Kibir -İslamda- Nedir, Anlamı, Ayetleri, Kibrin Kötülüğü, Hakkında Bilgi

Kibir. Sözlükte “büyüklük” anlamına gelen kibir (kibr), tevazuun karşıtı olarak “kişi­nin kendini üstün görmesi ve bu duyguy­la başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması” demektir; ancak kelimenin daha çok birinci anlamda kullanıldığı, büyüklenme ve böbürlenme şeklindeki dav­ranışların ise bu huyların dışa yansıma­sından ibaret olduğu belirtilir. Aynı kök­ten gelen tekebbür ve istikbâr kibre ya­kın anlamlara gelmekle birlikte kibri bü­yüklük duygusu, tekebbürü ise bu duygu­nun eyleme dönüşmesi şeklinde yorum­layanlar da vardır. Kaynaklar­da, tekebbürün en ileri derecesinin ger­çeği kabule yanaşmayarak Allah’a karşı büyüklenmek ve O’na boyun eğip kulluk etmeyi kendine yedirememek olduğu ifa­de edilir. İstikbârın iyi ve kötü olanı vardır. İyi olanı insanın büyük ve değerli bir kişi olmayı istemesi, bunun için gerektiği şe­kilde davranması, gerekli niteliklerle donanması; kötü olanı ise kişinin sahip ol­madığı meziyetlerle övünerek kendini ol­duğundan farklı göstermeye çalışmasıdır. Tekebbürün de benzer şekilde iki farklı anlama geldiği görülür. A’râf sûresinin 146. âyetinde kibir taslayanlar eleştirilir­ken “haksız olarak” kaydının konması dik­kate alınarak bir kimsenin sahip olduğu gerçek meziyet ve erdemleri ölçüsünde kendi değerinin farkına varmasında bir sakıncanın bulunmadığı belirtilmiştir. Ucb (kendini beğenme), ihtiyâl ve huyelâ (büyüklenme), fahr, tefâhur (övün­me), tahkir (başkasını aşağılama), tecebbür (zorbalık), tuğyan (taşkınlık) gibi kib­re yakın anlamlarda kullanılan başka kav­ramlar da bulunmakla birlikte bunlardan yalnız ucb kelimesi kibir gibi literatüre ahlâk terimi olarak girmiştir. Kaynaklar­da genellikle ucbun kibirden farklı olduğu belirtilir. Buna göre kişinin kendini büyük, başkalarını küçük görmesine kibir, baş­kasını küçük görmeden kendini ve yaptık­larını beğenerek böbürlenmesine de ucb denilir. “Kişinin geçici değerlere aldanıp onlarla avunması” anlamına gelen gurur da Türkçe’de “kendini beğenme, böbür­lenme” mânasında kullanılmaktadır.

Kur’an’da kibir kelimesi terim anlamıy­la bir âyette geçmektedir [Mü’min 40/56] aynı anlamda sekiz yerde değişik isim ve fiil kalıplarında tekebbür [A’râf 7/ 13, 146; Nahl 16/29; Mü’min 40/27] kırk dokuz yerde de istikbâr kavramları yer almıştır. Ayrıca izzet, muhtâl, fahur, fehhâr ve tefâhür. cebbar, âlî ve ulüv. tâgi ve tuğyan gibi kavramlar da kibir ve ucbun farklı tezahürleri olarak kullanılmıştır. Kur’an’da bu tür kavramların ge­nelde Câhiliye dönemi anlayışıyla benzer topluluklara özgü olup sefeh, hamiyet, asabiyet gibi terimlerle ifade edilen; soy­luluk, zenginlik, siyasî-içtimaî statü üs­tünlüğü gibi motiflerle beslenen zorbalık ve barbarlık ruhunun yansımaları olarak ortaya konulduğu görülür. Yalnız bir âyet­te [Haşr 59/23] mütekebbir kelimesi Allah’ın isimleri arasında, bir âyette de [Câsiye 45/37] kibriyâ Allah’ın sıfatı ola­rak geçmektedir. Son âyette mutlak an­lamda büyüklüğün Allah’a mahsus oldu­ğu bildirilir. Âyetlerin bazısında tekebbür ve istikbâr, kendisinin Âdem’den daha üstün olduğunu ileri süren İblîs’in büyük­lenme duygusuna kapılarak Âdem’e sec­de etmesini isteyen ilâhî buyruğa karşı çıkışını anlatır.[Bakara 2/34; A’râf 7/ 12-13; Sâd 38/74] Diğer âyetlerde ise aynı kavramlar İnkarcıların Allah’ın âyetleri, kitabı ve dini, Peygamber ve onun tebliğleriyle müslüman topluluk karşısındaki aşağılayıcı ve reddedici tutumlarını, ken­dini beğenmişliklerini ifade eder. Önceki peygamberlerin tebliğ faaliyetlerinin açıklandığı âyetlerde onların da benzer tepkilerle karşılaştığı anlatılarak bu tu­tumun her devirdeki inkarcıların ortak tavrı olup bunun bir ahlâk hastalığı sayıl­dığı belirtilir. Bazı âyetlerde istikbâr, in­karcılar arasından özellikle varlıklı ve aris­tokrat kesimin yoksul ve zayıf çoğunluğa karşı takındığı aşağılayıcı ve baskıcı tu­tumu ifade etmek üzere kullanılır ve bu sosyal problemle ilgili olarak çeşitli pey­gamberlerin kavimlerinden örnekler ve­rilir.[meselâ bk. A’râf 7/75-76; Sebe’ 34/ 31-33]

Gerek kibir gerekse ilgili diğer kavram­lar hadislerde de geçmektedir. Bu hadis­lere göre kibir gerçeği inkâr etmek, hak­kı kabul etmemek ve insanları küçüm­semek, hor görmektir. Kibir insanı zalimler arasına sokar, cehennemlik­lere mahsus başlıca kötü huylardan biri­dir. Kıyamet gününde kendini beğenmiş kimseler Hz. Peygamber’den uzak kala­caklar böbürlenip çalım satanlar Allah’ın ilgi ve merhametini kaybedeceklerdir. Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete gire­meyecektir. Özellikle son hadis, kibrin ne kadar kötü bir huy olduğunu gösteren bir delil olarak konuyla ilgili bü­tün kaynaklarda zikredilir. Gazzâlî bu ha­disi açıklarken özetle şu görüşlere yer ve­rir: Kibir cennete girmeye engeldir; çün­kü insanın müminlere yaraşır huylar ka­zanmasını önler; halbuki bu huylar cenne­tin kapıları demektir. Kibir cennetin bü­tün kapılarını kapatır; zira kibirli kişi ken­disi için istediğini başkaları için isteye­mez. Söz konusu hadiste ifadenin hayli ağır olmasını dikkate alan bazı âlimler, buradaki kibirle “Allah’a kar­şı büyüklenme ve O’na boyun eğip kulluk etmeyi kendine yedirememe” anlamının kastedildiğini belirtmişlerdir. Aynı hadis. “Kıyamet gününde müminler kalpleri ki­birden arındırıldıktan sonra cennete gire­bileceklerdir” şeklinde de yorumlanmıştır.

Kibir, erken dönemlerden itibaren İs­lâm ahlâk ve tasavvuf kitaplarıyla edep ve hikemiyata dair mecmuaların önemli konularından biri olmuş; bu kaynaklarda kibrin anlamı ve mahiyeti, sebepleri, be­lirtileri, dinî, ahlâkî ve içtimaî zararları gibi konular üzerinde durulmuştur. Bun­lar arasında Gazzâlî’nin İhya ü Ulûmi’d-dîn’inin özel bir yeri vardır. Eserin “Kitâbü Zemmi’l-kibr ve’l-ucb” başlıklı bölü­münde konuyla ilgili başlıca âyet ve ha­dislerle seleften intikal eden açıklamalar aktarılmıştır. Tevazu, kibir kavramının an­lamı ve mahiyeti, kibirlenmenin zararları, çeşitleri ve dereceleri; ilim, amel ve iba­det, soyluluk, güzellik, zenginlik ve güç şeklinde sıralanan kibir sebeplerinin ger­çek anlamı ve değeri; alçak gönüllü insan­ların karakter yapılan, kibir hastalığının tedavisi ve tevazu erdemini kazanmanın yollarıyla ucb kavramı dinî, ahlâkî, psiko­lojik, pedagojik vb. yönlerden incelenmiştir. Eser, gerek sistematik gerekse içerik yönünden konuyla ilgili sonraki literatür için bir model oluşturmuştur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski