Kilitbahir Kalesi -Çanakkale- Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kilitbahir Kalesi. Çanakkale Boğazı’nın Rumeli yakasında İstanbul’un fethinden sonra yapılmış kale.

Bugün Kilitbahir adıyla anılan kale Ça­nakkale Boğazı’nın Rumeli yakasında de­niz geçişini kontrol altında tutmak üzere Kal’a-i Sultâniyye’nin karşısında Fâtih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi, İstanbul’un fethinden he­men sonra yapıldığı tahmin edilen kale­nin fetihten önce 856’da (1452) inşa edil­diğini belirtir. Dönemin tarihçilerinden Tursun Bey, İstanbul’un fethinin ardın­dan boğazın en dar yerinde Eceovası denilen mevkide karşılıklı iki kale yapıldığı­nı, birine Kilîdü’l-bahr, diğerine Sultani­ye adının verildiğini ve bu kalelere toplar konulduğunu yazar. Kritovulos ise (Kiritoboulos) 867 (1463) yılı olaylarından bah­sederken Gelibolu ve Bolayır valisi ve do­nanma kumandanı Yâkub Bey’in bu ka­lelerin inşasıyla görevlendirildiğini, 869 (1464-65) yılı olaylarını anlatırken de in­şaatın tamamlanmış olduğunu belirtir.

XVI. yüzyıl başlarında Pîrî Reis eserin­de, Marmara’dan çıkan gemilerin boğazdan geçiş iznini Rumeli tarafındaki kale­den aldıkları için buradaki kaleye Bahr-i Kilîd dendiğini, fakat çok akıntılı ve derin olduğundan kalenin önünde büyük ge­milerin demir atmasının mümkün bulun­madığını belirterek her iki kalenin de ba­sit krokilerini ve durumlarını gösteren bir harita çizmiştir.

Kilitbahir Kalesi’nin Kanunî Sultan Sü­leyman döneminde tamir edilerek genişletildiği, bu sırada yapılmış olan kulenin kapısı üstüne yerleştirilen iki satır halin­deki iki beyitli ve 948 (1541) tarihli kita­beden anlaşılmaktadır. 1311 (1893-94} tarihli ikinci bir kitabe çevre duvarının kapısı üzerindedir. Ayverdi, ayrıca yerde bulduğu üçüncü bir kitabenin tarihini 898 (1493) olarak tesbit ederek bunun bir çeşmeye ait olabileceğini ileri sürer.

Evliya Çelebi, 1069’da (1659) gördüğü Kilitbahir Kalesi’nin içinde kiremit örtülü evlerden oluşan bir mahalle ile Hünkâr Camii adını verdiği bir camiden bahset­mektedir. Ayrıca burada buğday ambar­ları ve cephanelik olduğunu söyledikten sonra han, hamam, çarşısının bulunma­dığını, kıyıya Mora yarımadasındaki Modon ve Koron kalelerinden getirilmiş top­ların yerleştirildiğini. Kanunî devrine ait daha başka toplarında mevzilendiğini bildirir. Ona göre bu toplardan bir tanesi padişah baştardesi geçerken onu selâm­lamak üzere ateşlendiğinde patlayarak hisar içindeki evlerin bazılarını tahrip et­miştir. Kalenin deniz kıyısında altmış iki top, içeride ise kırk top bulunmaktadır. İlki Fransız Jerome Mourand olmak üzere İstanbul’a deniz yoluyla gelen veya bura­dan deniz yoluyla ayrılan yabancı seyyah­ların seyahatnamelerinde bu kalelerden az veya çok bahsedilmekte ve bazıların­da da gravürlerine rastlanmaktadır.

Kale iki bölümden oluşmuştur. Bunlar­dan yüksek ve gösterişli bir mimarisi olan iç kale askerî mimaride başka bir benze­rine rastlanmayan bir şekilde üç yapraklı yonca biçimindedir. Bunun etrafında da­ha alçak bir duvar halinde ikinci tahkimat bulunmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman devrinde yapılan ilâve ile bu duvar güneye doğru uzatılmış, ucunda yuvarlak bir ku­le yapılmıştır. Kalenin uzunluğu 220 m., eni ise 120 metredir. Sahildeki bazı du­varlar yıkılmış durumdadır. Kalenin dışın­da kara tarafında yaklaşık 10 m. genişli­ğinde duvarları şevli bir hendeğin varlığı bilinir. Biri deniz tarafında olmakla bera­ber evvelce üç kapısı olduğu tesbit edil­miştir. En uçtaki dış çapı 21 m. olan yu­varlak kule duvar tekniği bakımından çok itinalıdır. İçinde kubbeli bir mekân. Önünde ise taş korkuluklu genişçe bir sa­hanlık bulunmaktadır. Bunun ve diğer kulelerin üstlerinde kurşun kaplı ahşap çatılı külahların olduğu bilinmekteyse de XVIII. yüzyıldan itibaren bunlar ortadan kalkmıştır. Yonca planlı ana kulenin 18 metreye kadar yükseldiği ölçülmüştür. Ana giriş deniz tarafından olup iki yan­dan rampalıdır. Üçlü yoncanın birleştiği yerde bir kule yükselir. Yonca yaprakları­nın her birinin içleri yuvarlak birer avlu halindedir. Bu yuvarlak avlulardan birinin ortasında yuvarlak diğer bir avlu bulun­maktadır. Orta kuledeki mazgallardan bu avlulara kolayca atış yapma imkânı var­dır. Ortadaki kule yoncanın üç yaprağının ortasında üçgen bir plana sahiptir. Her bir cephesi 20 m. kadar uzunlukta olan duvarları düz birer satıh halinde olmayıp kavislidir. Yüksekliği yaklaşık 30 m. olan bu kulenin içinde her biri 4 m. kadar yük­seklikte yedi ahşap katın olduğu anlaşıl­maktadır. İç kale duvarlarında bazı tuğla süslemelere rastlanır.

Kilitbahir Kalesi’ne dair ilk inceleme H. Högg tarafından Dresden Teknik Üniversitesi’ne tez olarak takdim edilmiş ve 1932’de kitap olarak yayımlanmıştır. İs­mail Utkular’ın hazırladığı tez ise 1953′-te basılmıştır. Ekrem Hakkı Ayverdi de bu konuda daha geniş bir çalışma yapmış ve yeni rölöve çizmiştir.

Kilitbahir Hisarı’nın iç kalesi, meçhul mimarının harikulade bir geometri bilgi­sine sahip olduğunu ve bunu büyük bir başarıyla uyguladığını gösterir. Denizden olduğu kadar karadan gelebilecek saldı­rılara dayanması düşünülmüş olan kale­nin sonradan yapılan eklerle su seviyesin­den gülle atabilecek toplarla güçlendiril­diği de görülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski