Muhammed Yusuf Kandehlevî (1917-1965) Cemâat-i Tebliğ liderlerinden, Hindistanlı âlim.
20 Mart 1917’de Delhi’de doğdu. Hindistan’ın Utar Pradeş eyaletine bağlı Mu-zaffernagar şehrinin Kandehle kasabasından birçok âlim ve sûfînin yetiştiği bir aileye mensuptur. “Hazratci” lakabıyla tanınan Kandehlevî, ilk eğitimini Cemâat-i Teblîğ’in kurucusu olan babası Muhammed İlyas Kandehlevî’den aldı. Delhi’deki Kâşifü’l-ulûm Medresesi’nde ilk öğrenimini tamamladıktan sonra yüksek tahsil için 1932’de Sehârenpûr’daki Mezâhi-rü’l-ulûm Medresesi’ne kaydoldu. 1933 yılına kadar burada kaldı. Aynı yıl Delhi’ye giderek tahsilini orada sürdürdü ve babasından tefsir ve hadis dersleri aldı. 1935’te tekrar Mezâhirü’l-ulûm’a dönerek Mevlânâ Abdüllatîf ten, Mevlânâ Man-zûrAhmed’den, amcasının oğlu Muhammed Zekeriyyâ Kandehlevî’den ve Abdur-rahman Kâmilpûrî’den çeşitli hadis kitaplarını okudu. Ancak rahatsızlığı sebebiyle cemaatin Delhi’nin eski kesiminde bulunan Bastinizâmeddin’deki merkezine döndü ve tahsilini babasının yanında tamamladı. -1938. 1957 ve 1964 yıllarında hacca gitti.
Hayatının ilk dönemlerinde aldığı medrese eğitimi sayesinde iyi bir hadis ve fıkıh âlimi olarak yetişen Kandehlevî adlı eserini 1937’de yazmaya başladı. Ancak daha sonraki yıllarda tasavvufa meylederek Çiştiyye ve onun bir kolu olan Sâbiriyye tarikatlarına girmek için babasından İzin istedi. 1938’den itibaren tebliğ faaliyetlerine katıldı. Onu halife tayin eden babasının 13 Temmuz 1944’te vefatı üzerine Cemâat-i Teblîğ’in başına geçerek kendini tamamen tebliğ ve irşad faaliyetlerine verdi. Hindistan’ın bölünmesi sırasında (1947) hareketin merkezini Pakistan’a taşıma fikrine karşı çıkarak cemaatin Hint yarımadasında yerleşmesine zemin hazırladı. Birkaç yıl içerisinde başta Utar Pradeş eyaleti olmak üzere Hindistan’ın birçok bölgesinde, Pakistan ve Bangladeş’te ilgi uyandıran hareketin başka ülkelere de yayılması için önce hacca gidenler üzerinde duruldu. Ardından başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Arap ülkelerine tebliğ amaçlı ziyaretler düzenlendi. 1950’den itibaren sistemli bir şekilde İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’ya tebliğciler gönderildi. 1960yılına doğru Afrika ve Asya’nın diğer ülkelerine yayılan Cemâat-i Tebliğ, Kandehlevî zamanında dünya çapında bir hareket haline geldi. Bununla birlikte Cemâat-i Teblîğ’in etkilerinin 1970’Ii yılların sonlarına kadar Hint kökenli müslümanlarla sınırlı kaldığı kaydedilmektedir.
Yirmi yılı aşkın bir süre cemaatin başında bulunan Kandehlevî hareketin yaygınlaşması için dünyanın birçok ülkesini dolaştı, müslümanların kendilerini ıslah etmeleri ve İslâm’a dönerek dini samimiyetle yaşamalarını hedefleyen toplantılar düzenledi. Hayatının son yıllarına doğru tekrar ilmî çalışmalarına döndü ve 1962′-de Mezâhirü’I-ulûm’un başkanlığına getirilerek Delhi’deki Kâşifü’l-ulûm Medre-sesi’nde bazı hadis kaynaklarını okuttu.
Muhammed Vüsuf Kandehtevi’nin Emâni’t-alybâr fî Şerhi Me’âni’l-âşâr adU eserinin I. cildinin ickapağı.
Son haccından dönüşünde yaptığı uzun tebliğ yolculuğunda rahatsızlandı: 2 Nisan 1965’te Lahor’da vefat etti ve cemaatin Delhi’de Bastinizâmeddin semtindeki genel merkezine defnedildi. Kâşifü’l-ulûm Medresesi’nin hocalarından olan oğlu Muhammed Hârûn Kandehlevî babasının ölümünden sonra tebliğ faaliyetlerine ağırlık vermiştir.
Eserleri
1. Hayâtü’ş-şahâbe. Arapça olarak kaleme alınan ve 1379’da (1959) tamamlandığı anlaşılan eserde hadis, siyer, tarih ve tabakat kitapları gibi kaynaklardan derlenen rivayetlerle Hz. Peygamber ve sahabenin Örnek hayatından kesitler sunulmuş, onların dinî gayretleri ve mücadeleleri anlatılmıştır. Eserde yer yer muhaddislerin görüşlerinden faydalanılarak rivayetlerin sıhhat durumuna da işaret edilmiştir. Cemâat-İ Teb-lîğ için bir el kitabı niteliğinde olan eseri ilk olarak Dâiretü’l-maârifi’l-Osmâniyye, Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nİn takdimiyle Haydarâbâd-Dekken’de ve Muhammed Seyyid Kahire’de yayımlamıştır. Türkçe’ye Ahmed Meylânî Hadislerle Müslümanlık adıyla Ahmet Muhtar Büyükçınar başkanlığında bir heyet ve Hayâtü’s-sahöbe: Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar adıyla Sıtkı Gülle tarafından çevrilmiştir.
2. Emâni’l-ahbâr fî Şerhi Me-câni’l-âşâr. Müellif, Hindistan ve Pakistan’da ders kitabı olarak okutulan Tahâ-vî’nin Şerhu üzerine Arapça olarak kaleme aldığı bu şerhine uzun bir mukaddimeyle başlamış, Tahâ-vî’nin hayatı, eserleri ve Şerhu Me’âni’l-âşâr’m özellikleri gibi konularda bilgi vermiş, kısaca kendi hayatından ve şerhte takip ettiği metottan söz etmiştir. Hadis-lerdeki garîb kelimeleri açıklamış, râviler hakkında bilgi vermiş, Tahâvî’nin zikretmediği bazı ihtilaflı konulara da kısaca temas etmiştir. Metinde geçen merfû ve mevkuf hadisleri tahrîc ederek sıhhat derecelerini göstermiştir. Mezheplerin kendi eserlerine dayanarak hadislerden çıkardıkları fikhî hükümleri incelemiş, Hanefî müelliflerinin kitaplarından konuya ait cevapları nakletmiştir. Müellif, farklı görüşleri değerlendirirken tercihini daha çok mütekaddimîn âlimlerinin görüşleri yönünde kullanmıştır. Kandehlevî I. cildini 1379’da (1959), II. cildini 1382’de (1962) tamamladığı bu çalışmaya tebliğ faaliyetleri sebebiyle uzun bir süre ara verdikten sonra hayatının sonlarına doğru tekrar dönmüşse de onu tamamlayamamıştır. Eserin ilk İki cildinin 1962’de, III ve IV. ciltlerinin Muhammed Zekeriyyâ Kandehlevî tarafından 1974’te el yazması olarak çoğaltılıp yayımlandığı belirtilmekte, Kilâbü’ş-Şalât’ın “Bâbü’r-rek’a-teyn ba’de’1-asr” bahsinde kalan çalışma Şerhu Me’âni’l-âsâr’m çok az bir kısmını karşılamaktadır.
TDV İslâm Ansiklopedisi