Kavim. Topluluk, halk, ırk.
"Kavim," Türkçede bir insan topluluğunu veya etnik grubu ifade eden bir terimdir. Kavim, belirli bir kültür, dil, tarih veya coğrafi köken gibi ortak özelliklere sahip insan gruplarını tanımlamak için kullanılır. Bu terim, genellikle ortak bir kimlik veya kökene sahip olan toplulukları belirtmek için kullanılır.
Kavim kavramı tarih boyunca farklı şekillerde yorumlanmış ve kullanılmıştır. Örneğin, eski metinlerde ve kutsal kitaplarda kavim, bir millet veya halk anlamına gelirken, modern kullanımda daha çok etnik veya kültürel grupları tanımlamak için kullanılır.
Özetle, kavim, bir topluluğun ortak özellikleri ve tarihsel bağlarıyla tanımlanan bir grup insanı ifade eder. Bu topluluklar, tarihsel, kültürel, dilsel veya coğrafi ortak paydalar üzerinde birleşirler.
Kavim, sözlükte “aynı soydan gelen, töre, dil ve kültürleri bir olan insan topluluğu” anlamına gelir ve "ırk, millet" anlamında da kullanılır. Kavmiyye ise modern bir kavram olarak "milliyetçilik, ırkçılık" anlamındadır. Arap dilcileri, kavim kelimesini genellikle tekili olmayan topluluk ismi olarak değerlendirirler; çoğulu akvam, daha geniş çoğulları ise ekâvim, ekâvîm ve ekâyimdir. Kelime nadiren “kadınlar” karşıtı olarak yalnız erkekler için kullanılmıştır, fakat genel olarak hem erkek hem de kadınlardan oluşan toplulukları ifade eder. Kur'an-ı Kerim'de de bu şekilde, hem müzekker hem müennes olarak geçer. Kavmiyye, Arapça’da milliyetçilik kavramını karşılamak için modern dönemde ortaya çıkmıştır. Ayrıca kavm karşılığı olarak ümmet kelimesi de kullanılabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de kavim genellikle “topluluk” mânasında 383 yerde ve tekil olarak geçmektedir. Bu âyetlerde aklını kullanan, bilen. Allah’ı seven ve Allah tarafından sevilen, düşünüp ibret alan, iyi ameller işleyen, iman eden, şükreden, söz dinleyen, adaletli davranan kavimler yanında bunların zıddı özelliklere sahip olanlardan da söz edilir.[meselâ bk- Bakara 2/164, 230, 250, 258; Âl-i İmrân 3/ 117; Nisâ 4/78; Mâide 5/22, 26, 54, 58,84; En’âm 6/77, 99, 126; A’râf 7/ 58,81, 133, 138; Yûnus 10/67; Şuarâ 26/ 105, 160; Neml 27/60; Ankebût 29/ 30; Zâriyât 51/53] İlâhî bir rahmet olarak her kavme kendi dilini konuşan bir peygamber gönderildiği ve Allah’ın emirlerini tebliğ eden elçi gönderilmeden hiçbir kavme azap edilmeyeceği yine Kur-‘ân-i Kerîm’de belirtilmiştir. Kur’an’da birçok âyet. peygamberlerin gönderildikleri toplumları Allah’a iman ve ibadete, iyiliğe ve doğru yola davet amacıyla yaptıkları, “ey kavmim” diye başlayan uyarı ve nasihatlerini ihtiva etmektedir.[meselâ bk. Bakara 2/54; A’râf 7/59, 61, 65. 73; Hûd 1 1/29, 50, 52, 85, 89, 93; Nûh 71/1-4] Bazı âyetlerde, peygamberlere karşı kavimlerinin veya bazı kesimlerin takındıkları olumsuz tavırlar ve verdikleri cevaplar anlatılır.[meselâ bk.A’râf 7/60, 66, 82, 88, 90; Hûd 11/27, 38; Mü’minûn 23/ 24, 33; Neml 27/56; Ankebût 29/24, 29]
Hadis kaynaklarında kavim kelimesi hem tekil hem de çoğul biçimde kullanılır. Bu rivayetlerde, kişilerin atalarıyla övünmesi yasaklanmakta, haksız bir konuda kendi kavmini desteklemeye sevk eden asabiyet menedilmekte, Kur'an'ı sadece okumakla yetinip düşünce ve amellerine yansıtmayanlar eleştirilmektedir. Ayrıca önceki peygamberlerin sadece kendi kavimlerine gönderildikleri, Hz. Muhammed'in ise bütün insanlığa gönderildiği vurgulanmaktadır. Geçmiş peygamberlere karşı kavimlerinin olumsuz tavırlarından bahsedilmekte, bir kavme benzemeye özenen kişinin artık onlardan sayılacağı ve kişinin sevdiği kavimle kıyamet günü haşredileceği belirtilmektedir.
Kur'an'da ilahi iradenin bir tecellisi olarak sosyal farklılaşmayı gösteren diller, renkler, örf ve adetleri farklı kavimlerin ortaya çıkışı Allah'ın kevnî ayetlerinden sayılır [Rûm 30/22]. Bu sebeple sosyal farklılıklardan dolayı kavimlerin birbiriyle alay etmesi yasaklanmıştır; çünkü insanlar Allah katında hangi kavmin daha hayırlı olduğunu bilemezler [Hucurât 49/11]. İlke olarak her kavim Allah katında eşittir. Köken itibariyle aynı anne babadan gelen insanlar çeşitli kavim (şuûb) ve kabilelere ayrılmıştır. Allah katında gerçek üstünlük ölçüsü takvadır [Hucurât 49/13]. Kur'an böylece kavimler arasındaki farklılığı bir ayrımcılık kaynağı olmaktan çıkarmayı, çeşitli kavimleri sosyokültürel farklılıkları yok etmeden bir araya getirip inanç esasına dayalı bir birlik kurmayı hedeflemiştir.
Peygamberler, kavim olarak adlandırılan sosyal birimlere gönderilmiştir. Her peygamber, gönderildiği kavmin mensubudur ve kavminin dilini konuşur [İbrâhîm 14/4; Rûm 30/47]. Böylece kavmiyle bir iletişim kurarak ilahi çağrıyı onların anlayacağı dille aktarır. Dünyanın çeşitli yerlerinde aynı anda birçok peygamber yaşamış ve her peygamber kendi kavmine tevhid inancını tebliğ etmiştir. Önceki çağlarda bir dini davetin alanı peygamberin mensup olduğu kavimle sınırlıyken bu sınırlama Hz. İsa ve Hz. Muhammed ile kaldırılmış, böylece Hristiyanlık ve Müslümanlık evrensel dinler olarak ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Özellikle Kur'an ve hadislerde hitap ve davetin bütün insanlığa ait olduğu vurgulanmaktadır.
İbn Kuteybe, Fârâbî, İhvân-ı Safa, Mâverdî ve İbn Haldun gibi içtimaî konularda eser veren müellifler kavim kelimesine özel bir anlam yüklemeyip onu sözlük anlamında kullanmışlardır. Kavim, XX. yüzyılın başında Arapça’da ve Türkçe’de anlam kaymasına uğrayarak bir sosyoloji terimi haline gelmiştir. Kelime aslında “millet ve ırk” mânasına gelmediği halde modernleşmeyle birlikte milliyetçilik akımının güçlendiği dönemde böyle bir anlam kazanmıştır. Nitekim Türk kavmi hakkındaki yazılarıyla Ziya Gökalp, Arap kavmi hakkındaki yazılarıyla da Sâtı’ el-Husarî kavramı yeniden tanımlamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşıma göre kavimler kabilelere, boylara, aşiret ve oymaklara ayrılır.
Ziya Gökalp’e göre kavim, "içtimaî şe’niyetin lisan ve âdâtta müşareket suretiyle tam bir uzviyet şeklini aldığı zamanki hal"dir. Gökalp, kavmi ferdî öğelere veya kavmin psikolojisini ferdî psikolojiye indirgemez; çünkü kavmin kendine özgü bir varlığı olduğunu belirtir. Ona göre, kavmin pozitif bilim metotlarıyla duygulardan uzak ve objektif bir şekilde incelenmesi gerekir. Bir kavimde meydana gelen bütün olay ve değişmelerin sosyoloji vasıtasıyla keşfedilebilecek sosyal sebepleri olduğunu savunur. Bu yaklaşımıyla Gökalp, kavimlerin bilimsel ve sistematik bir şekilde araştırılması gerektiğini vurgular.
Kavim kendi mensuplarına bir sosyal kimlik kazandırır. Dil, din, tarih, töre, vatan, örf ve âdetler bu kimliğin unsurları arasında gösterilir. Kavmiyetçilik duygularının güçlü olduğu bir toplumda ortaya çıkan İslâm dini kavim kimliğini dışlamamış, fakat bu kimliğe üstünlük atfedilmesinin doğurabileceği sakıncalara karşı önlemler almış, sosyal ve kültürel farklılıkların bir arada korunması için tedbirler önermiştir. Bununla birlikte XIX. yüzyıldan bu yana modernleşen toplumlarda aynı kavme mensup toplulukların çeşitli uluslara ayrıldığı ve farklı ulusal kimliklerin ortak kavim kimliğine baskın geldiği gözlenmektedir.