Kehf Suresi Nedir, Kaç Ayet, Kaçıncı Sure, Hakkında Bilgi

Kehf Sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in on sekizinci sûresi.

Mekke döneminde Gaşiye sûresinden sonra nazil olmuştur. 28, 83 ve 101. âyet­lerin Medine’de indiği yolunda rivayetler varsa da âyetlerin muhtevası ve üslûbu bu rivayetlerin sıhhati konusunda şüphe uyandırmaktadır. Adını, 9-26. âyetlerde yer alan Ashâb-ı Kehf kıssasındaki kehf (mağara) ke­limesinden almıştır. 110 âyet olup fasıla­sı ı harfidir.

Nüzul sebebiyle ilgili şöyle bir rivayet kaydedilmektedir: Peygamberlik konu­sunda bilgisi olmayan Kureyş müşrikleri, Hz. Muhammed’in peygamberlik iddia­sıyla ilgili bilgiler almak üzere kıssacılığı ile tanınan Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebû Muayt’ı yahudi âlimlerine göndermişler. bu âlimler de Hz. Muhammed’e Ashâb-ı Kehf, yeryüzünün doğu ve batısına giden kişi ve ruh konularında soru sormalarını, eğer bunları bilirse ona inanıp uymalarını tavsiye etmişlerdir. Resûl-i Ekrem bu so­rulara cevabını bir gün sonra vereceğini bildirmiş, fakat “inşallah” demeyi unut­muştu. Beklediği vahiy gelmeyince müş­rikler aleyhinde konuşmaya başlamış, Hz. Peygamber büyük bir sıkıntıya düşmüş­tü. On beş gün sonra da, “Allah izin verir­se demedikçe hiçbir şey için şu işi yarın yapacağım deme [âyet 23-24] mealin­deki uyarının da yer aldığı Kehf sûresi nâzil olmuştur. Elmalılı Muhammed Hamdi bu rivayette adı geçen râvilerden birinin tanınan bir kişi olmaması, söz konusu sorulardan üçüncüsünün daha önce nazil olan bir sûrede [İsrâ 17/85] açıklanmış olması gibi sebeplerle rivayetin ihtiyatla karşılan­ması gerektiğini ifade eder.

Sûrenin muhtevasını yedi bölüm halin­de ele almak mümkündür. İlk bölümde [âyet 1-8] insanlara doğruyu anlatıp iman eden ve sâlih amel işleyenlere ilâhî rah­meti, inanmayanlara da içine düşecekleri azabı bildirmek üzere Kur’an’ı gönderen Allah’ın hamdedilmeye lâyık olduğu belir­tildikten sonra O’na çocuk edinme isna­dında bulunanların sözlerinin büyük bir yalan olduğu ifade edilmektedir. Bu âyet­ler, melekleri Allah’ın kızları sayan putpe­rest Araplar’m bâtıl inançlarını reddet­mektedir. Ardından gelen âyetlerde in­sanların Kur’an’a inanmamaları sebebiyle üzüntü duyan Hz. Peygamber teselli edil­mekte, ayrıca yeryüzünün insanların sı­nanmasına uygun bir ortam olması için süslenip çekici hale getirildiği bildirilmek­tedir.

İkinci bölümde [âyet 9-26] geçmiş dö­nemlerde putperest bir kavim içinde Al­lah’ın varlığına ve birliğine inanan, bu inançlarını açıkça dile getirip putperestlige karşı çıkan ve öldürülmekten yahut inançlarını değiştirmeye zorlanacakların­dan korkup bir mağaraya sığınan birkaç gençle İlgili Ashâb-ı Kehf kıssası yer al­maktadır.

Sûrenin üçüncü bölümünde (âyet 27-49) dünya ve âhiret hayatı karşılaştırılıp insanlara öğüt verilmektedir. Gerçek sığı­nağın Allah olduğunu, O’nun rızâsını is­teyerek sabredip dua etmek gerektiğini, böyle yapanların cennette mükâfatlarını alacaklarını belirten âyetler içinde bunları pekiştirmek üzere iki örnek verilmekte­dir. Bunların ilkinde, kendisine diğer ni­metler yanında iki güzel bahçe de verilen gururlu ve bencil bir kişiyle gerçek bir mümin arasında geçen bir diyalog ve âhi­ret sorumluluğuna inanmadığı belirtilen bencil kişinin akıbeti anlatılmaktadır. Tef­sirlerde [598] bun­ların gerçek kişiler olup olmadığı tartışıl­mıştır. Bazı rivayetlerde sözü edilenlerin Mahzûm kabilesinden iki kardeş veya İsrâiloğullan’na mensup iki kişi olduğu ileri sürülmüşse de burada önemli olan âyet­lerin verdiği mesajdır. İkinci örnekte, dün­ya hayatı gökten indirilen yağmura ben­zetilip bu sayede bitkilerin geliştiği, an­cak arkasından rüzgârın savurduğu çer-çöp haline dönüştüğü ifade edilerek bü­tün nimetleriyle geçici olan dünya haya­tının ebedî âhiret hayatını kazanmanın bir vasıtası olarak değerlendirilmesi ge­rektiğine dikkat çekilmiştir.

Dördüncü bölümde [âyet 50-59] Al­lah’ın meleklere Âdem’e secde etmeleri yönündeki buyruğuna İblîs’in uymadığı bildirildikten sonra peygamber gönder­mek, kitap indirmek gibi ilâhî nimetlere atıf yapılarak kulların bu nimetlere şü­kürle karşılık vermeleri istendiği ifade edilmektedir.

Sûrenin beşinci bölümünde [âyet 60-82] Mûsâ ile kendisine rahmet ve hikmet verilmiş olan bir kişinin kıssası anlatılmaktadır. Hz. Mûsâ, müfessirlerin Hızır olduğunu söyledikleri bu kişinin ilminden faydalanmak için yapacağı yolculukta ona arkadaş olmayı teklif etmiş, o da sabırsız­lık gösterip yaptıklarının sebebini sorma­ması şartıyla bunu kabul edeceğini belirt­miş, Musa’nın buna rızâ göstermesiyle yolculukları başlamıştır. Arkadaşı önce bindikleri gemiyi delmiş, arkasından bir çocuğu öldürmüş, daha sonra da uğradık­ları kasabanın halkı kendilerini misafir et­mediği halde orada yıkılmak üzere olan bir duvarı düzeltmiştir. Her defasında sö­zünde durmayıp bu yaptıklarının sebebini soran Musa’ya arkadaşı artık beraberliklerinin sona erdiğini söylemiş, ilk bakışta yanlış gibi görünen davranışlarının ger­çek sebeplerini anlatmıştır. Bu âyetlerde olayların gözlemlenenlerin dışında başka sebepleri, anlamlan ve amaçlarının bulunabileceğine işaret edil­mektedir. Tasavvuf ehli, 65. âyette geçen bir deyimi kullanarak ledün ilmi dedikleri bâtınî bilgi türü ve alanının geçerliliği ko­nusunda buradaki âyetleri delil gösterir­ler.

Altıncı bölüm [âyet 83-101] Zülkarneyn kıssasıyla İlgilidir. Âyetlerde kendisine ik­tidar ve ihtiyaç duyduğu her şey için va­sıta verildiği bildirilen Zülkarneyn’in ön­ce batıya, sonra doğuya gidip karşılaştığı toplulukları uyardığı, ardından iki dağ arasına ulaştığında Ye’cûc ve Me’cûc’ün kendilerine zulmettiğini söyleyen bir ka­vimle karşılaşıp onlar için saldırılara karşı korunmalarını sağlayacak bir set yaptığı bildirilmektedir. Ayrıca kıyametin kopma­sına ve sûrun üfürülmesine. Ye’cûc ve Me’cûc gibi saldırgan toplulukların kıya­mette azapla yüz yüze geleceğine temas edilmektedir.

Yedinci bölümde[âyet 102-110] Allah’ı ve âhireti inkâr edenlerin dünyadaki ça­balarının boşa gidip acıklı bir azaba uğrayacakları, iman edip iyi davranışlarda bulunanların ise firdevs cennetine gire­cekleri belirtilmekte, ilâhî ilim ve hikme­tin enginliğine işaret edilmektedir. Sûre, rablerine kavuşmayı ümit edenlerin O’na ortak koşmaksızın iyi ve erdemli işler yap­malarının şart olduğunu bildiren ifade­lerle sona ermektedir.

Allah’ın oğul edinmekten münezzeh ol­duğu, rahmetinin bir sonucu olarak ka­tından peygamber ve kitap gönderdiği, kıyamet ve âhiretin hak olup inanan ve iyi amel işleyenlerin mükâfat, şirke düşüp gururlanan ve azgınlık yapanların ceza göreceği gibi temel konuların vurgulan­dığı Kehf sûresinde bu hususlar bazı kıs­salarla pekiştirilmiş, insanların inanıp her türlü taşkınlıktan kaçınarak hak ve ada­lete bağlı kalmaları teşvik edilmiştir.

Hadis kaynaklarında Kehf sûresini oku­yanların deccâlin şerrinden korunacakla­rına dair rivayetler yer almaktadır. Bu ko­runma bazı rivayetlere göre sûrenin ilk âyetlerinin bazılarına göre ise son âyet­lerinin okunmasıyla gerçekleşir. Diğer taraftan sûrenin belli bölümlerini okuyan yahut ezberleyenler için bunun kıyamet gününde nur olacağı. cuma günü bu sûreyi okuyanların iki cu­ması arasında işlediği günahların bağış­lanacağı gibi rivayetler bulunmaktadır ancak bu rivayetlerin güvenilir olmadığı belirtilmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski