Kapı Halkı Nedir, Ne Demek, Görevleri, Hakkında Bilgi

Kapı Halkı. Osmanlı Devleti’nde devlet ricalinin sivil ve resmî her türlü işlerinde hizmet gören adamları.

Türk İslâm devletlerinde kapı kelimesi genellikle devleti ifade eder; bugün de devlet kapısında çalışmak “kamu hizme­tinde olmak” şeklinde anlaşılır. Osmanlılar”da paşa kapısı ifadesi “sadrazamın görev yaptığı devlet dairesi” anlamında kullanılmıştır. Kapı halkı tabiri de önde gelen bir kişinin hizmetindeki kimseleri niteler. Bu tabire XV. yüzyıl Osmanlı kay­naklarında rastlanması yerleşmiş bir te­rim olarak eskiden beri var olduğunu gös­terir. Tursun Bey’in eserinde kapıkulu ifa­desinin hiç kullanılmamasına karşılık kapı halkı tabiri on sekiz yerde geçmekte, ço­ğu yerde de kapı halkı ve yeniçeri beraber anılmaktadır. Buradan, kapı halkının doğ­rudan padişahın hizmetinde bulunan ve seferlere muharib veya hizmet bölüğü olarak katılan askerler mânasında kulla­nıldığı anlaşılmaktadır. XVI. yüzyıl ortala­rında kapıkulu tabirinin kaynaklarda geç­mediği ve bu anlamda kapı halkı ifadesi­ne yer verildiği de belirtilir.

XVI. yüzyıl başlarında Şehzade Selim Trabzon’dan babası Bayezid’e yolladığı mektupta  kapım halkıyla varıp diye yazmakta Şehzade Korkud da Selim’e mektubunda “… Bilfiil yanımızda olan kapı halkı tahfif olunmayıp üzerimize gelenin men” ü define kudret-i tâmme mukarrer olaydı” demekte­dir. Bu ikinci ifadeden, Korkud’un kapı halkının doğrudan şahsı­na bağlı küçük bir ordu olduğu sonucu çıkarılabilir. XVI. yüzyıl ortalarında telif edilen Lutfi Paşa’nın Târih’inde de kapı halkı çok sık geçtiği halde kapıkulu hiç yer almamıştır. Burada da yeniçeri ve kapı halkı genellikle beraber verilmiştir. XVI.yüzyılın ikinci yarısında Selânikî’nin eserinde yine kapı halkı tabi­rine sık olarak rastlanmakta, kapıkulu ifa­desi ise çok az geçmektedir. Böylece kapı halkı tabiri, XVI. yüzyıl sonlarına kadar kapıkulunu da içine ala­cak şekilde geniş bir anlam kazanmıştır. XVII. yüzyılda bütün saray halkını ifade etmek için de kullanılmıştır. Daha sonra genellik­le veziriazam, vezir, beylerbeyi, sancak beyi ve yüksek dereceli ulemânın hizme­tindeki adamlarını ifade etmiştir.

Vezir ve beylerbeyilerin kapı halkı ön­celeri çok fazla sayılara ulaşmıyordu. Ayaz Paşa’nın Erzurum beylerbeyiliğinde (1553-1559) varidat ve masârifat defte­rine göre sarayında enderun, hazine, cebehâne, divan, mehterhane, kiler, ambar, mutfak, ahır gibi daireleri vardı ve hem bu dairelerde hem diğer işlerinde istih­dam ettiği adamlarına hazinesinden maaş vermekteydi. Bu kapı halkı şöyle sıra­lanmıştır : Enderun halkı, dergâh-ı âlî ket­hüdası, ağalar, müteferrika, zevvâkin, ça­vuşlar, kapıcılar (bevvabîn), kilerciler, aşçı­lar, ekmekçiler, terziler, saraçlar, ahır hal­kı, çadır mehterleri, alem mehterleri, ce­beciler, deveciler, divan kâtibi, hazinedar, cebecibaşı. ulûfecibaşı, divitdar, cizyedar. Fakat XVI. yüzyı­lın İkinci yansından itibaren sayılarda ar­tış görülür. Bunun sebepleri arasında ti-mar sisteminin bozulması ve Osmanlı as­kerî sistemindeki değişme başta gelir. İşsiz veya topraksız kalmış kimseler, sa­vaşlarda kendilerinden istifade edildik­ten sonra boşta kalan gruplar taşradaki paşa ve beyler tarafından istihdam edil­meye başlandı. Merkez ve taşra ümerâsı kalabalık kapı halkına sahip olmayı güç ve ihtişam göstergesi olarak görmektey­di. Vezir ve merkezdeki devlet ricalinin kapı halkının mâzuliyet döneminde bile çokluğu dikkat çekicidir. Nitekim kalaba­lık maiyeti bulunan Koca Sinan Paşa’nın sadâretten azlinden sonra İstanbul dışı­na çıkması ferman olunmuştu.

Kapı halkı zümresi içine satın alınan kö­leler de girmekteydi. Bunlar da güç ve servetin sembolü olarak görülüyordu. Ka­nunî Sultan Süleyman devri defterdarla­rından İskender Çelebi’nin çok zengin ka­pı halkı olduğu ve bunun esasını defterde kayıtlı 6000’den fazla kölesinin oluştur­duğu bilinmektedir. XVII-XVIM. yüzyıllarda vezir, bey­lerbeyi ve sancak beyi gibi ümerâya ait kapı halkı genellikle leventlerden meyda­na geliyordu. Kalabalık kapı halkına sa­hip olmak özellikle sınırlardaki stratejik eya­letlerde daha kolaydı. Tiryâkî Hasan Pa­şa, Sigetvar beyi iken yanında bulunan kapı halkına ve bunlardan aldığı kudrete daha sonra beylerbeyi ve vezir iken sa­hip bulunmadığından yakınmıştı.

Merkez ve özellikle taşra ümerâsının maiyetinin fazla sayıda ve düzgün olması onlara büyük itibar ve gelecek için görev garantisi sağladığı gibi kapı halkının az ve dağınık bulunması da saray ve hükü­met nezdinde iyi karşılanmazdı. Beylerbeyiler imdâd-i seferiyye, mübâşiriyye, kapı harcı gibi çeşitli adlar altında topla­dıkları vergilerin yarısını kendi geçimleri için ayırırken diğer yarısının her bir 70 ku­ruşu karşılığında bakımlı ve silâhlı kapı halkı istihdam etmek zorundaydı. Herhangi bir sebeple kapı halkının dağılması önemli asayiş problemlerine yol açıyordu. Özellikle XVII. yüzyılda eşkıyalık yapan veya âsi paşalara destek verenlerin çoğu işsiz kalmış bu gibi züm­relere mensuptu. Derviş Mehmed Paşa gibi bazı dirayetli valiler ise kalabalık kapı halkını yaptıkları ziraat ve ticaret sayesin­de kimseye muhtaç etmeden refah içinde geçindirebilmişlerdi. Sadakatinden şüphelenilen bazı eyalet va­lilerinin kapı halkının kuvvetlenmesi de hükümet merkezini zaman zaman endi­şelendiriyordu. İpşir Mustafa Paşa’nın merkeze ve etrafına karşı kapı halkını arttırıp güçlendirmesinden rahatsızlık duyan hükümet merkezi adamlarından bir kısmını dağıtmasını emretmişti.

Kapı halkı istihdamı XVIII. yüzyılda bü­tün özellikleriyle sürdü. Hudâvendigâr sancağı mutasarrıfı Vezir Abdurrahman Paşa’nın 300, Adana Valisi Murtaza Pa­şa’nın 500. Çankırı sancağı ilâvesiyle Sivas valisi olan Selim Paşa’nın 1200, Trabzon Valisi Velî Paşa’nın 800, Karaman Valisi Çelik Mehmed Paşa’nın 1000 ve Erzurum Valisi İbrahim Paşa’nın 1000 kapı halkı bulunmaktaydı. XIX. yüzyılda giderek za­yıflayan bu sistem, devletin merkezîleş­mesine ve maaş sistemine geçilmesine paralel olarak Tanzimat’tan sonra tedri­cen kalkmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski