Kar-ı Natık Nedir, Formu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kâr-ı Nâtık. Dîn dışı Türk mûsikisinin en büyük birleşik sözlü formlarından biri.

Klasik Türk mûsikisinde bir form adı olarak da kullanılan kâr kelimesine Arap­ça nâtik (söyleyen, bildiren] sıfatının ek­lenmesiyle meydana getirilmiş bir terkip­tir. Güfte ve bestesiyle makamları tanı­tan bir özellik gösterdiğinden bu adı al­mış olduğu kabul edilmektedir. Hacmi do­layısıyla bir çeşit kâr sayılabilirse de şekil ve yapı yönünden bu formla bir ilgisi yok­tur.

Kâr-ı nâtıklann en önemli özelliği ken­dilerine has bir güfteye sahip olmalarıdır. Genellikle gazel (gazel-i müzeyyel) yahut mesnevi şeklinde yazılmış olan bu uzun güftelerin her mısra veya beytinde tevri­ye, cinas gibi edebî sanatiar çerçevesin­de bir yahut birden fazla makamla usul ismi yer almıştır. Güftede adı geçen ma­kam ve usul isimleri bir taraftan sözlük mânalarıyla şiiri anlamlandırmış, bir ta­raftan da bunların geçtiği bölümler adı geçen makam ve usulle bestelenip ölçül­müştür. Meselâ, “Rast geldim mürgzâr içre o şûh-ı dilkeşe Bir usûl ile edip der-çenber ettim râm anı” mısralanyla baş­layan Hatibzâde Osman Efendi’nin rast kâr-ı nâtıkinda yer alan “rast” ve “dilkeş” kelimeleri aynı zamanda birer makam, “çenber” ise bir büyük usulün adıdır. Bun­dan dolayı beyit çenber usulüyle rast ve dilkeş makamlarında geçkili olarak bes-telenmiştir. Kâr-ı nâtıklar bu şekilde çe­şitli makam ve usul geçkileri yapılarak de­vam ederler.

Güftesinde sadece makam isimlerine yer verilen bazı kâr-ı nâtıklarda hangi usulün kullanılacağı bestekârın tercihine kalmıştır. “Rast getirip fend ile seyretti hümâyı  Düştü o dem hâtıra bir beste rehâvî” beytiyle başlayan rast kâr-ı nâtıkında Hamâmîzâde İsmail Dede yürük se­mai usulünü kullanmış, son bölümde bir­leşik nîm sofyan usulüne geçki yaparak eseri bitirmiştir. Kâr-ı nâtıklara rast ma-kamıyla başlamak gibi bir gelenek varsa da girişte başka makamların kullanıldığı örneklere de rastlanır. Başladığı makamın adıyla anılan ve genellikle bu makamda karar verilen örnekler çoğunlukta olduğu halde başlangıçtan başka bir makamla karar veren kâr-ı nâtıkiar da mevcuttur. Bunlar da ilkmakamın adıyla anılır. Her birindeki güftenin içinde yer alan makam ve usul adedi farklı olduğundan kâr-ı nâ­tıklar değişik uzunlukta eserlerdir. Nite­kim Hatibzâde’nin eserinde on beş ma­kam ve on beş usul bulunurken Hamâ­mîzâde İsmail Dede’nin eserinde yirmi altı, Ahmet Avni Konuk’un aynı makam­daki kâr-ı nâtıkında 119 makam yer al­maktadır. Ayrıca Muallim İsmail Hakkı Bey’in eseri gibi sadece aynı perdede karar eden makamlar çerçevesinde bes­telenmiş kâr-ı nâtıklar da vardır.

Kâr-ı nâtıklann yalnızca makamlardan söz edenlerine “küllü’n-nagam”, sadece usullerden bahsedenlerine “küllü’d-durûb”, hem makam hem usullerden söz edenlerine de “küllü’d-durûb ve’n-nagam” adı veriimiştir. Bu formun saz mûsikisindeki karşılığı fihrist-peşrev, saz se­maisi ve külliyat gibi çok geçkili saz eser­leridir.

Şairliğin zor taraflarından olan kâr-ı nâ-tık güfteciliği, edebî sanatları kullanma­da yeterli bilgi ve becerinin yanı sıra ma­kam ve usuller arasındaki İlişki hakkında ileri derecede mûsiki bilgisi gerektirir. Aynı şekiide kâr-ı nâtık besteciliği de her misrada bir veya birkaç makam seyri gös­termeyi ve bunların birinden diğerine az zamanda ve en kısa yoldan geçecek bir kabiliyeti icap ettirir. Ayrıca birinden di­ğerine intikalin çok güç olacağı bazı ma­kamların ardarda gelebilmesi sebebiyle kâr-ı nâtık bestekârlığı mûsikide gerçek bir üstatlık derecesini gerektirir. Bundan dolayı her bestekâr bu formda eser ver­memiştir.

Kâr-ı nâtıklar eski bestekârlarca ma­kam seyirlerini ve geçki yollarını, usulle­rin kullanılışını talebeye öğretmek, ken­di devirlerinde bilinen makam ve usulle­rin unutulmasını veya zamanla yanlış ya­pılmasını önlemek amacıyla bestelendiği gibi bunlar aynı zamanda bestekârların sanattaki olgunluk ve kudretlerini ispat eden eserlerdir. Notaları elde bulunan on beş civarında kâr-ı nâtık arasında ge­leneği günümüzde de devam ettiren CinuçenTannkorur (ö. 2000), Ahmet Hatipoğlu ve Alâeddin Yavaşça gibi bestekâr­ları zikretmek gerekir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski