Kayseri. İç Anadolu bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.
Erciyes dağının kuzey etekleriyle kuzeyindeki ovanın temas sahasında içkale ve surlar çekirdek olmak üzere kurulmuştur. Doğu-batı ve kuzey-güney ticaret yolları, orta kol ordu ve menzil güzergâhı üzerinde yer alan şehir antik dönemde Mazaka, Roma zamanında Caesarea, İslâm fethinden ve Türkler’in idaresine girdikten sonra Kaysâriye, Kayseriye imlâsıyla ve nihayet Cumhuriyet döneminde Kayseri şeklinde yazılmaya başlanmıştır. Selçuklular ve bazı beylikler döneminde merkez olduğundan şehre ayrıca Ortaçağ geleneğine göre “dârülmülk” ve sefere çıkış merkezi olduğundan “dârülfeth” unvanları verilmiştir.
Tarih. Kayseri çevresi Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olup şehrin 22 km. kuzeydoğusunda Kültepe’de ele geçen arkeolojik buluntular ve çivi yazılı tabletler iskânın milâttan önce 3500’lere kadar indiğini, burada Asur ticaret kolonilerinin oluştuğunu gösterir. Daha sonra Hitit, Frigya devrinde ve Helenistik dönemlerde bir ticaret şehri olarak gelişti. Kapadokya ülkesini Roma eyaleti yapan Tiberius (ö. 37) tarafından Augustos’un hâtırasına Caesarea adı verilen şehir, VII. yüzyıl başlarında Sâsânî hükümdarı II. Hüsrev zamanında Bizans’tan alındıysa da İmparator Herakleios 61 l’de burayı yeniden ele geçirdi.
Kayseri, diğer Anadolu şehirleri gibi VII. yüzyılın sonlarından itibaren İstanbul’u fethetmek üzere harekete geçen müslü-man Arap ordularının yolu üzerinde olduğundan onların akınlarına mâruz kaldı. İlk olarak Hz. Osman zamanında Muâviye idaresindeki ordu Kayseri’ye gelip burayı ele geçirmiş, ardından geri çekilmişti (26/647). 71 (690-91) yılında Abdülmelik b. Mervân, 108’de (726) Mesleme b. Abdülmelik tarafından fethedildi. 111 (729) yılında Saîd b. Hişâm ve 114’te (732) Süleyman b. Hişâm buraya birer akın düzenlediler. XI. yüzyıl ortalarında Anadolu’ya yönelik Türkmen akınları sırasında muhtemelen 459’dan (1067) sonra Türkler’in eline geçti. Dânişmendliler’in önemli bir merkezi oldu ve burada Ulucami [Sultan Camii, Câmi-i Kebir] başta olmak üzere birçok eser meydana getirildi. Dânişmendli Beyi Emîr Gazi’nin (Melik Gazi) Kayseri’yi ele geçirmesi üzerine büyük oğlu Melik Muhammed şehri tamir ettirerek burayı merkez yaptı, daha önceki akınlarda harap olan şehrin imarına çalıştı; 537’de (1143) Kayseri’de vefat ederek Ulucami’nin kıble tarafındaki türbesine gömüldü. Kendisinden sonra iki defa hükümdar olan (1143, 1172-1175) Zünnûn zamanında Kayseri yeniden karışıklıklar içine düştü. Dânişmendli hâkimiyetinin zayıflaması üzerine Selçuklu Sultanı II. Kılıcarslan Kayseri ve civarını 564’te {1169) Selçuklu topraklarına kattı. 57O’te (1175) Anadolu’da birliğin sağlanması üzerine Kayseri Selçuklular’ın önemli bir merkezi oldu, sultanların ve hanımların ikametgâhı haline geldi. Kılıcarslan, uzun hükümdarlığının ardından ülkeyi oğulları arasında taksim edince Kayseri’yi Nûreddin Mahmud Sultanşah’a verdi. Şehirde Sultan II. Kılıcarslan’ın büyük oğlu Kutbüddin Melikşah adına 593’te (1197) gümüş sikke bastırıldı. Yine bu dönemde kardeşi Nûreddin Mahmud Sultan Şah tarafından 589’da (1193) Anadolu’nun bilinen ilkmedresesi (Hoca Hasarı) yapıldı. Kayseri 1. Gıyâseddin Keyhusrev, I. İzzeddin Keykâvus, I. Alâeddin Keykubad zamanlarında ticari canlılığı olan. birçok imar faaliyetinin yapıldığı, sikkelerin bastırıldığı bir merkez oldu. Moğol istilâsından kaçan birçok âlim ve sanatkâr Kayseri’ye yerleşti. 612’de (1215) şehri gezen Ebü’l-Hasan el-Herevî, güneyde ilk yerleşim bölgesinde bulunan Battal Gazi Camii’nden ve Hz. Ali’nin oğluna atfedilen mezardan bahsetmiş, Câhiliye devri şairi İmruülkays’ın mezarının Kayseri’de Asib tepesinde olduğunu yazmıştır.
1243’teki Kösedağ Savaşı’ndan sonra Kayseri on günlük bir direnişin ardından Moğollar’ın eline geçti ve büyük tahribata uğradı. 1253-1254 yıllarında Moğol yağmasının harap ettiği şehri gezen seyyah VVilliam Rubruck, istilâ ve yağma sırasında diğer eserler gibi kiliselerin de tahrip edildiğini yazar.
Bundan sonra çeşitli karışıklıklara sahne olan şehre, 675’te (1277) Moğol zulmünü bertaraf etmek için Selçuklu emîrlerince davet edilen Memlûk Sultanı Baybars gelerek bir hafta kadar kaldı. Bay-bars Anadolu’ya gelirken birçok tarihçi ve ilim adamını beraberinde getirmiş, bunlardan biri olan Kadı İbn Abdüzzâhir, tuttuğu günlükte Kayseri hakkında önemli gözlemlerde bulunarak Moğol yağmasının korkunç tahribatına temas etmiş ve Baybars’ın Kayseri’deki bir haftalık ikametini etraflıca anlatmıştır. Ona göre 16 Zilkade 675’te (21 Nisan 1277) Kayseri’ye gelen Baybars Selçuklu nevbeti çalınarak şenliklerle karşılanmış, iki gece Keykubâdiye Sarayı’nda kalmış, cuma namazını Ulucami’de kılmıştır. İbn Abdüzzâhir, Kayseri’de o sırada yedi camide [Sultan, Huand, Hacı Kılıç, Lala, Kölük JGülükj, Hoca Hasan, Nizâmeddin Müstevfî] cuma namazı kılındığını belirtmekte, şenlik sırasında okunan Kur’an’ın ardından Farsça konuşulup şiirler söylenmesini yadırgadığını ifade etmektedir.
Kayseri bir süre sonra, İlhanlılar’ın genel valisi olarak Anadolu’da bulunan ve ardından Sivas merkez olmak üzere müstakil bir devlet kuran Emîr Eretna’nın eline geçti (744/1343). Alâeddin Eretna’nin hanımlarından Toga Hatun Kayseri’de oturmuş ve kocası adına hüküm sürmüştü. Eretna’nın henüz İlhanlı genel valisi olarak görev yaptığı sıralarda 732’de (1332) şehri gören İbn Battûta burayı Anadolu’nun büyük beldelerinden biri olarak tanımlar ve Toga Hatun’un burada bulunduğunu, onunla görüştüğünü yazar. İbn Battûta ayrıca Ahîler’le beraber olmuş ve onlardan övgüyle söz etmiştir.
Eretnalılar ile Karamanoğulları arasındaki mücadelede başlıca hedef haline gelen Kayseri bir süre sonra Kadı Burhâneddin’in hükümranlığı altına girdi. Onun vefatı üzerine Yıldırım Bayezid burayı Osmanlı topraklarına kattı (800/1398]. Ankara bozgununun ardından Karamanoğlu Emîr Şeyh Çelebi şehre yerleşti.
XV. yüzyılda Kayseri Dulkadıroğlu Hasan Bey, Ramazanoğlu İbrahim Bey. Karamanoğlu İbrahim Bey arasındaki mücadeleye sahne oldu ve birkaç defa el değiştirdi. 877’de (1472) Akkoyunlular tarafından yapılan kuşatma başarılı olmadı. 879’da (1474) Gedik Ahmed Paşa Karamanoğulları Beyliği’ni ortadan kaldırdıktan sonra Kayseri’de Osmanlı idaresi kuruldu, burası Karaman beylerbeyiliği ne bağlı bir sancak merkezi haline geldi ve tahriri yapıldı.
Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferine giderken 22 Rebîülâhir 920’de (16 Haziran 1514) Kayseri’ye geldi ve dört gün kaldı. Dönüşte Kayseri’den Kırım hanına ve sancak beyi olan oğlu Süleyman Şah’a fetihnameler gönderdi. XVI. yüzyılın sonlarına kadar Kayseri’de önemli bir olay cereyan etmedi. XVII. yüzyıl başlarında Celâli isyanları burayı da etkiledi. Celâlî Karayazıcı Abdülhalim Kayseri’yi baskı altında tuttu. Bunun ardından şehre yönelik Celâlî baskın ve yağmaları arttı. XVII ve XVIII. yüzyıllarda Kayseri’de bu defa bazı devlet görevlilerinin baskısı ve haksız para talepleri görüldü. XVIII. yüzyılda birbiri ardınca Kalaycıoglu, Emîr Ağaoğulları ve Zennecioğîu, yüzyılın sonuna doğru da Çapanoğullan’nın şehir mütesellimliği ve âyanhğını ele geçirme mücadelesi halkı rahatsız etti. Özellikle yeniçeri grupları şehirde karışıklıklara yol açtılar. 1821’de yeniçeri reislerinden Akbıyıkoğlu Hasan Ağa Kayseri’yi basarakbazı nüfuzlu ve zengin eşrafa baskı yaptı. Ardından üzerine gönderilen hükümet kuvvetlerince yakalanıp Kayseri’de idam edildi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanı sırasında Anadolu’ya gelen Mısır askerleri Kayseri’de denetimi ele geçirdilerse de Kütahya Antlaşması’ndan sonra geri çekildiler. XX. yüzyıl başlarındaki savaş ortamı Kayseri’de sosyal çalkantılara sebep oldu. Millî Mücadele yıllarında işgal tehdidi Kayseri’de bazı örgütlenmelere yol açtı.
- Kayseri Şehri (1920 sonrası) Tarihi, Nüfusu, Ekonomisi, Hakkında Bilgi
- Kayseri Adı/İsmi Nereden Gelmektedir, Geldi, Gelmiştir, Hakkında Kısa Bilgi
- Kayseri Şehri (0-1920) -Ekonomi, Nüfus, Fiziki ve Kültürel Yapı- Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi