Kayseri Şehri (0-1920) Tarihi, Adı, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kayseri. İç Anadolu bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Erciyes dağının kuzey etekleriyle kuze­yindeki ovanın temas sahasında içkale ve surlar çekirdek olmak üzere kurulmuş­tur. Doğu-batı ve kuzey-güney ticaret yolları, orta kol ordu ve menzil güzergâhı üzerinde yer alan şehir antik dönemde Mazaka, Roma zamanında Caesarea, İs­lâm fethinden ve Türkler’in idaresine gir­dikten sonra Kaysâriye, Kayseriye imlâ­sıyla ve nihayet Cumhuriyet döneminde Kayseri şeklinde yazılmaya başlanmıştır. Selçuklular ve bazı beylikler döneminde merkez olduğundan şehre ayrıca Ortaçağ geleneğine göre “dârülmülk” ve sefere çıkış merkezi olduğundan “dârülfeth” un­vanları verilmiştir.

Tarih. Kayseri çevresi Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olup şehrin 22 km. kuzeydoğusunda Kültepe’de ele geçen arkeolojik buluntular ve çivi yazılı tabletler iskânın milâttan önce 3500’lere kadar indiğini, burada Asur ticaret kolo­nilerinin oluştuğunu gösterir. Daha sonra Hitit, Frigya devrinde ve Helenistik dönemlerde bir ticaret şehri olarak gelişti. Kapadokya ülkesini Roma eyaleti yapan Tiberius (ö. 37) tarafından Augustos’un hâtırasına Caesarea adı verilen şehir, VII. yüzyıl başlarında Sâsânî hükümdarı II. Hüsrev zamanında Bizans’tan alındıysa da İmparator Herakleios 61 l’de burayı yeniden ele geçirdi.

Kayseri, diğer Anadolu şehirleri gibi VII. yüzyılın sonlarından itibaren İstanbul’u fethetmek üzere harekete geçen müslü-man Arap ordularının yolu üzerinde oldu­ğundan onların akınlarına mâruz kaldı. İlk olarak Hz. Osman zamanında Muâviye idaresindeki ordu Kayseri’ye gelip bura­yı ele geçirmiş, ardından geri çekilmişti (26/647). 71 (690-91) yılında Abdülmelik b. Mervân, 108’de (726) Mesleme b. Abdülmelik tarafından fethedildi. 111 (729) yılında Saîd b. Hişâm ve 114’te (732) Sü­leyman b. Hişâm buraya birer akın düzen­lediler. XI. yüzyıl ortalarında Anadolu’ya yönelik Türkmen akın­ları sırasında muhtemelen 459’dan (1067) sonra Türkler’in eline geçti. Dânişmendliler’in önemli bir merkezi oldu ve bura­da Ulucami [Sultan Camii, Câmi-i Kebir] başta olmak üzere birçok eser meydana getirildi. Dânişmendli Beyi Emîr Gazi’nin (Melik Gazi) Kayseri’yi ele geçirmesi üze­rine büyük oğlu Melik Muhammed şehri tamir ettirerek burayı merkez yaptı, da­ha önceki akınlarda harap olan şehrin imarına çalıştı; 537’de (1143) Kayseri’de vefat ederek Ulucami’nin kıble tarafında­ki türbesine gömüldü. Kendisinden son­ra iki defa hükümdar olan (1143, 1172-1175) Zünnûn zamanında Kayseri yeni­den karışıklıklar içine düştü. Dânişmendli hâkimiyetinin zayıflaması üzerine Selçuk­lu Sultanı II. Kılıcarslan Kayseri ve civarını 564’te {1169) Selçuklu topraklarına kattı. 57O’te (1175) Anadolu’da birliğin sağlan­ması üzerine Kayseri Selçuklular’ın önem­li bir merkezi oldu, sultanların ve hanım­ların ikametgâhı haline geldi. Kılıcarslan, uzun hükümdarlığının ardından ülkeyi oğulları arasında taksim edince Kayseri’­yi Nûreddin Mahmud Sultanşah’a verdi. Şehirde Sultan II. Kılıcarslan’ın büyük oğlu Kutbüddin Melikşah adına 593’te (1197) gümüş sikke bastırıldı. Yine bu dö­nemde kardeşi Nûreddin Mahmud Sul­tan Şah tarafından 589’da (1193) Anado­lu’nun bilinen ilkmedresesi (Hoca Hasarı) yapıldı. Kayseri 1. Gıyâseddin Keyhusrev, I. İzzeddin Keykâvus, I. Alâeddin Keykubad zamanlarında ticari canlılığı olan. birçok imar faaliyetinin yapıldığı, sikkelerin bas­tırıldığı bir merkez oldu. Moğol istilâsın­dan kaçan birçok âlim ve sanatkâr Kay­seri’ye yerleşti. 612’de (1215) şehri ge­zen Ebü’l-Hasan el-Herevî, güneyde ilk yerleşim bölgesinde bulunan Battal Gazi Camii’nden ve Hz. Ali’nin oğluna atfedi­len mezardan bahsetmiş, Câhiliye devri şairi İmruülkays’ın mezarının Kayseri’de Asib tepesinde olduğunu yazmıştır.

1243’teki Kösedağ Savaşı’ndan sonra Kayseri on günlük bir direnişin ardından Moğollar’ın eline geçti ve büyük tahriba­ta uğradı. 1253-1254 yıllarında Moğol yağmasının harap ettiği şehri gezen sey­yah VVilliam Rubruck, istilâ ve yağma sı­rasında diğer eserler gibi kiliselerin de tahrip edildiğini yazar.

Bundan sonra çeşitli karışıklıklara sah­ne olan şehre, 675’te (1277) Moğol zul­münü bertaraf etmek için Selçuklu emîrlerince davet edilen Memlûk Sultanı Baybars gelerek bir hafta kadar kaldı. Bay-bars Anadolu’ya gelirken birçok tarihçi ve ilim adamını beraberinde getirmiş, bunlardan biri olan Kadı İbn Abdüzzâhir, tuttuğu günlükte Kayseri hakkında önem­li gözlemlerde bulunarak Moğol yağma­sının korkunç tahribatına temas etmiş ve Baybars’ın Kayseri’deki bir haftalık ika­metini etraflıca anlatmıştır. Ona göre 16 Zilkade 675’te (21 Nisan 1277) Kayseri’ye gelen Baybars Selçuklu nevbeti çalınarak şenliklerle karşılanmış, iki gece Keykubâdiye Sarayı’nda kalmış, cuma namazını Ulucami’de kılmıştır. İbn Abdüzzâhir, Kayseri’de o sırada yedi camide [Sultan, Huand, Hacı Kılıç, Lala, Kölük JGülükj, Hoca Hasan, Nizâmeddin Müstevfî] cuma na­mazı kılındığını belirtmekte, şenlik sıra­sında okunan Kur’an’ın ardından Farsça konuşulup şiirler söylenmesini yadırga­dığını ifade etmektedir.

Kayseri bir süre sonra, İlhanlılar’ın ge­nel valisi olarak Anadolu’da bulunan ve ardından Sivas merkez olmak üzere müs­takil bir devlet kuran Emîr Eretna’nın eli­ne geçti (744/1343). Alâeddin Eretna’nin hanımlarından Toga Hatun Kayseri’de oturmuş ve kocası adına hüküm sürmüş­tü. Eretna’nın henüz İlhanlı genel valisi olarak görev yaptığı sıralarda 732’de (1332) şehri gören İbn Battûta burayı Anadolu’nun büyük beldelerinden biri olarak tanımlar ve Toga Hatun’un bura­da bulunduğunu, onunla görüştüğünü yazar. İbn Battûta ayrıca Ahîler’le bera­ber olmuş ve onlardan övgüyle söz etmiş­tir.

Eretnalılar ile Karamanoğulları arasın­daki mücadelede başlıca hedef haline ge­len Kayseri bir süre sonra Kadı Burhâneddin’in hükümranlığı altına girdi. Onun vefatı üzerine Yıldırım Bayezid burayı Os­manlı topraklarına kattı (800/1398]. An­kara bozgununun ardından Karamanoğlu Emîr Şeyh Çelebi şehre yerleşti.

XV. yüzyılda Kayseri Dulkadıroğlu Ha­san Bey, Ramazanoğlu İbrahim Bey. Ka­ramanoğlu İbrahim Bey arasındaki mü­cadeleye sahne oldu ve birkaç defa el de­ğiştirdi. 877’de (1472) Akkoyunlular ta­rafından yapılan kuşatma başarılı olma­dı. 879’da (1474) Gedik Ahmed Paşa Karamanoğulları Beyliği’ni ortadan kaldır­dıktan sonra Kayseri’de Osmanlı idaresi kuruldu, burası Karaman beylerbeyiliği ne bağlı bir sancak merkezi haline geldi ve tahriri yapıldı.

Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferine giderken 22 Rebîülâhir 920’de (16 Haziran 1514) Kayseri’ye geldi ve dört gün kaldı. Dönüşte Kayseri’den Kırım hanına ve san­cak beyi olan oğlu Süleyman Şah’a fetih­nameler gönderdi. XVI. yüzyılın sonlarına kadar Kayseri’de önemli bir olay cereyan etmedi. XVII. yüzyıl başlarında Celâli isyanları burayı da etkiledi. Celâlî Karayazıcı Abdülhalim Kayseri’yi baskı altında tuttu. Bunun ardından şehre yönelik Celâlî baskın ve yağmaları arttı. XVII ve XVIII. yüzyıllarda Kayseri’de bu defa bazı devlet görevlilerinin baskısı ve haksız pa­ra talepleri görüldü. XVIII. yüzyılda birbiri ardınca Kalaycıoglu, Emîr Ağaoğulları ve Zennecioğîu, yüzyılın sonuna doğru da Çapanoğullan’nın şehir mütesellimliği ve âyanhğını ele geçirme mücadelesi halkı rahatsız etti. Özellikle yeniçeri grupları şehirde karışıklıklara yol açtılar. 1821’de yeniçeri reislerinden Akbıyıkoğlu Hasan Ağa Kayseri’yi basarakbazı nüfuzlu ve zengin eşrafa baskı yaptı. Ardından üzerine gönderilen hükümet kuvvetlerince yakalanıp Kayseri’de idam edildi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanı sırasında Anado­lu’ya gelen Mısır askerleri Kayseri’de de­netimi ele geçirdilerse de Kütahya Antlaşması’ndan sonra geri çekildiler. XX. yüzyıl başlarındaki savaş ortamı Kayse­ri’de sosyal çalkantılara sebep oldu. Millî Mücadele yıllarında işgal tehdidi Kayse­ri’de bazı örgütlenmelere yol açtı.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski