Kılıç Alayı Nedir, Töreni, Osmanlıda, Tarihi, Hakkında bilgi

Kılıç alayı. Osmanlı padişahlarının tahta çıkmalarından sonra kılıç kuşanmaları münasebetiyle yapılan tören.

Resmî belgelerde ve kaynaklarda “tak-lîd-i seyf, takallüd-i şemşîr” olarak geçen kılıç kuşanma merasiminin ne zaman başladığı hususunda kesin bilgi yoktur. Ancak gaza kılıcı kuşanma âdetini Asr-ı saâdet’e kadar götürmek mümkündür. Hz. Peygamber savaşlarda kılıç kuşandığı gibi bazı sahâbîlerede kılıç kuşatmıştır. Nitekim Hayber’in fethi sırasında Resûl-i Ekrem tarafından Hz. Ali’ye zırh giydiril­miş ve kılıç kuşatılmıştır. Abbasîler döne­minde tayin edilen kumandanlara halife törenle kılıç kuşatır ve sancak verirdi.

Abbasî halifeleri tahta otururken Hz. Peygamber’den intikal eden kılıcı kuşanır­lardı. Abbasîler zamanında özellikle merkezî otoritenin zayıfladığı dönemlerde ortaya çıkan bazı devletlerin hükümdarlarına halifeler tarafından gönderilen hüküm­darlık alâmetleri arasında kabzası değerli taşlarla süslü veya altın kaplama kılıçlar da yer almaktaydı. Onlar da teberrüken bu kılıçları kuşanırlardı. Meselâ Gazneli Hükümdarı I. Mesud’a, Eyyûbî Sultanı Selâhaddîn-i Eyyûbî’ye ve Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a dönemin halifeleri diğer alâmetler yanında kılıç da göndermişlerdir. Bazan bizzat Abbasî ha­lifesi tarafından hükümdarlara kılıç kuşatılmıştır. Meselâ, Halife Kâim-Biemril-lâh 449 (1057) ve 451 (1059) yıllarında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e. Müsterşid-Billâh da 827 (1133) yılında Irak Selçuklu Sultanı 1. Mesud’a kılıç kuşatmıştır. Mem­lûk sultanlarına dönemin Mısır Abbasî ha­lifesi hil’at giydirir ve kılıç kuşatırdı. Bu âdet Osmanlılar’a da geçmiş ve kendine özgü bir gelişme göstermiştir.

Osmanlılarda
Osmanlilar’da da hükümdarlık alâmeti olarak kabul edilen kılıç kuşanmanın ne zaman başladığı tesbit edilememektedir. Bir rivayete göre babasının yıllık vergi ve hediyelerini Konya’ya götüren Osman Gazi’ye Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin oğlu Sultan Veled tarafından kılıç kuşatılmış, böylece Mevlânâ Dergâhı dünya saltana­tını Osman Bey’e ve oğullarına terketmiştir. Mevlevîliği ön plana çıkarma amacıy­la sonradan ortaya atılmış olması muh­temel bu görüş tarihî kaynaklarla doğrulanmamaktadır. Aynı şekilde Ali Emîrî Efendi’nin öne sürdüğü, Osman Gazi’ye Ahî Evran, Hacı Bektâş-ı Velî ve Şeyh Edebâli’nin kılıç kuşattığı ri­vayeti gibi Osman Nuri Ergin’in kılıç ku­şanmayı esnaflığın ahî teşkilâtıyla ilgili görmesinin de bir dayanağı yoktur.

Osmanoğulları’nda kılıç kuşandığı kay­naklarda belirtilen ilk padişah Yıldırım Bayezid’dir. Niğbolu zaferi (1396) müna­sebetiyle Kahire’deki Abbasî Halifesi Mü­tevekkil-Alellah Bayezid’e “sultânü’r-Rûm” unvanını tevcih ederken bir de kı­lıç göndermiştir. Yıldırım Bayezid bu kılı­cı devrin büyük mutasavvıflarından Emîr Sultan eliyle kuşanmıştır. Ancak hüküm­darlık sembolü olarak ilk kılıç kuşanma merasimi 1421’de II. Murad’ın cülusun­dan sonra yine Emîr Sultan eliyle Bursa’da yapılmıştır. Bazı ta­rihçiler II. Murad’ın Edirne’de Eskicami’-de kılıç kuşandığını belirtirler. Silâhdar, II. Mehmed’in de babası gibi Edirne’de kılıç kuşandığını yazmaktaysa da eski âdet ve töreleri kanunlaştıran bu padişahın İstanbul’un fethinden sonra Eyüp Sultan Türbesi’nde kılıç ku­şandığı ve bu geleneği başlattığı ileri sü­rülmektedir. Bütün bunlara rağmen XVII. yüzyıl başlarına kadar kılıç alayının resmî bir tören statüsü kazandığına dair kesin bir bilgiye çağdaş kaynaklarda rast­lanmaz. II. Bayezid ve I. Selim’in kılıç ala­yı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Ka­nunî Sultan Süleyman’a son Abbasî hali­fesi III. Mütevekkil-Alellah’ın Eyüp’te kılıç kuşattığı yolundaki rivayetin doğruluğu da şüphelidir. II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed”in ise devlet erkânıyla birlikte “kânûn-ı kadîm-i Osmânî” üzere sadece ecdadının türbe­lerini ziyaret ettikleri bilinmektedir.

Kılıç alayı, I. Ahmed’den itibaren salta­natın ana sembolü haline gelerek küçük bazı farklarla Sultan Vahdeddin’e kadar icra edilmiştir. Ancak V. Murad hastalığı sebebiyle kılıç kuşanmamıştır. II. Mustafa’nın kılıç kuşanıp kuşanmadığı ise tesbit edilememiştir. Kı­lıç kuşanma sırasında hangi kılıcı kimin takacağı meselesi törenin en önemli saf­hasını oluştururdu. Genellikle cülustan birkaç gün sonra icrasına özen gösterilen “takallüd-i seyf” işini bazan tarikat şeyh­lerinin, fakat çoğunlukla şeyhülislâmın veya nakîbüleşrafın yaptığı bilinmektedir. Bu sırada, yeni padişaha Yavuz Sultan Se­lim’in Mısır’dan İstanbul’a getirttiği mu­kaddes emanetler arasında bulunan Hz. Peygamber’in veya Hz. Ömer’in, bazan da Osman Gazi, Fâtih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim gibi padişahlara atfedilen kılıçlardan birinin veya iki kılıcın birden kuşatıldığı dikkati çekmektedir. Bu ter­cih genellikle padişahın arzusuna göre olurdu.

Merasim iki safhada icra edilirdi. Birin­cisi törenin yapıldığı yere gidiş gelişten ibaret olan kılıç alayı, ikincisi kutsal sayı­lan kılıçlardan birinin veya ikisinin teberrüken kuşanılmasıdır. Eyüp Sultan Türbesi’ne gidiş karadan olursa denizden, denizden olursa karadan dönülürdü. An­cak bazan tersi veya hem gidiş hem de dönüş karadan olabilirdi.

Gönderilen tezkireler üzerine sabah er­kenden resmî kıyafetleriyle saraya gelen davetliler ve kapıkulu ocakları padişahın geçmesini beklerdi. Önce asesbaşı ve su­başı maiyetleriyle birlikte geçer, onları Dîvân-ı Hümâyun çavuşları, müteferri­kalar, çaşnigîrler, altı bölük ağaları, şikâr ağaları, kapıcıbaşılar, mîr-i alem, mîrâ-hûr-i evvel, çaşnigîrbaşı, ulemâ ve şeyh­ler, defterdarlar, reîsülküttâb, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, kazaskerler, vezirler ve sadrazam takip ederdi ve Eyüp Sultan Camii”nde padişah beklenirdi. İstisnaî ola­rak II. Mahmud’un kılıç alayında muhte­mel bir isyana karşı Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa 300 kadar muhafızla padi­şahın yanında bulunmuştu.

Yeni padişah sabah namazından sonra Topkapı Sarayı Harem Dairesi’ne açılan kapılardan “perde kapısfndan çıkıp atla sahildeki Sinan Paşa Köşkü’ne gelir, bura­da üç fenerli saltanat kayığına binip ya­nında silâhdar. çuhadar, rikâbdar ve öte­ki musâhib ağalar olduğu halde deniz yo­luyla Eyüp’e hareket ederdi. Saltanat ka­yığını Dârüssaâde ağası ve diğer bazı sa­ray ağalarının kayıkları izlerdi. Eyüp’te daha önce kara yoluyla gelen devlet ricâ-lince karşılanan padişah sadrazam ve Dâ­rüssaâde ağası tarafından kayıktan alınır ve öğle namazının kılınıp önceden oradaki konaklardan birinde hazırlanan yemeğin yenmesinden sonra Eyüp Sultan’ın türbe­sine gidilirdi. Bu hareket sırasında “buçukçu” denilen görevlilerin yeni padişah adına kesilmiş çil akçeleri etrafa saçma­lan tören gereğindendi.

Padişah türbeye girdikten sonra orada hazırlanan yere oturur, sadrazamın, şey­hülislâmın ve yeniçeri ağasının da gelme­sinden sonra Feth sûresi okunur, şeyhü­lislâm, nakîbüleşraf ve bazı tarikat şeyh­leri dua ederler, ardından padişah iki rek-“at namaz kılıp duasını yapar ve kılıç ku­şanırdı. Kılıcın kimin tarafından kuşatıla-cağı hususunda kesin bir kural olmamak­la birlikte 1. Ahmed’den itibaren bu işi ge­nellikle şeyhülislâm veya nakîbüleşrafın yaptığı bilinmektedir. Nitekim I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman, IV. Mehmed, II. Sü­leyman, III. Selim, I. Abdülhamid, Sultan Abdülaziz, II. Abdülhamid şeyhülislâmın; II. Ahmed, III. Osman, I. Mahmud, IV. Mustafa, II. Mahmud nakîbüleşrafın; III. Mustafa ile I. Abdülhamid her ikisinin eliyle; III. Ahmed nakîbüleşraf, silâhdar ve askerî bir ayaklanma sonucu gerçekleşen cülusunun da tesiriyle yeniçeri ağasının; IV. Murad Celvetî şeyhi Aziz Mahmud Hüdâyî’nin; Sultan Reşad Konya Mevlânâ Dergâhı şeyhi Abdülhalim Çelebi’nin; son Osmanlı padişahı Sultan Vahdeddin ise Sünûsî şeyhi Seyyid Ahmed eş-Şerifî’nin eliyle kılıç kuşanmıştır.

Padişahın Eyüp’ten saraya dönüşü ge­nellikle kara yoluyla olurdu. İstisnaî olarak I. Mahmud kara yoluyla gidip kara yoluyla I. Abdülhamid, III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud karayoluyla gidip denizyoluyla dönmüştür. Edirnekapı, Fatih ve Divanyolu’ndan geçerek Top­kapı Sarayı’na gelen padişahın Bâbüssaâ-de önünde yeniçeri ağası tarafından atın­dan indirilip İçeri girmesiyle kılıç alayı so­na ererdi. Bu arada çok defa dönüşte ol­mak üzere, nadiren de kara yoluyla gider­ken padişahın türbeleri ziyaretinin ar­dından Eski Odalar önünde altmış birinci cemaat ortası odabaşısının sunduğu şer­beti içmesi ve içtiği şerbetin kâsesini al­tınla doldurması tören gereğindendi.

Kılıç alayı sırasında kırk-elli civarında hayvanın kurban edilmesi de âdetti. III. Selim’in cülusunda ise 100’den fazla ko­yun kesilmişti. Kurban edilen hayvanların etleri cami ve türbe hademeleriyle fuka­raya dağıtılırdı. Kapıcılar kethüdası ile mîrâhur ağa Eyüp’ten dönüş sırasında halkın yeni padişaha vermek istediği di­lekçeleri toplardı. Saraya dönüldükten sonra bunlar, gereğinin yapılması için sadrazama gönderilirdi. Kılıç alayı bu yö­nüyle yeni padişaha halkla temas etme fırsatı da verirdi. Törenin ardından Bos­tancı Ocağı kayıkçıları ile teşrifatçı, pîş-keşçi, mataracı, iskemleci, Bâb-ı Hümâ­yun ve Bâbüsselâm nöbetçi kapıcılarına, seccadecibaşıya belli miktarda para (sikke-i basene/altın) verilmesi usuldendi.

Yeniçeri Ocaği’nın ilgasından ve Tanzi­mat Fermanı’nin ilânından sonra yapılan kılıç alayları biraz değişti ve sadeleşti. Kı­lıç alayının belli bir günü de yoktu. II. Ab-dülhamid’in kılıç kuşanma merasimi cü­lusundan bir hafta kadar sonra perşem­be günü yapılmıştı. Halk alayın geçeceği sokak kenarlarında toplanmış, olayın sey­rine yabancı sefirler de çağrılmış, bunlar için sur dışında Eyüp’ün üst tarafında dört çadır kuruimuş ve kendilerine öğle yemeği verilmişti. Padişah öğle ezanın­dan bir saat sonra Dolmabahçe Sarayı’n-dan yoia çıkmış, bu sırada oradaki savaş gemilerinden yedi pare top atılmış, bun­ları Sarayburnu’ndaki toplarla Avustur­ya, Almanya ve Fransa gemilerinden atı­lan selâm atışları izlemişti. Saltanat ka­yıklarından en önde bulunan veyâveran-la saray görevlilerini taşıyan üçü yolu aç­mış, onu Sultan Abdülhamid’in bindiği kayık takip etmiş, kayıkçıların hepsi beyaz elbise giymişti. Padişah kayığının 200 m. kadar arkasından gelen bir başka kayık­ta padişahın ailesi bulunuyor, en arkada ise saray erkânının bindiği üç kayık geli­yordu. İskeleye çıkan padişah atla türbe­ye gitmiş, burada yapılan kılıç kuşanma merasiminden sonra beyaz bir Arap atı­na binerek Edirnekapı’dan şehre girmiş­tir. Ön tarafta saray kavasları yolu açıyor­lardı. Önde saray zabitlerinden birkaç ki­şi, bunların arkasında seyislerin yedeğin­de altı beygir, daha arkada rütbe ve me­muriyetlerine göre padişaha yakın mül­kiye ve ilmiye ricali geliyordu. Bunların arkasından bir müfreze mızraklı süvari askeri yürüyordu. Daha arkada askerî er­kân ve meşâyih Arap atlarına binmiş ola­rak geliyor, bunları da vükelâ, şeyhülis­lâm, geride Şûrâ-yı Devlet Reisi Midhat Paşa, daha geride ise padişah izliyordu. Yabancı sefirlerin çadırlarının önünden geçerken onların en kıdemlisi olan İngil­tere sefirine İltifatlarını bildiren padişah, daha sonra Fâtih Sultan Mehmed ve Ya­vuz Sultan Selim ile burada medfun ba­bası Sultan Abdülmecid’in türbelerini zi­yaret etmiştir. Ardından Şehzadebaşı, Beyazıt ve Divanyolu güzergâhıylaTopkapı Sarayı’na gelmiş, burada bir süre din­lenip saltanat kayığıyla Dolmabahçe Sa­rayı’na dönmüştür.

Sultan Reşad’ın cülusunun on dördün­cü günü yapılan kılıç alayı da benzer şe­kilde cereyan etmiştir. Eyüp Camii ve Türbesi bayraklarla, halılarla süslenmiş, türbenin içindeki sandukanın sağına, üze­ri III. Ahmed döneminden kalma çok değerli serâser kumaşla örtülü bir taht ku­rulmuş, karşısındaki süslü sehpa üzerine Hz. Ömer’in kılıcı konulmuştur. Türbenin dışında yine serâser kumaşla süslü bir yer hazırlanmış, buraya da gösterişli bir bohça içinde II. Mahmud döneminden kalma sırmalı bir seccade yerleştirilmiştir.

Sultan Reşad, Gazi Muhtar Paşa ve Ertuğrul süvarisi Tâhir Bey’in delaletiyle is­keleye çıkarken Ertuğrul bandosu yeni bestelenen Sultan Reşad Marşı’nı çalmış­tır. Yeni padişah kendisini alkışlayan asker ve halkın arasından geçerken baştürbedar ve maiyetindeki altı türbedar tara­fından tutulan buhurdanlardan yayılan güzel kokular arasında önce camiye, ar­dından hacet penceresi yanındaki koltuk kapısından türbeye girmiş ve hazırlanan yere oturmuştur. Alaturka saat dört ci­varında vükelâ, teşrifata dahil kişiler ve maiyetinde bazı Mevlevî şeyhleri olduğu halde Mevlânâ’nın torunlarından Abdül-halim Çelebi padişaha Hz. Ömer’in kılıcını kuşatmıştır. Ardından Sultan Reşad iki rek’at namaz kılmış, sakal duasının yapıl­masından sonra merasim tamamlanmış­tır. Sultan Reşad, yanında yüksek rütbeli devlet ricali ile askerin, “Padişahım çok yaşa” sözleri arasında cami kapısı önün­de bulunan arabaya binmiş, Edirnekapf-dan şehre girerek Fâtih’in türbesini ziya­ret ettikten sonra yoluna devam etmiş, yol kenarlarında biriken halkın coşkun tezahüratları arasında Dolmabahçe Sarayı’na dönmüştür.

Hükümdarlık gereği sayılan kılıç alayı yapılmadan yeni padişahın cuma selâm­lığına çıkamayacağı prensibini III. Selim, “Kılıç kuşanma töreni padişahların gele­neği, cuma farzı ise Allah’ın emridir” di­yerek bozmuş ve kılıç kuşanmadan na­mazı Ayasofya Camii’nde kılmıştır. Avrupalilar’ın taç giyme töre­ninin benzeri olan kılıç kuşanma merasi­minin sonuncusu Sultan Vahdeddin için yapılmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski