Kasımpaşa Mevlevihanesi Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

Kasımpaşa Mevlevîhânesi. İstanbul Kasımpaşa’da 1625 yılı civarında tesis edilen tekke.

Beyoğlu ilçesinde Sürün Mehmed Efen­di mahallesinde bulunan mevlevîhâne. 1623-1631 yılları arasında Fırıncızâde Şeyh Sırrı Abdi Dede tarafından kurulmuştur. XVI. yüzyılın ikinci yansında bir müddet boş kalarak harap olduktan son­ra sırasıyla Halvetî tekkesi ve medrese olarak kullanılan Galata Mevlevîhânesi’nİ ihya eden Abdi Dede, bu olayın ardından Konya Mevlânâ Âsitânesi postnişini Bos­tan Çelebi’nin yerine Mesnevi sarihi Ankaravî İsmail Rusûhî Dede’yi tayin etmesi üzerine Kasımpaşa’da sahibi olduğu bos­tanın içinde mensuplarının yardımıyla bu tekkeyi tesis etmiştir.

Galata ve Yenikapı mevlevîhânelerinden sonra İstanbul’da açılan üçüncü mevlevî­hâne olan Kasımpaşa Mevlevîhânesi za­man içinde çeşitli onarımlar geçirmiştir. Kuruluşunda mütevazi bir zaviye olan te­sis, 1731-1732’de Hasan Ağa adında bir kişi tarafından tamir ettirilmiş, onarımın keşfini Hassa başmimarı Kayserili Meh­med Ağa gerçekleştirmiştir. Mevlevîhâne 1796’da Mihrişah Valide Sultan ile Mevlevî muhibbi olan oğlu İli. Selim tarafın­dan yeniden yaptırılmıştır. Kaptanıderyâ Çengeloğlu Tâhir Paşa’nın muhtemelen 1832-1834 yıllarında yaptırdığı onarım sırasında mevlevîhânenin alanı genişletil­miş olarak 1834-1835’te II. Mahmud ta­rafından ihyası sırasında son şeklini al­mıştır. Mevlevîhânenin semahane kısmı Cumhuriyet döneminde bir süre Kasım­paşa Güreş Kulübü’nün güreş salonu, di­ğer bölümleri ilkokul olarak kullanılmış, bu sırada ana yapının kuzeyindeki müşte­milât, avludaki şadırvan ve hazîre ortadan kalkmış, arsanın çiçek bahçesi olan doğu kesimine Sürûrî İlkokulu inşa edilmiştir. Esas bina Vakıflar Genel Müdürlüğü ta­rafından oda oda kiraya verilerek sefalet yuvasına dönüşmüş, hızla harap olarak çökmeye başlamış ve 1979 ilkbaharında çıkan bir yangında tamamen yok olmuş­tur.

Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin İstanbul’­da Mevlevî kültürünün gelişmesinde Ga­lata, Yenikapı, Beşiktaş ve bunun deva­mı olan Bahariye mevlevî;haneleri kadar önemli bir yer tutmadığı, hanedan, saray ve yüksek bürokrasi mensuplarının bura­ya daha az rağbet ettiği, diğer mevlevîhâ-nelerde özellikle XVIII. yüzyılın sonların­dan itibaren gözlenen aristokrat üslûbun yerini burada halk kültürüne daha yakın bir hayat tarzının aldığı söylenebilir. Bazı Bektaşîler’in, büyük ihtimalle mevlevîhâ­nenin bu özelliğinden dolayı tekkelerinin kapatıldığı Vak’a-i Hayriyye’den (1826) sonra buraya devam ettikleri ve burada Bektaşî meşrepli Mevlevî]er’in kalenderâne bir hayat sürdükleri bilinmektedir.

Mevlevihane, Kasımpaşa deresinin oluşturduğu vadinin Beyoğlu’na doğru yükselen sırtında 1950’lere kadar daha çok bağlar, çiçek bahçeleri ve bostanlar­la kaplı bulunan kesiminde yer almakta­dır. Arsanın kuzeybatı kesiminde, Kasım­paşa Mevlevihane sokağına açılan cümle kapısının pilastrlarla kuşatılmış ve üçgen bir alınlıkla taçlandırılmış olan dikdört­gen açıklığı üzerinde Yesârîzâde Musta­fa İzzet Efendi’nin ta’lik hattıyla yazılmış 1250 (1834-35) tarihli manzum kitabe, alınlığın içinde de II. Mahmud’un beyzî çerçeveli tuğrası yer alır. Mevlevîhânenin semahane, selâmlık, dedegân hücrele­rinin bir kısmı, harem, hünkâr dairesi, matbah-ı şerif, somathâne kısımlarını ba­rındıran, kagir duvarlı kısmî bir bodrum üzerine oturan iki katlı ahşap bina dış gö­rünüşü itibariyle empire üslûbunda bir konağı andırır. İstanbul’da geç doneme ait ahşap tarikat yapılarının en büyükle­rinden olan bina iki kanat halinde düzen­lenmiştir. Zemin katın ve birinci katın du­varları ahşap karkaslı olup içeriden bağ­dadî sıva. dışarıdan ahşap kaplamayla do­natılmış, bütün kapı ve pencere açıklık­ları dikdörtgen olarak tasarlanmıştır. Do­ğu yönünde yer alan, ileriye doğru çıkan ve büyük bir üçgen alınlıkla dikkati çeken kanadın bodrumunda dedegân hücre­leriyle helalar ve abdest muslukları, üst katlarda ortada semahane, bunun batı­sında hünkâr dairesi, doğusunda selâm­lığın küçük bir bölümü yer alır. Geriye çe­kilmiş olan kanadın bodrumu ardiye ola­rak değerlendirilmiş, zemin katla birinci kata harem ve selâmlık bölümlerine ait mekânlarla matbah-ı şerif yerleştirilmiş­tir.

Doğudaki kanadın kuzey cephesinde iki yandan merdivenlerin kuşattığı, kırma çatıyla örtülü bir sahanlığın arkasında yer alan semahane girişinin üzerinde, ta’lik hattı Melek Paşa hafidi Ali Haydar Be/e ait 1250 (1834-35) tarihli ihya kitabesi yangında harap olduktan sonra Divan Edebiyatı Müzesi’nin (Galata Mevlevîhânesi) avlusuna taşınmıştır. Kareye yakın dikdörtgen bir alanı kaplayan semahane­nin ortasında, köşeleri 45° pahlı 10x10m. boyutlarındaki kesim Mevlevî muka­belesi için ayrılmıştır. Semâ alanını çepe­çevre kuşatan iki katlı mahfillerin sınırın­da kare kesitli ve dor başlıklı ahşap dik­meler sıralanmakta, bunların arasında torna işi ahşap korkuluklar uzanmaktadır. Zemin kattaki mahfillerin doğu kanadına fevkanî mahfile çıkan bir merdiven, batı kanadına bodrum katına inen diğer bir merdiven yerleştirilmiştir. Fevkanî mah­filin kuzey kanadında, mihrabın karşısına gelen ve kavisli bir çıkmayla genişletilmiş olan kesim mutrip maksuresi, batı kana­dının ortasında, yanlardan duvarlarla ku­şatılan ve aynı türde bir çıkmaya sahip olan kesim ise hünkâr mahfilidir. Doğu ve batı duvarları sağır olan semahane kuzey ve güney duvarlarda sıralanan pencere­lerle aydınlanır. Batı duvarındaki kapı hünkâr dairesinin zemin katına, doğu du­varındaki iki kapıdan biri şerbethâneye açılır.

Semahanenin tekne tavanında empire üslubuyla barokun karışımını yansıtan bezemeler görülür. Tavanın ahşap kapla­ması üzerine yağlı boya nakışlarla süslü branda gerilmiş, tavanın ortasına da ya­pının en ilginç süsleme öğesi olan bir gö­bek yerleştirilmiştir. Birtakım simgeleri ihtiva eden ve II. Mahmud döneminin sosyokültürel ortamını yansıtan bu süs­leme grubunun merkezindeki ahşap oy­manın çevresinde Mevlevî mûsikisinde kullanılan bazı aletler dokuz adet farklı türde ney, bir çift kudüm, iki çift halîle, bir def, birrebab, birud, bir âyin cöngü veya nota defteriyle bir sikke görülür. Bunlar­dan sonra sekiz adet sancak semâ yönün­de yani soldan sağa döner şekilde sıralan­maktadır. Sancak direkleri atlamalı ola­rak hilâller ve mızrak uçlarıyla son bul­makta, merkezden dağılan ışınlar şeklin­de yerleştirilmiş olan neylerin sancaklar­la iç içe bulunduğu dikkati çekmektedir. İki sıra halinde düzenlenmiş, püsküllü ve kordonlu perde kıvrımları kompozisyonun çerçevesini oluşturur. II. Mahmud ile yo­ğunluk kazanan Batılılaşma hareketi kap­samında Avrupa’daki örneklerin taklidi sonucunda ortaya çıkan Osmanlı arma-larıyla bu Mevlevî armasının aynı zihniyetin ürünü olduğu söylenebilir. Ayrıca bu armada, Osmanlılığın alâmeti olan san­cakların Mevlevîliği temsi! eden mûsiki aletleriyle kaynaşması ve semâ ederce­sine sıralanması da kökleri Osmanlı Dev-leti’nin kuruluşuna uzanan devlet-tarikat dayanışmasını dönemin zevkine uygun bir biçimde İfade etmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski