Kalgay Nedir, Ne Demek, Anlamı, Ünvanı, Hakkında Bilgi

Kalgay. Kırım Hanlığı’nda veliahda verilen unvan.

Yarlıklarda ve vekayi’nâmelerde kagalgay, kagalya. kalgay, kalga şeklinde ge­çer. XVII. yüzyıla ait yarlıklarda da ilk şekJi olan kagalgay kullanılmıştır. Kelimenin Moğolca “bü­yük kapı” anlamındaki hagalhadan geldi­ği tahmin edilmektedir. XVI. yüzyılda Özbeklerde “veliaht” mânasına kalgay kullanılıyordu W. Barthold, kelimeyi Orta Asya’da Belli te oturan prense verilen kalhan kagılhan unvanı ile birleştirmek istemiştir.

Kırım hanlarından ilk defa Mengli Gi­ray Han, ikinci hanlığı esnasında 147S’te büyük oğlu Mehmed Giray’ı kalgay unva­nıyla veliaht yapmıştır. Moğol devletlerinde veliaht tayiniyle ilgili örnekler varsa da böyle özel bir müessese görülmemektedir. Moğol devlet sisteminde ulus hanedan üyeleri arasında taksim edilirdi. Kalgayliğın Kırım Hanlığı’nda özel şartlar sonucu bu eski geleneklerin doğurduğu yeni bir şekil olması muhtemeldir. Kardeşlerinin taht için mücadele­den geri kalmaması Mengli Giray’ı kendi sağlığında oğlu için böyle bir makam ih­das etmeye sevketmiş olmalıdır. Kal­gay Mehmed Giray bilhassa babasının son yıllarında çok önemli bir rol oynamış ve hanlığı fiilen idare etmiştir. Daha sonra Osmanlı metbûluğu ve kabile aristokra­sisi karşısında bu müessese hanlar tara­fından dikkatle korunmuş, her han tahta geçtikçe kendinden büyük kardeşini, kar­deşi yoksa oğlunu kalgaylığa getirmiş ve sonraları bir Cengiz Han kanunu olduğu iddiası ile buna âdeta kutsal bir mahiyet verilmek istenmiştir.

II. Mehmed Giray’ın kalgayı Âdil Giray İran’da öldürülünce han çok sevdiği oğlu Saadet Giray’ı bu mevkiye getirmek iste­miş, fakat ihtiyar kardeşi Alp Giray’ın iti­razı üzerine onu kalgay yapmak mecbu­riyetinde kalmış, oğlu için de rivayete gö­re atalığının adına izafetle “nûreddin” un­vanıyla bir ikinci veliahtlık ihdas etmiştir. Teamüle göre han ölünce yerine kalgay ve boşalan kalgaylik mev­kiine de nûreddin geçerdi. Bu şekilde, istediğini han yapan padişahın veya kabile aristokrasisinin müdahaleleri büyük Öl­çüde sınırlandırılmış olacaktı. Bununla beraber Giraylar sülâlesine mensup kırk kişiden yirmi dördü kalgaylıktan ve beşi nûreddinlikten hanlığa geçmiştir. Kırım kabile aristokrasisinin İstanbul’a danış­madan töreye göre kalgayları han ilân et­mesinin yahut padişahın kalgaylık huku­kunu hesaba katmamasının çeşitli mü­cadelelere yol açtığı bilinmektedir. Os­manlı padişahı hana olduğu gibi kaigaya da ayrı bir kalgaylık tevcih beratı verirdi. Hezarfen Hüse­yin Efendi kalgayların mevki ve yetkileri­ni şöyle açıklamaktadır: “Hanların kendüden küçük karındaşı kalgay olur, veliahd makamındadır; kalgay sultandan küçü­ğü nûreddin olur ve bunların her birinin makarr-i saltanatları vardır; nûreddin Sultankadı nâm karye kurbünde sakindir. Bahçesarayı’ndan bir saatlik yoldur; bun­ların her birinin veziri ve defterdarı ve kadısı vardır; ancak hutbe ve sikke han hazretlerinindir. Kalgay ve nûreddin se­rasker olsalar vâki olan ganâyimden on­da bir alırlar.

Kalgayin “tahtgâh Akmescid’dir. Asıl sarayı bu şehrin güneyinde Kayalaraltı’nda ufak bir kasaba İçinde idi. Akmescid ile beraber Karasubazarı ve yöresindeki yerler de doğrudan doğruya onun idaresi altına verilmişti. Yarlıklardan, buraya ay­rıca Kagalgay sarayı yahut Ak-Saray de­nildiği anlaşılmaktadır. Kalgaym sarayı ve divan teş­kilâtı hanınkinin bir benzeridir. Osmanlı tesirinin en fazla oiduğu XVII. asırda kalgayın belli başlı saray enderun mansıpla­rı rütbe sırasıyla şunlardır: Hadım ağa­sı, atalık ağası, hazinedar, aktacı. Bîrun mansıpları da şöyle sıralanabilir: Kapı ağası, hazinedarbaşı, aktacı bey, defter­dar efendi, sultan kadısı, kapıcıbaşı, bal-cibaşı, kullar ağası, hazine kâtibi, kapıcı­lar kethüdası, saraçbaşı, çaşnigirbaşı.

Kalgay, han sülâlesine ait bütün sul­tanların başındadır kendi adına yarlık çıkarır ve yabancı devletlerle doğrudan doğruya yazışmada bulunur­du. Bu yarlıklarda kullandığı unvanlar şöyledir: “Gazi Giray Han’ın ulu oğlu ve kagalga sultanı olan Tohtamış Giray sul­tandan … karındaşım Leh kralının hu-zûr-ı şeriflerine Uluğ pa­dişah kagalgay-i nusret-ârâ. Han yarlıkları gibi daima “sözümüz” hitabıyla başlayan kalgay yarlıkları meâlen hanınki ile aynıdır. Anlaşma metinlerinde kalgayın ve nûreddinin ayrıca zikri lâzımdır. Aksi takdirde on­lar hanın barış imzaladığı bir devlete karşı savaşa girebilirler. Rus çarları, Leh kral­ları ve Çerkez beyleri ayrıca kaigaya ve maiyetine para ve kürkten oluşan bir hazine ve “bölek” öderlerdi. Kalgay, handan sonra devletin en yüksek mevkiini işgal ediyordu. Bu sebep­le Müneccimbaşı kalgayı Osmanlılar’daki veziriazama benzetmiştir. Hanın bizzat gitmediği se­ferlere daha küçük bir ordunun kuman­danı olarak kalgay giderdi. III. İslâm Gi­ray zamanında olduğu gibi bazan kalgay ile hanın veziri ve kabile aristokrasisi ara­sında bir iktidar mücadelesi patlak verir­di. Kırım’da kabile aristokrasisinin başı (baş-bey) olan şirin beylerinin de kalgay ve nûreddinleri vardı.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski