Kitabu't-Tevhid - Matüridi Konusu, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kitâbü’t-Tevhîd. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) kelâma dair eseri.

Eserin adı ve müellifine nisbeti konu­sunda herhangi bir tereddüt yoktur. Mâ-türîdî’den söz eden bütün biyografi kitap­ları kendisine Kitâbü’t-Tevhîd’i izafe et­tiği gibi. babası ve dedesi yoluyla müelli­fin öğrencisi durumunda bulunan Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî ve Kitâbü’t-Tevhîd’l en iyi şekilde anlayıp şerheden nitelikte bir eser kaleme alan Ebü’l-Muîn en-Nesefî de kitabı aynı isimle Mâtüridî’ye nisbet et­miştir. Kâtib Çelebi ve muhtemelen ondan etkilenen Bağdatlı İsmail Paşa’nın eserin adını Kitâbü’t-Tevhîd ve isbâti’ş-şıiât şeklinde kaydetmeleri, aynı konuda kaleme alınan diğer müelliflere ait eserle­rin taşıdığı isme benzetme işlemi olarak değerlendirilmelidir. Kitâbü’t-Tevhîd ile yine Mâtürîdî’ye nisbeti konu­sunda şüphe bulunmayan Te’vîlâtü’l-Kur’ân arasında üslûp, ifade, kelâmı il­gilendiren hususlardaki konu, istidlal ve işleyiş birliği, genelde paragraf sonların­da yer alan dua ve zikir türünden cümle­lerin her iki eserde aynı lafızlarla tekrar­lanması da iki eserin bu müellife ait oldu­ğunu kanıtlar niteliktedir. Ayrıca Ebü’l-Muîn en-Nesefî’ye ait Tebşiratü’l-edille’nin kaynakları üzerinde yapılan bir ça­lışmada, Mâtürîdî’nin görüşü olarak zik­redilen çeşitli konularla ilgili on beş ka­dar metin parçasının Kitâbü’t-Tevhîd’-de aynen veya yakın ifadelerle yer aldığı tesbit edilmiştir.

Kitâbü’t-Tevhîd’de başlıklar halinde bir bölümleme yoktur. Sadece otuzyedin-ci sayfadan başlayıp kitabın sonuna ka­dar devam eden otuz beş kadar “mese­le” başlığı bulunmakta ve bunlar genel­de önemli konuların baş tarafında yer al­maktadır. Eserin muhtevasını bir mukad­dimeden sonra beş bölüm halinde incele­mek mümkündür. Dinî konuları nakle ve akla dayanan deliller çerçevesinde tesbit edip öğrenmenin gereği vurgulandıktan sonra mukaddime durumundaki bahiste beşerî ihtiyaçlar için gerekli olan ve de­ğer hükmü taşıyan bilgilerin elde edilme yollan üzerinde durulmuştur. Eserin birinci bölümü ilâhiyyât konularını içermek­te olup burada âlemin yaratılmışlığı. Al­lah’ın varlığı, birliği, sıfatları, fiilleri, özel olarak kelâm sıfatı ve rü’yetullah konula­rı işlenmiştir. Bölümün bundan sonraki bahislerinde tevhid ilkesini zedeleyen ve ona karşı çıkan görüş ve ekollerin eleşti­risi yapılmakta, özellikle düalistlerin red­dine Önem verilmektedir. Nübüvvet konu­larına ayrılan ikinci bölümde nübüvvetin akaid içindeki yeri. insanlığın dünya ve âhiret saadeti için nübüvvete olan ihti­yacı, Hz. Muhammed’in nübüvvetinin is­patı, nübüvvet karşıtı telakkilerin reddi ve hıristiyanların Hz. îsâ’nın ulûhiyyeti hak­kındaki görüşlerinin tenkidine yer veril­miştir. Kitâbü’t-Tevhîd’m üçüncü bolü­mü kaza ve kadere ayrılmıştır. “İsabetli söz ve isabetli davranış” demek olan hik­metle bunun aksini ifade eden sefeh kav­ramlarını, dolayısıyla adi ve zulüm terim­lerini hareket noktası kabul eden Mâtü-rîdî, kitabının bu bölümünde kader prob­leminin çeşitli yönlerini ele alıp aklî ve naklî delillerle işlemeye çalışır ve bu ara­da başta Kâ’bî olmak üzere Mu’tezile’yi. ayrıca Cebriyye’yi eleştirir. Klasik kelâm kitaplarında genelde âhiret bahisleri için­de ele alınan büyük günah meselesiyle “iman ve İslâm” veya “esma ve ahkâm” başlıkları altında eserlerin sonlarında yer verilen konular Kitâbü’t-Tevhîd’in dör­düncü ve beşinci bölümlerini teşkil eder. Bunların ilkinde müellif, günah işlemenin iman hayatında meydana getirdiği tah­ribat hakkında akaid mezheplerinin ileri sürdüğü fikirleri zikrettikten sonra kendi görüşünü çok sayıda âyet ve bunlar üze­rinde yürüttüğü istidlaller çerçevesinde ortaya koyar. Mâtürîdî’nin, özellikle bü­yük günah işleyen müminin psikolojisini tahlil edip onun gönül hayatının derinlik­lerinde yer tutmuş bulunan Allah, pey­gamber ve müslüman toplum sevgisini tesbit etmekteki mahareti, ayrıca insana değer vermeyen suçlayıcı telakkiler kar­şısında inanmış İnsanı savunup yücelten istidlalleri dikkat çekicidir. Dördüncü bö­lüm, şefaat konusunu ele alan ve şefaa­tin büyük günah işleyenleri de kapsayaca­ğını kanıtlayan kısımla sona ermektedir. Eserin beşinci bölümü iman kavramına ayrılmış olup burada merkezini imanın teşkil ettiği dinî hayatın tasdik, ikrar ve amel diye ifade edilen üç unsurundan her birinin ebedî kurtuluşa etkisi üzerinde durulmakta ve imanla İslâm terimlerinin içeriği hakkında bilgi verilmektedir.

Kitâbü’t-Tevhîd, naklin yanında akla da önem veren kelâm akımının ve kelâm telif türünün alanıyla ilgili temel konula­ra yer veren ilk eserdir. IV. (X.) yüzyılın başlarında kaleme alınıp günümüze inti­kal eden Mu’tezîlî, Şiî, Selefî ve Eş’arî eserleri içinde, sonraları ortak konular olarak tartışılan akaid meselelerini Kitâ­bü’t-Tevhîd’üe olduğu gibi sistematik yaklaşımla ve ilmî istidlallerle ele alıp işle­yen başka bir eserin varlığı bilinmemek­tedir. Üzerine şimşekleri çekmiş bir mez­hepten ayrılan, ilmî ve felsefî tartışma­ların yürütüldüğü bir bölgede yaşayan Ebü’l-Hasan el-Eş’ari, Sünnî kelâmın ku­rucusu olarak kabul edildiği halde gerek kendisine nisbet edilen risalelerde gerek­se İbn Fûrek tarafından ona izafe edile­rek düzenlenen, birçok ilâveyi de içerdiği anlaşılan eserde kuruculuk vasfına hak kazandıran bir muhteva görülmemektedir.

Eldeki eserler belge olarak kabul edil­diği takdirde Kitâbü’t-Tevhîd’in, ayrıca Tevîlâtü’l-Kwyân içinde bol miktarda bulunan kelâmî düşüncenin Sünnî kelâm akımına yön verdiğini söylemek gerekir. Daha sonra telif edilen kelâm kitapları­nın muhtevasında mevcut bazı sem’iyyât bahisleriyle imamet konusunun Kitâbü’t-Tevhîd’öe yer almayışı onun yön verici niteliğini zayıflatmaz. Çünkü üç temel iman ilkesinden birini oluşturan âhiretin en önemli yönü ebedî kurtuluş meselesi­dir. Mâtürîdî kitabının son iki bölümün­de bu konuyu tatminkâr bir şekilde işle­miştir. Âhiretle ilgili diğer meseleler ise nakle dayanan ve sistematik yaklaşıma uygun bulunmayan konulardır. Siyasî -hukukî nitelikte bir problem olan devlet başkanlığı konusunun Şîa’nın özel tutu­mu sebebiyle kelâm alanına girmesi sis­tem dışı bir olgudur.

Kitâbü’t-Tevhîd ‘in dikkat çeken bir yö­nü de konuları işlerken gerektiğinde naslar çerçevesinde, çok defa da müstakil olarak farklı açılardan meseleleri ele al­ması ve orijinal istidlaller yürütmesidir. Eserde yer alan istidlallerin çoğu sonraki kelâm kitapları için örnek teşkil etmiştir. Kitapta düalist inançlara ve Mu’tezilî telakkilere -ikinci akıma yönelik olarak bazan aşırıya kaçacakşekilde eleştirilerin yer alması, bu inanç ve akımların Mâverâ-ünnehir’de etkili bir konumunun bulun­masından kaynaklanmış olmalıdır.

Eserde kullanılan dil ve üslûp, hem onun alanında ilk kitap özelliği taşıdığını hem de müellifinin ana dilinin Arapça ola­mayacağını kanıtlayıcı niteliktedir. Birçok cümlenin kuruluşuna bakıldığı takdirde Mâtürîdî’nin Türk asıllı olduğunu söylemek gerekir. Ondan söz eden kaynaklar, Kitâbü’t-Tevhîd’in  aksine imlâ ve takrir yoluyla değil telif olarak meydana geldiğini kaydeder. Bununla birlikte eserin daha ilk dönemlerden iti­baren zor ve girift olduğu kabul edilmiş fakat üzerin­de herhangi bir şerh veya haşiye çalışma­sı yapılmamıştır. Ayrıca terminolojinin ye­ni oluşmaya başladığı döneme ait bir telif olması ve kitabın tek yazma nüshasının bulunması, bazı yerlerde silintilerin yer alması da anlaşılmasının önünde engeller teşkil etmektedir. Şarkiyatçı Josef van Ess. Joseph Schacht’ın Kitâbü’t-Tevhîd neşretmek istediği halde güçlüğünü düşünerek vazgeçtiğini belirtir. Her şeye rağmen eserde tutarlı bir düşünce örgüsü, ahenkli bir iç sistem ve sık sık tekrarla­nan iç atıfların mevcudiyeti onun dikkatli bir inceleme ile anlaşılmasına imkân ver­mektedir.

Kitâbü’t’Tevhîd’m tek yazma nüshası İngiltere’de Cambridge Üniversitesi Kü-tüphanesi’nde bulunmaktadır. Hasan Kâfi Akhisârî, Ravzâtü’l-cennât iî uşûli’l-i’tiködât adlı eserinin Berlin nüshasında Kitâbü’t-Tevhîd’in bir yaz­ma nüshasını Mekke’de gördüğünü ifade ediyorsa da bu nüshanın mevcudiyeti tesbit edi­lememiştir. 206 varaktan ibaret olan nüs­hanın varaklarının kenarındaki “beleğa” kaydı ve yine kenarda kaydedilen bazı farklı kelimelerin yanında, “nüsha” keli­mesinin kısaltması harfiyle metnin tashih edildiğini gösteren işaretinin bulunmasından nüshanın mukabele gör­düğü anlaşılmaktadır. İlk altmış dört yap­rağının kenarında yer yer göze çarpan şerh niteliğindeki açıklamaların Te’vîlât şârihi Ebü’l-Muîn en-Nesefî veya Alâeddin es-Semerkandî’ye ait olması muhtemeldir.

İlkin 1953 yılında Joseph Schacht tara­fından bir makalede etraflıca tanıtılan Kitâbü’t-Tevhîd’m Maniheizm. Deysâ-niyye ve Merkûhiyye hakkında bilgi veren kısımlarını Georges Vajda 1966’da tercü­me etmiş ve bu inançlara dair bilgi ver­miştir. Ayrıca DavidThomas, Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin Hz. îsâ’nın ulûhiyyeti hakkındaki görüşlerine dair kaleme aldığı makalesinde kitabın 332-340. sayfalarının tahkikini ve İngilizce çevirisini yapmıştır.

Kitâbü’t-Tevhîd Fethullah Huleyf tara­fından neşre hazırlanmış ve Beyrut Doğu Edebiyatı Enstitüsü’nce yayımlanmıştır. (Beyrut 1970). Aynı baskı İstanbul (1979), Beyrut (1982} ve İskenderiye’de fts., Dârü’l-maârifi’l-Mısriyye) ofset yoluyla tek­rarlanmıştır. Arapça ve İngilizce önsözle­rin eklenmesiyle gerçekleştirilen Huleyf neşri tek nüshası bilinen eseri kolay ula­şılabilir hale getirmişse de metnin doğru olarak anlaşılıp tesbit edilmesi ve gerekli dipnotlarının konulması açısından başa­rılı olamamıştır. Nitekim Josef van Ess ile von Hans Daiber kaleme aldıkları makale­lerde, Ulrich Rudolph da Mâtürîdî ve Semerkantta Sünnî kelâm Konusunda telif ettiği eserde Huleyf neşrinin hatalarına geniş yer ayırmışlardır. Kitâbü’t-Tevhîd’in Hüseyin Sudi Erdoğan ta­rafından başarısız bir tercümesi de yapıl­mıştır (İstanbul 1981). Son olarak Bekir Topaloğlu ve Muhammed Aruçi’nin neşre hazırladığı eser Bekir Topaloğlu tarafın­dan Türkçe’ye çevrilmiştir (Ankara 2003).

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski