, Kokonoz, Tokmakgibi] belirli bir Osmanlı unsurunun sorunlarını dile getiren dergiler [Arnavudluk Albania|, Hürriyet Londra İttihad Gazetesi, Kashfal~Niqâb, Kürdistan, Türkiya’t-Felâf gibi] bazıları merkezî örgütlere bağlı olmakla beraber Balkan Jön Türkleri’nce yayımlanan ve mahallî Jön Türklüğün fi­kirlerini işleyenler [Ahali, Balkan, Efkâr-ı umumiye. Islah, Muvazene, Rumeli, Tu­na, Sadâ-yı Millet, Uhuvvet gibi] ve dinî zeminde muhalefet yapan yayın organla­rı [Ezan, Kânûn-i Esâsî gibi] şeklinde bir düzenleme yapmak mümkündür. Bu ya­yın organlarında örgütsel düzenlemelerden dinî makalelere, ihtilâlci temalardan entelektüel tartışmalara kadar her türlü konu işlenmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski