Kemaliye Tarihi, Nüfusu, Neresi, Nereye Bağlı, Hakkında Bilgi

Kemaliye. Erzincan iline bağlı bir ilçe merkezi.

Doğu Anadolu bölgesinin batı ucunda Munzur dağlarının batı ucu ile onun batı­sındaki Sançiçek dağları arasına derin bir biçimde gömülmüş olan Fırat (Karasu) nehrinin sağ (batı) kıyısında kurulmuştur. Bu kesimde vadinin doğu (sol) yamacı Fı­rat vadisine (günümüzde Keban Barajı’nın kuzeye doğru uzanan dar körfezi) dik bir şekilde indiği halde vadinin batısındaki Hotar dağı (Sançiçekdağlarının doğu ucu) kademeler halinde ve nisbeten hafif bir eğimle gerileyerek burada küçük bir ka­sabanın kuruluş yeri için elverişli coğrafî şartları hazırlamıştır. Sözü edilen yerde kasabanın yüksek kesimlerinden çıkan Kadıgölü adlı, suyu gür bir kaynağın varlığı da yerleşmeyi kolaylaştıran ikinci bir coğrafî unsurdur. Zira bu gür kaynak yüz­yıllar boyunca buradaki yerleşme birimi­nin hayat kaynağı olmuştur. Kemaliye’nin eski adı olan Eğin de “kaynak” (pınar) an­lamına gelen “agn” (akn) kelimesinden tü­remiştir.

Ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinme­yen, Eskiçağlarda bir ara İran (Pers) ve Pontus hâkimiyetinde bulunan Eğin’in yer aldığı bölge, Pompeius’un Mithradates’i yenilgiye uğratması üzerine de Ro­ma hâkimiyetine girdi. Fakat Eğin ve çevresinin coğrafî durumu burayı yönetenlerin de kolaylıkla ulaşa­mayacağı bir yapıda olduğundan yöre za­man zaman başına buyruk hareket eden mahallî idarecilerin elinde kaldı. Roma İmparatorluğumun ikiye ayrılışından son­ra Doğu Roma’nın (Bizans) egemenliğine geçen topraklar Bizans döneminde müslüman Araplar’ın hücumuna uğradı. Ar­dından Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve Ak-koyunlular’ın eline geçti. Anadolu’da Sel­çuklu Devleti’nin kuruluşundan önce ve bu devletin zayıflamasını izleyen dönem­lerde mahallî yönetimler kısa süreli olarak Eğin ve çevresini ellerinde tuttular. Bu arada merkezi Harput olan kısa ömürlü Çubukoğulları Beyliği’nin sınırları içine de girmiş olduğu anlaşılmaktadır. Timur istilâsının ar­dından Çelebi Sultan Mehmed dönemin­de Osmanlı topraklarına katıldıysa da ke­sin hâkimiyet Yavuz Sultan Selim devrin­de Çaldıran Savaşı sonrası kuruldu. 924te (1518) Eğin, Diyarbekir eyaletinin Arap­kir livası sınırları içinde bir köy durumun­da bulunuyordu. 937(1530) tarihli kayıt­lara göre Eğin, Arapkir kazasının Arap­kir’den sonraki en büyük yerleşim yeriydi. Bu sıralarda 200 hâne, yetmiş yedi mü-cerred (bekâr) olmak üzere 1000-1200 dolayında nüfusu vardı. Bunun yarısın­dan daha az bir kısmını hıristiyanlar oluş­turuyordu.[doksan iki hâne, yaklaşık 400-450 kişi] Eğin XVI. yüzyılın ikinci yansın­dan itibaren bir kasaba özelliği kazandı. XVII. yüzyılda Kâtib Çelebi’nin Cihannüma’sı ile Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’si Eğin’den çok miktarda meyve üre­ten bağlık ve bahçelik bir kasaba olarak söz eder. Evliya Çelebi ayrıca kalesinde ve kalenin altındaki aşağı şehirde üstü top­rakla örtülü 1000 kadar bakımlı evleri bu­lunduğunu ve Eğin yaylarının meşhur yaylar olduğunu, çarşısında baştan başa yayaların sıralandığını ilâve eder.

XVIII. yüzyıla ait belgeler, bu yüzyılın ikinci yansında kasabanın on üç mahalle­den oluştuğunu [Tapur, Eskici Ahî, Erigî / Ariki, Manya, Mahallebaşı, Konzuşoğlu, Mahmud Paşa, Serdanoglu, Kazgancı, Pencik, İlli, Arzuman ve Eskici mahal­leleri] ortaya koyar. Bu yüzyılda Eğin’in zaman zaman yerli voyvodalar tarafından idare edildiği de bilinmektedir. XVIII. yüzyılın sonların­da Osmanlı Devleti’nin Avusturya ve Rus­ya ile giriştiği savaşlar esnasında Eğin’­den asker, iaşe ve erzak temini isteğinde bulunulduğu ve bunların nakli için deve istendiği görülmektedir günümüzde Ke­maliye’de deve bulunmadığından bu bel­geler, yörenin bugünü ile geçmişi arasın­da ekonomik coğrafya farklılaşmasını gös­termesi açısından ilgi çekicidir.XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Deli Haliloğulla-n’nın isyanından etkilenen Eğin, XIX. yüz­yılın ilk yarısında Diyarbekir vilâyeti Har­put sancağı içinde bir kaza merkezi duru­mundaydı. 1839 Nisanında buraya uğra­yan Alman Mareşali Moltke, Eğin’i Amas­ya ile karşılaştırarak güzel bir şehir oldu­ğunu, Amasya’ya göre daha azametli, da­ğının daha heybetli, nehrinin daha önemli Kemaliye kasabası bulunduğunu kaydeder. Yine aynı yıllarda Eğin’e gelen Charles Texier, çeşitli ma­hallelere dağılmış bulunan kasabada 2000’i müslümanlara, 700’ü hıristiyanlara ait olmak üzere 2700 kadar ev bulunduğunu yazar. Bu yüzyılda Eğin’-de ince pamuklu bez, hamam takımları, ipekli dokumalar, yazma başörtüleri ve mendil üretimi çok yaygınlaşmıştı. Yüzyı­lın sonuna doğru halı dokumacılığı ve ti­careti de gelişti. Halı ticaretinin gelişme­sinde yöreyi Karadeniz kıyısında Giresun’a bağlayan ve buradan geçen güney-kuzey doğrultulu [Arapkir-Eğin-Kuruçay-Refahiye-Şebinkarahisar-Giresun] kervan yo­lunun etkisi büyükolmuştur. Ayrıca ka­sabanın batısında Sançiçek yaylası gibi önemli bir hayvancılık alanının bulunması da Eğin’de başka bir zanaat kolu oian de­riciliğin gelişmesini ^ağlamıştı.

XIX. yüzyılın İkinci yarısında Eğin Ma’mûretülazîz vilâyetine bağlandı (1878). Bu dönemde buraya uğrayan Batılı yazar­lardan Yorke Egin’in nüfusunu 18.000, Vital Cuinet ise 19.000 olarak tahmin et­mektedirler. Cuinet bu nüfusun 12.000’i-nin Türk, 7000’inin Ermeni olduğunu ya­zar.

XX.  yüzyıl başlarında İmparatorluğun içine düştüğü durum ve özellikle I. Dün­ya Savaşı Eğin’in de sönükleşmesine, ma­hallî sanayi ve ticaretinin de gerileme­sine, nüfusun azalmasına sebep oldu. 1918’de buradan geçen Kâzım Karabekir, daha öncekilerin değindiği gibi ba­kımlı ve düz damlı evlerden söz ederek bu damlarda dut ve pestil kurutulduğunu ve bunların ekonomik öneme sahip oldu­ğunu vurgular.

Millî Mücadele yıllarının sonuna doğru kasaba halkının isteği üzerine 21 Ekim 1922 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Eğin adı Kemaliye’ye dönüştürüldü. Cumhuriyet’in başlarında önce Elazığ (Elaziz) vilâyetine bağlı bir kaza merkeziydi. 1926 yılında Malatya’ya, 11 Mayıs 1938 tarihli kanunla da Erzincan iline bağlandı. Cum­huriyet döneminin ilk nüfus sayımında (1927) nüfusu 3488 olarak belirlendi. Zi­raî imkânları az bir yörenin merkezi du­rumunda olduğundan nüfusu hiçbir sa­yımda 4000’i bulmamış [en fazla 1935’te 3545] ardından devamlı gerileyerek 3000’in de altına düşmüş, 2000 yılı nü­fus sayımının geçici sonuçlarına göre ise 2227 nüfus sayılmıştır. Erkek nüfusun büyük şehirlerde çalıştığı (geleneksel olarak kasap) “gurbetçilik”le tanınan bir ka­saba oluşu bu nüfus azlığını açıklar.

Günümüzde on mahalleden oluşan [Ariki, Dörtyolağzı, Bahçe,Gençağa, Halilağa, Hacıyusuf, İshakpaşa, Naip, Sandık-bagi, Taşdibi] ve küçük derelerle (Koşan deresi, Ariki deresi gibi) birbirinden ayrı­lan Kemaliye’nin mahalleleri güney-ku­zey doğrultusunda ve bazıları birbirinden ayrı olarak 10-12 kilometrelik yeşillik bir şerit halinde uzanır. Kemaliye’nin yerleş­tiği yerin topografik durumu sebebiyle şeridin eni dardır. Doğu-batı doğrultu­sunda en fazla genişlediği yer iş ve idarî merkezin yerleştiği Taşdibi, Gençağa ve Dörtyolağzı mahallelerinin bulunduğu ke­simdedir. Burada kasaba 850 m. ile 1000 m. yükseklikler arasında yaygınlaşarak 600 metrelik bir genişlik kazanır. Nüfu­sun en sık olduğu kesimler de adı geçen bu mahallelerle bunlara komşu olan İs­hakpaşa mahallesidir. Ekonomik faaliyet olarak bugün Kemaliye büyük şehir mar­ketlerine ve kuru yemişçilerine kendi adıyla anılan dut kurusu Türkiye’nin baş­ka yörelerinde bulunmayan Fırat dirseği içi ve yakın çevresinde yetişen çok küçük ve çekirdeksiz dut göndermekte, eski önemini yitiren halıcılığa ise çok az de­vam etmektedir. Son yıllarda çevredeki kırsal kesim halkının İhtiyacını karşılamak

Kemaliye orta Camii üzere bir çuval fabrikası kurulmuştur. Za­man zaman çalışıp zaman zaman verim­li olmayan balıkçılık üretim tesisleri de vardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski