Kasr-ı Şirin Antlaşması Önemi, Sonuçları, Kimlerle Yapıldı, Hakkında Bilgi

Kasr-ı Şîrîn Antlaşması. Osmanlılarla Safevîler arasında 1639’da imzalanan ve bugünkü Türkiye-Iran doğu sınırını belirleyen antlaşma.

XVII. yüzyılın başlarından beri aralıklar­la süregelen Osmanlı-İran savaşları IV. Murad’ın tahta çıkıp idareye hâkim oldu­ğu sıralarda yeniden alevlenmişti. Şevval 1044’te (28 Mart 1635) Revan Seferi’ne Çıkan IV. Murad, Bağdat’ı kurtarmak için ikinci defa harekete geçerek burayı al­mıştı. Bağdat’ın muhasarası ve yeniden zaptı sonrasında [Şaban 1048 /Aralık 1638] İran Şahı Safî’nin ordusu, Rüstem Han kumandasında Diyâle nehrinin doğusunda bulunan Kasrışîrin şehri yakın­larına çekilmişti. Osmanlı ordusu da Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın idaresinde Diyâle nehrinden geçerek Dertenek yakınlarına gelmişti. Burada Kars’ın İran’a verilmesi karşılığında yapı­lan barış teklifini reddeden Kara Musta­fa Paşa, Hankâh-ı Kebîr ve Zühâb ovası­na kadar ilerledi. Esasen 1039’da (1630) başlayıp 1048’e(1638) kadar Azerbaycan ve Irak cephelerinde devam eden savaş­ların sona ermesini her iki taraf da arzu etmekteydi. İki devlet arasındaki sınırın uzunluğu 2185 km. olmakla beraber bunun sadece Ağrı da­ğı ile Şattülarap arasındaki 1296 kilomet­relik kısmında ihtilâf mevcuttu. Barış müzakerelerine Kasrışîrin ya­kınında dağların eteğinde bulunan Zühâb’da başlandı. Dolayısıyla bazı kaynak­larda antlaşma Zühâb Antlaşması şek­linde yer almaktadır. Görüşmelere şah adına vekili Saruhan ile başelçisi Şemseddin Muhammed Kulı Han katıldı. 11 Muharrem 1049’da (14 Mayıs 1639) başlayan ve üç gün devam eden müzakerelerden sonra 14 Muharrem’de (17 Mayıs) antlaşma imzalandı. Bu arada IV. Murad İstanbul’a ha­reket etmişti. Bu sebeple Zühâb’da varı­lan antlaşma, hükümdarın tasvibine su­nulmak üzere Rebîülevvel 1049’da (Temmuz 1639) Muhammed Kulı Han tarafın­dan İstanbul’a götürüldü. Dolayısıyla antlaş­ma 1049 yılı Şaban ayı başlarında [Kasım 1639 sonu] kesin olarak tasdik edilmiş ol­du. Antlaşma­ya göre Irâk-ı Arab denilen Bağdat, Bas­ra ve Şehrizor bölgesi Osmanlılar’da kal­mış, Revan ise Safevîler’e bırakılmıştır. Ayrıca Safevîler’in gerek Irak’a gerekse Kars, Ahıska ve Van’a tecavüzleri önlen­miştir.

Zühâb’da müzakereler üç günde ta­mamlandı ama iki devlet arasındaki iliş­kiler uzun müddet bu antlaşmaya göre sürdü. Nitekim Nâdir Şah’la 1159 (1746) yılında imzalanan Kerden Antlaşması’nda 1639 Zühâb Antlaşması yenilendi. Yi­ne 1823 ve 1847 tarihlerinde imzalanan I ve II. Erzurum antlaşmalarında da sınır­larla ilgili meseleler bu antlaşma esas alı­narak çözümlendi. Zühâb’da varılan ant­laşma ile 1639 yılına kadar devam eden Osmanlı-Safevî anlaşmazlığına kesin bir şekilde son verildi. Azerbaycan ve Irak üzerinde hak iddia eden her iki devletten Osmanlılar Revan’ı bırakırken Safevîler de Osmanlılar’ın Basra körfezindeki hâkimi­yetlerini kabul ettiler.

Bu toprak değiş tokuşu ekonomik açı­dan Osmanlılar’a büyük faydalar sağladı. Şah I. Abbas’ın 1005te (1596) başşehrini Tebriz’den İsfahan’a nakletmiş olması ti­caret yollarının güneye kaymasına yol aç­mıştı. Öte yandan şahın 1014’te (1605) İsfahan yakınlarında Ermeni tüccarları­na merkez olmak üzere Yeni Culfa’yı kur­ması ticaretin canlanmasına sebep ol­muştu. Bu durumdan Osmanlılar da fay­dalandı. Nitekim tüccarlar buradan sahi­le inip denizyoluyla Hindistan veya Batı ülkelerine, karadan Bağdat üzerinden Halep’eveya Musul üzerinden Diyarbekir ve diğer Anadolu şehirlerine İran’dan ipek, çeşitli kumaşlar ve başka ticarî maddeler götürmekteydiler. Bu sayede İran’ın dış ticareti büyük ölçüde gelişti ve 1640 ile 1670 yıllan arasında sadece ipek ihracatı % 50 oranında XVII. yüzyıl başla­rında 1.814.388 kilogramı bulan ipek İh­racatı 1670’e doğru 2.721.582 kilograma ulaştı.Her iki devlet lehine görülen bu gelişme, 1 736 yılında Afşar hanedanının kuru­cusu Nâdir Şah’ın iktidara geçmesine kadar devam etti.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski