Kinane Kabilesi (Beni Kinane) Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Benî Kinâne. Adnânîler’e mensup büyük bir Arap kabilesi.

Adını aldığı, Hz. Peygamber’in on dör­düncü nesilden dedesi olan Kinâne’nin nesebi Adnan’a kadar Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyâs b. Mudar b. Nizâr b. Mead b. Adnan şeklindedir. Resûl-i Ek­rem’in. “Allah İbrahim’in çocuklarından İsmail’i, İsmâiloğulları’ndan Benî Kinâne’yi, Kinâne’den Kureyş’i, Kureyş’ten Be­nî Hâşim’i ve onlar arasından da beni seç­ti” dediği rivayet edilir. Mekke çevresinde oturan Kinâneliler, şehrin güneybatısında dedeleri Müdrike vasıtasıyla akrabaları olan Benî Hüzeyl, kuzeydoğusunda Huzeyme’nin diğer bir oğlundan gelen Benî Esed’in komşusu idiler. Kabilenin kollarının en meşhurları Nadr (Kays). Mâlik, Milkân, Âmir, Amr ve Abdümenât’tır. Kureyş’e adını veren Kureyş (Fihr) b. Mâlik’in soyu Nadr’a dayanmaktadır. Kinâne’nin muhtemelen en ka­labalık kolu Abdümenât da Bekir. Müdlic, Düil, Leys, Damre, Gıfâr ve Haris kol­larına ayrılmaktaydı; bunlardan Benî Hâris gibi ehâbîş arasında yer alanlar da vardı.

İslâm öncesi dönemde Kinâne’nin özel­likle Bekir b. Abdümenât kolu, Huzâa ka­bilesiyle birlikte hareket ederek Mekke hâkimiyetinin Cürhümlüler’den Huzâa’ya geçmesine yardımcı oldu. Kinâne kabilesi Fihr b. Mâlik’in liderliğinde, Kabe’yi Mek­ke’den Yemen’e naklederek insanların hac için kendi topraklarına gelmesini sağ­lamak isteyen Himyerîler’le çarpıştı ve sa­vaşı kazandı. Fihr’in torunlarından Kusay b. Kilâb. Mekke’nin hâkimiyetini ele ge­çirmek için Huzâalılar’la mücadele ettiği sırada Kinâneiiler ona destek verdiler; Be­kir b. Abdümenât İse Kusayy’ın karşısın­da yer aldı. Ebtah’ta yapılan savaşta çok sayıda kişi öldü. Anlaşmazlığın ortadan kalkması için taraflarca hakem tayin edi­len Ya’mer b. Avf el-Leysî, Kusayy’ın lehi­ne karar verince Kabe hizmetleri ve Mekke’nin idaresi Kureyş’in eline geçti; Ya’­mer de ihtilâfı giderip kan davasını ayak­ları altında ezdiği için “ezici” anlamında Şeddâh (Şüddâh) lakabıyla anılmaya baş­landı. Câhiliye döneminde aya ve Uzzâ. Süvâ’, Şâir gibi putlara tapan Benî Kinâne takvi­min düzenlenmesi ve özellikle ay ve gü­neş yılından doğan farklılıkların giderilmesi amacıyla gerektiğinde seneye bir ay ilâve edilmesi şeklinde yapılan nesî’ uygu­lamasını yürütmekteydi. İslâm’dan önce meyda­na gelen ve temelde Kinâne ile Kaysîler arasında cereyan eden fıcâr savaşlarına genellikle taraflardan biri olan Kinâne ka­bilesi mensupları sebebiyet vermiştir. İs­lâmiyet’ten önce başta Kureyş olmak üze­re Hz. İsmail’in soyundan geldikleri, Mek­ke’de oturdukları ve Kabe’nin hizmetin­de bulundukları gerekçesiyle kendilerini diğer Arap kabilelerinden üstün kabul ederek dinî-iktisadî alanlarda bazı imti­yazlı âdetler edinip çeşitli kurallar koyan hums içerisinde Benî Kinâne de yer al­mıştır. Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe Kabe’yi yıkmak için ordusuyla Mekke’ye  geldiğinde onunla görüşmeler yapmak üzere giden heyet içerisinde Kureyş’in re­isi Abdülmuttalib’le birlikte Benî Bekir b. Abdümenât’ın reisi Ya’mer b. Nüfâse de bulunuyordu.

Genellikle Kinâne ve kolu Bekir b. Ab­dümenât Kureyş’i Hevâzin’e karşı des­teklemiştir; bununla birlikte aralarında çeşitli anlaşmazlıkların ve çatışmaların yaşandığı da bilinmektedir. Bekir b. Ab­dümenât’ın bazı mensupları, özellikle Kureyşli bir genci öldürttüğü gerekçesiyle reisleri Âmir b. Yezîd’in öldürülmesinden sonra Kureyş’e karşı düşmanlık besleme­ye başladılar. Bundan dolayı Kureyş Bedir Gazvesi’ne, Kinâne’nin kendilerine saldır­mayacağına dair garanti vermesinden sonra çıkabilmiştir; ancak bundan sonra Bekir b. Abdümenât yine de Hz. Peygam-ber’e karşı Kureyş’i desteklemiştir. Hudeybiye Antlaşması, Benî Bekir ile Huzâa arasında Câhiliye döneminden beri süre­gelen kan davasının bir tarafa bırakılma­sını ve on yıllık bir barışı öngörmesine rağmen Kureyş’in desteğini alan Benî Be­kir Huzâa’ya bir gece baskın düzenledi ve bu saldırı sırasında Huzâa’nın yaşlı reisi Kâ’b b. Amr dahil birçok kişi öldürüldü. Hz. Peygamber’in müttefiki Huzâaltlar bu olayın intikamının alınması konusunda Medine’ye bir heyet göndererek Resûl-i Ekrem’den yardım istediler. Hz. Peygam­ber’in bu müracaat üzerine çıktığı sefer Mekke’nin fethiyle sonuçlanmıştır. Re­sûl-i Ekrem’in ordusunda Benî Kinâne’nin Gıfâr, Damre ve Leys kollarından birçok sahâbîyer almıştır. İbn Sa’d, Vasile b. Eska’ el-Leysî’nin Tebük seferi için hazırlık yapıldığı bir sırada Medine’ye gelerek İs­lâm’a girdiğini ve bu sefere katıldığını kaydetmektedir. Aynı kaynağa göre kabilelerinden ayrılıp Tihâme’nin dağlık bölgesinde yaşadıkları ve eşkıyalık yaptıkları anlaşılan Kinâne, Müzeyne. Hakem ve Kare kabilelerine men­sup bir grup Hz. Peygamber’e temsilci göndermişler ve Resûl-i Ekrem de onlara ihtida edip namaz ve zekât gibi ibadetleri yerine getirdikleri takdirde kendi himaye­si altında olacaklarına, daha Önceki dav­ranışlarından sorumlu tutulmayacakla­rına, herhangi bir haksızlığa mâruz bıra­kılmayacaklarına ve aralarındaki kölele­rin hürriyetlerine kavuşturulacağına dair yazılı güvence vermiştir.

Hendek Gazvesi sırasında Medine’yi ku­şatan Ebû Süfyân’ın ordusunda Kureyş’in yanı sıra bazı Kinâneliler’in de yer aldığı Hz. Peygamber’in Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ı Müzeyne, Hüzeyl ve Kinâne kabilelerinin vergilerini toplamak­la görevlendirdiği, Kinâne’nin Benî Mâlik kolundan gelen Benî Firâs’ın Sıffîn’de Muâviye’ye karşı Hz. Ali’yi desteklediği ve Abdullah b. Ca’fer b. Ebû Tâlib’in Sıffîn’de Kureyş. Esed ve Kinâne kabilelerine ku­manda ettiği bilinmektedir. Taberî’nin 230 (845) yılına dair verdiği bilgilerden kabilenin bu tarihte Mekke civarında ya­şadığı, ancak daha kuvvetli hale gelen diğer kabilelerin baskın ve yağmalarına karşı dayanamayacak kadar zayıf düştü­ğü anlaşılmaktadır. Benî Kinâne ve Bâhile kabileleri Benî Süleym’in baskınına mâ­ruz kalmış, mallan yağmalanıp mensup­larından birçoğu öldürülmüş, bunun üze­rine görevlendirilen Hammâd b. Cerîr et-Taberî kumandasındaki kuvvetler başarı­lı olamayınca Halife Vâsik-Billâh Boğa el-Kebîr’i göndermiş ve BenîSüleym etkisiz hale getirilmiştir. Ka­bilenin bazı kolları çeşitli zamanlarda Mı­sır’daki Dimyat, İhmîm ve Üşmûneyn’e, Filistin’e ve Suriye’deki Havran ve Ser-had’a göç etmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski