Keldaniler Kimdir, Tarihi, Tarihte Keldaniler, Hakkında Bilgi

Keldânîler. Batı Sâmî kavimlerinden Arâmîler’in bir koiu olup isimlerini yaşadıkları Kaide bölgesinden alan kabileler topluluğu.

Milâttan önce II. binin sonunda Gü­ney Mezopotamya’ya gelen ve zamanla Yeni Babilonya İmparatorluğu’nun hâkim sınıfını teşkil eden bir kavimdir. Keldânîler’le ilgili en eski referans olan, milâttan önce IX. yüzyıla ait Asur krallık yazıtların­da, Fırat ile Dicle nehirleri boyunca Pers körfezinden Babilonya’nın güney şehirle­rine kadar uzanan bölgeye Kaldu. orada yaşayanlara da Kaldai denilmekte. Grekçe kaynaklarda ise bu bölgeden Chaldaia, orada yaşayanlardan da Chaldaioi diye bahsedilmektedir. Bulundukları bölgelere göre farklı isimler alan Asurlular’la Keldânîler ve Süryânîler aynı kökten gelen kavimlerdir. Aslında aynı kavmin monofizit inancı benimseyenlerine Sür­yânî, Nestorius’un görüşlerini kabul eden­lere Nesturi veya Asuri. Nestûrî iken Ka­tolik olup Roma’ya bağlananlara da Keldânî denilmektedir. Katolikliği benimse­yip Roma’ya bağlanan Nestûriler’i ifade eden Keldânî adlandırması Batı menşeli­dir. Papalık, Sâsânî İmparatorluğu top­raklarında yaşayan Nestûrî hıristiyanlardan Katolikliği benimseyip Roma’ya bağ­lananlara Keldânî adını vermiştir. Roma’­ya bağlanmayanlara ise Nestûrîler veya Asurîler(Assyrians) denilmektedir. Çoğun­lukla Doğu Asuri kilisesi mensubu olan Urmiye ve Hakkâri bölgesi kabileleri ken­dilerini Asuri, Ninevâ ve çevresinde yaşa­yanlar Keldânî, Kuzey Mezopotamya, Gü­neydoğu Anadolu ve Suriye’de yaşayanlar ise Süryânî diye adlandırmaktadır. Akkadca kaynaklarda Kaldu, Kaldû ve Kaldaya olarak geçen bu kelime Babilonya dilinde Kasdu, Eski Ahid’de Kasdim şeklindedir. Kelime, bu etnik grubun isim babası ola­rak kabul edilen ve Hz. İbrahim’in kardeşi Nahor’un çocuklarından biri olan Kesed’e bağlanmaktadır. Rabbinik kaynaklarda Kaldiyyim ve Kalda’ei şekil­leri de yer almaktadır. Keli­menin Ârâmîce şekli Kasdai ve Kasdayadır. Türkçe’de Kaideliler veya Keldânîler diye anılan bu kavimden Arapça kaynak­larda Keldâniyyûn diye söz edilmektedir. Eski Ahid’de Kai­de ve Keldânîler kelimeleri, Babilonya ve Bâbilliler’le eş anlamlı olarak ayrıca Ârâ-mî anlamında da kullanılmıştır. Daniel kitabında bu kelime bazan Bâbilliler bazan da Yunanca’daki Chaldaioi gibi “müneccim ve sihirbaz” an­lamında geçmektedir. BabMonya’da Keldânî kelimesi Bel-Marduk rahibi anla­mında idi, zira merkezde dinî görevleri Keldânîler üstlenmişlerdi. Bu kelime, İskender’in ölümünden sonra Yunan ve Romalı yazarlar tarafından mü­neccim ve kâhinleri ifade için kullanılmış­tır. Ninevâ’daki krallık arşivinde Yeni Asur kralları dönemi Keldânî-Asur ilişkilerine dair mektuplar bulunmakla birlikte Keldânîler tarihinin Asur İmparatorluğu’nun çöküşüyle sona eren ilkdönemleriyle ilgi­li çok az bilgi vardır. Bu konudaki ilk atıf Asur Kralı ll.Aşurnasirpal’e (m.o. 883-859) ait bir yıllıkta yer almaktadır, ili. Sal-manasar (858-824) yıllıkları, kabileler ha­linde yaşayan Keldânîler’in kabile taksi-matıyla ilgili bilgiler vermektedir, III. Salmanasar 8S0’de Kalde’yi almış ve “Kaldu denizi” dediği Pers körfezine kadar ilerle­miştir. Onun döneminde bu kabileler kü­çük krallıklara dönüşmüştü. II. Sargon (721-705) ve Sennacherib (704-681) dönemlerinde kabileler. Eski Ahid’de de kendisinden bahsedilen (İşaya, 39/1) Merodach-Baladan tarafından yönetilmiştir. 731’de Asur Kralı III. Tiglat-pileser’e bo­yun eğen Merodach-Baladan,Keldânî­ler’in Elamlılar ve İranlılarla iş birliği ya­parak Asurlular’ı yenmesi sonucunda 721 “de Babilonya tahtına geçmiş ve 710’a kadar hüküm sürmüştür. 703’te Sennac­herib. Babilonya-Elam ittifakını Nippur’da mağlûp etmiş, Asur Kralı Assurbanipal’in ölümünden (626) sonra Keldânî lideri Nabopolassar, Yeni Babilonya veya Keldânî hanedanlığını kurmuştur. Nabopolas-sar’ın oğlu II. Nebukadnezzar’ın saltanatı (605-562) Keldânî hanedanlığının en güç­lü dönemi olmuş ve bu hükümdar Fira­vun Neco’yu 605’te Karkemiş’te yenmiş. Kudüs’ü iki defa kuşatarak (597 ve 586) yıkmıştır. II. Nebukadnezzar’ın ve ondan sonra gelen Nabonidus’un (556-539) saltanatları sebebiyle Keldânî kavramı Bâbilli ile eş anlamlı hale gelmiştir. Keldânî saltanatı Mezopotam­ya’nın Ahamenîler tarafından 539’da alı­nışına kadar devam etmiş, bölge daha sonra Ahamenî (539-332), Büyük İskender (332-323), Selevki (312-171). Part ve Sâsânî (226-641) hâkimiye­tinde kalmış, nihayet müslümanlar tara­fından fethedilmiştir.

Keldânîler astroloji ve gökyüzüyle ilgili araştırmalarda diğer kavimlere göre çok ileri idiler. Bâbil bilimlerini, özellikle kâhin­liği tekellerinde tutan ve bunları milâttan önce II. yüzyıldan başlayarak bütün Akde­niz havzasına yayan Aşağı Mezopotamya-lı rahip, yazıcı ve kâhinlere Yunanlılar ve Latinler Kaideliler diyorlardı. Batı’nın bü­tün gizli bilim geleneği Keldânîler’i ata olarak kabul eder. Greko-Romen dünyası için Keldânîler her şeyden önce münec­cim idiler. Onlar astronomik gözlemler yapmak için çok katlı kuleler yapıyor, gök ve atmosferi incelemek suretiyle gelece­ğe yönelik kehanetlerde bulunuyorlardı. Doğu menşeli sihirbaz, büyücü ve münec­cimler arasında Keldânîler’in ayrı bir yeri vardı. Sumer-Akkad ilminin mirasçısı olan Keldânîler, Mezopotamya dinlerinin menşeine kadar giden birtakım formül ve uygulamaları bütün dünyaya yayıyorlardı.

Dilleri Ârâmîce olan Keldânîler’in konuş­tuğu lehçe Yeni Bâbil döneminde gelişme ve yayılmasını sürdürmüş Babilonya’nın ortakdili olan Akkadca’nın yerini almıştır. Eski Ahid on­ların dilinden Ârâmîce diye bahsetmekte­dir. Günümüzde Keldânîler. Eski Babilonya’nın ve Hz. îsâ’nın dili olan Ârâmîce konuşmaktadır.

Keldânîler daha ilk yüzyıllarda Hıristi­yanlığı kabul etmişlerdir. IV. yüzyıla ait Süryânî hıristiyan geleneğine göre havari Thomas, Hz. îsâ’nın seçtiği yetmiş kişi­den olan Mar Addai ile (Thaddeus) talebe­leri Mar Mari ve Mar Agai Mezopotamya ve Pers ülkesinde faaliyet göstermiş, böylece Hıristiyanlık 1. yüzyılın ortalarından itibaren Batı Süryânîleri’nin. II. yüzyılın ortalarından itibaren de Urfa (Edessa) yo­luyla Doğu Süryânîleri yani Keldânîler’in yaşadıkları bölgede yayılmıştır. III. yüzyıl­da Hıristiyanlık Sâsânî Devleti’nin merkezi olan Seleucia-Ctesiphon’a ulaşmış ve Mar Phafa (Papa) tarafından burada bir pisko­posluk kurulmuş, Keldânî ve Süryânî kili­selerinin başlangıcını teşkil eden bu ge­lişmeler sonucunda III. yüzyılın sonuna kadar Urfa’ya bağlı olan Mezopotamya hıristiyanları bu piskoposluk etrafında toplanmıştır.

Sâsânîler’İn Zerdüştlüğü devlet dini ka­bul etmeleri ve hıristiyanları din değiştir­meye zorlamaları üzerine bölgenin hıristiyanlan bir taraftan Sâsânîler’İn, diğer taraftan Bizans’ın baskısı altında kalmış, ancak I. Yezdicerd döneminde (399-420) baskı durmuş ve 410’da Seleucia’da top­lanan konsil I. İznik Konsili kararlarını ka­bul etmiş, Seleucia-Ctesiphon piskopos­luğu Doğu kilisesi patriklik/ katolikosluk merkezi olmuş ve piskopos patrik yerine katolikos unvanını almış, 424’te Markab-ta Sinodu Pers kilisesinin bağımsızlığını ilân etmiştir. Bizans’ın doğusundaki top­raklarda yaşayan ve imparatorluktan ay­rılarak millî bir kilise meydana getiren hıristiyanlar Doğu kilisesi diye adlandırılmakta, Doğu Kelimesiyle Bizans’ın doğu­sunda kalan ve günümüzde Irak, İran ve Güneydoğu Anadolu’dan oluşan bölge an­laşılmaktadır. Bölgedeki Hıristiyanlık V. yüzyılda Nestorius’un fikirlerinin benim­senmesi sebebiyle Nesturi, XIX. yüzyıldan itibaren de Asurî kilisesi şeklinde adlan­dırılmıştır.

Nestorius’un Hz. İsa’nın tabiatı ve şah­siyetiyle ilgili görüşleri sebebiyle aforoz edilmesi üzerine onun görüşlerini benim­seyenler Bizans İmparatorluğu sınırları dışına kaçarak Pers İmparatorluğuma sığınmışlar, Nestûrîlik İran hıristiyanlan arasında yayılmış. Doğu kilisesinin doğu kısmının önemli bir bölümü, özellikle de daha ilk yüzyıllarda hıristiyan olan Keldâ-nîler, Efes Konsili’ni (431) kabul etmeye­rek Nestûrîliğe girmiştir. 451 Kadıköy Konsili sonrasında Batı Süryânîleri’nin monofizit oluşu neticesinde Antakya pat­rikliğinin kalan kısmıyla da irtibat kesil­miş, Seleucia Konsili’nde(48ö) Pers kilise­si resmen Nestûrîliği benimsemiş, 497ve 544 konsilleri de bu karan teyit etmiştir. 637’de bölge müslümanlarca fethedil­miş, Abbâsîler’in Bağdat’ı başşehir yap­maları üzerine 762 yılında katolikosluk Bağdat’a nakledilmiş, Nestûrî Katolİkosu I. Timotheus, Abbasî Halifesi Mehdi-Billâh ile dinî konularda fikir alışverişinde bulunmuştur.

Haçlı seferleri esnasında Batılı misyo­nerlerin faaliyetleri sonucunda Doğu ve Batı kiliseleri arasında temaslar başlamış, Keldânî topluluğunun papalıkla münase­betleri de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Roma ile temasa geçen ilk Nestûrî patriği 1226-1257yıllannda görev yapan V. Sabrişo (İbnü’l-Mesîhî) olmuştur. Kıbrıs Nestû­rî başpiskoposu ve beraberindeki Nestû-rîler 1445’te Katolikliği benimsemişler, ancak Keldânîler’in Katolikliği kabul ede­rek Roma’ya bağlanmaları çok daha son­ra XVI. yüzyılda gerçekleşmiştir. 1552’de seçilen yeni patrik VII. Şimon (Şemun) Bar- Mama’yı tanımayan bazı Nestûrîler patrik olarak Yuhanna Sula-ka’yı seçmişler, Roma’ya giden Sulaka Ka­tolikliği kabul etmiş ve 20 Şubat 1553’te Papa III. Julius tarafından VIII. Şimon adıyla patrik ilân edilmiş, böylece Keldânî Katolik kilisesi resmen kurulmuştur. Su-İaka 12 Kasım 1553’te patriklik merkezi olan Diyarbekir’e dönmüş, aralık ayında sultandan Keldânî milletinin başı olduğu­na dair beratı almış, 1555’te öldürülmüş­tür. Diyarbekir, Mardin ve Siirt bölgesi Ro­ma ile birleşme hareketinin merkeziydi.

Urmiye, Salamas ve Hakkâri bölgesinin Batı misyonerleriyle irtibatı yoktu. Rab-ban Hormizd Manastın’ni da kapsayan Ninevâ bölgesiyle Musul ovasının yerleşim merkezleri ise bu iki akımın çatışma ala­nını teşkil ediyordu. Roma’nın Doğu ki­lisesine nüfuzu ve doğrudan kendisine bağlı Katolik Keldânî grupların ortaya çıkması Doğu kilisesini büyük bir kaosun içine sürüklemiş, patriklerden bazıları Ka-toliklik’le Nestûrîlik arasında gidip gel­miştir.

Sulaka ile birlikte Keldârıîler arasında biri Katolik Sulaka’nın, diğeri Nestûrî Şi­mon VII. Bar Mama’nin halefleri olmak üzere iki patriklik varlığını sürdürmüştür. Sulaka’nın ardından patriklik merkezi Ab-dişo IV. Mârûn ve IV. MarYabalaha dö­nemlerinde Siirt, IX. Mar Şimon Denha döneminde Urmiye. X. Şimon ve XI. Şi­mon zamanında Salamas, XII. Şimon döneminde ise tekrar Urmiye olmuştur. 1662’de patrik olan XIII. Şimon Denha, Katolikliği terkederek Nestûrîliğe dön­müş ve piskoposluk merkezini Koçanis’e [Hakkâri’nin 6 km. kuzeyinde şimdiki Ko­nak] taşımıştır. Günümüz Nestûrî kilisesi patrikliği bu yolla devam etmiş, XIII. Şimon’dan sonra Şimon ortak adını taşıyan ve XIV. Şimon’dan XXI. Şimon’a kadar de­vam eden diğer patrikler görev yapmış­lardır. Günümüz Doğu Asurî (Nestûrî) kili­sesi patriği Chicago’da ikamet eden İV. Mar Denha’dır.

Öte yandan Diyarbekir Nestûrî Başpis­koposu I. Yûsuf’un 1672’de Katolikliğe girmesi ve 1681 ‘de Papa XI. Innocentten patrik unvanı almasıyla Sulaka silsilesi Katolikliği devam etmiş ve kendisi Diyar­bekir Keldânîleri’nin katolikosu olmuştur. Halefi II. Yûsuf ise Papa XI. Clement’ten Babilonya patriği unvanını kullanma yet­kisini almıştır. Yûsuf adını taşıyan beş patrik 1828 yılına kadar Diyarbekir’de gö­rev yapmıştır.

1828’de papalık o zamana kadar de­vam eden iki patrikliğin doğru olmadığını belirterek Babilonya patrikliği unvanını taşıyan tek patriklik ve patriklik merke­zinin de Musul olacağını belirtmiş, Diyar­bekir patrikliğini ilga etmiş, Rabban Hor­mizd Nestûrî Katolikosu XIII. Elias’in ye­ğeni olup 1778’de Katolik olan Musul Pis­koposu Yohannan VII. Hormizd (Hormez), 1830’da Papa VIII. Pius tarafından patrik­lik merkezi Musul olmak üzere Keldânî Katolikleri’nin patriği olarak tayin edil­miştir. 1947’de patrik olan VII. Yûsuf Ganima ile patriklik merkezi Bağdat’a inti­kal etmiştir. Günümüzde 1989’da patrik olan I. Raphael Be Davveed bu görevi sürdürmektedir.

Hıristiyanlıkta Bizans İmparatorluğu’ndan ayrılan çeşitli kiliseler ibadet hayat­larını kendileri organize etmişlerdir, bu ise farklı ibadet usullerinin (rit) ortaya çık­masına yol açmıştır. Katolik kilisesince kanonik sayılan on sekiz ritten biri de Kel­dânî ritidir. Bu âyin usulü Nestûrî ve Ka­tolik Keldânîler arasında ortaktır ve Doğu kiliselerindeki diğer âyin usullerine göre daha sadedir. İbadet dili Ârâmîce’dir (Do­ğu Süryânîcesi). Yedi dinî sır (sakrament) kabul edilir. Din adamları sınıfı diyakon (şemmas/şemaşa), papaz (qasisa,abuna) ve piskopostan (matran) oluşmaktadır.

Günümüzde Keldânî Katolik kilisesi mensuplarının sayısı 1-1.5 milyon civarın­dadır; bunlar Irak, Suriye, İran, Türkiye, Mısır, Amerika ve Gürcistan’da yaşamak­tadır. ISO.000 Keldânî ise Amerika’dadır, bunların da 100.000’i Detroit’te bulun­maktadır. Türkiye’deki Keldânîler’in sa­yısı oldukça azdır (500 ile 1000 arasında) ve genellikle Diyarbakır, Mardin, Mersin ve İstanbul’da yaşamaktadırlar. Keldânî Katolik kilisesinin sekiz başpiskoposluğu ve altı piskoposluğu vardır. Diyarbakır Başpiskoposu Paul Karataş’tır ve ikamet yeri İstanbul’dadır.

Keldânîler’den İslâmî kaynaklar da bah­setmektedir. İbnü’n-Nedîm eski KeldânîIer’in ilkBâbil dönemi halkından oldukla­rını belirtmekte, fakatel-Fihrist adli ese­rinin Harranlı putperestlerden bahsettiği dokuzuncu bölümüne Harrânî Keldânîler Harranlı Sâbiîler veya Keldânî Sâbiîler ve Keldânî düalistleradını vermektedir. Diğer taraftan İbn Vahşiyye el-Keldânî ve onun Kitâbü Mezâhibi’l-Keldâniyyîn ii’l-eşnâm adlı eserinden Mes’ûdîde Keldâniyyûn diye bilinen Bâbil krallarından bahset­mektedir. İbn Haldun, Keldânîler’in sihir ve büyü ile meşguliyetlerine temas etmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi
vikipedi

Daha yeni Daha eski