Ker­bela Şehri Nerede, Tarihi, Önemi, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Ker­belâ. Hz. Hüseyin’in türbesinin bulunmasından dolayı Şiîler’ce kutsal sayılan şehir.

Bağdat’ın yaklaşık 100 km. güneybatı­sında yer alan Kerbelâ’nın İslâm tarihin­deki şöhreti, Hz. Hüseyin ile ailesi fertle­rinin 10 Muharrem 61 (10 Ekim 680) tari­hinde Emevîler’ce şehid edildikleri yer olması ve kabirlerinin burada bulunma­sından kaynaklanmaktadır. Hz. Ali’nin medfun olduğuna inanılan Neceften son­ra ikinci atebedir. Kerbelâ isminin Akkadca “sivri külah” anlamında­ki karballatu kelimesinin Orta İbrânîce ve Ârâmîce’de aldığı karbalâ şeklinden Arapça “Bâbil çevresi” mâ­nasına gelen Küver Bâbil’den ve yine Arapça “ayakların yumuşak zemine batması” anlamındaki kerbele kökünden geldiği yolunda bazı görüş­ler ileri sürülmüşse de kesin bir sonu­ca varılamamıştır. 12 (634) yılında Hâlid b. Velîd’in Hîre’nin fethinden sonra ordusuyla Kerbelâ’ya indiği ve burada birkaç gün ko­nakladığı bilinmektedir. Hz. Ali’nin de Enbâr yahut Sıffîn’den Kûfe’ye dönüşünde buraya uğradığı ve be­raberinde bulunanların susuzluktan en­dişe ettikleri, ancak bir kuyu bulup su iç­tikleri rivayet edilir. Bu bilgiler Kerbelâ’nın İslâm öncesinde kurulmuş bir belde olduğunu göstermek­tedir.

Hz. Hüseyin ile beraberindeki yetmiş kadar muharibin şehid edilmelerinden ve Emevî ordusunun onun kesik başıyla esir alınan haremi mensup­larını Dımaşk’a götürmek üzere yola çık­masından sonra açıkta bırakılan şehid cesetleri. Benî Esed mensubu Gâdiriye köylüleri tarafından Hâir denilen yerde toprağa verildi. Hz. Hüseyin’in başının İse Halife I. Yezîd’e sunulduktan sonra nere­ye gömüldüğü bilinmemektedir. Bu hu­susta çeşitli rivayetler bulunmakta ve en kuvvetli ihtimalin Medine’de Baki Mezar­lığı olduğu sanılmaktadır. Hz. Hüse­yin’in başsız cesedinin gömüldüğü Hâir mevkii kısa zamanda bir ziyaretgâh halini almış, onun bir süre Dımaşk’ta tutulan ailesi fertleri de Medine’ye dönmek üzere serbest bırakıldıklarında burayı ziyaret etmişlerdir. Rivayete göre Hz. Hüseyin’i Küfe ahalisi adına davet edenlerin lide­ri olan Süleyman b. Surad el-Huzâî de adamlarıyla birlikte ziyarete gelmiş ve onu Emevîler’in karşısında yardımsız bı­rakmanın utancı içinde bir gün bir gece kabrin başında kalmıştır. Zeynelâbidîn, Muhammed el-Bâkır ve Ca’fer es-Sâdık’tan gelen rivayetler Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret etmenin meş­ruiyet ve faziletine dikkat çekmiş ve Şiîler’in ziyaretlerini arttırmalarına yol aç­mıştır. Şiîler’in Hz. Hüseyin’in türbesine olan düşkünlükleri zamanla aşın boyut­lara ulaşmış ve Kerbelâ kutsal (haram) belde sayıldığı gibi burayı ziyaret de hac ile kıyaslanmıştır.

Abbâsîler’in ilk devirlerinden itibaren Hz. Hüseyin’in türbesine özen gösteril­mesine, hatta giderlerini karşılamak üze­re Halife Mehdî-Billâh’ın annesi Ümmü Mûsâ bint Mansûr tarafından bir vakıf kurulmasına rağmen Mütevekkil-Alellah, 236 (850-51) yılında Şia’ya olan düşman­lığı sebebiyle türbeyi ve çevresindeki bi­naları yıktırarak araziyi tarla haline getir­di; ayrıca ziyarete gelenlerin en ağır şe­kilde cezalandırılacağını ilân etti. Ancak Mütevekkil’in koydu­ğu bu yasağın pek etkili olmadığı ve bir süre sonra türbe ile diğer binaların tekrar yapılıp ziyarete açıldığı, İbn Havkal’in 366 (977) yılında burada her yanında birer giriş kapısı olan kubbeli geniş bir türbe bulunduğu ve pek çok insan tarafından ziyaret edildiği şeklindeki kaydından anlaşılmaktadır. Aynüttemr’de çeşitli kabilelerin başına geçen Dabbe b. Muhammed el-Esedî, 369’da (979-80) diğer atebelerle birlikte bu­rayı da tahrip ederek türbede bulunan kıymetli eşyayı yağmalayıp çöle döndü. Olayın arkasından Büveyhî Sultanı Adudüddevle gereken tamiratı yaptırdı [637] daha sonra yine Bü-veyhîler’den Sultanüddevle’nin veziri Ha­san b. Fazl er-Râmhürmüzî 413’te (1022) türbenin etrafını bir duvarla çevirtti. Selçuklu Sultanı Me-likşah burayı ve Necef i ziyaret etti (479/ 1086). İlhanlı Hükümdarı Gâzân Han, Ker­belâ ziyareti sırasında türbeye çok mik­tarda hediye bıraktı (703/1303). Rivayete göre, Kerbelâ’nın su ihtiyacını karşılamak maksadıyla Fırat nehrinden açılan ve gü­nümüzde Hüseyniye adıyla bilinen kanal İlhanlı Hükümdarı Gâzân Han yahut ba­bası Argun Han tarafından inşa ettiril­miştir. 727 (1327) yılında buraya gelen İbn Battûta şehrin hurmalıklar içinde, Meşhed-i Hüseyin’in de şehrin tam orta­sında bulunduğunu, yanında büyük bir medrese ile ziyaretçilerin barınması için bir zaviyenin mevcut olduğunu ve su ih­tiyacının Fırat nehrinden karşılandığını belirtir. Aynı yüzyılda Kerbelâ’ya uğrayan Hamdullah el-Müstevfî de şehrin çevresinin 2400 adım ol­duğunu söyler.

Timur 79S (1393) yılında ordusuyla Bağdat’a geldiğinde Hille’ye kaçan Ahmed Celâyir ile Kerbelâ ovasında karşılaş­tı. Kesin netice elde edilemeyen bu savaş­tan sonra Fırat kenarına çekilen Timur ve askerleri meşhede saygı gösterdiler. Bu tarihten sekiz yıl sonra Bağdat’ı işgal edip katliam yapan Umurlular Kerbelâ’ya dokunmadılar. Şah İsmail’in 914’te (1508) Bağdat’ı ele geçirmesinin ardından Ker­belâ’ya gittiği ve türbenin tezyinini em­rettiği, ayrıca on iki adet altın kandil koy­durduğu, 932 (1526) yılında II. İsmail’in buraya gelip kabrin üzerine gümüş bir şebeke yaptırdığı bilinmektedir. Kanunî Sultan Süleyman Bağdat’ı aldıktan sonra Kerbelâ’yı ziyaret etmiş (941/1534) ve Hü­seyniye su kanalını onartarak kumla do­lan sahaların tekrar bahçe haline getiril­mesini sağlamıştır. III. Murad da zaman içinde harap olan türbeyi 991’de (1583) yeniden yaptırmıştır. Bağdat’ın İran yöne­timine geçmesinin ardından 1156 (1743) yılında Nâdir Şah Kerbelâ’yı ziyaret et­miş, Şah Hüseyin’in kızı Radıyye Sultan Begüm türbenin giderlerini karşılamak maksadıyla bir vakıf kurmuş, Âgâ Muhammed Han da kubbe ile minare külah­larını altınla kaplatmıştır.

1801 yılı Nisan ayı başlarında Vehhâbî-ler Kerbelâ’yı yağmalayıp 3000’in üzerin­de Şiî’yi öldürdüler; bu arada Hz. Hüse­yin’in sandukasını tahrip ederek türbe­deki kıymetli eşya ve hediyeleri alıp gö­türdüler. XIX. yüzyılın ortalarına doğru Kerbelâ’ya sığınan bir kısım isyancının devlete baş kaldırma hareketi 1843 yılın­da Bağdat Valisi Necib Paşa tarafından bastırıldı. 18S7’de Bağdat Valisi Ömer Paşa zamanında telgraf şebekesi kuru­lurken Kerbelâ bu hatta bağlandı. Midhat Paşa da Bağdat valiliği sırasında bu­rada imar faaliyetlerinde bulunmuş ve bazı resmî binalar yaptırırken çarşı ala­nını genişletmiştir. XX. yüzyılın başların­da 50.000 civarındaki nüfusuyla İrak’ın Bağdat’tan sonra ikinci önemli şehri olan Kerbelâ özellikle ziyaretçilerin bıraktığı gelirler, türbenin vakıfları, Necef ve Mek­ke yolları üzerinde bulunması gibi etken­ler sebebiyle bölgenin en zengin ve mâ­mur şehriydi. Ayrıca Bağdat-Basra de­miryoluna Hille’nin kuzeyinden bağlanan tâli bir hat ulaşımını daha da kolaylaştır­mıştı.

Günümüzde aynı adı taşıyan 5034 km2 genişliğindeki 455.868 (1987) nüfuslu bir idarî birimin (muhafaza) merkezi olan Ker­belâ şehri, eski Kerbelâ’nın etrafında da­ha çok batı yönünde gelişen yeni mahal­lelerden oluşmuş modern bir yerleşme merkezidir; 300.000 civarındaki nüfusun büyük çoğunluğunu İran, Pakistan ve Hindistan’dan gelip buraya yerleşen Şiî-ler’le Arap asıllı Şiîler teşkil etmektedir.

Hz. Hüseyin’in türbesi, etrafı eyvanlar ve hücrelerle çevrilmiş 108 x 82,5 m. bo­yutlarında bir avlunun içindedir. İki tara­fında iki minare bulunan ve çok gösterişli olan kıble cephesindeki giriş kapısından yaldız süslemeli bir dehlizle ulaşılan dik­dörtgen şeklindeki harem, ziyaretçilerin tavafı için kullanılan üzeri kemerli bir ko­ridorla çevrilidir. Buranın ortasında yak­laşık 2 m. yüksekliğinde ve 4 m. genişli­ğinde gümüş şebeke ile çevrili Hz. Hüse­yin’in sandukası ile ayak ucunda oğlu Ali el-Ekber’in daha küçük sandukası yer al­maktadır. Türbenin doğusunda üçüncü bir minare ve güneyinde avluya bitişik, içinde bir de mescid olan büyük bir med­rese vardır. Yaklaşık 600 m. kadar kuzey­doğuda ise Hz. Hüseyin’in üvey kardeşi Abbas’ın türbesi bulunmaktadır. Şehir­den batı istikametinde giden yol üzerin­de de kafilenin çadırlarını temsilen çadır şeklinde yapılmış Haymegâh denilen bir bina göze çarpar. Çevrede, Şîa arasında Hz. Hüseyin’in türbesi civarına gömülmek büyük bir üstünlük olarak kabul edildiğin­den, son günlerini burada geçiren çok sa­yıda yaşlı ve sakatla uzak yerlerde ölen ve malî durumları buraya nakledilmeye uy­gun olan kişilerin gömüldüğü büyük bir mezarlık teşekkül etmiştir.

  • Kerbela Olayı -Türk Edebiyatında- Hakkında Bilgi
  • Kerbela Olayı -İran, Fars Edebiyatında- Hakkında Bilgi
  • Kerbela Olayı -Arap Edebiyatında- Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski