Kefe Şehri -Kırım- Eyaleti, Sancağı, Tarihi, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Kefe. Kırım yarımadasında bugün Ukrayna’ya bağh tarihî bir liman şehri.

Kınm yarımadasının güneydoğu kıyısın­da yer alır. İlkçağ’lardan itibaren Kıpçak steplerini Karadeniz’e, Anadolu yarıma­dasına ve Özellikle İstanbul’a bağlayan önemli bir liman ve yerleşme yeri olarak ön plana çıkmıştır. Kefe’nin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamakla bera­ber buranın milâttan önce VI. yüzyıldan itibaren önem kazandığı, bir Milet koloni­si olarak ortaya çıktığı belirtilir. Şehir an­tik dönemde Theodosia adıyla anılırken Kepoi, Kapha veya Kafa ismi ilk defa Constantine Porphyrogenitus’un eserin­de geçer (m.ö. IV. yüzyıl). Burası Roma hâ­kimiyeti sırasında (m.ö. 1. yüzyıl) Caphum adıyla bilinmekteydi. Kaffa yahut Kefe adı İse özellikle XIII. yüzyıldan başlayarak yay­gınlık kazanmıştır. IV. yüzyıldan itibaren Asya’dan Avrupa istikametinde vuku bu­lan Türk yayılması sonunda ortaya çıkan Türk devletleri zamanında Kırım yarıma­dası etnik bakımdan Türk nüfusu ile ta­nışırken Kefe Bizans’a bağlı bir liman du­rumundaydı. Ancak iç işlerinde serbest bir idare ile yönetiliyordu. XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kı­rım bölgesiyle ilgilenmesi sonucu Kefe Türk tüccarlarının yoğun faaliyetine sah­ne oldu.

Kıpçaklar’m Kalka savaşı ile (1239) Moğollar’a yenilmesinin ardından Altın Orda Hanlığı’nın Doğu Avrupa’dan Türkis­tan’a kadar uzanan sahada kurduğu ida­renin içinde yer alan Kefe aynı dönemde İtalyan kolonizasyonu ile tanıştı. Altın Orda’dan yerleşme izni almak suretiyle Kefe’ye gelen Cenevizliler (1266 yılı civarı) Altın Orda’nın zayıflamasından istifade ederek buraya hâkim oldular. İstanbul’­dan Hazar ötesine uzanan büyük ticarî fa­aliyetin merkezi haline gelen ve merkez Cenova tarafından tayin edilen bir podes-ta tarafından yönetilen Kefe, Ceneviz hâ­kimiyetinden sonra Kınm yarımadasının en büyük şehri haline geldi. Yarımadanın ticarî faaliyetinin en büyük kaynağı Asya’dan Astrahan’a, oradan Azak ve Ta-man kanalıyla Kırım yarımadasına ulaşan büyük ticaret yolu idi.

1330’lu yıllarda Kefe’yi gören İbn Battûta buranın halkının çoğunluğunu Cenevizliler’in teşkil ettiğini, ancak müslümanlara ait mescidlerin de bulunduğunu, limanının yaklaşık 200 gemi alabilecek ka­pasitede olduğunu yazar. Cenevizliler şehri tahkim et­mişler ve 1341-1348 yılları arasında kuv­vetli surlarla çevirmişlerdi. 1383-1386 yıllarında şehir sur dışında büyüyünce ek­lenen varoş kesimine dış surlar yapılmıştı. 1420’lere doğru Kefe’de müslüman nü­fus yoğunluğu arttı, şehir daha da koz­mopolit bir özellikkazandı. Bu sıralarda şehirde yaklaşık 40.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Altın Orda’nın parçalanması üzerine or­taya çıkan Kırım Hanlığının kurucusu I. Hacı Giray, 1434 yılında Cenevizliler’! ağır bir bozguna uğrattıktan sonra onlarla yaptığı antlaşmada Kefe’nin hukukî ba­kımdan hâkimi oldu. Hacı Giray zamanın­da Kefe Cenevizlileri’ne karşı Kırım Hanlı­ğı ve Osmanlı Devleti ittifak içinde bulundular. Fâtih Sultan Mehmed İstanbul’u fethederek Ceneviz’in Kuzey ve Güney Karadeniz’deki kolonileriyle bağlantısını kesti. Amasra’dan Trabzon’a uzanan sa­hil şeridinin zaptı ile Kefe’deki Cenevizli­ler tecrit edilmiş bir duruma düştüler.

Hacı Giray’ın vefatının (i466) ardından Kırım Hanlığı’nın büyük bir iç mücadeleye sahne olması, bundan faydalanan Cenevizliler’in hanlık üzerinde yoğun baskı kurması, hanlığın yönetiminde gerçek gü­cü temsil eden kabilelerin Osmanlı Dev­leti ile temasa geçmesine yol açtı. Fâtih Sultan Mehmed ile Kırım Karaçi beylerin­den Eminek arasındaki temaslar sonun­da Osmanlı Devleti Kırım sahillerinin zap­tı için davet edildi, söz konusu harekâtın gerçekleşmesi halinde Kefe’nin Osmanlı hâkimiyetine bırakılacağı kararlaştırıldı. Fâtih Sultan Mehmed, Ge­dik Ahmed Paşa’yı 100 parçalık bir donan­ma ile Kefe seferine gönderdi, harekât sonunda Kefe ile beraber bütün sahil şe­ridi fethedildi.[Safer 880 / Haziran 1475] Kefe ve bağlı şehirlerin fethi Kuzey Ka­radeniz’in güç dengelerinde değişiklikler meydana getirdi. Kırım Hanlığı himaye altına alındı. Batıdan doğuya Sankirman, İnkerman, Mengub. Suma, Demirci, Uluüzen, Üsküt, Üzen, Arpadi, Ayayorin, Taş­lı, Soğuksu, Otuzlar köylerinden Sarıgöl’e doğru uzanan hat Osmanlı Kırım sınırlarını teşkil etti ve bu şeritte Kefe sancak beyliği kuruldu.

Fetihten itibaren Kefe, Osmanlı’nın ku­zey politikasının başlıca ana üssü haline geldi. Kırım Hanlığı’nın sürekli kontrol edilmesinde ve Osmanlı-Rus ilişkilerinin yürütülmesinde en büyük rolü üstlenen şehir. II. Bayezid’in oğlu Şehzade Mehmed ve Yavuz Sultan Selİm’in oğlu Süleyman’ın şahsında şehzade sancağı haline geldi; II. Bayezid ve oğlu Selim arasında cereyan eden iktidar mücadelesinde Selim’in güç aldığı bir merkez oldu. Ruslar’ın Kazan (1552) ve Astrahan’ın (1556) işgalinden sonra Karadeniz sahillerine ulaşmaları şehrin siyasî önemini arttırdı. 1S69 Astarhan seferi bizzat Kefe beyi tarafından yürütüldü. Kefe 1578’den itibaren baş­layıp aralıklarla 1639’a kadar süren Os­manlı-İran savaşlarında Rumeli sancak­larından doğu cephesine yapılan sevkiyatın ana üssü özelliği kazandı ve bu dö­nemlerde eyalet merkezi konumuna yük­seldi.

Osmanlı idari sistemine geçmesinin ar­dından sancak haline getirilen Kefe’nin merkez olduğu bölgede XVI. yüzyılda Mengub, Suğdak (Sudak), Kerç, Azak ve Taman adlı beş kaza mevcuttu. Kaza sta­tüsünde bulunmayan Balıklagu (Balıklava) ve İnkerman da Mengub’a bağlı eski ta­rihi olan önemli şehirlerdi.

Bu dönemde şehrin fizikî şeması, ana hatlarıyla Osmanlı öncesinde teşekkül et­miş olan Venedik ve Ceneviz izlerini taşı­yordu. Şehir İçkale(Frenkhisan), Dışkaleve Toprakkale olmak üzere üç kısımdan olu­şuyordu. 1520’de İçkale’de on mahalle bulunmaktaydı ve nüfus bakımından kalabalık olanları Mercan Ağa Mescidi, Çeneli Mescidi, Hoca Cafer Mescidi, Atçı Mahmud Mescidi ve Hacı Kişver Mescidi mahalleleri teşkil ediyordu. Dışkale’de on sekiz mahalle vardı. En büyük mahalle Hatun Mescidi adını taşıyordu. Toprakka­le’de ise on bir mahalle mevcuttu. 1542′-de İçkale’de on dokuz mahalle bulunmak­taydı. Toprakkale kısmı şehrin varoşunu oluşturduğundan burada 1520 yılına nisbetle bazı önemli değişiklikler olmuş, ma­halle sayısı yedi olarak tesbit edilmiştir. Bunun sebebi Dışkale’nin nüfus bakımın­dan büyümesi ve varoştaki bir kısım ma­halleleri de içine almasıdır. Rum, Ermeni, Rus, Çerkez ve yahudilerden oluşan gay­ri müslimlerden Rum ve Ermeniler’e ait on dört mahalle yer alıyordu. Rus, Çerkez, yahudi ve 1542’de varlıkları tesbit edilen Trabzonlu cemaati ise topluluk şeklinde herhangi bir mahalle adı belirtilmeksizin kaydedilmişti. Gayri müslim unsurlar Dış­kale’de yaşıyorlardı. 1520’de müslümanlar 5650, Ermeniler 7360. Rumlar 2760. diğerleri 730 dolayında nüfusa sahiptiler. 1547’de özellikle müslüman nüfusta ar­tış olduğu ve müslümanların en kalaba­lık topluluğu oluşturduğu dikkati çeker. 7420 dolayına ulaşan bu nüfusa karşılık Ermenilerin 5780, Rumlar’ın 2400, di­ğerlerinin ise 700 dolayında nüfusu vardı. Genel nüfusta belirli bir düşüş olmakla beraber müslüman sayısındaki artış dışa­rıdan şehre yönelik göçlerin bir sonucu olmalıdır. Kefe bu durumunu XVI. yüzyıl boyunca korudu. XVII. yüzyılda nüfusu biraz daha arttı. Yüzyılın ortalarında bu­rada 4000 hâne (20.000 kişi) tesbit edil­mişti. Evliya Çelebi müslümanların sek­sen mahallede oturduklarını yazar ve Er­meni, Rum, yahudi topluluklarıyla birlik­te toplam mahalle sayısının 12O’ye ulaş­tığını belirtir. Şehirdeki toplam hâne sa­yısını 9060 olarakverir. Fakir Tatarlar’ın topraklı varoşta çadırlarda yaşadıklarına da temas eder. Ona göre burada on bü­yük cami, elli mescid, 1010 dükkân, kırk üç han vardı. Büyük camiler içinde Şehza­de Süleyman Camii, Müftü Camii, Yenicami, Gölbaşı Camii, Tacir Hacı Nebi Camii, Kulekapısı Camii’nin adlarını sayar. Şehirde 167dalda üretim yapan meslek grupları faaliyet gösteriyordu, fakat özellikle ticarî faali­yetler ön plandaydı.

Kefe’nin bir ticaret şehri olması dolayı­sıyla çok işlek limanı, iskelesi ve gümrü­ğü bulunmaktaydı. Kefe Gümrüğü Os­manlı Devleti’nin dört gümrük bölge­sinden biriydi. Kefe’de Osmanlı klasik sisteminin teme­lini teşkil eden timar mevcut değildi. Bu­nun yerine XVI. yüzyıla kadar emanet, da­ha sonra iltizam usulüyle işletilen mukataa sistemi vardı. Kırım hanlarının sâlyâneleri dahil olmak üzere sancağın askerî ve idarî personeline yıllık ve üç yıllık za­manlara göre oluşturulan sancak bütçe­lerine göre maaş veriliyordu. Kefe’nin kefevî denilen ve değeri osmânî akçeye gö­re belirlenen parası mevcuttu. XVI. yüz­yılın başlarında osmânî akçeye göre 1/2 olan kefevî akçe asrın sonlarına doğru 1/ 48″e gerilemişti. Piyasa ile resmî kurlar arasında üç katına yaklaşan farklar mev­cuttu. Hassa tacirleriyle piyasa tüccarı arasında sürekli bir rekabet mevcut ol­duğundan karaborsa sık karşılaşılan bir olgu idi.

Azak ve Taman’dan Hazar’a kadar ge­niş bir hinterlandı olan Kefe, Deşt-i Kıp­çak’ın hayvansal ürünlerinin İstanbul’a nakledildiği yer olmakla dikkat çeker. İs­tanbul’un yağ ihtiyacı büyük çapta bura­dan karşılanıyordu. Rusya İçlerinden ge­len kürklerle büyük bir ticarî değeri olan esirler de Kefe vasıtasıyla naklediliyordu. Sancak gelirleri arasında en büyük pay gümrüğe aitti. Anadolu ile Karadeniz şe­hirleri arasında kurulmuş bulunan çok yönlü örgütlü iktisadî ve ticarî ilişki Kefe vasıtasıyla Kuzey Karadeniz’i de ihtiva ediyor, Osmanlı iktisadî şebekesinin ku­zey ayağı Kefe ve mülhakatına bağlı bu­lunuyordu. Kefe, Anadolu’nun yünlü ve pamuklulardan oluşan tekstil ürünlerini kuzeye, kuzeyin deri ve Azak denizinin zengin balık ürünlerini İstanbul’a ve Ana­dolu’ya ulaştıran antrepo durumundaydı.

XVII. yüzyılda Kefe sık sık Kazak ve Rus saldırılarına mâruz kaldı, bu yüzden kale surları birkaç defa tahkim edildi. Osman­lı – Rus savaşları sırasında Mayıs i 736’da Rus ordusunun saldırısına uğradı. Bu se­beple Kefe, Ruslar’a karşı oluşturulan Kı­rım seraskerliğinin ana üssü oldu. 1768 savaşı sırasında Ruslar tarafından işgal edildi  Şehrin Türk ahalisi Kırım iç­lerine ve Anadolu’ya kaçtı. Bu esnada Kefe’nin nüfusu 20.000 dolayındaydı ve 50 kadar cami, elli altı kilise bulunuyordu. İkinci Rus saldırısı ve işgali 1777’de ger­çekleşti ve Ruslar anlaşmaya rağmen Ke-fe’yi ellerinde tuttular. 1783’te Kefe kesin olarak Rus hâkimiyeti altına girdi. Bu sıra­da şehirde yirmi dokuz cami, on üç Rum, yirmi iki Ermeni kilisesi, 694’ü Türkler’e ait olmak üzere 813 evin mevcut olduğu tesbit edilmişti. II. Katerina şehrin adını Theodosia (Rusça Feodosia) olarak değiş­tirdi. Fakat Kefe adı kısa süre için de olsa kullanılmaya devam etti. Şehirdeki Türk nüfusu gerek gönüllü gerekse zorla göç ettirildi. Böylece Kefe kalabalık bir şehir olmaktan çıkıp harap bir taş yığını hali­ne geldi. 1800’lerde burayı ziyaret eden Clarke, Rus yıkımına bizzat şahit olmuş, Kefe”de yalnız elli haneden müteşekkil bir nüfus bulunduğunu belirtmiştir. Rus­lar, ayrıca birçok cami ve mescidi yıkarak buradan elde ettikleri kurşunu silâh ve teçhizat imalinde kullandılar.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru nüfus ya­vaş da olsa artış gösterdi. 1897’de şehir­de 27.238 kişinin yaşadığı tesbit edilmiş­tir. Bunun ancak 3000 kadarını Kırım Türkleri oluşturuyordu. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından işgal edilen Kefe bugün Ukrayna’ya bağlı 80.900 nüfusa sahip (1998 tah.) bir gıda sanayi merkezi (özellikle balık konserveciliği), balıkçılık limanı ve sayfiye şehridir. Kefe’de tarihî surların bir bölümü hâlâ ayaktadır. Ayrıca Osmanlı döneminden kalma birkaç cami bugüne ulaşmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski