Kevn Nedir, Ne Demek, Anlamı -Tasavvufta- Hakkında Bilgi

Kevn. Toplumda bulunmak, kâf ve nûn (kün) vasıtasıyla yaratılan her şey, varlık ve oluş gibi mânalara gelen bir tasavvuf terimi.

Sözlükte “var olmak, vuku bulmak, meydana gelmek” anlamında masdar olan kevn kelimesini sûfîler terim olarak farklı mânalarda kullanmışlardır. Tasav­vufta önemle üzerinde durulan “kün emri ve bunun değişik bir ifadesi olan “kâf u nûn” tabiri de kevn kökünden ge­lir. Kevne terim olarak ilk defa Cüneyd-i Bağdadî tevhid ehli dediği sûfîleri tarif ederken bevn kelimesiyle birlikte yer ver­miştir. Ona göre sûfîler olmadan (kevn) olan ve ayrılmadan (bevn) ayrı olanlardır. Serrâc bu ifadeyi, “Sûfî madde âleminde değilmiş gibidir, ama bu âlemde yaşar; bu âlemden ayrılma söz konusu olmaksı­zın da ondan ayrı olur, zira sûfîler beden­leriyle madde âlemindedirler, ruhlarıyla bu âlemden ayrıdırlar” şeklinde açıklamış­tır. İlk dö­nem mutasavvıflarından Yahya b. Muâz sûfîyi “kâin ve bâin” (bedeniyle eşyada, kalbiyle eşyadan ayrı bulunan) diye tanı­tırken aynı şeyi anlatmak istemiştir. Râbia bint İsmail eş-Şâmiyye bu anlayışı. “Bedenim hayatı paylaştı­ğım insanla birliktedir; ama gönül dün­yamda kalbimin sevgilisiyle içli dışlıyım” ifadesiyle dile getirmiştir. Daha sonraki mutasavvıflar aynı anlamı “zahirde halk, bâtında Hak ile olmak”, “celvette iken halvette olmak”, “halvet der encümen” gibi deyimlerle belirtmişler ve bununla, bir sâlikin toplumu ve toplu­ma karşı yükümlü bulunduğu görevleri terketmeden de manevî hayatı en yüksek seviyede yaşamasının mümkün olduğunu bildirmişlerdir. Serrâc kevni “kâf ve nûn vasıtasıyla yani kün emriyle [bk. Bakara 2/117; Yâsîn 36/82] yaratılan her şey”, kısaca “yaratıklar” (ekvân, mükevvenât, kâinat) anlamında da kullanmıştır. Şiblî tasavvufu bu bağlamda “kevni görmemek”, yani yaratılanı değil yaratanı görmek şeklinde tanımlamıştır. Bu tanım, sûfîliğin mad­de âleminden yüz çevirip Hakk’a yönel­mekten ibaret olduğunu anlatır.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî kevn ve keynû-net kelimelerine “varlık” mânasını verir. Ona göre bizim kevn (varlık) dediğimiz şeyler aslında birer hayaldir, gerçekte ise kevn Hak’tır. Kevni bu şe­kilde anlayan kimse tasavvufun esrarına vâkıf olmuş demektir. “Allah vardı. O’nunla birlikte başka bir şey yoktu” anlamın­daki hadiste geçen “kâne” (vardı) kelimesine “mevcuttur” mânasını veren İbnü’l-Arabî, Hakk’m tecellilerini ve bu tecellilerden meydana gelen âlemi (kâinat) kevn olarak görür. Bundan dolayı kevn “dünya ve dünyada olan her şey (kevn ü mekûn), âlem”;kevneyn veya dü kevn ise “dünya ve âhiret” anlamında kullanılmıştır. İbnü’l-Arabî, varlığı halk ve Hak mertebelerini (hazretlerini) içerdiği için insân-ı kâmile “kevn-i cami”1 adını vermiş, ona “sûret-i hazreteyn. kelime-i camia, nüsha-i Hak, nüsha-i âlem, muh-tasar-ı şerif” derken de aynı mânayı kas­tetmiştir. İbnü’l-Arabî neşvesi içinde olan Sun’ullah Gaybî Sohbetnâme adlı eseri­ne “Bismi’l-kevni’l-câmi”l ibaresiyle başla­mıştır. Âleme büyük insan, insana küçük âlem diyen İbnü’l-Arabî bazan bu fikrini “kevn-i ekber”, “kevn-i asgar” şeklinde ifade etmiştir. Kevn ve fesad (olma ve bozulma) tabiri kelâmda ve felsefede yer aldığı gibi tasavvufta da kullanılmış, dünyaya kevn ü fesad âlemi denilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski