Kalenderhâne. Kalender meşrepli seyyah dervişlerin konaklamaları için tesis edilen tekkelerin genel adı.
Kalenderhânelerin vakfiyelerinde, bazan da kitabelerinde özellikle bekâr (mücerred) ve seyyah kalenderlerin barınması ve iaşesi için tesis edildikleri belirtilmektedir. Bazı vakfiyelerde ayrıca meşihat görevini üstlenecek olan kişilerin de mücerred olması şart koşulmuştur. Fâtih Sultan Mehmed. İstanbul’u fethinin ardından Vezneciler’de Bozdoğan Kemeri-nin yakınında bulunan Bizans dönemine ait Hristos Akataleptos’a ait olduğu sanılan kiliseyi Kalenderi dervişlerinin ikametine ayırmış, böylece ilk kalenderhâne ortaya çıkmıştır. Yapının XV. yüzyılın sonlarından itibaren cami ve medrese olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.[bk.Kalenderhâne Camii]
İstanbul Vakıfları Tahrîr Defterinde Eminönü ilçesi Sultanahmet semtinde, günümüzde Alemdar mahallesinin sınırlan içinde kalan Üsküplü mahallesinde Yûsuf Bek b. İlyâs adında bir kişinin 907 (1501-1502) yılında üç “nefer” için bir kalenderhâne vakfettiği belirtilmektedir. “Hânehâ-i tahtanı 2 bâb ve fevkânî 2 bâb ve matbah ve gurfe ve zulle ve furun ve ahur” şeklinde dökümü yapılan mimari programından küçük kapsamlı olduğu anlaşılan tesisin yeri tesbit edilememiştir. Öte yandan şair Yetim Ali Çelebi’nin XVI. yüzyılın ilk yarısında İstanbul’da kurduğu kalenderhânenin yeri ve inşa tarihi de bilinmemektedir.
Eyüp’te 1153’te (1740) La’lîzâde Abdülbâki Efendi tarafından kurulan kalenderhâne. daha çok Özbekistan’dan İstanbul’a gelen seyyah dervişlere hizmet verdiği için Özbek /Özbekler Tekkesi olarak da anılmaktaydı. Baninin “mücerred olan kalenderlere şart eylediği” tekkenin cümle kapısındaki kitabede burasının “sohbetgeh ü mecma’i gariban” olduğu belirtilmektedir. Nakşibendiyye’den Kâşgarlı Abdullah Nidâî Efendi (ö. 1174/ 1760-61) kalenderhânenin meşihatını üstlendikten bir müddet sonra evlenmeyi arzu etmiş, fakat tekkenin meşihatı mücerred şeyhlere meşrut olduğu için buradaki görevini terkederek aynı semtte bulunan ve aynı tarikata ait Kâşgarî Tekkesi’nin postuna geçmiştir.
İstanbul’da kalenderhâne olarak anılan diğer bir tesis de Üsküdar’da Sultantepe-si’nde 1166’da (1753) Maraş Valisi Abdullah Paşa tarafından Eyüp’teki kalenderhâne ile aynı işlev için vakfedilmiş bulunan Özbekler Tekkesi’dir. Nakşibendiyye tarikatına bağlı olarak faaliyet gösteren tekke İstanbul’da Orta Asya tasavvuf kültürünün temsil edildiği önemli bir merkezdi. İstanbul’un işgal yıllarında Karakol Cemiyetİ’nin üyelerinden olan son post-nişin Şeyh Atâ Efendi’nin denetiminde bulunan tekke, yaralanan Kuvâ-yi Milliye yandaşları için hastahane, ayrıca Anadolu’ya kaçırılan silâhların, cephanelerin ve Anadolu’ya gizlice geçmek isteyenlerin ilk durağı olmuştur.
Üsküdar’da kalenderhâne olarak anılan diğer bir tekke de Nûman Bey adında bir kişinin 1207’de (1793) Çinili Cami yakınında Afganistan’dan gelen seyyah dervişler için tesis ettiği Afganîler Tekkesi’dir. Yine Nakşibendiyye tarikatına bağlı olan bu tekke kaynaklarda Afganî Kalenderhâne-si veya Kalenderhâne olarak anılmaktadır. Cümle kapısı üzerinde yer alan 1207 (1793) tarihli inşa kitabesinde yapının işlevi ve meşihatı üstlenecek kişinin mücerred olması gerektiği açıkça ifade edilmektedir.
Beylerbeyi-Havuzbaşı’ndaki kuruluş tarihi ve banisi tesbit edilemeyen Şeyh Nevruz Tekkesi kaynaklarda Afganî Kalender-hânesi. Özbekler Tekkesi ve Havuzbaşı Tekkesi olarak da anılır. 1301 (1884) tarihli bir belgede Nakşibendiyye’ye, 1307 (1890) tarihli Mecmûa-i Tekâyada ise Kâdiriyye’ye bağlı olduğu kaydedilen tekke büyük bir ihtimalle XIX. yüzyılın üçüncü çeyreği içinde tesis edilmiştir.
Kalenderhâneler, yerleşim düzeni ve mimari tasarım açısından bağımsız bir grup oluşturmaz. Başka bir deyişle kalen-derhâneleri diğer tarikat yapılarından ayıran mimari özelliklere rastlanmaz. Vezneciler’deki kalenderhâne tamamen Bizans mimarisinin kapsamına girer. Eyüp’teki kalenderhâne ile Üsküdar’daki Afganîler Tekkesi geniş bir arazi içinde dağılan, bazıları birbiriyle bağlantılı, bazıları da bağımsız olan birimlerden oluşur. Üsküdar Sultantepesİ’ndeki Özbekler Tekkesi ile Beylerbeyi -Havuzbaşı’nda-ki Şeyh Nevruz Tekkesi’nde ise bütün birimler aynı çatı altında toplanır ve yapılar dış görünümü itibariyle ahşap İstanbul meskenlerini andırır. Bütün kalenderhâ-nelerde barınma işlevinin önemli olması sebebiyle dervişlerin ikametine ayrılan hücreler mimari programın vazgeçilmez unsurları arasında yer alır. Eyüp’teki ka-lenderhânede olduğu gibi şeyhlerin mücerred olduğu kalenderhânelerde şeyhin ikamet ettiği bölüme diğer tekkelerden farklı olarak “harem” adı verilmeyip bu bölüm “kasr-ı şeyhâne” olarak anılır.
TDV İslâm Ansiklopedisi