Kıble İslamda -Fıkhi- Mezhep Görüşleri, Hakkında Bilgi

Fıkhî Hükümler. İster farz ister nafile olsun namaz kılarken kıbleye yönelmek (istikbâl-İ kıble) namazın geçerlilik şartla­rından biri olup bazı zorunluluk ve ruh­sat halleri dışında bu şarta uyulmazsa na­maz sahih olmaz. Dört mezhebe göre de Mescid-i Harâm’da namaz kılan kimsenin yüzünü ve yönünü bizzat Kabe binasına çevirmesi şarttır. Bu sebeple Mescid-i Harâm’da cemaatle namaz kılı­nırken saflar Kabe’yi çevreler: düz bir saf oluşması halinde Kabe hizasında olma­yanların namazı geçersizdir. Hicr’in Ka­be’den olup olmadığı konusundaki görüş ayrılığına bağlı olarak Hanefîler, Mâlikîler’in çoğunluğu ve Şafiî mezhebinde sa­hih kabul edilen görüş sadece Hicr’e yö­nelmeyi yeterli bulmazken Hanbelîler, ba­zı Mâliki âlimleri ve Şafiî mezhebinde bir görüşe göre sadece Hicr’e yönelerek kılı­nan namaz da geçerlidir. Kabe’den uzak­ta olan kimselerin ise Kabe’nin bizzat kendisine değil bulunduğu tarafa yönelmesi yeterlidir. Fakihler, bu yönelişte küçük kaymaları kıbleden sapma telakki etme­mekte ve genel olarak Kabe’nin bulundu­ğu noktadan 45 dereceye kadar sağa ve sola sapmalar bu çerçevede düşünülmek­tedir. Ayrıca kıble olarak Kabe’nin yeri esas teşkil ettiğinden binanın alt ve üst istikametleri de kıble sayılır.[Kabe’nin içinde veya üstünde kılınacak namazlar­da kıble için bk. Kabe]

Kabe’ye uzak bölgelerde kıblenin nasıl tayin edileceği hususu öteden beri fakihleri fazlasıyla meşgul etmiş bir konudur. Müslümanların namaz kılageldiği cami ve mescidlerin kıblesi hakkında ilâve bir araştırma yapmaya gerek kalmaksızın onların kıblelerine tâbi olmak yeterli sa­yılır. Bunun dışında yön tayiniyle ilgili bil­gi ve tecrübelerden hareketle araştırma yapılarak kıble tesbit edilir. Bu konuda zann-ı gâlib yeterli olup bizzat Kabe’ye isabet zorunluluğu yoktur. Yabancı bir ül­ke veya şehirde bulunan kimse kıble istikametini bilmiyorsa öncelikle o yöre hal­kından kimselere sorarak ona göre hare­ket eder. Doğru söyledikleri hususunda ağırlıklı kanaate ulaşmadıkça bu konuda şahitlikleri geçerli sayılmayan kâfir, fâsık ve çocukların verdiği habere itibar edil­mez. Ayrıca yanında soracak kimse yoksa kapı çalıp sorması da gerekmez. Soracak kimse bulunmaması halinde pusula, yıl­dızlar, güneş ve ay gibi işaretlerden ha­reketle gerekli araştırmayı yapar ve kıb­le olduğuna kanaat getirdiği tarafa yö­nelerek namaz kılar. Kıble yönünü tesbit ehliyeti dinî bilgiyle değil çeşitli araç ve gereçler yahut tabii işaretlerle yön tayini konusunda bilgi sahibi olmakla elde edi­lir. Fukaha bu hususta bilgi ve yetenek sahibi olan kimsenin dinî konularda müc-tehid gibi başkalarının kanaatine uyma­sının, yani başkasını taklit etmesinin caiz olmadığını belirtir. Kıble tesbiti hususun­da bilgi sahibi olmayanların ise başkası­na uymaları gerekir. Uymadan kendi ar­zusuna göre kılması halinde Hanefî ve Mâlikîler’e göre hatalı olduğu bilinmedik­çe namazı geçerlidir. Şafiî ve Hanbelîler’e göre ise kıbleye isabet etse bile namazı yeniden kılması gerekir.

Bir kimse, kendi araştırma ve görüşü­ne göre kıble belirleyip ona göre namaz kıldıktan sonra kıbleyi kesin olarak bilen birisi doğru yönü haber verecek veya ken­di içtihadıyla hata ettiğini anlayıp görüş değiştirecek olursa Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre namaz tamam-lanmışsa iade etmez, ancak yeni kılacağı namazı ikinci yöne doğru eda eder. Na­maz sırasında haber verilmiş veya kana­ati değişmişse o tarafa dönerek namazını tamamlar. Mâlikîler’e göre namaz sırasın­da görüşü değişmişse namazı keserek yeniden kılması gerekir. Namazı tamamlamışsa iade etmesi gerekli değilse de menduptur. Kıble konusunda herhangi bir şüphe duymadan ve araştırmaya ge­rek görmeden namaz kılan kimse daha sonra hata ettiğini anlarsa Hanefî ve Mâ­likîler’e göre henüz tamamlamamışsa na­mazı bozulur. Hanbelîler’e ve Şafiî mez­hebinde bir görüşe göre ise bununla bir önceki durum arasında fark yoktur. Şafiî mezhebinde kuvvetli görüş namazın iade edileceği yönündedir.

Kıble tayini konusunda farklı görüşlere sahip iki kişi birbirine imamlık yapamaz. Çünkü her biri diğerinin hatalı olduğu ka­naatindedir. Bu hüküm dört mezhep fakihlerinin genel görüşü olup Ebû Sevr ve İbn Kudâme gibi bazı âlimler, her birinin diğerinin namazının geçerli olduğuna İnanması sebebiyle ona uyabileceği gö­rüşündedir. Yön konusunda ittifak olup da sağa veya soia hafif dönme hususun­da farklı kanaat bulunması uymaya en­gel değildir. Hanefîler’e göre imama uyan kimse namaz sırasında farklı bir kanaate varırsa o tarafa dönemez; zira kasten imama uymadığı için cemaatle namazı bozulur. İmama uyarak namazı tamamla­ması halinde de kendince kıble sayılma­yan bir tarafa yönelerek kıldığı için nama­zı geçersiz olduğundan daha sonra nama­zı yeniden kılması gerekir. Diğer üç mez­hebe göre ise imamdan ayrılmaya niyet ederek namazını ayrı olarak tamamlar.

Kıble tesbiti konusunda bilgi sahibi olan bir kişi havanın bulutlu veya karan­lık olması, bulunduğu yerden dışarı çıka­maması yahut belirtilerin çelişmesi se­bebiyle değerlendirmesinde kesin bir so­nuca varamaması durumunda gönlünün yattığı tarafa yönelerek namazını kılar.

Kabe’ye yönelmenin nasıl gerçekleşe­ceği hususunda fakihler arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Hanefî ve Şâfiîler’e göre bunda esas yüz değil göğsün kıble yönüne dönük olmasıdır. Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise ayakların o tarafa yönelmesi esastır. Yüzün kıbleye yönelik olması dört mezhebe göre de sünnet olup terki mekruhtur. Bu hükümler ayakta ve oturarak namaz kılanlar için söz konusu­dur. Hastalık vb. sebeplerle sırt üstü veya yan yatarak namaz kılmak zorunda olan­ların güçleri yetiyorsa yüzlerini kıble ta­rafına çevirmeleri gerekir.

Dört mezhep imamı hasta, bağlı gibi fizikî bir engeli olan kimsenin kıbleye dö-nememesi halinde kolayına gelecek şe­kilde namaz kılacağı hususunda görüş birliği içindedir. Şâfiîler ile Hanefî mezhe­binden Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed, kıble şartının ancak o kişiyi kıbleye yönel­tecek birinin bulunmaması halinde düşe­ceğini belirtirler. Kıbleye yönelmeye düş­man veya yırtıcı hayvan korkusu, sel ve yangın gibi dinî bakımdan geçerli sayılan bir engel varsa kişi yönelebildiği tarafa doğru ve gerekirse ima ile namaz kılar. Ayrıca çeşitli mezheplere göre kafile ar­kadaşlarından geri kalma endişesi, bine­ğinden inmesi halinde malının çalınması veya elbisesinin çamura bulanması, yahut yalnız başına kalma veya kendi kendine tekrar binememe korkusu da geçerli bir özür sayılmıştır. Bu çerçevede günümüz­deki nakil vasıtalarıyla yolculuk sırasında da bu şekilde namaz kılınabileceği açıktır. Ancak mümkünse mola sırasında kıl­mak daha uygundur. Dört mezhebe göre imkân dahilinde olması sebebiyle gemi­de farz namaz kılan kimsenin bütün na­maz boyunca kıbleye yönelmesi gerekir. Gemi döndükçe namaz kılan kimse de yö­nünü kıbleye doğru sabit tutmak için dö­ner.

Hz. Peygamber’in uygulamasından ha­reketle fakihler, yolculuk sırasında her­hangi bir özür bulunmasa da binek üze­rinde kıbleden başka tarafa yönelerek ima ile nafile namaz (farz dışındaki sün­netler ve vitir dahil) kılınabileceği husu­sunda görüş birliği içindedir. Şâfiîler ve bazı Hanbelîler, yaya yolcuların da kıble­ye yönelerek başladıktan sonra bu şekil­de nafile namaz kılabileceklerini belirtir­ler. Ayrıca diğer üç mezhebin aksine Mâlikîler. ancak namazın kısa şekliyle kılına­bileceği (kasr) bir yolculukta bunun yapı­labileceği görüşündedir.

Kıbleye yönelmek namaz dışında diğer bazı ibadetler veya ibadet anlamı taşıyan davranışlarda da söz konusudur. Hatta bazı âlimler bunu, “Aksine delil bulunma­dıkça hertaatte kıbleye dönülür” şeklinde bir kural olarak ifade etmişlerdir. Hz. Peygam­ber’in ve sahabenin uygulamaları ile tav­siyelerinden hareketle ezan, ikâmet, dua, abdest, teyemmüm, Kur”an okuma, zem­zem suyu içme, uyuma, hayvan kesme sı­rasında kıbleye yönelme ve ayrıca ölmek üzere olan kimseyi kıbleye doğru çevir­mek ve ölüyü kıbleye yönelik olarak göm­mek müstehap kabul edilmiştir. Gerek namazla ilgisi gerekse başlı başına dinî bir sembol olması sebebiyle ezan sırasın­da kıbleye yönelmek özellikle önem taşı­makta, bu sırada kıbleye yönelmemek mütevâtir sünneti terkten dolayı mekruh kabul edilmektedir. Ancak sesin daha iyi duyulabilmesi için belli durumlarda sağa sola yönelmek veya minarede dönmek meşru sayılmıştır.

Açık arazide tuvalet ihtiyacı giderilir­ken kıbleye ön veya arkanın dönülmesini fakihlerin çoğunluğunun caiz görmeme­si, İmam Mâlik ve Şafiî’nin kapalı mekân­da bulunulduğunda, Ahmed b. Hanbel’in ise iki durumda da caiz görmesi, bu ko­nuda birbiriyle çelişen hadis rivayetleri­nin bulunmasından ve bunlarla ilgili yo­rumların farklılığından kaynaklanmakta­dır.  

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski