Kars Şehri, Tarihi, Yerleri, Özellikleri, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Kars. Doğu Anadolu bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Kars çayı vadisiyle yüksek platodan ay­rılmış bir tepenin üzerinde ve bu tepenin eteklerindeki düzlükte yer alır. Birbirin­den farklı iki kısımdan oluşan şehrin eski bölümü Kars çayının açtığı derin vadinin kenarında bulunmakta olup buranın ana merkezini Kars Kalesi oluşturur. Başlıca tarihî yapılar bu kısımdadır. Yeni mahalleler eski kısımla istasyon arasında yer almaktadır. Kars adının Gürcüce kari (kapı) kelimesinden geldiği, buranın Ermenis­tan ile Gürcistan arasında bulunması se­bebiyle “kapıdaki şehir” anlamında Ka-riskalaki şeklinde anıldığı ileri sürülür. Ayrıca bu adın Türkçe Karsak kelimesine dayandığı ve Bulgar Türkleri’nin Karsak boyunun bölgedeki hâkimiyetinin (m.ö. II. yüzyıl) bir hâtırası olduğu da öne sü­rülmüştür. Kars adına Bi­zans literatüründe ilk defa Konstantinos Porphyrogennetos’un eserinde rastlanır. Ortaçağ mahallî kroniklerinde burası için Karuts veya Karuc adının kullanıldığı be­lirtilir. Bizans kaynaklarında kullanılan Kars adı Arap kaynaklarında da aynı şe­kilde yer alır. Şehri İbnü’l-Esîr ve Yâküt el-Hamevî Kars, Fâriki ise Gars adıyla zikreder. Osmanlı kaynaklarında da Kars imlâ­sıyla geçer. Osmanlı coğrafyacılarının eser­lerinin pek çoğunda burası “Türkmen ülkesi”nde muhkem bir kaleye sahip şehir olarak gösterilmiştir.

Paleolitik çağlara ait izlere de rastlanan Kars çevresi İlkçağlarda Hititler. Urartu-lar ve Sâsânîler’in hâkimiyetinde kaldı. İlk İslâm fetihleri esnasında Kars yöresi­nin bir bölümü Arap hâkimiyetine geç­mişse de bölgede Bizans’la girişilen reka­bet sonucu Araplar’ın kesin hâkimiyeti ancak VIII. yüzyılda gerçekleşebildi. Bu dönemde Araplar’ın da desteğiyle Kars’a Bagratiılar hâkim oldu. Bagratlılar soyun­dan III. Aşot, 962’de beyliğinin merkezini Ani’ye taşıdıktan sonra kardeşi Muşeg’e merkezi Kars olmak üzere Vanand bölge­sini verdi.

Arslan b. Selçuk’un oğlu Kutalmış 1049 ve 1053 yıllarında düzenlediği iki seferde de Kars’ı ele geçiremedi. 450’de (1058) Çağrı Bey’in oğlu Yâkütî’nin emrindeki Selçuklu kuvvetleri Kars’ın kenar mahal­lelerini ele geçirip yağmaladı, ancak şehri zaptedemeden Ani üzerine yürüdü. 456′-da (1064) Alparslan’ın Ani üzerine hareketi esnada Kars’ta hüküm süren Vanand Prensi Gagik, Alparslan’a ve Selçuklu aile­sine itaatini bildirdi. Bu suretle Kars her­hangi bir askerî harekât olmadan Selçuk­lu topraklarına katıldı. Gagik ise Alpars­lan’ın bölgeden çekilmesinden sonra Bi­zans imparatoru ile anlaşarak Kayseri ya­kınlarındaki Zamantı suyu çevresinde ba­zı kasabaların kendisine verilmesi karşı­lığında ülkesini Bizans Devleti’ne dahil et­ti. 1074’te Gürcü Krallığı’na bağlı olan şehir Sultan Melikşah zamanın­da kesin olarak Selçuklu hâkimiyeti altına alınmıştır(472/1080).

Selçuklular’m zayıflamasından sonra Kars ve çevresi Gürcüler ile Türk beylik­leri arasında rekabet sahası durumuna geldi. Bu dönemde şehrin bir müddet Saltuklular’ın hâkimiyetinde kaldığı ve İz-zeddin Saltuk’un veziri Fîrûz tarafından kalesinin tamir ettirildiği Kars Kalesi’nde bulunan 348 (1153) tarihli bir kitabeden anlaşılmaktadır. İbnü’l-Ezrakİzzeddin için Kars hâkimi tabirini kullanmaktadır. Şehir, VI. (XII.) yüzyıl ortalarında Ani emîrleri olan Şeddâdîler’in hâkimiyet alanına da­hil oldu. Ancak bu durum uzun sürmedi ve Kars, Ahlatşahlar’ın elinde bulunduğu sıralarda yine Gürcüler tarafından istilâ edildi. Celâleddin Hârizmşah. Moğollar karşısında dayanama­yarak Azerbaycan’a çekildiği esnada böl­ge Gürcüler’in elinde bulunuyordu. Onun Kars ve çevresini yeniden fethetmesi (623/1226) İslâm dünyasında sevinç uyan­dırdı. Ancak ölümünden sonra şehir yeni­den Gürcüler’in eline geçti. 636’da (1239) Curmagan Noyan kumandasındaki Moğol ordusu Gürcistan seferi sırasında Kars’ı alarak tahrip etti. Şehir 1336 yılına kadar îlhanlılar’ın, ardından da mahallî hane­danların idaresinde kaldı. 1356’da kısa bir süre Altın Ordu hâkimiyetine girdiyse de 759’da (1358) Celâyirliler tarafından ele geçirildi, 782’de ise (1380) Karako-yunlu idaresi altındaydı. 788’de f 1386) Timur tarafından alındığında Fîrûzbaht adlı biri tarafından yönetiliyordu. Timur vergi ödemesi şartıyla Fîrûzbaht’ın ida­resine dokunmadı, hatta Anadolu üzeri­ne seferler yaptığı sıralarda bir müddet Kars’ta ikamet etti. Timur’un ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklık döneminde Karakoyunlular Kars’ı yeniden hâkimiyet­lerine aldılar ve onardılar. Şehir 871″de (1467) Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Ha­san tarafından ele geçirildi. 907’de (1501) Akkoyunlu Devleti’nin Safevîler tarafın­dan yıkılmasıyla Kars bir müddet Avşar Türkmenlerinden Sevündük Han Korçu-başı’nın elinde kaldı. Kanunî Sultan Sü­leyman’ın Irakeyn Seferi sırasında (940/ 1534) Pasin, Şüregel, Oltu gibi kalelerin Osmanlılar tarafından ele geçirildiği es­nada Kars Kalesİ’nİn de Osmanlılar’a bağ­lanmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bununla birlikte Kars, Osmanlı hizmetine girmiş olan Dulkadırlı Mehmed Han tara­fından kesin olarak944’te (1537) Osman­lı topraklarına dahil edilmiştir. Uzun mücadeleler ve istikrarsızlıklar döneminde Kars şehri ve kalesi büyük öl­çüde harap olduğundan Osmanlılar za­manında hızlı bir tamirata girişildi. 955’te (1548) Kars Kalesi’nin tamiri ve güç­lendirilmesi sırasında Safevîler şehre sal­dırdılar ve kaleyi yeniden tahrip ettiler.

Kanunî Sultan Süleyman’ın oğlu Şeh­zade Bayezid’in isyan edip Safevîler’e sı­ğınmasından sonra onun Osmanlı Devleti’ne teslim edilmesine karşılık olarak yüklü miktarda altınla birlikte Kars şeh­rinin İran’a verilmesi vaad edildi. Ancak Osmanlılar Kars’ın teslimi hususunda ya­vaş davrandılar. Bununla birlikte 972’de (1565) yapılan sınır tashihinde Kars İran’a bırakıldı. 984’ten (1576) az önce yeniden Osmanlı topraklarına dahil oldu. Kars gerek Anadolu’dan İran. Azerbaycan ve Gürcistan üzerine yapılacak seferlerde gerekse adı geçen yerlerden Anadolu’ya yapılacak saldırılarda önemli bir stratejik konuma sahip olduğundan sık sık baskı­na ve tahribata uğradı. 987’de (1579) bü­yük bir ordu ile Kars’a geîen Lala Musta­fa Paşa, kalenin ve şehrin tamirine çalıştı bu sırada şehirde cami, okul, hamam, su yolu, değirmen ve evler yapıldı.

Şehir, 1013’te (1604) Şah Abbas tara­fından ele geçirildikten sonra ağır bir şekilde tahrip edildi. 1025’te (1616) ve 1046’da (1636) Osmanlılar Kars’ın yeni­den imarına çalıştılar. 1049 (1639) Os-manlı-İran anlaşmasının ardından uzun bir sükûnet dönemine girildi. 1074 Şevvalindeki (Mayıs 1664) deprem şehri olduk­ça etkiledi, birçok cami, ev yıkıldı. Nâdir Şah, yeniden başlayan Osmanlı İran mü­cadelesi sırasında 1147 (1734) yılında iki defa. 1158’de (1745) bir defa burayı kuşattıysa da ele geçiremedi.

Kars 1828. 1855 ve 1877’de Rus işgali­ne uğradı. 1878 Berlin Antlaşması sonu­cunda Rusya’ya bırakıldı. Böylece Osman­lı Devleti, Kafkasya sınırında önemli bir stratejik mevkiye sahip olan şehrini kay­betmiş oldu. Ruslar Kars’ı, merkezi Tiflis olan Zakafkasya genel valiliğine bağlı bir vilâyet durumuna getirdiler. Tiflis Gümrü demiryolunu Kars’a kadar uzattılar. 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile Kars. Ardahan ve Batum Osmanlı Devleti’ne verildi. Ancak Ruslar geri çekilirken yerlerini Ermeniler’e bırak­tıklarından Türk ordusu 23 Nisan 1918′-de ileri harekâta geçerek Kars’ı Ermeniler’den aldı.

Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Türk ordusunun 1914 sınırlarına geri çekilmesi hükmü gereği Kars boşal­tıldı. Bu esnada Kars’ta bulunan Yâkub Şevki Paşa şehri teslim etmemek için di-renmişse de İstanbul’un işgal edilmesine bahane oluşturacağı bildirildiğinden da­ha fazla karşı koyamamıştı. Kars ve çev­resini Ermeni ve Gürcü saldırılarına karşı korumak ve bölgenin haklarını milletle­rarası alanda savunmak amacıyla Karslı-lar tarafından S Kasım 1918’de Kars İslâm Şûrası kuruldu. Şûra, 17-18 0cak1919’da topladığı kongre ile adını Cenûb-ı Garbi Kafkas Hükûmet-i Muvakkata-i Milliyesi olarak değiştirdi. 12 Nisan 1919’daKars İngiliz işgaline uğradı. Hükümet dağıtıl­dığı gibi üyeleri tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderildi. İngilizler Kars’ın de­netimini Ermeniler’e bıraktılar. I. Türki­ye Büyük Millet Meclisi kurulduktan bir müddet sonra, XV. Kolordu kumandanı Kâzım Karabekir Paşa’yı doğu cephesi kumandanlığına tayin etti. Kâzım Kara­bekir Paşa 30 Ekim 1920’de Kars’a girdi. Ermeniler’le 3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması İle bölge Ermeni teh­didinden kurtulmuş oldu. Moskova (16 Mart 1921) ve Kars (13 Ekim 1921) antlaş­malarıyla yapılan son sınır tashihleri sa­yesinde Kars yeni Türk devletinin sınırla­rı dahilinde kaldı. Cumhuriyet devrinde il merkezi oldu.

Kars Osmanlılar tarafından fethedildik­ten sonra Erzurum beylerbeyiliğine bağlı bir sancağın merkezi durumundaydı. Kars Kalesi oturulamayacak kadar harap oldu­ğundan Kars sancak beyi bir ara Bardız (günümüzde Gaziler) ya da Döşkaya’da ikamet etmek zorunda kaldı. 967 (1560) yılında Kars sancak beyi olan Kazan Bey’in ölümünün ardından Kars sancağı Dulkadıroğlu Ali Bey’in oğlu Şah Mehmed Bey’e verildi. Kars’ın merkez olduğu Kars san­cağı, 988’de (1580) Erzurum eyaletinden ayrılarak ayrı bir beylerbeyiük haline ge­tirildi ve ilk beylerbeyi de Silistre sancağı beyi Hızır Bey oldu. Kars şehri “paşa san­cağı” olarak eyaletin merkezi durumuna geldi. Kars beylerbeyiliği bu durumunu XIX. yüzyılın başlarına kadar korudu. Bu yüzyılın ortalarından itibaren Erzurum eyaletine bağlanarak yeniden sancak sta­tüsüne döndürüldü.

Kars şehri ve çevresi uzun süreli savaş­ların devamlı etkisi altında kaldığından büyük nüfus ve gelir kaybına uğramıştır. 1560’tan sonra civardaki aşiretlerin böl­geye gelip yerleşmeye başlamasıyla yavaş yavaş şenlendi. Çevredeki bu gelişmeler Kars şehrinin de gelişmesinin yolunu aç­tı. 1580’li yılların hemen başlarında yapı­lan tahrirde Kars mahalleleri sadece kale içinde bulunan cami veya mescid isimle­riyle kaydedilmiş, ancak nüfus ve vergi miktarları ya­zılmamıştır. Bu tahrire göre Kars’ta kale içinde yer alan mahalleler Câmi-i Kebîr, Câmi-i Sagîr, Câmi-i Bayram Paşa, Câmi-i İbrahim Paşa, Mescid-i Mûsâ, Mescid-i İsmail ez-Zâim, Mescid-i Molla Mehmed, Mescid-i Kara Bey ve Mescid-i Cafer Ye­niçeri idi. Kars’ın bu dönemdeki nüfusu hakkında bilgi yoktur. Askerî bir özelliğe sahip olduğundan XVI. yüzyılın son çeyre­ğindeki savaş yıllarında burada sivil is­kânın çok az olduğu tahmin edilebilir. 1057″de (1647) Kars’ı gören Evliya Çele­bi şehirde 3000 ev bulunduğunu yazar. 1694’te bir Batılı seyyah ise burada askeri bir garnizonun yer aldığını, Safevî sınırını kontrol ettiğini, şehrin büyük olmasına karşılık nüfusun çok az olduğunu belirtir. Şehrin nüfusu hakkında sağlıklı bilgilere XIX. yüzyılda ulaşılabilmektedir.

1831 “de yapılan ilk nüfus sayımında Kars’ta 17.580 erkek nüfus tesbit edil­miştir. Ancak bu rakamın şehre ait olma­dığı açıktır. 1828’de uğradığı Rus işga­linin ardından tahrip edilmiş olan şehri 1842’de gören bir seyyah Kars’ta 12.000 dolayında nüfusun var olduğunu belir­tir. 1872’de 519’u hıristiyan olmak üzere 11.629 erkek nüfus bulunuyordu. Rus iş­gali döneminde 1897’de yapılan sayım­larda Kars sancağının genel nüfusunda anormal bir artış gözlenmektedir. Bu hu­susa. Rusya’nın kolonizasyon politikasının bir sonucu olarak böigeye göç ettirilen Alman. Osetin, Rum, Malakan. Ermeni, Polonez gibi gayri müslim topluluklar se­bep olmuştur. Buna karşılık müslüman nüfusta görülen düşüş. Rus işgali sıra­sında bölgeden çok sayıda Türk’ün Ana­dolu’ya göç etmesinden kaynaklanmıştır. I. Dünya Savaşı’nda ve ardından Rus ve Ermeni işgalleri döneminde Kars’taki Türk ve müslüman nüfus soy kırımından kurtulmak için daha güvenli merkezlere göç etmiş, Kars’ın kurtuluşundan sonra ise yeniden eski yurtlarına dönmüştür.

Kars. XVII. yüzyılda Erzurum yolu ile gelen Acem kervanlarının uğrak yeri ol­masına rağmen bedesteni yoktu. Buna karşılık Hint, Mısır, İran ve Çin mallarının bulunduğu 200 civarında dükkânı olan bir çarşıya sahipti. Ayrıca esnafın büyük çoğunluğu kale içinde yer alıyordu. Evli­ya Çelebi şehri gezdiğinde bağ ve bahçe­lerin olmayışı dikkatini çekmişti. XIX. yüz­yılın son çeyreğinde Kars’ta 600’den faz­la dükkân vardı. Kars esnafı çoğunlukla şehrin ve kırsal kesimin ihtiyaçlarına yö­nelik üretim yapmaktaydı. Dış pazarlara yönelik üretim daha çok köylerde doku­nan halı, kilim, keçe gibi mallardan olu­şuyordu. 1870’teŞaranpol mahal­lesinde ticarî mallar ve hayvan alışverişi için mayıs başından haziranın on beşine kadar süren bir panayır kurulmasına izin verildi.

III. Murad Kars Kalesi’ni tamir ettirdiği esnada burada cami. medrese ve hamam yaptırmıştı. Evliya Çelebi şehri ziyaret ettiğinde Kars’­ta kırk yedi adet mihraplı cami bulunuyordu, ancak sadece sekiz tanesinde cu­ma namazı kılınıyordu. Onun bildirdiğine göre Hüseyin Kethüda Camii halk arasın­da Kızıl Kilise olarak da biliniyordu. Ayrı­ca Kaltakçi Camii mimari ve işçilik bakı­mından diğerlerinden farklıydı. Meydan semtinde bulunan Ulucami de kiliseden camiye çevrilenlerdendi. Bu dönemde Kars’ta iki hamam, on sekiz sıbyan mek­tebi ve bir medrese yer alıyordu. XIX. yüzyılın son çeyreğinde ise, kırk cami, bir rüşdiye, otuz sekiz medrese, yedi kilise, dört han ve beş hamam vardı. Şehrin sembolü durumunda olan Kars Kalesi uzun savaşlar ve sık sık yaşanan istilâ­lar yüzünden pek çok defa tamir gör­müştür.

Günümüzde Kars şehri görünüş itiba­riyle tamamen birbirinden farklı iki ke­simden oluşur: Tepedeki eski kesim ve düzlükte yayılan yeni kesim. 1878’den sonra kurulan yeni kesim birbirini dik ola­rak kesen muntazam planıyla dikkati çe­ker. 1950’de 21.130 olan nüfus 1960ta 32.141 “e. 1980’de S8.799’a, 1997’de ise 93.038’e yükselmiştir. Kars şehrinin mer­kez olduğu Kars ili Ardahan, Erzurum, Ağrı ve İğdır illeriyle çevrilmiştir. Ayrıca doğudan Ermenistan ile sınırı vardır. Merkez ilçeden başka Akyaka, Arpaçay, Digor, Kağızman, Sarıkamış, Selim ve Susuz adlı yedi ilçeye ayrılır. 10.126 km2 genişliğindeki Kars ilinin sınırları içinde 1997 genel nüfus sayımına göre 322.973 kişi yaşıyordu, nüfus yoğunluğu ise otuz iki idi. Diyanet İşleri Başkanlığı”-na ait 2000 yılı istatistiklerine göre Kars’­ta il ve üçe merkezlerinde yetmiş, kasa­balarda dört ve köylerde 389 olmak üze­re toplam 463 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı otuz sekizdir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski