Karaferye. Yunan Makedonyası’nın güneyinde bugünkü adı Bcroia (Veria) olan şehir.
Selânik’in batısında Vermio dağının eteklerinde kurulmuştur. Selanik-Manastır (Bitola) demiryolu üzerindedir. Ayrıca Makedonya’dan Teselya’ya giden karayolu buradan geçer. Şehrin Yunanca isminin (Veria) eski Makedon krallarından Veres’in kızına nisbetle konulduğu söylenir. Türkçe “Kara” sıfatının da şehri üç taraftan kuşatan kara ormanlardan geldiği belirtilir. Buradan ilk defa milâttan önce 432’de tarihçi Thucydides söz eder. Milâttan önce 279’da Kelt akınları sırasında sağlam duvarlarla çevrili bir kasaba özelliği taşıyan Veria milâttan önce 168’de Roma hâkimiyetine girdi. Milâttan sonra ilk yüzyılın ortalarında Aziz Paul ve Silas burada bulunan yahudilere Hıristiyanlığı tebliğe başladılar. İmparator Diokletianos zamanında (285-305) Makedonya’nın ikinci başşehri oldu.
Bölge 905’te Arap akınlarına uğradı. Selânjk’i de ele geçiren Araplar bölgeden pek çok kişiyi esir olarak beraberlerinde götürdüler. 908’de Bulgarlar’ın eline geçen şehir 1001’de İmparator II. Basileios tarafından tekrar alındı. Karaferye 1204-1206 arasında Thessaloniki Frank Krallığı’na dahildi. Buraya 1206-1209 arasında Bulgar Despotu Strez, 1216’da da Epirus Despotu Theodoros Angelos hâkim oldu. 1246’dan sonra Bizans imparatorluğunun bir parçası idi. XIII. yüzyılın ikinci yansı ile XIV. yüzyılın ilk yarısında şehir gelişti, pek çok gösterişli kilise inşa edildi. İmparator Kantakuzenos’un kroniğinde burası büyük ve kalabalık bir yer olarak geçer.
1262’den sonra Bizanslılar şelire İstanbul’a sığınan Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus’un oğullarını ve adamlarını yerleştirdi. Yazıcızâde Ali, II. Murad döneminde bu insanların torunlarının burada yaşadığını yazmaktadır. Yıldırım Bayezid de 1392’de artık hıristiyanlaşmış olan bu Türkler’in bir kısmını Zihne Zelihovo’ya yerleştirdi ki bunların çocukları günümüzde hâlâ burada yaşamakta ve Türkçe konuşmaktadırlar.[bk. Gagauzlar]
Karaferye 1347’de Sırp İmparatoru Duşan tarafından alındı. Şehri tahkim eden Duşan Rum nüfusunun bir kısmını buradan göndererek yerlerine Sırplar’; yerleştirdi. Bu tedbirlere rağmen 1350’de imparator Kantakuzenos kısa bir müddet de olsa şehri ele geçi re bilmiştir. Daha sonraki yıllarda Türkler, Yunanlılar ve Sırplar buraya hâkim olabilmek için mücadeleye giriştiler. 1371 ‘deki Çirmen savaşına kadar Karaferye sembolik de olsa Sırp Krallığı’nın bir parçası olarak kaldı. Ancak devam eden savaşlar sırasında şehir geriledi.
Kâtib Çelebi, Neşri, Âşikpaşazâde gibi Osmanlı kaynaklan Karaferye’nin 775’te (1373-74) Lala Şahin Paşa tarafından fethedildiğini yazarlarsa da çok erken olan bu tarihte ancak bir akın veya bir muhasara olmuş olabilir. Teselya’daki Meteora manastırlarından birinde bulunan bir yazma eserde, eserin Türkler’in Verroia’-ya hâkim olduklar; 1385-86 yılında tamamlandığı şeklinde bir ifade mevcuttur. Diğer Yunan kaynakları ise şehrin Türkler tarafından alınmasının 8 Mayıs 1387′-de olduğunu yazar.
Günümüz Yunan tarihçiliğine göre Karaferye, 14O3’te Emîr Süleyman’la Bizanslılar arasında yapılan bir anlaşma ile tekrar Bizanslılar’a verilmiş ve 1430’farda nihaî olarak Osmanlılar’in eline geçmiştir. Ancak 859 (1455) tarihli Teselya’ya ait Osmanlı Tahrir Deiteri Teseiya’nın 794’ten (1392) itibaren kesintisiz olarak Osmanlıların elinde olduğunu açık bir şekilde belirtmektedir. Bununla birlikte Küçük Aya Yorgi Kilisesi’nde zihin karıştıran bir kitabeye göre Karaferye 9 Nisan 1433te alınmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki kasaba savaşla değil içeriden yardım ve destekle Osmanlıların eline geçmiştir. Çünkü halkın durumunda hiçbir değişiklik olmadığı gibi bütün kiliseler de hıristiyanlarda kalmıştı. XVI. yüzyıl Osmanlı tahrirleri burada yaşamış olan Kurtopulailesinin mevcudiyetine vurgu yapmaktadır. 1528’de on iki hâne olarak belirtilen ailenin fetihler sırasında “yoldaşlık” statüsünde değerlendirildiği ve vergi imtiyazına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Aile bu imtiyazlı durumunu XVII. yüzyıl sonuna kadar korumuştur. Osmanlılar’ın şehre girdikleri yere bir cami inşa edilerek Yola Geldi Camii denilmiştir. Bu isim daha sonra mahalle adı olarak XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiştir.
Osmanlılar Karaferye’ye müslüman Türk nüfusu iskân etmiş. Özellikle eski Acropolis bölgesiyle eski şehrin sınırları dışına yerleşen bu nüfus zamanla kendi mahallelerini oluşturmuştur. Camiye çevrilen ilk kilise eski Metropolis Kilisesi’dir. Câmi-i Atîk veya Hüdâvendigâr Camii olarak anılan bu yapı bir XI. yüzyıl eseridir. Camiye hayli yüksek ve silindirik bir minare ilâve edilmiştir ve bu ilâve günümüzde de büyük oranda mevcuttur (1999). 935 (1528) tarihli tahrirde caminin avluları, hücreleri ve gelir elde etmek için dükkânlarının bulunduğu kayıtlıdır. Bazı XVII. yüzyıl vazîfe-horân defterlerinden bu dükkânların yeterli olmaması yüzünden Karaferye cizye gelirlerinden yüklü bir meblağın buraya aktarıldığı anlaşılmaktadır.
Tarihçi Neşri, Yıldırım Bayezid’in Kara-ferye’de bir imaret yaptırdığını söylüyorsa da diğer kaynaklarda bu bilgi mevcut değildir. Muhtemelen 927 (1521) yılında Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptırdığı nüfus tesbitine dayalı olan 1528 tarihli tahrirler. Karaferye’nin nüfusuyla ilgili ayrıntılı bilgiler veren en eski Osmanlı kayıtlandır. Buna göre burada 234 müslüman, 669 hıristiyan hanede yaklaşık 4200-4500 nüfus mevcuttur. Bu tarihte henüz yahudi mevcudiyeti görünmemektedir. Muhtemelen 950 (1543) yılına ait Tahrir Defteri’nde ise 295 müslüman, 677 hıristiyan ve on biryahudi hâne kaydedilmiştir ki bu da 4600 civarında bir nüfus demektir. 976 (1568) tarihli Tahrir Defteri kasabanın nüfus yapısında ciddi değişiklikler olduğunu gösterir. Buna göre 425 müslüman. 459 hıristiyan ve altiyahudi hâne bulunmaktadır. Müslüman nüfusta artış, hıristiyanlarda ise azalma söz konusudur. Kayıtlardan, asgari 130 müslüman hanenin eski gayri müslim hanelerin ihtida etmiş çocuklarına ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu duruma göre kırk yıldan az bir sürede müslüman nüfus, % 26’dan % 48’e çıkmıştır. Bu oran gelecek yüzyıllarda da yaklaşık böyle kalmıştır. Yahudi nüfusu da yavaş yavaş artarak mevcudiyetini korumuştur.
1528’de Karaferye’de bir cuma camisi, yedi mescid. üç zaviye, üç hamam, iki muallimhâne ve bir bedesten bulunuyordu. Karaferye’nin en büyük banisi Tuzcu Hacı Sinan Bey şehirde iki mescid, bir zaviye imaret, bir muallimhâne, bir hamam ve bir bedesten inşa ettirmiştir. Oğlu Bayezid Çelebi de bir mektep ve bir mescid yaptırmıştır. Bu eserlerden günümüze sadece Tuzcu Sinan Mescidi’nin bir mihrabı ile büyük hamam kalabilmiştir. Yunan arkeoloji dairesince kısmen restore edilmiş bulunan bu mihrap mescidin oldukça büyük, tek kubbeli bir eser olduğuna işaret etmektedir. Evliya Çelebi ise kubbenin kurşunla kaplı olduğunu söyler. Eser XVI. yüzyılın ortalarında muhtemelen cuma namazı kılınabilir hale gelmiştir. Tuzcu Sinan Bey’in büyük hamamı da yine restore edilmiş olarak (1970) muhafaza edilmektedir.
Karaferye XVI. yüzyılın sonu ile XVII. yüzyılın başlarında hayli gelişmiştir. Cizye defterlerinde de görüldüğü üzere özellikle hıristiyan köylerinden şehre göç yaşanmıştır. Ayrıca ticaret genişlemiş, tekstil alanında pamuk, yün ve ipek mamullerinde üretim artışı gerçekleşmiştir. Çevresinde buğday, arpa ve üzüm (şarap) yanında önemli miktarda pirinç mahsulü elde ediliyordu. Et ve süt mamulleri üretimindeki artış da önemliydi.
Genel olarak ekonomik bakımdan müs-lümanlar hıristiyan ve yahudilere kıyasla daha iyi durumda idiler. Zira cizye ödemedikleri gibi başKa fevkalâde vergileri de yoktu. 1029 (1620) tarihli Avarız Defteri müslümanlara ait sekiz avârızhâne kaydederken hıristiyanlarda bu rakam 148 olarak yer almıştır. Şer’iyye sicillerine göre durumu iyi olan müslümanlar daha çok gayri menkule yatırım yapıyorlardı. Müslüman müteşebbisler özel olarak veya para vakıfları kanallarıyla finans alanında da aktif durumda idiler. XVII. yüzyılın ilk yansında faaliyet gösteren en az 110 para vakfının ismi tahrirlerde Kayıtlıdır. Bunların en büyükleri Kadı Mehmed Efendi (60.000 akçe), Alaybeyzâde Ahmed Bey (80.000akçe), Bayezid Çelebi (100.000 akçe) Zaîm Mehmed Bey ve Mehmed Bey (185.000 akçe) vakıflarıdır. Bunların yanında çok az sayıda hıris-tiyan ve yahudi banker bulunmaktaydı. Karaferye’deki yahudiler daha çok tekstil alanında çalışan zanaatkarlardı.
XVII. yüzyılda Kâtib Çelebi Karaferye’yİ camileri, bahçeleri, hamamları ve çevresinde geniş pirinç tarlaları bulunan, duvarlarla çevrili olmayan bir şehir olarak tasvir etmektedir. 1668’de buraya gelen Evliya Çelebi’nin verileri daha da ayrıntılıdır. Evliya Çelebi on altı müslüman ve on beş hıristiyan mahallesinden bahseder ki bu bilgiler şer’iyye sicilleriyle mutabakat halindedir. Şehirdeki hıristiyan nüfus çoğunlukla Yunanlılardan oluşmakta, az sayıda Bulgar ve Ulah da bulunmaktaydı. Evliya Çelebi çok az sayıda Sırp nüfusundan da bahsetmektedir ki bunlar muhtemelen XIV. yüzyılda gelmiş olmalıdır. Küçük yahudi cemaatinin bir kısmını Selânikten gelenler, diğer kısmını 1453’te fetihten sonra İstanbul’dan gönderilenler teşkil etmekteydi. Karaferye’de ayrıca müslüman Çingene aileleri de yaşamaktaydı. Evliya Çelebi on altı cami kaydetmiştir. Bunlardan I. Murad Camii, Mûsâ Çelebi Camii (Yıldırım Bayezid’inoğlu) ve Kazancılar Camii kiliseden çevrilmiştir. Tahrir kayıtlarında Mûsâ Çelebi Camii adıyla bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bunun diğer adının Baba Tekke Camii olduğu söylenebilir. Zira Baba Tekke Camii de kiliseden çevrilmedir. Evliya Çelebi ayrıca Müftü, Mahmud Efendi, Emîr Çelebi, Çelebi Sinan Bey ve Mehmed Bey camilerinin adını vermektedir. Diğerleri ise mahalle mescidleridir. Şehirde 600 dükkân bulunmaktadır. Sinan Bey Bedesteni altı kubbe ile örtülü büyük bir çarşıdır. Âhî Türbesi (Benli Hasan) önemli bir ziyaret yeridir. Karaferye’den pek çok şair, sanatkâr yetişmiştir. Bunlar arasında Hâverî ilk akla gelendir. Hasan Bâbâ-i Rûmî, II. Bayezid döneminde yaşamış ve Hurûff görüşleriyle tanınmış bir sûfîdir. Osmanlı belgeleri XVII. yüzyılda Karaferye’de Mehmed Bey Medresesi bulunduğunu da bildirmektedir. Aynı yüzyılda bir diğer yüksek eğitim müessesesi, bölge ayanlarından Eminzâde el-Hac Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Eminzâde, medresesinin yanına Medrese Camii olarak bilinen kubbeli bir cami de inşa ettirmiştir.
XVIII. yüzyılın sonlarında Felix de Beoujour Karaferye’de 8000 kişinin yaşadığını yazmıştır. XIX. yüzyılda gelişmenin devam ettiği görülmektedir. VVilliam Martin Leake, 1810-1811 ‘de 1200’ü Yunan 2000 ailenin yaşadığı Karaferye’nin Yunanistan’ın en iyi kasabası olduğunu belirtmiştir. 1820’lerdeki Yunan ihtilâli sırasında Mora’dan göçlerle Karaferye’nin müslüman nüfusunda ciddi bir artış oldu. 1862’-de çıkan bir yangın şehrin büyük bölümünü tahrip etti. mevcut yetmiş iki kilisenin yirmi kadarı tamamen yıkıldı.
XX. yüzyılın başlarında Adoif Struck, Karaferye’nin tarım ürünleri ve hayvancılık ticaretiyle tekstil açılarından önemini hâlâ korumakta olduğunu tesbit etmiştir. Bu sırada şehirde bulunan 2800 hanede SSOO’ü müslüman, 5000’i Yunan, 2000’i Ulah, 800’ü müslüman Çingene ve 600’ü yahudi olan yaklaşık 13.900 nüfus mevcuttu. 1324 (1906) tarihli Selanik Vilâyeti Salnamesi Karaferye’nin otuz iki mahalleye bölündüğünü, 2131 hanede 14.000 kadar nüfusun bulunduğunu, on dokuz cami ve mescid, dört tekke, üç medrese, altmış kilise olduğunu kaydetmiştir. Karaferye’de ayrıca iki rüşdiye ve yedi ibtidâî mektep bulunuyordu.
Balkan savaşları sırasında Yunan ordusu şehre hâkim oldu (16 Ekim 1912), müslüman nüfusun bir kısmı bu sırada, diğerleri de (4000 civarı) Lozan Antlaşması’ndan sonra bölgeyi terketti. Onların yerine 5690 Rum nüfus Anadolu’dan buraya göç etti. 1928’de Karaferye’de neredeyse tamamı Yunan olan 14.589 kişi yaşamaktaydı. Karaferye yahudileri de 1941-1945 Alman işgali sırasında dağıldılar.
1960’tan sonra şehir oldukça genişledi ve modern bir çehre kazandı. Yunan Ortodoks piskoposluğunun bulunduğu şehir tekstil sanayii; tahıl, sebze ve meyve üretimi bakımından gelişmiştir. 1991’de nüfusu 37.858 idi. XIX. yüzyılın Osmanlı formları taşıyan zengin malikânelerinden sadece birkaç tanesi mevcudiyetini korumaktadır. Osmanlı kasabasından hâlâ muhafaza edilmekte olan tek kısım kale kalıntılarının hemen altında bulunan yahudi mahallesidir ve günümüzde restore edilmektedir (1999). XVIII, yüzyıla ait Medrese Camii iyi durumdadır. XV. yüzyıla ait kubbeli Orta Cami ise restore edilmeyi beklemektedir.
TDV İslâm Ansiklopedisi