Kefaret. Dinin belirli yasaklarının ihlâli durumunda yapılması istenen malî veya bedenî ibadet.
Sözlükte “örtmek, gizlemek, inkâr etmek” mânasındaki küfr kökünden gelen kefaret (keffâret) günah ve hataları Örtücü, telâfi edici kurban, sadaka, oruç gibi davranışları ifade etmektedir. Kefaret kelimesinin Arapça’ya “günahları telâfi etme, ortadan kaldırma” anlamına gelen İbrânîce kappârâ ve onun kökü olan kipperden geçtiği ileri sürülmektedir. Süryânîce (kefar) ve Asurca (kapâru) gibi dillerde de ses ve mâna benzerliğiyle aynı kelimenin varlığı bunun menşeinin tesbitini zorlaştırmakta ancak İbrânîce kipper ile Akkadca kuppuru arasında ilgi kurulmaktadır.
Kefaretin kaynağı konusunda dinler arasında farklılıklar vardır. Bazı dinlerde, Tanrı’nın yapılan yanlışı telâfi etmeye yönelik emri ve günaha düşenlerin vicdanı kefaretin kaynağı olarak görülmektedir. Kefaretin kaynağını sadece toplumsal felâket ve hastalıklardan kurtulma arzusuna dayandıran inançlar da bulunmaktadır. Bu anlayışın en belirgin örneklerine ilkel kabile inançlarında rastlanır. Aslında birçok dinde toplumun başına gelen felâket ve hastalıklar, insanların Tanrı’nın istemediği bir işi yapmak suretiyle O’nu öfkelendirmesinin sonucu olarak görülür. Bu öfkeyi toplumdan uzaklaştırmak, Tanrı ile yeniden barışmayı sağlamak ve 0’nun nimetlerinden mahrum kalmamak maksadıyla çeşitli kefaret eylemleri yapılır. Bu eylemler yalvarma, takdimeler sunma, kurbanlar kesme ve günahları kurban olarak seçilen hayvanlara yükleme ritüelleri şeklinde icra edilmektedir. İlkel kabile insanları arasında kurban en etkili kefaret vasıtası olarak görülür. Meselâ Orta Afrikalı kabilelerden Dinkalar’da, işlenen günahlar yüzünden topluma musallat olduğuna inanılan hastalık ve felâketler toplumsal kurban âyinleriyle uzaklaştırılmaktadır. Bu telakkide insana gelen hastalık ya da felâket bir boğaya yüklenmekte, çeşitli dualardan sonra boğa Tanrı Nhialik’e kurban olarak takdim edilmektedir. Gana’daki Galar arasında ise suç işleyenin suçunu itiraf ederek çeşitli kefaret eylemlerini gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu amaçfa günahkâr kimse biri erkek, diğeri dişi iki kuşla bir keçiyi kefaret vasıtası olarak getirmekte, günahkâr, boğazlanan keçinin kanının akıtıldığı kutsal su ile banyo yaparak arınmaktadır.
Sanskrit dilinde kefaret karşılığında kullanılan ve günahların çeşitli yollarla telâfi edilmesini ima eden prayasehitta terimine bu anlamıyla ilk defa Sama Veda’nın tefsiri olan Samavidhana Brahmanada rastlanır. Milâttan önce li. yüzyıl ile milâttan sonra 1. yüzyıl arasında kayda geçirilen Manu kanunları da kefaret ve tövbe konusuna temas etmektedir.
Kefaret kavramı Hinduîzm’deki kutsal kanunun (dharma) üç temel unsurundan biridir. Hinduizm, günahı dünyanın nizamına karşı işlenmiş bir suç diye gördüğü ve onu hastalık gibi sirayet edici maddî bir şey olarak algıladığı için kefarete oldukça Önem vermiştir. Özellikle Brahmanalar’da kurban üzerinde Önemle durulmuş, ayrıca Tanrı Varuna’nın günahları affetmesi için kefaret mahiyetinde duaların yapılması gerekli görülmüştür. Hinduizm “de dolunayla başlayarak bir ay süreyle oruç tutmak, bazı kutsal ırmaklarda yıkanmak, hac mekânlarını ziyaret etmek, fakirlere yardımda bulunmak gibi başka kefaret uygulamaları da vardır.
Jainizm, ateist yapısından ötürü günah kavramından ziyade ahlâkî hataya düşmemeye önem verdiği için kefaret kavramı üzerinde fazla durmaz. Rasyonalist tutumundan dolayı Sihizm’de de kefarete önem verilmemiştir.
Budizm’de “karma”dan kurtuluşun mümkün olmadığına inanılır. Buna göre işlenen her günahın karması yani karşılığı mutlaka görülecektir. Bu inanç kefareti önemsiz kılmakla birlikte işlenen hataların kısmen de olsa telâfi edilmesi için cemaatin affını kazanmak ve hayır yapmak gibi kefaret mahiyetinde davranışlar söz konusudur. Budist rahipler on beş günde bir bölgesel toplantılar yapmakta ve alenî günah itiraflarında bulunmaktadır. Ayrıca her yıl oruç günü icra edilen alenî itiraf törenlerinde başrahip büyük günahlardan başlayıp elindeki günah listesini okumakta, bu günahlardan birini işlemiş olan diğer rahiplere gerekli kefaret cezasının verilmesiyle âyin tamamlanmaktadır. Sıradan vatandaşlar ise işledikleri günahı rahibe bildirerek onun verdiği cezayı çekmek suretiyle kefaretlerini ödemektedir.
Zerdüştîlik’te kefaret için kullanılan kelimeler paitita ve aperatidir. Bu dinde kefaret ritüelleri ve formülasyon[arıyla ilgili bilgiler geç dönemlerdeki Pazand metinlerinde ortaya çıkar.[m.s. IV. yüzyıl] Zerdüştîliğe göre günah işlememek günahın kefaretini ödemekten daha iyidir. Fakat kişi bir defa günah istediyse yapacağı en iyi şey vakit geçirmeden kefaretini ödemektir. Samimi bir duyguyla yerine getirilen kefaret Ahura Mazda ile İnsan arasındaki ilişkiyi yeniden düzeltir. Kefaretin en pratik yollarından biri yatmadan önce kısa bir tövbe duası okumaktır. Diğer bir uygulamaya göre günahkâr kişi Dastur adını alan rahibin önünde günahlarından tövbe eder. Ayrıca çeşitli hayırlarda bulunmak da kefaretin gerekli şartlarındandır. Zerdüştîlik’te ceset yakmak veya gömmek, Ölü eti yemek, livatacılık gibi günahların kefareti yoktur. Günümüz Zerdüştîliğinde, evde kaldığı müddetçe ölen kişinin başında ölen adına kefarette bulunacak bir din adamı görevlendirme geleneği vardır. Uzun dualardan oluşan bu kefarete ölenin yakınları da katılır. Bu dua okumaları genellikle ölümden sonraki bir ay boyunca sürer. Okunan duaların Çinvat (Ctıinvat) Köprüsü’nden geçerken ölüye yardımcı olacağı düşünülür.
Parsîlik, günahı itiraf etmeye ve gerekli kefaretleri gerçekleştirmeye büyük önem vermiştir. Kefareti yerine getirilmeyen günahlar her yıl biraz daha büyüyerek kişiyi Ahura Mazda’nın karşısında zor duruma düşürürken kefaret bir anda bütün günahları yok etmektedir. Kefaret için öncelikle bir rahibin veya sâlih bir kişinin önünde itirafta bulunmak gerekmekte, bunun hiç olmazsa yılda bir defa mihr ayında gerçekleştirilmesi istenmektedir. Hatta bu amaçla, insanların muhtemel günahlarını içeren hazır günah itirafları listesi bulunmakta ve bunlar zaman zaman okunmaktadır. Günahını itiraf eden kişinin ceza olarak rahibin verdiği kefaret uygulamalarını gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu kefaretler bedenî bazı meşakkatler yanında çoğunlukla ibadet veya topluma hizmet türünden uygulamaları ihtiva etmektedir. Kefaretlerden bazıları kutsal ateşe güzel kokulu ağaçlar taşımak, fakir müminleri evlendirmek, köprü, yol ve sulama kanalları gibi hizmetleri yapmak ya da zararlı hayvanları Öldürmektir. İnsanlara zarar vermek veya kutsal bilinen hayvanları öldürmek gibi suçların kefaretinde ise suçun türüne göre belirlenen kırbaç yahut bunun para cezasına çevrilen şekli tatbik edilir. Parsîlik’te bir cesedi yakmak veya gömmek, insan yahut köpek eti yemek gibi fiiller kefareti kesinlikle mümkün olmayan günahlar olarak görülmektedir.
Japon halk dini Şintoizm’de kötülük kirlilik olarak algılandığı için kötülüğün çaresinin de tövbede değil arınma ve temizlenme ritüellerinde olduğuna inanılmaktadır. Şintoizm’de kefaret maksadıyla yapılan âyinlerden biri de mâbeddeki sunağa tanrılar için takdimeler bırakmaktır. Konfüçyüsçülük öğretisinde ise her günahın mutlaka karşılığının görüleceği belirtilmektedir. Bu sebeple günah işleyen kişi günahının karşılığını ödeyerek telâfide bulunmalıdır.
Yahudilik’te günah her türlü dünyevî felâket ve sıkıntının kaynağı olarak görülmekte, ayrıca onun uhrevî bir cezasının da bulunduğuna inanılmaktadır. Bundan dolayı günahtan arınma meselesi bu dinde önemli bir yer tutmakta ve bu maksatla çeşitli kefaret uygulamaları yapılmaktadır. Ancak bu uygulamalar, Yahudiliğin başlangıcından günümüze kadar olan süreçte bazı değişikliklere uğramıştır. Eski Ahid’-de kefaret, günahların bizzat Tanrı tarafından silinmesini sağlamak üzere yapılan telâfi eylemini ve böylece bağışlanmış olmayı ima eder. Yahudiliğin ilk asırlarında kasten günah işleyenlerin toplumdan atılması benimsenmiş, kasıtsız günah İşleyenlerin ise kurban takdime-leriyle günahlarına kefarette bulunarak arınmaları istenmiştir. İlk dönemlerin başlıca kefaret vasıtası olarak görülen kurban takdimeleri günahkârın maddî durumuna göre boğa, keçi, kuzu veya kumru gibi hayvanlardan seçilmiştir. Bu tür kefaret kurbanına gücü yetmeyenin bir miktar unu mezbaha getirerek takdim etmesi de kefaret için yeterli görülmekteydi. Yahudilik’te kişisel kefaret uygulamaları dışında İsrail kavminin muhtemel günahları için toplumsal arınma âyinlerinin icra edildiği Yom Kipur (büyük kefaret günü) bulunmaktadır. Yahudiliğin ilk dönemlerinde kefaret gününde başrahibin idaresinde çeşitli arınma âyinleri yapılmakta ve kurbanlar takdim edilmekteydi. Başrahip kendisi ve ruhban teşkilâtı için günah itirafında bulunarak kurban sunmakta, ardından toplumun günahlarına kefaret olacak âyinlere başlamakta, bu amaçla getirilen iki tekeden kura ile seçilen birini toplumun günahları için kurban ettikten sonra elini “günah keçisi” denilen diğer keçinin başına koyarak toplumun günahlarını ona yüklemekteydi. Daha sonra günah keçisini mabedin kapısına çıkarıp görevlilere teslim etmekteydi. Bu görevliler günah keçisini çöle sürüp günahları toplumdan uzaklaştırmış olmaktaydı. Yahudiler, Bâbil sürgününden sonra çeşitli faktörlerin etkisiyle kurbanın yanında dua, sadaka, oruç vb. kefaret vasıtaları da kullanmaya başlamışlardır. 70 yılında mabedin yıkılması toplumu derinden etkilemiş ve günahtan arınma amaçlı kefaret uygulamalarında köklü değişiklikler meydana getirmiş kefaret günü ile bu günde yapılan oruç, dua. sadaka vb. kefaret uygulamaları kurbanın yerini almıştır. Günümüzde yahudiler, kefaret amaçlı ibadet ve dualara Roşhaşanah’tan bir hafta önceki pazar günü şafak vaktinde, hatta bazı yerlerde gece yansında “selihof’lar (af duaları) okuyarak başlarlar, bu dualar Yom Kipur’a kadar sürer. Bunun yanında özellikle dindar kişiler sadaka vermekte, kefaret günü arefesiyle sebt günü dışındaki her gün öğleye kadar oruç tutmakta, sabah ve akşamlan Mezmurlar”dan pasajlar okumaktadır. Kefaret döneminin asıl ve en önemli günü olan kefaret gününde ise oruç. dua ve günah itiraflarıyla kefarette bulunulmaktadır. Bu günün duaları içinde en önemlisi, ferdin geçmişte yerine getirmediği veya gelecekte ihmal edeceği işlerin dinî yükümlülüğünden kurtulması amacıyla okunan Kol Nidre duasıdır. Tapınağın yıkılışından sonra pek çok Yahudilik kurumu gibi kefaret de şekil değiştirdi. Daha önce bütün ritüeller tapınakla ilişkili olarak yapılırken tapınağın yıkılışı üzerine yahudi düşüncesi ıstırap kavramı etrafında şekillendi. Bu genel anlayışın sonunda yahudilerin çektiği ıstırap bizzat kefaretin kendisi oldu hatta ölüm günahların nihaî kefareti olarak algılandı.
Hıristiyanlık, kefareti, sadece fert veya toplumun işlediği günahları affettirmeye yönelik bir davranış olarak değil aynı zamanda Hz. Âdem’den gelen “aslî günahın Hz. îsâ tarafından ortadan kaldırılması olarak görmektedir. Hıristiyanlığa göre insanlığın atası Âdem’in işlediği ilk günah ve onun cezası olan ölüm bütün nesillerine sirayet etmiştir. Doğrudan doğruya Tann’ya karşı işlenen böyle ağır bir günahı ancak Tanrı’nın kendisi giderebilirdi. Bu sebeple Tanrı biricik oğlu îsâ’yı insan şeklinde yeryüzüne göndermiş, îsâ insanlığın günahlarına kefaret, tek ve gerçek kurban olarak kendisini sunmak suretiyle insanlığı aslî günahın tahakkümünden kurtarmış, Tanrı ile insanlık arasında barışı tesis etmiştir. Bu kurtuluş ve barış ortamına kavuşmak ancak îsâ’ya iman ederek vaftiz olmakla mümkündür. Vaftizle kişi, îsâ’nın kefâretiyle oluşan inayete iştirak ederek bundan pay almakta. böylece aslî suçtan ve diğer günahlarından arınmaktadır. Buna rağmen günah duygusu yok olmamakta ve ortaya çıkmak için fırsat kollamaktadır. Bu sebeple günah duygusuyla devamlı mücadele etmek gerekmektedir. Hıristiyanlığın tövbe anlayışındaki kademeli değişime paralel olarak tövbe amacıyla yapılan kefaretlerin şekli ve süresinde de bir değişim görülmektedir. Özellikle vaftizin ardından günaha düşenlere tövbe imkânının tartışmasız olarak verildiği III. yüzyılda, kilise teşkilâtı kefaret amacıyla yapılan uygulamaları sistematik bir yapıya kavuşturmuştur. Bununla da yetinmeyen kilise teşkilâtı, îsâ’nın havarilerine verdiği cezalandırma ve af yetkisinin havarilerden kendisine geçtiğini ileri sürerek kefaretle birlikte günahları affetme hakkını da ele geçirmiş, ardından kefareti günahı telâfi etmekten ziyade bir cezalandırma vasıtası haline dönüştürmüştür. Hıristiyanlığın ilk asırlarında kefaret uygulamalarına ayrılmış özel bir dönem yoktu. Günahlarından tövbe ederek arınmak isteyenler kiliseye müracaatları sonrasındaki ilk pazar gününden itibaren kefaret uygulamalarına başlatılırdı. Muhtemelen VII. yüzyıla doğru kefaret uygulamaları Paskalyamdan Hıristiyanlığa göre Hz. îsâ’nın çarmıhta Ölümünün ardından di-rildiği gün önceki kırk günlük Lent dönemiyle sınırlandırılmıştır. Bu değişiklikten sonra tövbe ve kefaret amacıyla kiliseye başvuranlar Lent dönemine kadar bekletilerek bu dönemde kefaret uygulamalarına başlatılmıştır. Önceleri itiraf ve kefaret uygulamaları alenen yapılırken zamanla bazı bölgelerdeki kiliselerde gizli itiraf ve kefaret uygulamasına geçilmiş, bu uygulama giderek bütün kiliselere yayılmıştır. Nihayet XII. yüzyıldan itibaren gizli tövbe-kefâret uygulamaları asıl uygulama haline gelmiştir. Günümüzde de tövbe amaçlı âyin ve uygulamalar Lent döneminde ve gizli olarak icra edilmektedir.
- TDV İslâm Ansiklopedisi