Kitap Nedir, Tarihçesi, İcadı, Kim, Ne Zaman Buldu, Hakkında Bilgi

Arapça’da kitâb “toplamak, bir araya getirip dikmek, bağlamak: yazmak, istin­sah etmek” anlamlarına gelen ketb kö­künden türemiş bir masdar olup yazıla­rak bir araya getirilen bilgilerle bunların yazıldığı malzemeyi ifade eder. İslâmî li­teratürde kitap “Kur’ân-i Kerîm, vahiy, mektup, belge, iki kapak arasında toplan­mış bilgi, bir eserin ana konularından her biri” gibi çeşitli anlamlarda kullanılmıştır.

Ortaya çıkışından itibaren kitabın tari­hinde malzeme ve şekil bakımından bir­takım değişiklikler meydana gelmiştir. Günümüze ulaşan ilk kitaplar eski Ön As­ya medeniyetlerine ait çivi yazılı tabletlerdir. Tarihi Sumerler’e uzanan, fırınlanmış veya kızgın güneşte kurutulmuş bu kil levhalar, genellikle okul olarak da kullanılan tablet evlerinde (edubba) veya saray ve mâbedlerin arşivlerinde muhafaza edilmekteydi. Bunlar birbirine tesbit edil­memiş, raflarda yanyana konulan levhalar halindeydi. Asur İmparatoru Assurbani-pal’in (m-ö.669-629) dünyanın en es­ki kütüphanesi diye bilinen Ninevâ’daki tablet evinde 20.000 tablet bulunmuş  halen British Museum’dadır) ve bunların hükümdarın çeşitli yerlere gönderdiği. Özel kâtipler tarafından kopya edilen eski Sümer ve Akkad edebî, ilmî metinlerin­den oluştuğu görülmüştür. Kur’an’a göre Tür dağında Hz. Musa’ya verilen kutsal metinler de (ahd) levhalara yazılmıştı.[A’râf 7/145,150, 154] Özel bir sandıkta korunan bu lev­halar mevcut Tevrat’a göre taştandı.

Birbirine raptedilmiş yapraklardan meydana gelen ilk kitaplar Mısır’da bulu­nan tomarlardır. Milâttan önce III. binyı-lın ilk yarısında ortaya çıkan bu kitaplar, “cyperus papyrus” denilen bitkiden ya­pılmış kâğıt varakların birbirine yapıştı­rılmasıyla elde edilen ve ortalama enleri 30 cm., boylan 6-7 m. kadar olan şeritler halindeydi. Metinler sütun sütun yazılıyor ve şeritler okundukça uçlarının yapıştınldığı sopalar çevrilerek sarılıyordu, daha sonra deri kılıflarına konuluyordu. Her metnin ayrı bir ruloda yer alması esastı; ancak uzun metinler birden fazla ruloya yazılır ve bunlar sandıklarda muhafaza edilirdi. Homeros’un eserlerinin kırk sekiz rulo tuttuğu bilinmektedir. Mı­sır papirusları içinde. I. Sesostris’in (m. ö. 1970-1936) tahta çıkışıyla ilgili olan tomar gibi metni açıklayıcı resimler ihtiva eden­ler de bulunmaktadır. Grek­çe yazılmış en eski resimli kitap ise mi­lâttan önce 165’e tarihlenen Eudoxus’un astronomiye dair papirüs tomarıdır. Papirüs tomarları baş­ta Romalılar olmak üzere daha sonra çe­şitli milletler tarafından benimsenmiş ve Ortaçağ’da yahudi dinî kitapları ile devri­ni tamamlamıştır. Batı dillerinde “kitap” demek olan bibi kelimesi de papirüsün ihraç edildiği başlıca liman olan Byblos’tan Biblos, Lübnan’ın Cebâil Limanı gel­mektedir. Helenistik dönem Mısır Kralı V. Ptolomaios Epiphanes’in (m.ö. 210-181), 700.000 kitaplık ünlü İskenderiye Kütüphanesi’ne rakip olan 200.000 kitaplık Bergama Kütüphanesi’nin daha fazla zenginleşmesini engel­lemek için Pergamon Krallığı’na yapılan papirüs ihracatını durdurması üzerine Bergamalılar bugün de kendi adlarıyla anılan parşömeni [Gr. pergamene (Berga­ma işi] bulmuşlar ve kitap istinsahını sürdürmüşlerdir, özel biçimde tabaklana­rak sertleştirilmiş ve beyazlatılmış ince deri olan parşömenden [bk. Kâğıt] kesi­len dört köşe sayfalar, daha sonra Roma İmparatoru Augustus döneminde (m. ö. 27-14) ikiye katlanarak sırtlarından bir­birine dikilmiş ve zamanla günümüzdeki kitap formuna ulaşılmıştır. Ancak bu sü­reçte bir aşama olarak Kuzey Avrupa’da kullanılan kayın ağacı (ak gürgen) levha­larını da zikretmek gerekir. Ahşabının be­yazlığı ile tanınan bu ağaçtan ince levha­lar kesilerek ikisi ve daha fazlası birbirine bağlanıyor, böylece elde edilen deftere ki­tap metni yazılıyordu. İngilizce book ve Almanca Buch kelimeleri de Germanik dillerden Anglo-Saksonca ile (eski İng.) eski Almanca’da “kayın ağacı” demek olan böc (İng. beech) ve buohha dan (Alm. Buche) gelmektedir. Aynı şekilde ciltlen­miş yazmalar için kullanılan codex ke­limesi de Latince “ağaç gövdesi” anlamındaki caudexe dayanmaktadır.

İslâm dünyasında iki kapak arasındaki sayfalardan oluşan ilk kitap, Hz. Ebû Be­kir devrinde bir araya getirilen ve Hz. Os­man dönemindeki istinsahta esas alınan mushaftır. İslâm dininde ilme verilen büyük önem ve kâğıdın yay­gınlaşması, sahabe döneminden başla­yarak bilginin yazıyla kayıt altına alınma­sını sağlamış. 11. (VIII.) yüzyılın birinci ya­rısından itibaren çeşitli konulara dair ki­taplar ortaya çıkmaya başlamıştır. İbn Ebû Zi’b, İmam Mâlik, İbn Cüreyc. İbn İshak, İbn Ebû Arûbe, Ma’mer b. Râşid, Evzâî ve Süfyân es-Sevrînin eserleri bunlardandır. Abbasî­ler döneminde hızla artan özel ve genel kütüphanelerde sayıları bazan yüz binler­le ifade edilen kitaplar vardı. Aslında ez­ber geleneğini sürdüren Araplar’da yazı yazma bir eksiklik sayılırdı. Kitâbü’l-Hayevan’ın başında yazı ve kitabın önemine dair bir bölüm ayıran Câhiz’in. “Kitabı ayıp­ladın; halbuki ben ondan daha iyi komşu, daha insaflı ortak, daha uyumlu yoldaş, daha mütevazi öğretmen ve daha yeter­li, yanlış yola saptırmayan, bıktırıp usan­dırmayan … arkadaş görmedim sözleri bu geleneğe karşıdır. Fakat kitabın yaygınlaşmasına rağmen bilgiyi hafızaya alma geleneği yi­ne de sürmüştür. Müellifler, bazan binler­ce sayfa tutan teliflerini hafızalarından dikte ettirebilirlerdi. Telifte kaynak ver­meye büyük özen gösterilir, imlâ meclis­lerinde belli bir usule göre istinsah edi­len eserler için semâ kayıtları tutulurdu. İmlâ hatalarını önle­mek için de “edebü’l-kâtib” türü eserler kaleme alınmıştır.

Kitabın değerine göre hattına ayrı bir önem verilir, güzel yazının okumayı teşvik ettiği düşünülürdü. Kitapçılar esere, yaza­rına, nâdir olup olmayışına, cilt, yazı ve tezhibine göre değer biçerlerdi. Kitap bo­tanik, zooloji, tıp, mekanik gibi bir dalda ise açıklayıcı resimler konurdu. Değerli edebî eserler, özellikle şiir kitapları ge­nelde ta’likle yazılır, tezhiplenir ve konu­suna göre minyatürlerle süslenirdi. Kita­bın cildi büyük önem taşırdı. İlk sayfanın a yüzü süslü ise zahriye adını alır, met­nin başındaki süslemeye “serlevha” de­nirdi. Genellikle kitap hamdele, salvele ve besmele ile başlar, hatime ve ketebe kay­dıyla son bulurdu.

Kitaplar akrâbâzîn türünde olduğu gibi işlevlerine göre cepte, kuşakta, çizme ve çantalarda kolay taşınabilecek boyutlar­da küçük veya evlerde, kütüphanelerde muhafaza edilebilecek boyutlarda büyük yazılır ve ciltlenirdi.

Emevî ve Abbâsîler’den itibaren kitaba büyük değer verilmiştir. Hârûnürreşîd ve Me’mûn, Bizans’a karşı kazandıkları za­ferlerden sonra savaş tazminatı olarak Antikçağ filozoflarının henüz Arapça’ya çevrilmemiş kitaplarını istemişlerdir. X. (XVI.) yüzyılda İslâm dünyasındaki herhangi bir özel kütüpha­nede bulunan ortalama kitap sayısı, aynı dönemde Batı’nın bütün kütüphanelerin­de bulunan kitap sayısından fazlaydı. Fernand Grenard, Batı’da V. Karl’ın 900 ciltlikkütüp-hanesiyle iftihar edildiğini, halbuki daha dört asır önce İspanya’daki halifenin sa­rayında 400.000 cilt kitap olduğunu ya­zar.

Yazıya ve yazılı nesnelerin tamamına “bitik” diyen Türkler kitapla İslâm önce­sinde, Uygurlar’ın Budizm’i kabul ettikleri dönemde tanışmışlar ve oluşturdukları dinî ağırlıklı zengin edebiyatın ürünlerini kitaplar halinde kaleme almışlardır. XX. yüzyılın başlarında Alfred von Le Coq ta­rafından Hoço kazılarında Mani yazmaları arasında bulunan iki deri cilt parçası Uy­gurlar’ın ciltçiliği de öğrendiklerini ve yüksek bir sanat düzeyine ulaştırdıklarını göstermektedir. Söz konusu cilt parçaları dünyanın sanat eseri niteliği taşıyan ilk ciltleri arasında yer almaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski