Kasım Paşa Camii ve Külliyesi -Beyoğlu- Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

Kasım Paşa Camii ve Külliyesi. Esası XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan ve XIX. yüzyılda bugünkü şeklini alan külliye. XVI. yüzyılın ilk yarısında Kanunî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı donanma­sının Gelibolu’dan Halic’e nakledilmesi üzerine bu bölgenin imar ve iskân görevini üstlenmiş olan Güzelce Kasım Paşa burada bir külliye inşa ettirmiştir. Mimar Sinan’ın eseri olan caminin 1135 (1723) tarihli yenilenme kitabesinden 940’ta (1533-34) paşanın üçüncü vezirliği sıra­sında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Orijinal malzemesi ahşap olan cami 1134 (1722) yılındaki yangında tamamen yanmış ve bir yıl sonra mütevellisi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın kardeşi Feyzullah Efendi ta­rafından yeniden inşa ettirilmiştir. Fakat XIX. yüzyılda tekrar bir yangın daha ge­çirerek harap olan yapıyı bu defa Sultan Abdülaziz kare planlı, tek kubbeli ve çif­te minareli büyük bir cami olarak yaptır­mıştır. 1891 ‘deki yenileme ile cami ilk gö­rünümünü tamamen kaybetmiş ve bu­günkü şeklini almıştır. Avluda 1150 (1737) tarihli bir çeşme ve 1287 (1870) tarihli şadırvan bulunmaktadır. Avlunun sol kö­şesindeki sebil de 1310(1892) tarihlidir. Günümüzde avluda ayrıca gasilhâne, ca­mi koruma derneği ve lojmanlar vardır.

Kasım Paşa Camii ilk önce ahşaptan, kare planlı, kubbe örtülü ve tek minare­li olarak mütevazi ölçülerde yapılmıştı. İçinde hünkâr mahfili bulunan cami ima­ret, medrese, mahkeme, hamam, muvakkithâne. sebil, çeşme ve şadırvanlar­dan oluşan bir yapı topluluğunun arasın­da yer alıyordu. Ayvansarâyî ve Evliya Çelebi’nin de fazla bilgi vermediği medrese ve avlu içinde olduğu belirtilen mahke­me günümüze ulaşmamıştır. Medrese­nin caminin doğusunda bulunduğu bu­gün hâlâ mevcut olan Medrese sokağın­dan anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi’nin ken­di zamanında hastahane olarak kullanıl­dığını yazdığı imaret de günümüzde mev­cut değildir.

Cami, kıble duvarı hariç üç taraftan bi­rer kapısı olan geniş bir avlu ile sınırlan­dırılmıştır. Kuzey yönünde mukarnas baş­lıklı altı mermer sütunun taşıdığı düz ta­vanlı ek revak bölümünden geçilerek son cemaat yerine girilir. Sakıfla sütun baş­lıkları arasında boydan boya uzanan sıvalı yüzeyde Nebe” sûresi yazılıdır. Son cema­at yerinin sağında minareye çıkış kapısı, solunda ise kadınlar mahfiline çıkışı sağ­layan ahşap merdivenler bulunur. İç me­kânda kapının hemen sağ ve sol yanında ” L” şeklinde mahfiller vardır. Harimin sa­ğında ve solunda birer kapısı olan cami çok sayıda pencere ile aydınlatılmıştır. Alt kattaki pencereler sivri kemerli derin niş­ler halinde olup en üst sırada üçgen pen­cereler dikkati çeker. Kitabesi bulunan mermer mihrap bir taçla sonuçlandırıl­mıştır. Mihrap içi kalem işi bitkisel mo­tiflerle süslenmiştir. Mihrap nişini çevre­leyen mermer kısımlarda da altın yaldızla boyanmış bitkisel ve geometrik süsle­meler göze çarpar. Minber ve vaaz kürsü­sü de aynı şekilde mermerden olup altın yaldızla renklendirilmiştir. Kadınlar mah­fili oldukça geniş bir yer kaplamakla bir­likte alt katta sağ ve solda dörder bitki­sel motifli başlığı olan ahşap sütunların taşıdığı balkonumsu bir çıkma yapmaktadır.

Camide oldukça yoğun süsleme göze çarpar. Dışta her cephe sivri kemerli alın­lıklar ve köşeler belli bir yükseklikte ya­pılan sütunçelerle hareketlendirmiştir. Yapının dört köşesinde II. Mahmud dö­neminde ortaya çıkan ve dünyayı simge­leyen küreler yerleştirilmiştir. İçte pen­cere kenarlarına ve sivri kemerlerin üst­lerine boya ile kesme taş görünümü ve­rilmiş, duvarlarda yer yer boya iie mer­mer taklidi yapılmıştır. Alt kat pencere ve kapı üzerleri alınlık şeklinde olup bun­lar renkli geometrik ve bitkisel motifler­le süslenmiştir. Pandantiflerin ortalarında bitkisel motifli madalyonlar, onların da etrafında bitkisel süslemeler görülmek­tedir. Kubbe, ortasında yer alan âyet ya­zılı bir madalyondan sekiz dilime ayrılmış­tır. Her dilimde aynı düzene sahip dal kıvrımlarıyla çevrelenmiş, içinde gül buket­lerinin bulunduğu madalyonlar yapılmış­tır.

Kuzeydoğu ve güneybatı yönünde olan minareler kesme taştandır. Şerefelerin dönemin özelliği olarak üzeri sakiflı, ga­leri şeklinde nâdir görülen örneklerden olduğu bilinmektedir. Son tamirde bu şe­refeler değişerek normal bir görünüm al­mıştır. Kare kaide üzerinde silindir göv­deli olarak yükselen minarelerin her ikisi de dört beş yıl önce Vakıflar Genel Mü­dürlüğü tarafından onarılmak üzere yık­tırılmıştır.

Muvakkithâne binası tek odadan ibaret olup kıble yönünde avlunun diğer köşe­sinde bulunmaktadır. Avlunun sol köşe­sindeki sebil Gedik Abdi Kaptan tarafın­dan inşa edilmiştir. Sultan Abdülaziz zamanında yanan sebil 1310’da (1892) tekrar yapılmıştır. Rokoko üslûbundaki sebil mermerden çokgen gövdeli ve üç pencerelidir. Kurşun kaplı, piramidal bir çatı ile örtülü olup geniş bir saçağı vardır. Dökme demir şebekeli pencereleri mu-karnas başlıklı dört mermer sütunla bir­birinden ayrılmıştır. Pencerelerin üstünde sonradan yükseltilen kısımda ikişer satır halinde âyetleryazıiıdır. Kapı üzerinde Enbiyâ sûresinin 30. âyeti ve bani ibare­siyle tamir tarihi kayıtlıdır. Her pencerede sekiz adet su verme yeri olan sebil bugün kullanılmamaktadır. Avluda yer alan 1737 tarihli çeşme Feyzullah Efendi tarafın­dan, şadırvan ise 1870’te Başyoklamacı Osman Efendi tarafından annesi Esma Hanım için yaptırılmıştır. Kitâbeli klasik üslûptaki çeşme kesme taştan olup gü­nümüzde işlevini yitirmiştir.

Caminin yakınında bulunan ve hâlâ kul­lanılan çifte hamam Büyükhamam adıyla da tanınmaktadır. Soğukluk. ılıklık ve sı­caklık bölümlerinden oluşan yapının dışa taşkın bir eyvan kemerli kapısı vardır. Ilık­lıkta sağdaki üç göz traşlık ve hela olarak düzenlenmiştir. Solda ise tromplu geçiş­lere sahip iki kubbeli bölümde dokuz kur­na mevcuttur. Ortada altıgen göbektaşlı sıcaklık bölümünde karşıda bir. sağda iki, solda üç olmak üzere toplam altı halvet hücresi vardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski