Kin. Farsça asıllı kîn kelimesinin Arapça’daki yaygın karşılığı olan hıkd birine karşı düşmanlığını ve hıncını içinde tutmak” anlamında masdar ve “bir kimsenin içinde yaşattığı düşmanlık ve nefret duygusu” anlamında isim olarak kullanılır. Ayncadağn sahan ve şahnâ buğz ve bağzâ gibi kelimeler de hıkd ile yakın anlamlarda kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadis kaynaklarında hıkd geçmemekle birlikte sevgi, dostluk ve düşmanlıkla ilgili âyet ve hadisler kin gütmenin kötülüğünü de ifade etmektedir. Ayrıca iki âyette [Muhammed 47/29, 37] çoğul şekliyle (adgân) zikredilen dağn kelimesi tefsirlerde “kin ve nefret” olarak açıklanmıştır. Bazı âyetlerdeki bağzâ da “kin, nefret, düşmanlık” anlamına gelmektedir. Râgıb el-İsfahânî. sevginin karşıtı olduğunu belirttiği buğzu “nefsin yadırgadığı şeye karşı nefret duyması” şeklinde tanımlar. Bağzâ, Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği beş âyetin dördünde “adavet” (düşmanlık) kelimesiyle birlikte kullanılmıştır. Bu âyetlerin birinde [Mâide 5/91] Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister” buyuru-larak içki ve kumarın ahlâkî ve içtimaî zararına dikkat çekilmiştir. Bazı hadislerde de buğz ve sevgi kavramlarının birbirinin karşıtı olarak geçtiği görülür. Müslümanlar arasında sevgi, kardeşlik ve dayanışmanın önemine dikkat çeken hadislerde onların birbirine karşı kin (şahnâ), haset, buğz gibi duygular beslememeleri istenmiştir.
Hadislerde buğz kavramının “kötülerden sevgisini esirgemesi” anlamında Allah’a nisbet edildiği de görülmektedir. Yine hadislerde “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek” şeklindeki klişe ifadelerle sevginin de kin ve nefretin de menfaat, sempati veya antipati gibi sübjektif sebeplere değil Allah’ın emir ve yasaklarıyla ortaya koyduğu iradesine, dinî ve ahlâkî kurallara dayanması gerektiği belirtilmiştir.
Daha çok edebî-ahlâkî eserlerde öfke ve düşmanlık gibi başlıca erdemsizliklerden söz edilirken kin duygusuna ve buna dair ibretli sözlere de yer verildiği görülür. Ya’kübb. İshak el-Kinoye göre kin öfkenin nefiste süreklilik kazanmış şeklidir. Cürcânî de kini kısaca “intikam arzusu” olarak açıkladıktan sonra Gazzâlfnin İhyâ adlı eserindeki ifadesini aynen kullanarak bir kimseye karşı hissedilen öfke duygusunun ortaya çıktığı anda yatıştinlmaması halinde bunun insanın içine yerleşip süreklilik kazanacağını, böylece öfkenin kin halini alacağını belirtir. Aynı müellif kini “düşmanlık duygusu sebebiyle insanlara karşı kalbe yerleşen suizan” şeklinde de tanımlar. Gazzâlî. gazap duygusunun neticesi olarak gördüğü kini “bir kimsenin başka birini aşağılaması, ona nefret duyması ve bu duyguların devamlı ve kalıcı olması” diye açıkladıktan sonra Kin duygusunun kişinin ahlâkî hayatı bakımından tehlikesini ve zararlı neticelerini ortaya koyar. Bunlar, birine kin besleyen kişinin sahip olduğu imkânlardan dolayı onu kıskanması ve bu kıskançlığın süreklilik kazanması, o kişiyle normal iletişimini kesmesi, aleyhinde kötü sözler söylemesi, zararlı faaliyetlerde bulunması, haklarını engellemesi, fırsat bulduğunda ona eziyet etmesi gibi İslâm’ın sosyal ilişkilerde yasaklamış olduğu kötülüklerdir. Kin tutmanın iradeyi aşan boyutunu da dikkate alan Gazzâlî, bu duygunun normal davranışları engellemeyecek şekilde dizginlenmesini, içindeki bu duyguya rağmen kişinin kendini kin beslediği şahsa iyilik etmeye zorlanmasını öğütler. Ayrıca kin beslenen tarafın da kin besleyene hak ettiği şekilde karşılık verme, onu hoş görüp normal ilişkilerini sürdürme veya ona hak ettiğinden daha ağır kötülüklerle karşılık verme şıklarından birini tercih edebileceğini, bunlardan ilkinin adalet, ikincisinin fazilet, üçüncüsünün zulüm olduğunu belirtir.
TDV İslâm Ansiklopedisi