Kâr Musiki Formu Nedir, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kâr. Türk mûsikisinde bir form.

Farsça’da “iş” anlamına gelen kâr keli­mesi din dışı sözlü Türk mûsikisinin en büyük formunu ifade eder. Bestelenmesi bilgi, kabiliyet ve tecrübe gerektiren, ay­rıca sanatta olgunluk derecesiyle ileri tek­niğe ulaşmış olmayı icap ettirecek güç bir form olmasından dolayı “güç iş” mâna­sında bu isim kullanılmış olmalıdır.

Kârlar, bestekârların güçlerini ortaya koydukları en büyük eserler olduğundan çok sanatlı bestelenmelerine ayrı bir iti­na gösterilmiştir. En büyük kâr bestekârı kabul edilen Abdülkâdir-i Merâgî’nin bu formdaki eserlerinin güftesi Farsça ol­duğu için daha sonraki bestekârlar ona hürmeten veya takliden genellikle Farsça güfteler kullanmışlarsa da Türkçe güfteli kârlar da az değildir. Kâr güfteleri 4, 6, 8 veya daha çok mısralı olabilir.

Merâgl’yi takliden kârlar genelde te­rennümle başlarsa da Itrî’nin neva kârı gibi doğrudan güfte ile başlayan ve hiç terennümü olmayan örnekler de vardır. Kâr formunda terennüm, diğer hiçbir büyük formda olmadığı kadar uzun ve önemli bir yer alır. Bu terennümler ikâî (ritmik) ve lafzî (sözlü) olabileceği gibi her iki terennümün bir arada bulunduğu şe­killer de kullanılmıştır.

Kârlar genellikle büyük usullerle beste-lenmiştir. Bununla beraber devr-i revân, devr-i hindî, düyek, ağır düyek, sengîn se­mai, yürük semai gibi aksak olmayan kü­çük usullerle bestelenmiş kârlar da var­dır. Kâr en büyük ve uzun form olduğu için bu eserlerde umumiyetle büyük ve küçük usullere geçkiler yapılmıştır. Böy­lece uzun süreli aynı usulün kullanılması­nın getirebileceği monotonluk önlenmiş, aynı zamanda bestekârlarca muhtelif usullerin maharetle kullanılmasının ör­nekleri sergilenmiştir. Ancak kârlarda usul geçkisi bir mecburiyet değildir. Bu şekilde içinde usul geçkisi bulunan kârla­ra “kâr-ı murassa adı verilir.

Bu eserlerdeki makam geçkileri, teren-nümlerdeki orijinalite ve zarafet beste­kârların dehasını gösteren dikkat çekici, mahirâne müzikal işlemelerdir. Kârlar her birine “bend” veya “hâne” denilen bölüm­lerden oluşur. Bu bölümlerin iç yapısı, mısra sayısına da bağlı olarak terennüm­lerle beraber çok çeşitlilik arzeder. Kârlar zeyilli veya zeyilsiz olabilir.

Klasik faslın ilk sözlü eseri olan kâr peş­revle birinci bestenin arasında yer alır. Üslûpları ciddi, ağır başlı ve ihtişamlı, hatta gösterişlidir. Özellikle XVIII. yüzyıl­dan itibaren bu ihtişam daha da artmış­tır. Öte yandan Kantemiroğlu, İlmii’l-mûsikî adlı eserinde kârın fasıldaki yeri­nin beste ve ağır semaiden sonra, yürük semaiden önce olduğunu ifade etmiştir. Bu açıklama, kârın XVI ve XVII. yüzyıllar­da faslın sondan bir önceki sözlü eseri olduğunu göstermektedir. Esasen o dö­nemlerin kârları incelendiğinde sonraki­lere göre çok daha dinamik bir yapıya sa­hip oldukları görülür. Bu da formun kla­sik faslın başına alınışı ve üslûbundaki de­ğişikliğin daha sonraki devirlere ait oldu­ğunu göstermektedir.

Kâr güftelerinde genellikle klasik şiirin ele aldığı aşk, güzellik, tasvir, Övgü gibi konular işlenmiştir. Ayrıca kış, yaz mevsi­mi ve düğün gibi olaylarla kasidelerin ele aldığı diğer konular da görülmektedir. Bunlara bağlı olarak hemen her kârın “kâr-ı kasr-ı cennet, kâr-ı nevruz, kâr-ı şe-şâvâz, kâr-ı sûr-ı şâhî” gibi bir adı vardır. Ayrıca kâr formunda hiciv özelliği göste­ren şiirlerin kullanıldığı, “hiciv kâr”ı adını taşıyan örnekten anlaşılmaktadır. Kârlar bestelenmiş oldukları makamlara göre de rast kâr, dügâh kâr gibi isimlerle anıl­mıştır. Kârların küçük ve kısa olanına kâr-çe adı verilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski