Kemah -Erzincan- Tarihi, Nüfusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kemah. Erzincan İline bağlı ilçe merkezi.

Fırat (Karasu) vadisinin sol kıyısında de­nizden 1100 m. yükseklikte yer alır. Şeh­rin ne zaman kurulduğu ve adının nere­den geldiği kesin olarak bilinmemekte­dir. Bizans kaynaklarında adı Kamakha şeklinde kaydedilir; İslâm kaynaklarında Kemah Kemh ve Süryânî-ce’de Kamah şeklinde belirtilir. Osmanlı kaynaklarında ise Kemah olarak geçer.

Ortaçağlarda önemli bir kale olarak adı geçen Kemah ve yakın çevresinin tarihi antik dönemlere kadar inmekle birlikte kale ve şehrin bu çağda mevcut olduğu­na dair kesin bilgi yoktur. Askerî bir istih­kâm şeklinde ortaya çıktığı ve coğrafî ba­kımdan uygun bir konumda bulunması sebebiyle önem kazandığı anlaşılan Ke­mah ve yöresi Sâsânîler’le Bizanslılar ara­sında birkaç defa el değiştirdi. Kemah’a yönelik ilk Arap akınları İslâmiyet’in orta­ya çıkışından kısa bir süre sonra başladı. Bu akınlar sırasında önce 59’da (679), ardından 91’de (710), daha sonra 105’te (723-24) zaptedildi. Halife Ebü’l-Abbas es-Seffâh’ın emriyle 133’te (750-51) Ebû Ca’fer el-Mansûr, Bizans kuşatmasına karşı şehri tahkim etti ve buraya muha­ripler yerleştirip bir üs olarak kullanıldı. Bununla beraber 754-755’te Bizans İm­paratoru V. Konstantinos’un hâkimiyetin­de olduğu anlaşılan şehri, Halife Ebû Ca’­fer el-Mansûr tarafından görevlendirilen Abbas b. Muhammed b. Ali el-Abbas 149′-da (766) fethetti. Ardından Bizans’ın eli­ne geçen şehir 177’de (793) tekrar müs-lümanlar tarafından alındıysa da Halife Emîn devrindeki iç karışıklıklar esnasın­da kaybedildi. Ancak Abdullah b. Tâhir burasını Me’mûn zamanında yeniden al­dı (214/829). Tekrar Bizans hâkimiyetine giren şehir 231 (846) yılı civarında ele ge-çirildiyse de bu durum süreklilik göstermedi ve bundan sonraki dönemlerde Bi-zanshlar’ın idaresi altında kaldı.

Kemah yöresi XI. yüzyılın ortalarına doğru Türk akınlarına sahne oldu. Ancak şehrin Türkler’in idaresine girmesi 1071 Malazgirt zaferinin ardından gerçekleşti. Alparslan’ın kumandanlarından Mengü-cük Gazi Kemah ile Erzincan, Divriği ve Şarkîkarahisar (Şebinkarahisar) yöresine kısa sürede hâkim oldu ve kurduğu Mengücüklü Beyliği’ne Kemah’ı merkez yaptı. Kemah’ın beylik merkezi olmasında hem müstahkem kalesinin hem de ticaret ve kavşak yolu üzerinde bulunmasının önem­li rolü vardı. Mengücük Gazi’nin yerine ge­çen oğlu İshak Bey’in 1142’de vefatı üze­rine Kemah’ın kısa bir süre Dânişmedli-ler’İn eline geçtiği anlaşılmaktadır. Bu sırada ikiye ayrılan beyliğin bir kolu Erzin­can’da, diğer kolu Divriği’de hüküm sür­meye başladı. Kemah beyliğin Erzincan koluna bağlandı. Beyliğin Kemah-Erzincan kolu, Kemah’ı bir süre kuşattıktan sonra ele geçiren I. Alâeddin Keykubad tarafından 625 (1228) yılında Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katıldı. Selçuklulardın İlhanlı-lar’a yenildiği 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonraki yıllarda Kemah, Anadolu’yu ken­di vesayetleri altına alan İlhanlılar’ın nü­fuz sahası içinde kaldı. İlhanlı hâkimiyeti­nin zayıflamasıyla Eretnaoğullan’nın ida­resine girdi. Bir ara Erzincan emîri olan Mutahharten’in eline geçti. Ardından Si­vas’a hâkim olan Kadı Burhâneddin Ah-med ile Mutahharten arasındaki şiddetli mücadelelere sahne oldu (796/1394). Bu mücadeleler esnasında Kemah Valisi Ha­cı Hasan, Kadı Burhâneddin’e bağlılığını bildirdi ve onunla birlikte hareket etti. Bir yıl sonra Kadı Burhâneddin’in Pulur sa­vaşında Mutahharten’e yenilmesiyle Ke­mah tekrar Erzincan Emirliği’ne bağlan­dı. Kadı Burhâneddin’in öldürülmesinden istifade ederek Sivas’ı alan ve ülkesinin sınırlarını Kemah ile Erzincan’a kadar ge­nişleten Yıldırım Bayezid. Timur’la iyi iliş­kiler içinde olan ve Timur’un Sivas’ı tah­rip ettiği sırada ona rehberlik eden Mu­tahharten üzerine yaptığı sefer sonucun­da Erzincan’la birlikte Kemah’ı da Os­manlı ülkesine kattı (803/1401); stratejik önemi dolayısıyla şehre Osmanlı muhafız­ları yerleştirdi. Kemah’ın Osmanlılar’ın eline geçmesi, Yıldırım Bayezid ile Timur arasındaki gerginliğin daha da artması­na sebep oldu. Timur, Yıldırım Bayezid üzerine yaptığı sefer sırasında Kemah’ı alıp tekrar Mutahharten’e verdi. Ardın­dan Karakoyunlular’ın eline geçen Ke­mah, Karakoyunlular’la Akkoyunlular ara­sındaki mücadelelere sahne oldu ve za­man zaman el değiştirdi. Akkoyunlu şeh­zadeleri arasındaki çatışmalardan da ol­dukça etkilenen şehir, bir ara Akkoyunlu Hükümdarı Karayülük Osman Bey’in oğ­lu Yâkub Bey’in kontrolü altına girdi. Ak­koyunlu idaresi 1473 Otiukbeli Savaşı’n­dan sonra da sürdü. Akkoyunlular’in za­yıflamasıyla Kemah ve yöresinde XVI. yüzyıl başlarında Safevî idaresi kuruldu. Kemah’ın Osmanlı yönetimine girme­si Yavuz Sultan Selim döneminde oldu.

1514’te Safevîler üzerine bir sefer düzen­leyen Yavuz Sultan Selim, sefer dönüşün­de kışı Amasya’da geçirip müstahkem bir kalesi olan Kemah’ın fethine Bıyıklı Mehmed Paşa’yı memur etti, padişahın da bizzat gelerek katıldığı kuşatma neti­cesinde Kemah Osmanlı idaresine girdi.[5 Rebîülâhir921 / 19 Mayıs 1515]

Daha sonra şehirde uzun süre önemli bir olay meydana gelmedi. Kemah ve yö­resi, Osmanlılardın İran’a karşı yaptığı se­ferler sırasında özellikle Rumeli gibi uzak bölgelerden bu seferlere katılan askerle­rin kışı geçirdikleri kışlak mahalleri ara­sında yer almaktaydı. Ancak yöre XVII. yüzyıl başlarında Anadolu’yu kasıp kavu­ran Celâli hareketlerinden etkilendi ve bunun sonucunda halkın bir kısmı yerle­rini terketmek zorunda kaldı. XVIII. yüzyılda şehirde önemli bir hadise cereyan etmedi. XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarındaki Ermeni isyanlarının birçoğu Kemah ve yöresinde de görüldü. Bu durum I. Dünya Savaşı sırasında tek­rarlandı. Bu savaş esnasında Kemah Rus işgaline uğramadıysa da hemen yakının­daki Erzurum ve Erzincan’ın işgali Ke­mah’ı da olumsuz etkiledi.

Kemah, tarihî süreç içinde daha çok müstahkem kalesiyle ön plana çıkan bir yerleşim yeriydi. Bu kalenin hangi tarih­te inşa edildiği bilinmemektedir. Kalenin alt zeminindeki ana kaya içine oyulmuş su kaynaklarına basamaklı tünelle ulaşıl­masından dolayı Urartular zamanında ya­pılmış olabileceği ileri sürülür. İdrîs-i Bit­lisi kaleyi temelinin yüksekliği ve muh-kemliği bakımından eşsiz olarak niteler. Celâlzâde Mus­tafa Çelebi de kalenin çevre vilâyetlerin kilidi ve sağlam yapılı olduğunu yazar. Evliya Çelebi ise beşgen şeklinde büyük ve sağlam, süslü bir yapı­ya sahip bulunduğunu belirtir. Şehrin müstahkem bir ka­lesinin olması fizikî olarak kale ile birlikte şekillendiğini ve geliştiğini gösterir. An­cak Kemah’ın Osmanlı idaresine girdikten hemen sonraki 922 (1516) tarihli tahrir­de şehirleşmenin temel birimi olan ma­halle adına rastlanmaması, bu gelişme­nin Osmanlı öncesinde değil Osmanlı dö­neminde olduğunun bir işareti sayılır. Bu­nun en önemli sebebi, şehrin Osmanlı idaresine girmeden önce sınır bölgesinde yer alması ve çeşitli beylik veya devletle­rin nüfuz ve hâkimiyet mücadelelerine sahne olmasıdır. Kemah’ın 937’de (1530) toplam dört mahallesi vardı. Bu mahalleler Cami, Ahî Ferec, Rumbacı ve Orta ad­larıyla anılmaktaydı. Mahallelerin ilk ikisi müslümanlara, diğerleri hıristiyanlara aitti.976 (1568) ve 1000(1591) yıllarında mahalle sayısı üçe inmişti ve 1530’da adına rastlanan Orta mahallesi kayıtlar­da yer almamaktaydı. Bu durum, muh­temelen Orta mahallesinin 1530″lardan sonra Rumbacı mahallesiyle birleşmesin­den ileri gelmiştir.

Osmanlı idaresine girdikten hemen sonra 1516’da Kemah şehrinin 1600 ci­varında bir nüfusu vardı. Bu nüfusun ya­rıya yakını müslüman, geri kalanı ise hıristiyandı. Ayrıca kalede 1000 civarında yeniçeri ve azap askeri bulunuyordu. Şeh­rin 1530’daki nüfusu yaklaşık 3500 civa­rındaydı. Bunun 1900 kadarı müslüman, diğerleri hıristiyandı. Müslüman nüfus içinde 714 nefer kale muhafızı vardı. Bir kısım sivil müslüman ahali (seksen yedi hâne, doksan altı mücerred) kaledeki muhtelif hizmetleri yapması karşılığında bazı vergilerden (avânz) muaf tutulmuş­tu. Hıristiyan nüfus içinde kaledeki hiz­metlerinden dolayı aynı tür vergilerden muaf olanlar da vardı.[153 hâne, elli üç mücerred] 1568″deki nüfus yaklaşık 3000. 159l’de ise 2500 kişi idi. Bu nüfu­sun 1530 yılına göre az olması, şehirdeki ve kaledeki muaf nüfusun tam olarak tesbit edilememesinden ileri gelmekte­dir. Evliya Çelebi’ye göre XVII. yüzyıl or­talarında kale içinde 600 kadar ev ve muhafız olarak da 500 asker mevcuttu. Kemah muhtemelen daha sonraki dönemlerde bu nüfusunu korudu. XIX. yüzyılın ilk yarısında şehirde 430 aile yaşamakta ve bunun çok az bir kısmını gayri müslimler (otuz Ermeni aîle) oluşturmaktaydı.

Kemah, daha çok askerî ve stratejik ba­kımdan ön plana çıkan bir kale özelliği ta­şıyordu. Bununla birlikte Osmanlı idaresi altında XVI. yüzyılda Trabzon. Hasankeyf ve Halep şehirleriyle ticarî ilişkileri geliş­meye başladı. Şehirde 1516 ve 1530 ta­rihlerinde bir boyahane, bir mum imalât­hanesi ve bir bozahane vardı. Boyahanenin mevcudiyeti şehirde tekstil ve doku­ma sanayi ürünlerinin ön planda oldu­ğunu gösterir. Nitekim Evliya Çelebi Ke­mah’ta dokunan çadır bezlerinin çok meşhur olduğunu belirtir. Bundan başka 1530 yılında şehirde muhtelif gıda ve meslek dallarının faaliyet gösterdiği 100 dükkân ve bir kervansaray mevcuttu. Şehrin Osmanlı İdaresine girdikten sonra mahallelerinden birinin Ahî Ferec adıyla anılması, buradaki esnaf zümresi üzerin­de Ahîlik teşkilâtının ve geleneğinin fonk-siyonuyla ilgili olmalıdır. Bu gibi ekono­mik faaliyetlerin yanında Kemah’a bağlı bazı köylerde tuzla bulunmaktaydı. Bu tuzlalar arasında özellikle Kömür köyün­de çıkarılan tuz oldukça kaliteliydi.

Şehirde Osmanlı öncesi dönemine ait bazı tarihî eserlerin inşa edildiği dikkati çeker. Bunların başlicasmı Mengücük Ahmed Gazi adına yapılan Melik Mengücük Gazi Zaviyesi, Muhammediye Zaviyesi ve Cemâliye Medresesi teşkil etmekteydi. Ayrıca Ahî Ferec ve Cami mahallelerinde birer cami ve ikişer mescid bulunmaktaydı.

Osmanlı idaresine girdikten hemen sonra Kemah bir sancak merkezi haline getirildi ve beyliğine de Karayçinoğlu Ahmed Bey tayin edildi. Bu sırada Kemah sancağı Kemah vilâyeti içinde yer almaya başladı. Buradaki vilâyet tabiri Osmanlı idaresinin yeni fethettiği bir bölgedeki geçiş sürecini yansıtmakta ve ‘”bölge” anlamına gelmekteydi. Ardından Diyarbekir beylerbeyiliğine ve çok geçmeden Rum beylerbeyiliğine bağlanan Kemah sancağı, 1535’te Erzurum beylerbeyiliği teşkil edilince buranın sancakları arasında yer aldı. 1 S30’da sancak iken Kemah’ın iki kazası vardı. Bunlardan biri merkez kaza durumunda olan Kemah, diğeri ise Erzincan’dı. Bu tarihte Kemah kazasına bağlı 291 köy ve 128 mezraa vardı. XVI. yüzyıl ortalarına doğru Kemah’ın Erzu­rum ve Bayburt’la birlikte bir sancak teş­kil ettiği ve Erzurum beylerbeyinin yetki sahası içinde yer aldığı görülmektedir. Bu yüzyılın ikinci yarısına ait sancak tevcih defterleri listelerinde sancak olarak adı geçmeyen ve bir kaza merkezi haline ge­tirildiği anlaşılan Kemah muhtemelen bu durumunu uzun süre korudu. Tanzi­mat’ın ilanıyla birlikte başlayan idarî re­formlar çerçevesinde Erzurum eyaletine bağlı Erzincan sancağının bir kaza mer­kezi olan Kemah 1867 vilâyet nizamna­mesinde yine Erzincan sancağına bağlı bir kaza merkeziydi. 1914 yılında Erzin­can sancağının, Cumhuriyet döneminde Erzincan vilâyetinin bir kaza merkezi ol­du.

Kemah’ın nüfusu 1927’de 1590 olarak tesbit edilmişti. 1935’te 2276 olan nüfus 1950’de 1917’ye düşmüştür. Daha sonra­ki yıllarda yeniden 2000’i. hatta 3500’ü (1990’da 3593) aşan nüfus yeniden gerileyerek 2000 yılı sayı­mının geçici sonuçlarına göre 2839’a düş­tü. Nüfusun giderek azalması, daha ziyade iş bulmak için Erzincan ve uzak şe­hirlere yapılan göçlerden ileri gelmekte­dir. Haydarpaşa-Kars arasındaki demir­yolu bağlantısı 24 Ağustos 1938 tarihin­de ulaştığı Kemah’tan geçerek Erzincan’a varmaktadır. Günümüzde on mahalleden meydana gelen Kemah’ta dokuz mahalle Fırat’ın sol yakasında, bir mahalle Fırat’ın sağ yakasında yer alır.

TDV İslâm Ansiklopedisi
vikipedi

Daha yeni Daha eski