Kayseri Şehri (0-1920) -Ekonomi, Nüfus, Fiziki ve Kültürel Ya­pı- Hakkında Bilgi

Ekonomi, Nüfus, Fizikî ve Kültürel Ya­pı. Kayseri, ticari ve kültürel zenginliğiyle Anadolu’nun en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Antikçağ’lardan beri ticarî faaliyetiyle bilinen şehir, Erciyes dağı ete­ğinde doğu-batı ve güney-kuzey istika­metinde ticaret yollarının buluşma noktasında, civardaki yerleşme yerleriyle ra­hat ulaşım imkânı olan, yer altı su zengin­liği, düz ovası ve halkının atasözlerine ko­nu olan ticarî yeteneğiyle üstün konumu­nu her zaman korudu. Kale etrafında ge­lişen şehirde farklı özellik ve işlevlere sa­hip dört bölge ortaya çıkmıştır. Bir hilâl biçiminde inşa edilen surların ağzında iç kale, cami, saray, devlet daireleri, su de­poları, ambarlanyla mükemmel müstah­kem bir iskân ünitesi oldu. Surların çev­relediği yerleşim birimine “içeri-şehir” adı verildi. Burası ulucamisi, bedesten ve çarşısı, hanları, hamamları, yüzlerce çeş­me ve kuyusu, kısacası sanayi tesisleri dışında her türlü dinî, ticari ve kültürel faaliyetin yürütülüp ihtiyaçların karşıla­nabileceği bir özelliğe sahipti. Selçuklu idaresinde şehirdeki Türk ve gayri müslim unsurlar farklı yerlerde iskân edildi. Güvenlik açısından Rum ve Ermeniler’in genellikle sur dışında iskânları tercih edildi. Rumlar, Kiçikapı dışında bugün Rum Kilisesi’nin bulunduğu bölgede, Er­meniler ise günümüzde Ermeni Kilisesi’­nin bulunduğu mahallelerde yerleşmiş­lerdi. Surun Sivaskapısı ile Kiçikapı arasın­da hiçbir İslâmî eserin bulunmaması, bu­na karşılık Selçuklu döneminde mevcut olan Ayavasil Kilisesi’nin Kiçikapı civarın­da olması bu durumun bir göstergesidir. Osmanlı öncesi dönemde Türk nüfusun ağırlıklı olarak Oğuz boylarından oiduğu mimari eserler üzerindeki damgaya benzeyen işaretlerden anlaşılmakta ve bu hu­sus Kayseri’deki Oğuz nüfusunun yaygın­lığına işaret etmektedir. Ayrıca şehirde Alâeddin Eretna ve kardeşleri gibi Orta Asya kökenli gruplar, Uygur. İranlı (ilhanlılar’la gelen İranlı ulemâ), Azerî nüfus da bulunmaktaydı. Hemen her yönde geliş­miş olan dışarı şehir ise yine benzer dinî, kültürel ve sosyal birçok âbidevî tesisi içermekteydi. Bunun dışında kalan kı­sımlar. Antikçağ’lardan beri Erciyes etek­lerinde ve Erkilet altında özellikle Selçuklu döneminden beri bağlan, bazı sanayi tesisleri, tarla ve bostanlanyla büyük şeh­ri oluşturmaktaydı.

Kayseri’nin mahalleleri ve nüfusuyla il­gili ilk ayrıntılı bilgiler 906 (1500) tarihli tahrir defterinde yer alır. Bu sayıma göre şehirde tamamında müslümanların otur­duğu otuz beş mahalle bulunmaktaydı; en kalabalıkları sur dışında Lala Camii (204 hâne, otuz bekâr, altmış (ki muaf), Mescid-i Kölük (2 i 1 hâne) ve Tabbâgîn (119 hâne) mahalleleriydi. Köşk medrese (üç hâne), Varsak(yedi hâne), Ekmel ise yedi hâne en küçük mahallelerdi. Bu dö­nemde gayri müslimler için müstakil ma­halle adlan deftere kaydedilmemiştir. Bunlar cemaat halinde genellikle Sivas-kapısı, Kiçikapı ve Boyacıkapısı semtle­rinde oturmaktaydılar. Ermeni ve Rum­lar arasında Emîr, Bülbül. Yadigâr, Yûsuf, İskender, Dursun, Yahşi vb. isim taşıyan­lar bulunmaktadır. Bu sayımda şehirde 7000 dolayında müslüman (1249 hâne), 1600 civarında hıristiyan (330 hâne) ol­mak üzere yaklaşık 8600 nüfus vardı. 926 (1520} tarihli deftere göre mahalle sayısı otuz sekize, hâne sayısı 1752″ye yükselmişti. Bunun 1352 hanesi müslümanlara. 400 hanesi gayri müslimlere ait olup toplam nüfus miktarı bir önceki tarihtekiyle hemen hemen aynıdır. 980 (1543) yılına ait kayıtlarda Kayse-ri’de mahalle sayısının elli altıya yüksel­diği, nüfusun da artarak iki katına yaklaş­tığı dikkati çeker (2870 müsiüman, 580 Ermeni, 80 Rum olmak üzere 3530 erkek nüfus, toplam 11.000 kişi). Bu artış eğili­mi XVI. yüzyılın sonlarına doğru da sür­dü. Nitekim 991 (1583) tesbitlerine göre şehirde toplam 6015 hâne vardı. Buna göre şehir nüfusu 30.000 dolayını bul­muştu. Mahalle sayısı ellisi müslümanlara, on üçü hıristiyanlara ve dokuzu karı­şık olmak üzere yetmiş ikiye çıkmıştı. Bu­rada toplam nüfus artışı kadar müslüman, gayri müslim oranlan da önemlidir. 906’da (1500) % 86 müslüman, % 14 gay­ri müslim olan oran 926’da (1520) % 81 ve % 19,991 “de (1583) % 78 ve % 22 şek­linde bir değişim göstermektedir. Yüzyılın sonundaki nüfus artışı ve özellikle gayri müslim oranındaki yükselme, ayrıca 906′-da (1500) 443 olan vergi muafı sayısının 926’da (1520) yirmi yediye düşmesi dik­kati çeken diğer noktalardır.

Kayseri, Karaman eyaleti içinde 926′-da (1520) % 19, 991’de (1583) % 22 ile en fazla hıristiyan nüfusu barındıran yer­dir. Eyaletin diğer sancaklarında bu oran daha düşüktür (%9’un altında). Osmanlı döneminde Kayseri’de daima Ermeni nü­fus Rum nüfustan fazla olmuştur. Rum­lar Sivaskapısı. Boyacıkapısı ve Kiçikapı semtlerine tâbi olarak kaydedilmiş, Er­meniler için mahalle veya semt belirtil­memiştir. Kayseri, XVI. yüzyıl sonlarında 35.000 nüfusuyla sadece Anadolu’da de­ğil Akdeniz dünyası ölçeğinde de büyük bir şehir konumundadır. XVII ve XVIII. yüzyıllarda Kayseri XVI. yüzyıl sonlarındaki fizikî özelliklerini ve nüfus yapısını korumuş olmalıdır. 1617 yılı civarında şehre gelen Polonyalı Simeon, iki kat surla çevrili olan Kayseri’de 500 hâne kadar Ermeni bulunduğunu ve bunların Türkçe’den başka bir dil bil­mediklerini yazar. Evliya Çelebi 1059’da (1649) sadece kale içinde 600 ev olduğu­nu belirtir. XVIII. yüzyılın sonlarında bu­rada 6000 hâne Türk, 2000 hâne Ermeni ve 1500 hâne Rum’un yaşadığının ifade edilmesi toplam nüfusun 40.000 dolayı­na eriştiğini gösterir.

XIX. yüzyılın ortalarına doğru gerçek­leştirilen temettuât sayımlarına göre 1834’te Kayseri’de elli bir mahalle bulun­makta olup on üç mahalle cemaatlerden oluşmaktaydı. Toplam hâne sayısı 4749, erkek nüfus sayısı 24.965, gelir ve mal yekünü İse 2.840.236 kuruş idi. Burada dikkati çeken husus cemaat yapısının çok yaygın olmasıdır. Meselâ Huand mahal­lesi 388 hâne olup Yanikoğlu, Kalpaklızâ-de, Halaczâde ve Mollazâde cemaatlerin­den, Hacıkılıç mahallesi 422 hâne olup dört cemaatten, Hasbek mahallesi 239 hâne olup sekiz cemaatten oluşmaktaydı. Bu tesbitten hareketle şehrin zengin, orta halli ve fakir mahallelerini belirle­mek mümkündür. Defterde elli iki zena-at zümresi zikredilmiştir. Bundan biraz önce 1831 ‘de yapılan sayımda toplam nü­fusun 27.000 dolayına eriştiği hesaplan­mıştır. Yabancı seyyahlar ise 1813-1838 yılları arasında Kayseri’nin nüfusunu 18-25.000 arasında gösterirler. 1835 yılında­ki deprem şehirde bazı evlerin yıkılması­na ve 665 kişinin ölümüne yol açtıysa da nüfus yapısında önemli bir değişme ol­madı. 1848’de 3000 kişinin hayatına mal olan kolera salgınının ardından 1849’da burayı gören Andreas David Mordtmann erkek nüfusu 12.344 müslüman, 5002 Ermeni ve 1067 Rum olmak üzere top­lam 18.413 olarak verir. Bu da yaklaşık 36.000 dolayında nüfusa işaret eder. XIX. yüzyılın sonlarına doğru şehrin nüfusu giderek artmış. 1892’de 50.000’e yaklaş­mış, 1907’de 54.011 kişi tesbit edilmiş­tir.

Kayseri tarih boyunca hemen her dö­nemde yoğun bir ticari faaliyete sahne olmuş, ayrıca belli üretim dallarında isim yapmıştır. Boya sanayiinde şehir önde gelmekte ve pek çok boyahane bulun­maktaydı. Kayseri’de boyahaneler ve debbağhâneler çok önemli iki sektördü. XVII. yüzyıl başında Celâlî baskınları sıra­sında boya sıkıntısı çekildiğinden boya­hane bir süre kapatılmış, yeniden açıldı­ğında uzun süre eski seviyesine geleme­mişti. Kayseri Boyahanesi Karaman bey­lerbeyinin hassı idi. Boyahaneyi iltizama tutan kimse, Konya’da oturan beylerbe­yinin bir adamına aylık taksitleri Kayseri kadısı huzurunda teslim ederdi. Tabii boya imali için yetiştirilen çehri Kayseri çevresinde yetişen başlıca bit­kilerdendir. Sarı cehri özellikle XIX. yüz­yılda halkın başlıca gelir kaynağı oldu. El­de edilen san boya ipekli ve pamuklu ku­maş dokumasında kullanılıyordu; bu bo­yanın başlıca alıcısı İngilizler’di. 1840’larda Kayseri ve civarında 450 ton cehri yetiştirilmiştir. 1843 tarihli Kayseri te­mettuât tesbitinde yüzlerce ailenin çehrilik sahibi olduğu görülmektedir. Deri sanayiinin de Kayseri’de temel bir sektör olduğu, sur dışında çok kalabalık bir Debbağlar mahallesinin mevcudiyetinden anlaşılmaktadır. Bunlar anî geleneğine göre teşkilâtlanmışlardı. Halk deri ve sahtiyan işlemede ustaydı. XVII. yüzyılda Evliya Çe­lebi ve Kâtib Çelebi, Kayseri sarı sahtiya­nının şöhretinden bahsetmektedir. 19001 lerde hâlâ üretim ve kalite bakımından Kayseri san sahtiyanının meşhur olduğu görülmektedir. Kayseri ovasının zengin güherçile yataklarına sahip olduğunu ve bunun fabrikada işletilerek barut ima­linde kullanıldığını 1840’lı yıllara ait İngi­liz konsolusluk raporları belirtmektedir. 1844’te fabrikadan elde edilen güherçile 140.000 okka idi ve okkası 112 paradan satılıyordu. 1864’te Hacı Kılıç Camii yakı­nında kurulan baruthane uzun yıllar ça­lışmıştır. Şehirde halı ve kilim imali de çok önemliydi. XIX. yüzyılda 3000’in üze­rinde halı tezgâhının bulunduğu ve halı dokumacılığının halk için önemli bir gelir kaynağı olduğu bilinmektedir. Çok deği­şik geleneksel motiflerin kullanıldığı bu halı ve kilimler ayrıca ihraç edilip büyük miktarda gelir sağlanmaktaydı. Sucuk ve pastırma imali Kayseri’nin yüzyıllardır bi­linen meşguliyetiydi. Evliya Çelebi Kayseri pastırmasının şöhretinden söz etmekte­dir. Bu sebeple birçok hayvan kesim ve et işleme tesisi mevcuttu. Bazı XIX. yüz­yıl seyyahları şehirde yaygın olarak görü­len mezbahalar, işlikler (et işleme tesis­leri), deri sanayii ve tabakhaneler sebe­biyle genel bir kirlilikten bahsetmektedir.

Selçuklu döneminden beri şehri gezen seyyahlar buradaki ticari faaliyet hakkın­da önemli bilgiler vermişlerdir. II. Bayezid devrinde Kayseri sancak beyi Musta­fa Bey, 902’de (1497) sur içinde bugün Halıcılar Çarşısı olarak hizmet veren be­destenle yakınında çeşitli dükkânlardan oluşan çarşıyı inşa ettirmiş, burası o dö­nemde şehrin ticarî merkezi özelliği kazanmıştı. Bedestenin yanında Kayseri’nin 792 (1390) tarihli en eski âbidevî çeşme­si olan Şeyh Müeyyed Çeşmesi ve hemen karşısında Şah Hatun tarafından yaptırı­lan Pamuk, Pembe veya Kapan Hanı adla­rıyla bilinen han yer almaktaydı. Halk, ti­caret için başta İstanbul ve diğer belli başlı şehirler olmak üzere pek çok yere giderek faaliyette bulunmaktaydı. XIX. yüzyılda iç ve dış sebeplerle Anadolu’da ticarî hayatın iyice gerilemesine rağmen Kayseri tüccarı çevresiyle ticareti kesme­den yürüttü. Vital Cuinet, durgunluğa rağmen Kayseri’den büyük miktarda iş­lenmemiş deri, hayvan postu, cehri, ba­dem ve kuru meyvenin İstanbul’a gönde­rildiğini yazmaktadır. Yine aynı dönemde Kayseri’den halı, sarı cehri, kitre zamkı ihraç ediliyordu. Ayrıca dışarıdan çeşitli mallar Kayseri’ye geliyordu. 906 (1S00) ve 926’daki (1520) tesbitlere göre Kayseri’de elde edilen resmî gelirler pazardan, giren çıkan mallardan, tartıya giren metâdan alınan vergilerle mum imalâtha­nesi, bekçilik ve koruma hizmeti, kovan ve ganem resimleri; bağ, meyve, bostan ve sebze öşürleri; cendere, boyahane, meyhane ve bozahane işletmesi olarak on yedi ayrı Kalemde toplanmıştı ve 9Q6’da (1500) 537.170 akçeye ulaşıyordu. Bunların içerisinde en büyük vergi gelir dilimini pazarlara getirilen mallar ve kasaplıktan sağlanan gelirler teşkil edi­yordu.

Gündelik hayatta erkeklerin yanında kadınların da faal olduğu çeşitli tesbitlerden anlaşılmaktadır. 1084-1096 (1673-1685) yıllarına ait beş Kayseri sicilinde toplam 1324 davadan 266’sı (%22) ka­dınlara ait oiup bunların 209’u müslüman. elli yedisi gayri müslimdi. 266 da­vadan 114’ünde kadın doğrudan mahke­mede bulunmuş, 148’inde kadını vekili temsil etmişti. Bu davalar gayri menkul alım satımı, miras talebi ve taksimi, zina suçu, vasî tayini, mehir talebi, boşanma, nafaka talebi gibi hususlara aitti. Kayseri’deki nişan, nikâh, evlilik merasim ve geleneği kültür tarihi açısından çok zen­gindir. Nitekim XIX. yüzyılda Kayseri’de çeyiz ve peşin ödenen mehir büyük sıkıntılara sebep oluyordu. İleri gelenler çözüm için Kayseri’de üç çe­şit düğün, mehir ve çeyiz belirlemişlerdi. Varlıklı ailelerin 5000 kuruş mehir ve yir­mi kat elbise, orta hallilerin 3000 kuruş mehir ve on beş kat elbise, dar gelirlile­rin 500 kuruş mihr-i muaccel ile beş kat elbise çeyiz vermeleri benimsenmiş, ku­maş ve elbise türleri etraflıca anlatılmış­tır.

Kayseri tarihî âbideler bakımından da önemli bir yere sahiptir. Bu tür binaların en eskileri XII ve XIII. yüzyıllarda Dânişmendliler ve Selçuklular döneminde ya­pılmıştır. Bunlara Osmanlı hâkimiyeti sı­rasında yenileri eklenmiş ve Kayseri kla­sik bir Türk- İslâm şehri hüviyetine bü­rünmüştür. Mevcut eserler içinde en es­ki dinî mâbed Dânişmendliler devrinden kalma Ulucami’dir.[Câmi-i Kebîr, Sultan Camii] XII. asrın ikinci yarısında Melik Muhammed Gazi tarafından yapıldığı tahmin edilen cami 602’de (1205-1206) esaslı bir şekilde onarılmış, bir diğer önemli tadilât ise 1135’te (1723) gerçek­leştirilmiştir. Diğer eski cami aynı zaman­da bir mahalleye adını veren Kölük (Gü­lük) Camii’dir. VI. yüzyılda yapıldığı sanı­lan ve 607’de(12l0) tamir gören bu mâ­bed, burayı 735’te (1334-35) yeniden ih­ya eden Kölük (Gülük) Şemseddin b. Alameddin’in adını taşır. Bunların dışında I. Gıyâseddin Keyhusrev’in, kız kardeşi Gev­her Nesibe’nîn vasiyeti üzerine 602’de (1205-1206) inşa ettirdiği, biri tıp med­resesi olan Çifte medreseler Gıyâsiye ve Şifâiye, I. Alâeddin Keykubad’m zevcesi Mahperi Sultan tarafından yaptırılan Huand Hatun Medresesi (635/1238), Hacı Kılıç Camii ve Medresesi(647/I249), Fahreddin Sâhib Ata tarafından inşa ettiri­len Sâhibiye Medresesi (665/1267) Selçuk­lu dönemine aittir. Osmanlı devrinde ya­pılan binalar içinde en önemlisi Hacı Ah-med Paşa’nın inşa ettirdiği Kurşunlu Ca­mi olup (994/1586) bunun planlarını Mi­mar Sinan’ın hazırladığı belirtilir. Kayse­ri’de Osmanlı döneminde de mevcut olan medreseler faaliyetlerini sürdürmüşler­dir. 1860’ta yapılan bir tesbite göre şe­hirde kırk iki medrese bulunmaktaydı. Bunlardan yirmi ikisi tedrisata devam etmekte ve buralarda 607 talebe okumak­taydı. Talebenin üçte ikiden fazlasının Yozgat, Niğde, Maraş. Adana, Kırşehir’­den gelmiş olması, Kayseri’nin sadece ticarette değil eğitimde de Önemli bir merkez olduğunu göstermektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kayseri’ye yeni eğitim kurumlan yapılmıştır. 1898-1899″da idâdî açılmış, İki rüşdiye ve birçok ibtidâiye yapılmıştır. 1900tesbitine göre otuz dokuz medreseden başka bir idâdî, üç rüşdiye (1903), elli sekiz sıbyan mekte­bi vardı. Bu dönemde diğer Anadolu şe­hirleri gibi yoğun bir misyoner çalışması­nın Kayseri’de de etkili olduğu ve okulla­rının açıldığı dikkati çekmektedir. Şehrin ve halkın dinî, kültürel hayatında Kayseri ulemâsının önemli katkısı olmuştur. Os­manlı biyografi lugatlarında Kayseri kö­kenli birçok âlim görülmektedir. Şehirde ilk gazete Erciyes adıyla 1910’da çıkma­ya başlamış, daha sonra değişik gazete­ler yayımlanmıştır.

İdari yapı olarak Kayseri, XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyıl başında Karaman eya­letine bağlı bir sancağın merkezi oldu. Kayseri kazası XVII. yüzyılda arpalık ola­rak büyük mevâliye verilip çok defa nâib-lerle idare edilmekteydi. XVIII, yüzyılda ayanlar idarede söz sahibi oldular. 1720-1741 arasında Kalaycıoğlu Mustafa, 1742-1762 arasında Zennecioğlu Mus­tafa, Mehmed ve Ahmed mütesellimlik yapmış, 1775’ten sonra Çaparzâde Süley­man Kayseri mütesellimliğini almayı ba­şarmıştı. Kargaşanın yaşandığı 1820 baş­larında Kayseri’ye dirayetli bir valinin ta­yini, Bozok sancağının Kayseri’ye ilhak edilerek Hüseyin Paşa’ya verilmesi hak­kında padişaha telhis sunulmuştur. Kayseri’nin vezir masrafını karşılamadığından ya mütesellimle idare edilmesi veya başka sancağın buraya ilha­kı da talep edilmiştir. Tanzimat’tan sonra Bozok’a bağlı bir san­cak merkezi olan Kayseri 1867 vilâyet nizamnâmesiyle Ankara’ya bağlı bir sanca­ğın, 1914’te ise müstakil hale getirilen bir sancağın merkezi olmuştur.

  • Kayseri Şehri (1920 sonrası) Tarihi, Nüfusu, Ekonomisi, Hakkında Bilgi
  • Kayseri Adı/İsmi Nereden Gelmektedir, Geldi, Gelmiştir, Hakkında Kısa Bilgi
  • Kayseri (0-1920) Tarihi, Adı, Özellikleri, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski