Kanije. 1600-1690 yıllan arasında Osmanlı eyalet merkezi olan ve bugün Nagykanizsa olarak bilinen şehir.
Macaristan’ın batısında Transdanubya bölgesinde tepelik bir alanda bulunmaktadır. Belgelerde ilk defa 1245 yılında anılan Kanizsai şehrinin kalesi XIII. yüzyılın sonu ve XIV. yüzyılın başlarına doğru yapıldı. Burası, adını sahibi ve mâliki olduğu yerden alan Kanizsai ailesinin 1321 “de başlayan 200 yıllık hâkimiyeti altında genişletildi ve küçük bir saray haline getirildi. 1409’dan itibaren Kanije(Kanizsa) en istikrarlı dönemini yaşadı ve buraya bağlı topraklar hayli genişledi. Ailenin son erkek ferdinin 1532 yılında ölümü üzerine tek vâris olarak kalan Orsolya”nın mülkiyet haklan kral tarafından tanındı, böylece mâlik olduğu bütün köy ve kasabalar evlendiği Tamas Nâdasdy’nin tasarrufuna geçti.
Celâlzâde Mustafa’ya göre 938 (1532) yılında, Kanunî Sultan Süleyman’ın üçüncü Macaristan seferi sırasında Kanije Kalesi Osmanlılar’ın kontrolü altına alındı, ancak bu fetih kalıcı değildi. 1540 ve 1550’li yıllarda Tamâs Nâdasdy hisara palanka şeklinde bazı eklentiler yaptırdı. Hemen yakınındaki Sigetvar (Szigetvar) Kalesi’nin Osmanlılar’ın eline geçmesinden sonra (974/1566) burası büyük bir önem kazandı. Bu sebeple Kanije doğrudan Habsburg kralına devredildi ve o bölgenin en meşhur Macar kumandanı György Thury buraya tayin edildi. 1568 yılından kalma bir krokiye göre Thury’nin tayininin ardından hemen başlayan sağlamlaştırma çalışmalarının neticesi olarak kaleye iki yeni “İtalyan tipi” burç eklendi. Yerli Osmanlı askerlerinin pususuna düşen Thury’nin 1571’deki ölümünden az sonra Kanije’ye karşı bir hücum yapıldıysa da büyük zararlara yol açan bu saldın neticesiz kaldı. Kısmen yanan kale, birkaç yıl içinde öncekinden daha dayanıklı ve modern biçim aldıysa da 159O’lı yıllara kadar giderek muhafaza gücü bakımından zayıfladı. Bununla birlikte Osmanlı tarihlerinde son derece müstahkem büyük bir kale olarak tarif edilen ve içinde 10.000 askerin bulunduğu belirtilen Kanije, Sadrazam Damad İbrahim Paşa’nın ordusuna kırk günden fazla dayanabildi. Sonunda anlaşma yoluyla 11 Rebîülâhir 1009’da (20 Ekim 1600) Osmanlılar’a teslim edildi. Kaleden serbestçe çıkan Avusturyalı kumandan Georg Paradeiser ve yanındaki önde gelenlerin bir kısmı kalenin Osmanlılar’a teslimi sebebiyle Avusturyalılarda ölüm cezasına çarptırıldı. 1601 yılında 10 Eylül’den 17 Kasım’a kadar Prens Ferdinand ve müttefikleri kaleyi kuşatma altına al-dılarsa da büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. Tiryaki Hasan Paşa’nın yanındaki az sayıda kuvvetlerle yaptığı Kanije müdafaası Osmanlı tarihlerinde oldukça geniş bir şekilde yer almış ve büyük yankı uyandırmış, romanlara konu olmuştur. Daha sonra Kont Zrfnyi’nin 1664 yılı Transdanubya’daki harekâtı sırasında Kanije bir daha kuşatıldı; ancak başında sadrazamın bulunduğu Osmanlı ordusunun bölgeye hareket ettiği yolunda haberler ulaşınca bu girişimden vazgeçildi. İmparatorluğun öteki bölgelerinden oldukça uzakta bulunan şehre karşı 1099 (1688) yılından beri uygulanan Habsburg ablukası ilk zamanlarda biraz gevşekti, fakat 1690 Ocağından itibaren 60.000 kişilik bir ordu ile çok sıkı bir hale getirildi. Hiçbir yerden yardım göremeyen muhafızlar, üç ay daha süren mukavemetten sonra teslim olma konusunda görüşmelere başlamak zorunda kaldılar. Son beylerbeyi Mustafa Paşa Viyana’ya kadar gitti ve “vire” şartnamesini imzaladı. Serbestçe ayrılabilen müdafiler ve 1000 kadar sivil halk Tuna yoluyla Osmanlı topraklarına ulaştı, böylece doksan yıllık Osmanlı hâkimiyeti sona ermiş oldu.
Osmanlılar tarafından alındığında hemen yeni bir eyalet merkezi haline getirilen Kanije’ye ilk tayin edilen idareci Hasan Paşa’dır. Bu zatın Tiryâkî Hasan Paşa ile aynı kişi olup olmadığı rivayetlerdeki çelişkiler yüzünden tam olarak anlaşılamamaktadır. Yeni kurulan Kanije eyaletine bağlı sancakların sayısı azdı. Bunlardan Peçuy (Pecs) ve Sigetvar livaları doğrudan buraya bağlıyken Pojega (Pozsega) sancağı sadece malî açıdan eyalete tâbi olup askerî bakımdan Bosna eyaletiyle irtibatlıydı. Aynı zamanda daha eski ve daha meşhur olan Budin eyaletinin beylerbeyi de belirli işlerde Kanije beylerbeyine emir verebiliyordu. Kanije Kaiesİ’nde görevli askerlerin sayısı yaklaşık 1400 kişiydi. Timar sistemi çerçevesinde dirlik sahibi olanları içine alan güvenilir belgelerin mevcut bulunmaması yüzünden onlarla ilgili gerçekçi bir rakam vermek mümkün değildir. Eyaletin gelirleri hakkında 1025 (1616) ile 1039 (1630) yılları arasında kaleme alınan mahallî hazine defterlerinden [21] bilgi edinilebilmektedir. Başta gelen maddî kaynak ilk yıllarda Jzvornikve Pojega sancaklarından, Srebreniçe’den ve “dârülharp”ten, yani kısmen dışarıdan tahsil edilen cizyeye dayanıyordu. Bunlara daha sonra Sigetvar ve Peçuy livalarının haracı da eklendi. İkinci önemli gelir kaynağını mukâtaalardan sağlanabilen paralar oluşturmaktaydı. Giderlerin büyük çoğunluğu ise kale muhafız ve erlerinin ulufelerine sarfedilmekteydi. Şehrin nüfusuyla ilgili malûmat oldukça az ve eksiktir. Osmanlı döneminde 1400 kişi civarında olan askerlerin yanı sıra en azından bu sayıda sivillerin de burada oturduğu söylenebilir. Evliya Çeiebi’ye göre 1070’li (1660) yıllara kadar şehre Boşnaklar da yerleşmişti. Aynı yazar bunların Sırpça ve Bulgarca da bildiklerini öne sürer. Bu tesbitten hareket ederek çeşitli Güney Slav gruplarının Kanije’de yerleşmiş olduğu ileri sürülebilir. Yine bu seyyaha göre 1074 (1664) yılında şehirde Hünkâr Camii, Fâtih İbrahim Camii ve îsâ Ağa Camii olmak üzere üç cami ve altı mahalle, ayrıca üç mahalle mescidi, bir medrese, dört sıbyan mektebi, iki han, iki tekke; Topraklık varoşunda ise beş mahalle, S00 hâne, üç cami ve üç mescid, bir medrese, bir tekke, iki mektep, iki han, seksen de dükkân vardı. 1604’te ve 1630’da sağlamlaştırman kale 1660 yılında yandı ve hemen sonra Süh-râb Mehmed Paşa tarafından tamir ettirildi.
Nagykanizsa bugün Macaristan’ın Zala idarî bölgesi içinde yaklaşık 50.000 nüfuslu bir şehirdir. 1702 yılında Habsburg hükümdarı tarafından yıktırılan hisarının taşlarından XVIII. yüzyılda çeşitli binalar yapıldı, kalıntıları üzerine ise daha sonra alkol, makine ve cam fabrikası kuruldu. Doksan yıllık Osmanlı dönemini hatırlatan tek örnek son vali Mustafa Paşa’nın bir kiliseye yerleştirilen mezar taşıdır.
Eski Türk edebiyatında Kanije hakkında yazılmış ilk eserler, Tiryâkî Hasan Paşa’nın Kanije’yi savunmasını anlatan gazavatnâme türünde kaleme alınmıştır. Müellifleri belli olmayan bu mensur eserlerin çoğu Gazavât-ı Tiryâkî Hasan Paşa adını taşımaktadır. Müellifleri bilinen birkaç eserden Menâkıb-ı Tiryâkî Hasan Paşa Ahmed b. Osman b. Sânî’nin Kanije Fetihnamesi, Kanije seferine baştezkireci olarak katılan Hasanbeyzâde Ahmed Paşa’nın ve Cihâdnâme-i Hasan Paşa Cafer İyânî’nindir. Bu gazavatnâ-me, Vahit Çabuk tarafından sadeleştirilerek Târîh-i Tır Hasan Paşa adlı müellifi belli olmayan eserle birlikte Tiryaki Hasan Paşa’nın Gazaları ve Kanije Savunması adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1978). Hasenât-i Hasan ise muhtemelen Kafzâde Fâizî’nindir. Nâmık Kemal’in Kanije adlı kitabının aslını teşkil eden bu son eser önce Ahmed Nafiz takma adıyla (İstanbul I 290), ardından Nâmık Kemal ismiyle (İstanbul 1303) neşredilmiştir. Külliyyât-ı Âsâr serisinde bir defa daha basıldıktan sonra (istanbul 1335) Hakkı Tank Us tarafından sadeleştirilerek Vakit gazetesinde tefrika edilmiş(24 Mayıs 1941), ardından Nâmık Kemal’in Kanije Muhasarası adıyla kitap haline getirilmiştir (İstanbul 1941).
TDV İslâm Ansiklopedisi