Kavas Nedir, Ne Demek, Osmanlıda, Görevi, Hakkında Bilgi

Kavas. İç güvenlik ve asayişi sağlamak üzere daha çok elçiliklerde görevlendirilen silâhlı muhafız.

Sözlükte kavs kökünden fail olan kavvâs “ok yapan ve ok atan kimse, okçu” de­mektir. Kelime Fransızca’ya cavvas, Al­manca’ya kawasse şeklinde geçmiştir. Kâtib Çelebi’ye göre kavas ok atıcıdan ziyade “okyapan kimse” anla­mını taşımaktadır. Terim olarak “tüfekli asker, silâhlı asker, silâhlı muhafız”, özellikle yüksek düzeydeki devlet gö­revlileriyle sefir, konsolos ve mübaşir gibi hariciye yetkililerinin maiyet ve hizmet­lerinde, daha çok elçilik ve konsolosluk­larda, bunun yanında, banka ve patrik­hane gibi resmî dairelerde görevli, özel elbisesi olan “yasakçı, polis-asker (inzibat askeri)” ve “koruma görevlisi” anlamlarını ifade eder. Kaynaklarda, “Solaklar taifesi ki pâdişâh-ı âlem-penâh hazretlerinin kavvaslarıdır” şeklinde solakları ifade et-meküzerede kullanılmıştır. Kavaslar için mu­hafızlık görevleri dolayısıyla yasakçı, har­be taşımaları sebebiyle harbeci, ellerin­de gümüş değnek bulundurmaları dola­yısıyla değnekçi, bazan da çavuş tabiri­nin kullanıldığı görülmektedir.

Kavasların başında bulunan kimseye kavasbaşı adı verilir. Başlangıçta vezir, se­rasker, paşa ve kadıların dairelerinde ve maiyetlerinde sayılan dört ile altı arasın­da değişen, paşaların yanında yaver, emîr subayı olarak bulunan, bunlara hizmet­kârlık ve uşaklık eden, önlerinde ok atan, ateşli silâhların icadından önce ok, yay ve ok takımı, daha sonraları silâh taşıyan ka­vaslar bulunmaktaydı. Vezir dairelerinde bulunan kavasların sayısı zamanla art­mıştır. Kavas­lar sonraları daha ziyade sıradan ulaklar olarak da istihdam edilmiştir.

Kavas terimi önce Dîvân-ı Hümâyun’da, çavuşbaşının yönetimi altındaki çavuşla­rın bir alt seviyesindeki silâhlı kişiler için kullanılmıştır. Esas itibariyle Babıâli çavuşbaşılık teşkilâtı personelinden olan ve muhzırbaşına bağlı bulunan Babıâli ka­vaslarının Paşakapısı veya Babıâli’nin ayrı olan harem kısmında, muhzır ve yoldaş­larının yerlerinden sonra kendilerine ait odaları vardı. Bunların seraskerlik maiyetin­de de koğuşları mevcuttu. Kavasların çavuşbaşının görevleri çerçevesinde muhtelif hizmet­lerde bulunduğu görülmektedir. Polis teşkilâtının ilk nüvesini teşkil eden Babı­âli kavasları yeniçeriliğin ilgası üzerine bir ara geçici olarak sefarethanelerde de görevlendirilmiştir. Babıâli kavaslarının sa­dâretin bir birimi olan teşrifat kalemin­de de görev yaptıkları bilinmektedir. Ka­vas teşkilâtının II. Mahmud zamanında kurulan özel polis biriminde önemli bir yeri olmuş, bu dönemde yeniçeri ve bos­tancı ocakları kaldırılıp Asâkir-i Mansû-re-i Muhammediyye teşkil edilirken bu çerçevede ilga olunan muhzır ağalığında ağanın maiyetinde, “harbeci” adı verilen, suçluların tevkif ve hapsiyle görevli, özel elbiseleri, bellerinde asılı birer baltaları, ellerinde harbeleri olan kimselerin unvanı kavasa dönüştürülmüş, ayrıca İstanbul’­daki bir karargâhta 150 kavas ve 500 sev­menden oluşan özel bir polis birimi oluşturulmuştur. İs­tanbul’da bulunan bu kavasların ellerin­de gümüş değnek bulunurdu.

Osmanlılar’da ne zaman kurulduğu açık bir şekilde bilinmemekle birlikte ön­celeri yasakçı, değnekçi, harbeci ve kavas, 1826’dan itibaren daha çok kavas, bazan da çavuş adıyla anılan bu teşkilâtın yeni­çeri teşkilâtıyla birlikte mevcut olduğu tahmin edilebilir. Kavas teşkilâtı, Osmanlı Devleti ve kapitülasyon rejimiyle ilgili bir eserde “agents de poliçe ou cavvas” ifade­siyle polis teşkilâtı olarak takdim edil­mektedir. Osmanlı idari literatüründe bu terim daha çok elçi. kon­solos, konsolos vekili ve konsolos memu­ru gibi yabancı devlet temsilci ve temsil­cilikleri hizmetinde bulunan özel polisleri ifade etmektedir. Osmanlı ülkesindeki elçi ve konsolosların her birinin birer çavuşu ile bir veya daha çok yeniçerisi bulunmak­ta, bunlara yasakçı veya kavas denilmek­teydi. Elçilik kavasları 1826 yılına kadar yeniçeriler arasından seçilir ve görevlen­dirilirdi. Evli yeniçerilerden ailesi kalaba­lık olanlar sefirlerin maiyetine muhafızlık hizmetiyle verilir, görevlendirilmeleri sü­resinde odabaşılanna bağlılıkları devam ederdi. Vazifeleri sefirler, konsoloslar ve maiyetleriyle birlikte sefarethane ve kon­soloshaneleri korumak, resmî veya gayri resmî şekilde ikametgâhlarını terkeden diplomatlara ve eşlerine himaye amacıy­la refakat etmek, önlerinde gitmek sure­tiyle onlara yol açmak, ülkeye geldiklerin­de karşılamaktan ibaretti. Babıâli’de sad­razamı ziyaret eden bir sefirin önünde kı­lıçlı ve tabancalı bir kavas yürür, ona kala­balıkta yol açar ve yol gösterirdi. Elçilik­lerde görevlendirilmiş olan kavaslar yal­nız elçiliğin koruması ile değil elçi ve eşi­nin özel işleriyle de ilgilenmek durumun­daydı.

Fransa’ya verilen 1740 kapitülasyonun­dan itibaren yabancı diplomatlara ken­di kavaslarını seçme yetkisi tanınmıştır. 1740 kapitülasyonunda geçen “Françe-viyyü’l-asl olan Françe kavasları” tabirin­den, elçilik ve konsolosluklara istedikleri yeniçerileri seçebilme yetkisi yanında Os­manlı tebaası dışında kavas istihdam et­me imkânının da sağlandığı, bu suretle elçilik ve konsolosluklarda iki tip muhafız bulunduğu, bunlardan ilkinin yasakçı Os­manlı yeniçerisi, ikincisinin ise Fransız ka­vaslar olduğu sonucu çıkmaktadır. Bu ka­pitülasyonla hem Osmanlı hem de Fran­sız konsolokluk yasakçı – kavaslarına im­tiyazlar sağlandığı da anlaşılmaktadır.

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra Galata voyvodası maiyyetindeki as­kerden muhafız verilmeye başlanması bazı problemlere yol açmıştır. İngiliz se­firi buna itiraz ederek sefarethaneyi ka­patmış, verilen muhafızları kabul etme­miş, hükümet de sefarethaneye geçici olarak Babıâli kavasları göndermiş, bu de­fa Fransa sefiri daha ileri gidip eğer asker verilmezse Fransa’dan muhafız getirte­ceğini Babıâli’ye yazarak bu askerleri getirtmişti.

23 Safer 1280 (9 Ağustos 1863) tarihli nizâmnâmeyle başkonsolosluklar ve eya­let merkezlerinde bulunan konsolosluk­lar için dört, diğer konsolosluklar için üç, konsolos vekillikleri ve konsolos memur­lukları için de ikişer kavas görevlendirile­bileceği öngörüldü. Bunların tayini hükü­met tarafından ilgili taşra yöneticilerine bildirildi. Sefaretlerde kavaslar. Yeniçeri Ocağı’ndaki yevmiyelerinden başka sefa­rethanelerden de gayri resmî olarak 4’er, 5’er akçe yevmiye alırlardı. İstanbul’a ge­len elçilerin kaldığı Elçi Hanı’nda, kapılar­da yılda bir değiştirilmek suretiyle nöbet görevi yapan bir çavuşla dört yasakçı ise yılda Süduka alırdı. Kavaslar kendilerini diğer personelden ayıran bir tür fantezi üniforma giyerlerdi.

1740 kapitülasyonunun elçiliklere tanı­dığı Osmanlı tebaası dışında kavas istih­dam edebilme imtiyazının istismarı ve bunun önlenemeyişi, devletin güç kay­bına uğraması, Babıâli’de 1908-1909’da gerçekleştirilen tasfiye ve düzenlemeler gibi sebeplerle elçilik ve konsolosluk mu­hafız ve hademesi olarak çalışan, elçi ve konsolosların önünde silâhlı olarak dola­şan kavaslar tamamen yabancılardan te­şekkül etmiştir. Osmanlı Devleti ve halkı için bir külfet ve kapitülasyonların âdeta ayakta gezen alâmeti haline gelen elçiliklerdeki kavas teşkilâtı­nın 1923 Lozan Antlaşması İle muhteme­len birinci ve yirmi sekizinci maddelere istinaden ortadan kalktığı anlaşılmakta­dır. Özellikle yirmi sekizinci maddeyle ka­pitülasyonların kaldırılması, elçilerin ve kavaslarının halkı kendi tebaası gibi gören tavır ve statülerinin sona ermesini sağlamıştır. Ancak kavas veya benzeri bir terim bugün için hâlâ kullanılmakta ve gerek Türkiye gerekse diğer İslâm devlet­lerinde yabancı sefaretlerin muhafız ve hizmetkârlarını, yabancı temsilcilerle Arap ülkelerinde bulunan papaz, vaiz ve rahip gibi dinî yetkililerin bir nevi kapıcı­larını ifade etmektedir.

Kavas ve kavasbaşı istihdam eden di­ğer birimler şehremaneti ve sıhhiye teş­kilâtlarıdır. Şehremaneti teşkilâtı içerisin­de bulunan belediye kavasları, belediye zabıtası görevinin polislere devredildiği tarihe kadar bu görevi sürdürmüş, görev­leri esnasında beyaz kayışlı bir pala taşı­mış ve belediye çavuşu olarak anılmıştır. Belediye kavaslarının isimleri sonradan “komisyon çavuşu”, en son olarak da “zâ-bıta-i belediyye memuru”na dönüşmüş­tür. Bu kavas veya çavuşların üniforma­sız ve sivil gezenlerine “tebdil”, bunların en büyüğüne “baştebdil” veya “tebdil es­kisi” denirdi.

Sıhhiye teşkilâtı içerisinde iki şube ha­linde düzenlenmiş olan karantina mecli­sinin ikinci şubesinde, “müdîr-i kavvâs-ı sıhhiyye” adıyla 500 kuruş maaşlı bir gö­revli ile buna bağlı olarak ükawâs-ı sıhhiy­ye” adıyla otuz kişiden ibaret olan ve ken­dilerine toplam 5000 kuruş maaş verilen kavaslar bulunmaktadır. Bu çerçevede kurulmuş olan Kuleli Tahaffuzhanesi’nde kendilerine toplam 2250 kuruş maaş ödenen on beş kavasla bunların âmiri du­rumunda olup 500 kuruş maaş alan bir kavasbaşı yer almaktadır. Kavasların kı­sa bir süre için İstanbul’da Tophane ve Beyoğlu taraflarının zabıtasına memur edilerek kendilerine maaş tahsis edildiği de görülmektedir.

Kavaslar taşra teşkilâtında da çeşitli görevler üstlenmiştir. Taşra zaptiye teşki­latındaki kavasların zaptiye işinde görev alan müşir, ferik ve diğer subayların em­rinde görev yaptıkları, aylık olarak aldık­ları maaşlarının muhassıllar tarafından tahsil edilen vergilerden bulundukları mahalde karşılandığı, maaş aldıklarına dair kendilerinden birer makbuz alındı­ğını gösterir belgeler düzenlendiği bilin­mektedir.

Kavas ve kavasbaşılar taşrada valiler nezdinde görev yapardı. Meselâ Şam va­lisi nezdindeki kavasbaşı valinin muhafız alayı şefi durumundaydı. Valilerin maiyetinde bulunan kavaslar el­lerinde gümüş değnek taşırlardı. Taşrada istihdam edilen kavasların beylerbeyilerinin belirlediği yerlerde hizmet ettikleri, hizmet yerleri ve sayıları merkez tarafın­dan belirtilmek suretiyle daha çok Şam, Halep, Hama ve Selemiye gibi Arap diyar­larından talep edildikleri, iyi yetişmiş, iyi ok atan kimseler olmalarının, at ve silâh­larıyla birlikte güvenilir kefiller alınmak suretiyle gönderilmelerinin istendiği, yir­mi haneden bir kavas alındığı bunların 5’er akçe ulufe aldıkları, mevâciblerinin reâyâ tara­fından karşılandığı, kavas toplanan yer­de veya yakın bir bölgede zeamete muta­sarrıf yahut bey olan birinin merkez ta­rafından başlarına serdar tayin edildiği, sadece Anadolu’da değil Gürcistan’da ve Arabistan’daki Ulyanoğlu isyanı gibi bazı isyanlarda görev yaptıkları da anlaşılmak­tadır. Taşrada kavas­lar ayrıca sâlyâne toplamak, vali ve kadı­ların konaklarında hizmet etmekle de gö­revlendirilmekte, konaklarda görevyapan kavasların bir çavuş nezâretinde veya onunla iş birliği içerisinde faaliyetlerini yürüttükleri kaydedilmektedir. XIX. yüz­yıl sonlarına doğru Mekke emirliğine bağlı olarak bir kavasbaşı ile maiyetinde kavas­ların bulunduğu bilinmektedir.

Mütesellimler iç güvenliği temin gö­revlerini, özellikle Yeniçeri Ocağı’nın kalk­masından sonra yanlarında barındırdık­ları kapı halkıyla yürütmeye başlamış, bu çerçevede sekban, tüfenkçi veya kavas denilen askerler kullanmıştır. Eyaletlerde redif teşkilâtı kurulunca­ya kadar iç güvenlik hizmetleri de bunlar tarafından yürütülmüştür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski