Kaadirihane Tekkesi. İstanbul Tophane’de 1040’ta (1630) tesis edilen, Kâdîrîyye tarikatının âsitânesi olan tekke.
Beyoğlu ilçesinin Tophane semtinde Kadiriler Yokuşu üzerinde yer almaktadır. Hacı Pîrî adlı bir kişi tarafından Kâdiriyye’nin Rûmiyye kolunun pîri Şeyh İsmail Rûmî için inşa ettirilmiştir. Cami-tevhidhâne merkezli bir külliye olan tesis yüzyıllar İçinde çeşitli onarımlar geçirmiş ve yenilenmiştir. Topçubaşı İsmail Ağa’nın 1144’te (1731-32) cümle kapısının yanında, suyu I. Mahmud’un annesi Sâliha Valide Sultan tarafından getirtilen çeşmeyi yaptırması, 1177’de (1763-64) tekkenin içinde diğer bir çeşmenin tesisi, 1179’daki (1765) Tophane yangınında ortadan kalkan tekkenin III. Mustafa tarafından yeniden inşa ettirilmesi, 1239’daki (1823) diğer Tophane yangınında tekrar harap olan yapı topluluğunun II. Mahmud tarafından ihyası, il. Abdülhamid’in 1312’de (1894-95) yeni bir mutfakla geniş bir yemekhane birimini ekletmesi ve tekkenin diğer bölümlerini onartması, harem ve selâmlık kesimlerinin yenilenmesi bunların en önemlileridir.
Kuruluşundan tekkelerin kapatıldığı 1925 tarihine kadar Kâdiriyye’nin Rûmiyye koluna bağlı kalan tekke, yalnızca pîr makamı olduğu Rûmiyye kolunun değil genelde Kâdiriyye tarikatının Osmanlı başşehrindeki âsitânesi sıfatını taşımıştır. İmparatorluğun diğer yerlerinde bulunan Kâdirî tekkeleri üzerinde büyük nüfuzu olan tekke İstanbul’da tasavvuf kültürünün en önemli merkezlerinden biri olmuş, tekkenin postnişinlerinden Mehmed Şerefeddin Efendi Meclis-i Meşâyih üyeliğinde, Ahmed Muhyiddin Efendi de aynı meclisin başkanlığında bulunmuş, mensupları arasından Kazasker Mustafa İzzet Efendi gibi sanatkârlar yetişmiştir. 1925’ten sonra cami tevhidhâne yalnızca cami olarak kullanılmış, son postni-şin İsmail Gavsî Efendi (Erkmenkui) ailesiyle harem bölümünde yaşamaya devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde tekkenin mutfak-yemekhane kanadı ortadan kalkmış, geriye kaian kısımlar Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ettirilmiş, cami-tevhidhâne ve selâmlık bölümleri 1997’deki bir yangında harap olmuştur.
Kâdirihâne Tekkesi’nin cümle kapısıyla yanındaki İsmail Ağa (Sâliha Sultan) Çeşmesi, adını tekkeden alan Kadiriler Yokuşu üzerindedir. Cümle kapısının basık kemeri üzerinde II. Abdülhamid tuğrasının taçlandırdığı 1312 (1894-95) tarihli ve ta’lik hatlı ihya kitabesi yer alır. Çeşmenin cephesinde tavus kuyruğu motifini içeren yuvarlak kemer, kabartma olarak işlenmiş vazodan çıkan çeşitli çiçekler ve tabaklar içinde meyveler Lâle Devri üslûbunu sürdürür.
Cümle kapısını takip eden basamaklı yolun sağında, biri İsmail Ağa Çeşmesi’-nin inşasına ilişkin 1144 (1731-32) tarihli ve sülüs hatlı, diğeri tekkenin II. Mahmud tarafından ihyasını belgeleyen 1239 (1823) tarihli, ta’lik hatlı ve tuğralı iki adet kitabenin bulunduğu bir duvar uzanır. Duvarın bitiminde yer alan ve mabeyin odalarıyla camitevhidhâneye bağlanan harem dairesi, şeyh ailesinin ikametine ayrılmış üç katlı esas yapıyla misafir hanımların ağırlandığı iki katlı bir kanattan meydana gelir. Asıl haremde Türk sivil mimarisinin merkezî sofalı ve dört ey-vanlı plan şemasının değişik bir türevi uygulanmış, köşeleri pahlı kare biçimindeki sofaların çevresine eyvanların yerine giriş taşlığı, odalar ve çift kollu merdivenler yerleştirilmiştir. Cümle kapısını izleyen yolun solunda da bir istinat duvarı üzerinde, II. Mahmud onarımı sırasında son şeklini aldığı anlaşılan İsmail Rûmî’nin türbesi İle hazîre yer alır. Açık türbeler grubuna giren yapı dört tanesi kare tabanın köşelerinde, İki tanesi de batı (yol) yönündeki kavisli çıkmanın uçlarında yükselen altı adet, akantus yapraklı başlıklara sahip ince mermer sütundan, bunların aralarındaki madenî şebekelerden ve madenî iskeletli soğan kubbeden oluşur. Çıkmanın hizasında yer alan kavisli mermer lentoda. İsmail Rûmî’ye ithaf edilmiş ta’lik hatlı beyti taçlandıran barok madalyonun merkezindeki Kâdirî gülü kabartması, ayrıca köşe sütunlarının ve soğan kubbenin tepelerine kondurulmuş Kâdirî-Rûmîtâc-i şerifi biçimindeki alemler, geç dönem tekkelerinin mimari süslemesinde tarikat alâmetlerinin kullanılmasına örnek teşkil eder.
Giriş yolunun sonunda cami-tevhidhâne ile selâmlık mekânlarını barındıran, batı yönünde de harem kanadına bitişen ana bina yer alır. Moloz taş ve tuğlayla örülmüş duvarların kuşattığı cami-tev-hidhânenin önünde, tekkenin çeşitli bölümleri arasında bağlantı sağladığı için sofa özelliği taşıyan dikdörtgen planlı ve kapalı son cemaat yeri uzanır. Son cemaat yerinin kuzey sınırı ahşap dikmelerin aralarına yerleştirilmiş, hazîreye açılan bir dizi pencere ve küçük bir kapıyla donatılmış, girişten itibaren üçüncü açıklıktaki camekân türbeye yönelik bir niyaz penceresi olarak değerlendirilmiş, bu came-kânın merkezine Kâdirî-Rûmîtâc-ı şerifinin tepeliği şeklinde sekiz terkii yuvarlak bir bölüm eklenmiş, bunun da ortasına minyatür bir tâc-ı şerif konmuştur.
Son cemaat yerinin doğu ucunda meydan odası olarak kullanılan çepeçevre sedirlerle donatılmış küçük bir mekân, bunun da arkasında 1177(1763-64) tarihli çeşmeyi barındıran çeşmeli sofa bulunur. Çeşmeli sofanın güney yönündeki bahçıvan odaları arasından selâmlık bahçesine geçilebildiği gibi doğu yönündeki kapıdan, gerisinde mutfak-yemekhane kanadının yer aldığı şadırvanlı avluya da ulaşılır. Son cemaat yeriyle harim arasında ve girişin solunda (doğu) yan yana iki halvethâne, sağında birbiriyle bağlantılı iki mahfil birimi yer alır.
Dikdörtgen planlı (18,30×9,75 m.) ha-rimin güney duvarının ekseninde yarım daire planlı mihrap, sağda ve solda kemerleri sepet kulpu biçiminde olan üçer pencere, bunların üzerinde de dikdörtgen biçiminde üçer tepe penceresi bulunmaktadır. Doğu ve batı duvarları boyunca sınırlarında ahşap dikmelerin ve korkulukların sıralandığı çift katlı mahfiller uzanır. Batı mahfilinin bir korkulukla ayrılmış bulunan güney kesiminde sakal-i şerif İle İsmail Rûmî’ye ait bazı eşyalar saklanmaktadır. Korkulukların yerini ahşap kafeslerin aldığı fevkanî mahfillerden doğudaki mahfil hükümdara ve devlet ricaline, haremle bağlantılı olan batıdaki ise tekkeye mensup hanımlara aittir. Harimin kuzey duvarında demirden eliböğründelerle taşınan, mihrabın karşısına gelen yerde kavisli bir çıkma yapan, erkek ziyaretçilere mahsus korkuluklu fevkanî bir mahfil daha bulunmaktadır. Girişi doğudaki fevkanî mahfile açılan, kaidesi kare tabanlı, gövdesi silindir biçiminde kesme taş örgülü minare sipahiler ağası Mehmed Emin Ağa tarafından büyük bir ihtimalle III. Mustafa’nın tekkeyi ihyası sırasında eklenmiştir. Şerefe korkuluklarını bezeyen perde kabartmaları ve soğan kubbe biçimindeki külahı minarenin II. Mahmud döneminde (1808-1839) yenilendiğini kanıtlar.
Harimin ahşap tavanı ince çıtalarla karelere bölünmüş, merkezde yer alan ve dört kare büyüklüğünde olan alana Kâdi-rî-Rûmîtâc-ı şerifi biçiminde bir göbek oturtulmuş, aynı göbeğin daha küçüğü de mihrabın tepesine yerleştirilmiştir. Duvarlarda dikdörtgen panolar içine alınmış, merkezdeki şemselerden ve köşebentlerden oluşan eklektik kalem İşleri bulunur. Tavan silmelerinde ikili konsol grupları arasına, koyu yeşil zemine yaldızla ve ta’lik hatla yazılmış mısraları içeren ahşap kartuşlar yerleştirilmiştir.
Son cemaat yerinin üstünde yer alan selâmlık bölümü farklı boyutlarda üç odayla bunların arasında yer alan, erkek seyirci mahfiliyle bağlantılı eyvandan oluşur. Güney yönünde bir koridorla hareme bağlanan birim şeyh odası, diğerleri derviş odalarıdır. Bu katın üzerinde bulunan ve selâmlığa ait birtakım birimleri barındıran çatı katı Cumhuriyet dönemi onarımında ortadan kaldırılmıştır.
Arsanın doğu sınırı boyunca hazîrenin arkasında mutfak, yemekhane, kiler, aşçıbaşı odasını ve gusülhâneyi barındıran tek katlı bir kanadı bugün ortadan kalkmıştır. Bununla ana bina arasında, sırtını arsanın güney yönündeki çevre duvarına dayamış dikdörtgen prizma biçimindeki küçük şadırvan, ortasında birer musluğun bulunduğu mermer panolar, perde kıvrımlanyla son bulan girlantlar ve kantaros biçimli vazoların içinde nar ve salkım kabartmalarıyla bezelidir. Harem bahçesinde suni kayalardan oluşan bir sel-sebil, ayrıca bir havuzla cami-tevhidhânenin güneybatı köşesinin altına isabet eden ve tekkenin yerinde bulunduğu söylenen Bizans kilisesinin (Hagios Makaveon) ayazması olması muhtemel tonozlu bir limonluk göze çarpmaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi