İki Denizin Birleştiği Yer (Mecmau'l-bahreyn) Kur'anda, Hakkında Bilgi

Mecmau’l-bahreyn. Kur’an’a göre Mûsâ ile Hızır’ın buluştuğu yerin adı.

“İki denizin birleştiği yer” anlamındaki bu ifade Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Mûsâ ile ilgili bir kıssa sebebiyle yer almaktadır. Buna göre Mûsâ yardımcısı olan gençle birlikte Allah katından kendisine rahmet ve ilim verilmiş, hadislerde adının Hızır olduğu belirtilen sâlih kişi ile görüşmek için iki denizin birleştiği yere gider ve o kişiden bilmediği bazı şeyleri öğrenmek ister; ancak mahiyetini anlayamadığı olay­lar karşısında sabredemeyip söz verdiği halde soru sormaya devam edince bera­berlikleri sona erer.[Kehf 18/60-82]

Mecmau’l-bahreynin neresi olduğuna dair Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde bilgi bulunmamakta, gerek kıssadaki Musa’­nın kimliği gerekse bahr kavramının ifa­de ettiği anlam çerçevesinde mecmau’l-bahreynin delâlet ettiği yer konusunda İslâmî literatürde çeşitli yorumlar yer al­maktadır. Arapça’da bahr kelimesi bol su, dolayısıyla deniz, göl ve büyük nehir için kullanılmakta, Lût gölüne el-Bahrü’l-meyyit (Ölüdeniz), Nil nehrine de Bahr ve­ya Bahru Mısr denilmektedir. Öte yandan bahreyn kelimesi Kur’an’da biri bahrân şeklinde olmak üze­re dört yerde geçmektedir; ancak bunla­rın Mûsâ ile Hızır’ın buluştuğu yer olan mecmau’İ-bahreyn ile ilgisi yoktur.

Bugün bir ülkenin adı olan bahreyn ke­limesi, İslâm öncesinde ve İslâm’ın ilk dö­nemlerinde Katîf ve Hasa vahalarının da dahil olduğu Doğu Arabistan’a verilmiş bir isim olmasına karşılık müfessirler, Kehf sûresinin 60. âyetindeki bahreynin bir yerin adı olması ihtima­lini göz önünde bulundurmayıp isimleri verilmeyen iki denizle bunların birleştiği yerin kastedildiğini kabul ediyorlardı; çün­kü bahreynin özel isim olması halinde te­kil zamir kullanılması gerektiği, halbuki âyette “o ikisinin birleştiği yere vardıkla­rında” denilmek suretiyle iki ayrı denize işaret edildiği belirtilmektedir.

İki denizin birleştiği yerin neresi olduğu tartışmalıdır. Müfessirler, bahr kelimesinin anlamından ve Kur’ân-ı Kerîm’de veri­len özelliklerinden hareketle bahreyn ile kastedilen iki yerin bir nehir ve bu nehrin döküldüğü deniz veya iki ayrı deniz ya da bir nehirle onun döküldüğü göl olabilece­ğini ileri sürmekte; iki denizin birleştiği yerden mutlaka bir boğazın anlaşılmama­sı gerektiğini, zira arada bir engelin bu­lunduğunun belirtildiğini ifade etmektedirler.

Bu çerçevede bahreynin Fırat ve Nil ne­hirleriyle bunların döküldüğü deniz, mec­mau’l-bahreynin de bu nehirlerin denize döküldüğü yer veya Bahr-i Fâris (Basra körfeziyle bağlantısı sebebiyle Atlas Okyanusu) ve Bizans denizi (Akdeniz), bu iki denizin birleştiği yerin de Tanca ve Cebe­litarık Boğazı yahut Karadeniz’le Hazar denizi, hatta Kafkasya’daki Kur ve Res nehirlerinin arası veya İfrîkıye (Tunus çev­resi) olduğu rivayet edilmektedir. Bahr-i Fâris’in Basra körfezi, Rum denizinin Kızıldeniz, mecmau’l-bahreynin Bâbülmen-deb olduğu, ayrıca Basra körfeziyle Uman denizi arasındaki Hürmüz Boğazı olabile­ceği ileri sürülmektedir. Mecmau’l-bah­reynin Basra körfeziyle Akdeniz’in birleş­tiği (birbirine yaklaştığı) yer yani Süveyş bölgesi ve Ürdün ırmağı ile onun döküldüğü Taberiye gölü olduğu da söylenmekte­dir. Öte yandan hadisenin Sudan’da Mavi Nil ile Beyaz Nil’in birleştiği yerde geçtiği ifade edilmektedir. Çivi yazılı tabletlerdeki “büyük suların kavşağf’nın ve Kur’an’daki mecmau’l-bahreynin Bah­reyn adasının bulunduğu bölge olduğu da söylenmekte Gılgamış destanı, İskender’in romanı ve bir yahudi efsanesiyle alâka kurulmakta­dır.

Ancak en kuvvetli ihtimale göre mecmau’l-bahreyn Akabe ve Süveyş körfezle­rinin birleştiği yerdir. Çünkü burası iki de­nizin ayrıldığı ve birleştiği noktadır. İbn Abbas’ın naklettiği bir hadisteki bilgiler­den anlaşıldığı gibi olay Hz. Musa’nın İsrâiloğulları’nı Mısır’dan çıkarıp Sînâ dağına gö­türmesi ve burada vahiy almasından son­ra vuku bulmuştur. Sînâ dağına ve Sînâ çölüne en yakın iki deniz ise Süveyş ve Akabe körfezleridir. Hz. Musa’nın Hızır’la buluşmak için Cebelitarık Boğazı’na veya Nil’in doğduğu yere yahut Basra körfezin­deki Bahreyn adasına gitmesi uzak ihti­maldir. Zira bilindiği kadarıyla Hz. Mûsâ, Mısır’dan ayrıldıktan sonra denizi geçip Sînâ yarımadasının batı sahilini takip ede­rek güneydeki Sînâ dağına ulaşmış, daha sonra arz-ı mev’ûda gitmek üzere bu defa Sînâ yarımadasının doğu tarafından yu­karıya çıkmış, İsrâiloğullan söz dinleme­yince geri dönmüş, kırk yılını Sînâ yarı­madasında geçirmiş [Mâide 5/26] ve Tevrat’ın bildirdiğine göre Eriha karşısın­daki Nebo dağında vefat etmiştir.

Mecmau’l-bahreyn biri Musa’nın temsil ettiği zahir, diğeri Hızır’ın temsil ettiği bâtın ilminden oluşan iki ilim denizi veya ruhla cisim âlemlerinin birleşmesi şek­linde yorumlanmışsa da birinci yorum bid’atçılık olarak değerlendirilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski