Karapınar. Konya iline bağlı bir ilçe merkezi.
İç Anadolu bölgesinde Konya ovasının güneydoğusunda kurulmuştur. Kasabanın antik bir yerleşme yeri üzerinde bulunduğu, eski adının Barata veya daha kuvvetli bir ihtimal Hyde olduğu ileri sürülür. Son yapılan çalışmalarda Karapınar’ın içindeki Alitepesi höyüğünün Hyde antik kentinin merkezi olduğu kabul edilmektedir. Alitepesi höyüğünden toplanan seramikler üzerindeki incelemeler de burada şehirciliğin İlkçağ sonlarına kadar indiğini gösterir. Bu bilgilerden hareketle Karapınar’ın çok önceki asırlarda terkedilmiş antik kentin kenarında kurulmuş olduğu söylenebilir. Zamanla iskân sahası genişleyince Alitepesi kasabanın içinde kalmıştır. Bir kasaba halini aldığı Osmanlı döneminde II. Selim’in burada yaptırdığı külliyeden dolayı Sultaniye adıyla da anılmış, ancak halk arasında yakınındaki pınardan gelen Karapınar adı unutulmamış, ve zamanla Sultâniye’nin yerini almıştır. 1903’te Sultaniye adı tekrar resmen kabul edilmiş ve yazışmalarda 1934’e kadar bu ad kullanılmışsa da 1934’te alınan bir kararla kasabanın adı Karapınar’a çevrilmiştir.
Karapınar, muhtemelen çetin tabii şartları ve su problemi yüzünden antik dönem sonrasında uzun bir süre iskân sahası olarak kullanılmadı. Bir yerleşim birimi şeklinde ortaya çıkması XVI. yüzyıl başlarında Osmanlı dönemindedir. Bunda, Konya ovasının hemen başlangıç kısmında önemli bir yol üzerinde bulunması rol oynamış olmalıdır. Nitekim Yavuz Sultan Selim’in surla çevrili “derbend” köyünü inşa etmesinden sonra (1514) buraya bazı Türkmen aşiretlerinin yerleştiği sanılmaktadır. Fakat Karapınar köyünde iskân edilenler burayı kısa bir süre sonra terketmişlerdir. 18 Şaban 967 (14 Mayıs 1560) tarihli bir mühimme kaydına göre Karapınar denilen mahalde artık “bir harap karye yeri” bulunmaktadır. Külliye bina edilmeden önce bu yer tehlikeli ve korkulu, şenlenmesi gereken bir derbend köyü idi.
Yavuz Sultan Selim’den sonra Karapınar’ın tekrar ihyası için çalışmalar. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Şehzade Selim’in Konya valiliği sırasında başladı. Karapınar Sultan Selim Külliyesi’nin inşası sürerken Şehzade Selim, bazı önlemler alarak konar göçer Türkmen aşiretlerini Karapınar’a yerleşmeleri için teşvik etti ve burada oturmayı kabul edenlerin bir kısmının vergilerden muaf tutulacağını bildirdi. Bu maksatla babasına yolladığı mektupta Karapınar’a gelip yerleşenlerin “avarızdan ve tekâliften muaf” olmaları için hüküm istedi. Bunun üzerine 24 Receb 967 (20 Nisan 1560) ve 18 Şaban 967 (14 Mayıs 1560) tarihli iki hükümle Karapınar’a gelip yerleşenlerden 120 hâne kadarının söz konusu vergilerden muaf olması kabul edildi.
Kanûnî’nin sağlığında verilen bu sınırlı imtiyaz onun ölümünden sonra genişletildi, buraya yerleşeceklere kolaylık sağlandı. Alınan tedbirler sonucu bazı Türkmen aşiretleri kendi istekleriyle Karapınar’a yerleşmek için hükümet merkezine başvuruda bulundular. Ömer Lutfi Bar-kan’m tesbit ettiği Cemâziyelevvel 980 (Eylül 1572) tarihli bir hükme göre, hem avarız türü vergilerden hem de Kıbrıs’a sürgün edilmekten muaf olmaları karşılığı Kuyumcu cemaatiyle göçebe Atçeken’-den yirmi dokuz. Kocalar ve Hacı Sinan cemaatleriyle Develer köyünden kırk üç, İlyaslar ve Kul Hamza cemaatleriyle Karakışla, Osmancık ve Karavİran köylerinden otuz sekiz hâne Karapınar’a yerleşmek istediklerini bildirmişlerdi. Karapınar’la ilgili evkaf defterlerine kaydedilmiş mahalle adlarının birçoğunun bu çevrede bulunan göçebe Atçeken ve diğer Türkmen cemaatlerinden birine dayanmakta olması başvuruda bulunan aşiretlerin tamamının buraya yerleştirildiğini düşündürmektedir.
Karapınar’a iskân III. Murad döneminde de sürdü. Daha önce iskân ettirilenlerden farklı olarak bazı hizmetlerin yürütülmesi, zaruri ihtiyaçların karşılanması ve ticarî hayatın teşviki için şehirli halktan da buraya sürgün edilenler oldu. 10 Şaban 987 (2 Ekim 1579) tarihli bir hükümle, Niğde ve Aksaray kadılarından Sultan Selim’in cami, imaret ve dükkânlar inşa ettirdiği Karapınar’a kazalarında fazla olan nalbant, kasap, bakkal, ekmekçi, terzi ve paçacı gibi esnafın iskân ettirilerek buranın “mâmur ve âbâdan” edilmesi istenmişti. Bu emrin kadılarca yerine getirildiği, Karapınar’a Niğde ve Aksaray’dan değişik esnaf gruplarının aileleriyle birlikte göç ettirilip yerleştirildiği, bu kasabanın mahalleleri arasında Niğde ve Aksaray adlı mahallelerin bulunmasından anlaşılmaktadır.
İskân faaliyetleri sırasında bazı problemlerle de karşılaşıldı. Yeni kurulmakta olan bir kasabadaki olumsuz şartların ağırlığı karşısında bir kısım halk burayı terketti. Bu kaçanların daha önce vergi muafiyetiyle kasabaya yerleşmiş Türkmen aşiretlerine mensup oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim Karapınar’daki Sultan Selim İmareti evkafı müfettişinin bu konudaki arzında “muaf üzere etraf ve cevânibden getirilip temekkün ettirilen reayanın firar ettiği” ve çevre kazalarda dağınık halde bulundukları bildirilmiş, bunun üzerine987 (1579) tarihli bir hükümle kaçanların tekrar Karapınar’a geri gönderilmeleri, inat edenlerin zorla eski yerlerine sürülmeleri ilgili kazaların kadılarından istenmişti. Bu emrin ne ölçüde yerine getirildiği ve kaçanların geriye dönüp dönmediği bilinmemekle birlikte kasabada bir canlanma olduğu devrin kroniklerine de yansımıştır. Nitekim Seyyid Lokman, “Nice bin hâne mâmur olup Sultaniye nâm bir şehr-i hürrem olmuştur” demektedir.
Alınan tedbirlere rağmen XVI. yüzyıl sonlarına doğru bile Karapınar’ın iskân problemi çözüme kavuşturulamamıştır. Muafiyetler sağlanarak şehre yerleştirilenlerin bir kısmı yapılan teftişten sonra Karapınar’ı terkedip çevredeki köylere veya yaylalara gitmiş, herhangi bir teftiş olduğunda geçici olarak şehre gelip sonra tekrar köylerine dönmüştür. 27Şâban981 (22 Aralık 1573) tarihli bir hükümden Karapınar’da oturanların yaylaya gitmelerinin yasaklandığı anlaşılmaktadır. 992 (1584) tarihü bir hüküm ise muafiyetten yararlanan Karapınar halkının teftişten sonra burayı terketip köylerine döndüğü, bu sebeple kasabanın boşalıp dükkânların âtıl vaziyette kaldığı, yoldan gelip geçenlerin sıkıntıya düştüğü, diğer taraftan boş kalan evlerin eşkıyanın meskeni haline geldiği, birçok istenmeyen olayın çıkmasına yol açtığı belirtilmektedir. Bunu önlemek için muafiyetnâmesi olanların köyleriyle ilişkilerinin kesileceği, kasabada sürekli oturmayanların muafiyetnâ-melerinin iptal edileceği, ayrıca bunlardan şimdiye kadar muafiyetten istifade ile vermedikleri eski yıllara ait vergilerin de alınacağı bildirilmiştir. Alınan kararların etkili bir şekilde uygulandığı ve zamanla kasabanın tam anlamıyla sabit bir nüfusa kavuştuğu anlaşılmaktadır. XVI. yüzyıl sonlarına ait tahrir kayıtlarına göre burada yirmi kadar mahallenin mevcut olduğu tesbit edilmiştir. Bu mahallelerin adlan ve erkek nüfusu şu şekilde idi: Câmi-i Şerif (42), Aksaray(52), Sevindik Sofu (141), Mehmed Emin (58), Erdoğdu ve Arslan Baba (81), Mahkeme (35), Mütevelli (35), Niğde (18), Lârende (52), Kırlı (24) Mescid-i Orduhan (51),Sülemiş (86) Mescid-iHüseyinli (48) Mescid-i Hacı Tâhir (50), Mûsâ Bey (17), Dâvud Fakih (25), Varsaklar (22), İlyaslar (19) Şeydi Ahmed Fakih (54), Kızıl Sürü (6). Bu rakamlardan faydalanılarak kasabanın toplam nüfusunun 4000 dolayında bulunduğu söylenebilir.
XVII ve XVIII. yüzyıllarda Karapınar daha istikrarlı bir yapıya kavuştu. Ancak çok fazla bir gelişme de gösteremedi. Her ne kadar Evliya Çelebi burayı “âbu havası latif, bağ ve bahçeleri latif bir kasaba” olarak gösteriyorsa da XVII. yüzyıl ortalarında kaleme alınmış bazı eserlerde belirtildiği gibi burası herhalde bir köy manzarası arzediyordu. XIX. yüzyılın ilk yarısında da 400 kadar evi ihtiva eden küçük bir kasaba durumunda idi. Bela Horvath’a göre Karapınar. XX. yüzyıl başlarında çevresinde yeşil dikili alanlar bulunmayan bir mevkide kurulmuş olup yaz aylarında devlet memurları dışındakiler yaylaya taşındıkları için âdeta bir “hayalet kasaba” görünümündeydi. Seyyah bu sessizliği, tren hattının buradan geçmemesi yüzünden meydana gelen göçe de bağlamaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında (1894) şehir merkezindeki nüfusun hâlâ XVI. yüzyıldaki gibi 4000 kadar olması bu tesbitleri doğrulamaktadır. Cumhuriyet döneminde 1950’li yıllara kadar âdeta bir köy görünümündeydi. 1950’den sonra yavaş da olsa gelişmeye başladı. Nüfusu küçük iniş ve çıkışlar göstermekle beraber 1950’ye kadar Osmanlı dönemindeki ile hemen hemen aynı olmuştur. 1927 sayımında nüfus 4441 iken 1935’te 4869’a, 1940’ta 5532’ye, 1945’te de 6168’e yükselmiştir. Nüfusun eskiye göre hızla artışı bundan sonradır. 1950’de 7423, 1960’ta 10.767, 1970’te 16.06S, 1980’de 23.825, 1990′-da 26.849, 1997’de 27.S 12’yi bulmuştur. İdarî bakımdan Karapınar, kasabanın çekirdeğini oluşturan Sultan Selim Külli-yesi’nin inşasından (1560-1563) itibaren 1855yılına kadar Eski-il kazasına bağlı bir kasaba iken 1855’te kaza merkezi, 1868’de Ereğli kazasına bağlı bucak merkezi, 1873’ten sonra tekrar kaza merkezi haline getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de İlçe merkezi olarak kalmıştır.
Karapınar’ın en eski tarihî binası Sultan Selim Külliyesi’dir. Bunun dışında Osmanlı yapısı yedi mescidin inşa tarihi eski değildir. Bunlardan Hamidiye Camii’ni II. Abdülhamid, Reşadiye Camii’ni de Sultan Mehmed Reşad inşa ettirmiştir. Karapınar’da 1870’lerde üç medrese, yedi sıb-yan mektebi, bir rüşdiye bulunuyordu. II. Abdülhamid iki dershaneli ve yirmi üç hücreli bir medrese daha yaptırmıştır. 189O’lı yıllarda cami imamlarının hocalık yaptığı eski usuldeki mekteplerden ayrı olarak “usûl-ı cedîd üzere” bir ilkokul açılmıştır. 1900’de çağdaş eğitim veren ilkokul sayısı yediye çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı yıllarında medreseler metruk durumdaydı.
TDV İslâm Ansiklopedisi