Konfüçyüsçülük Nedir, Kurucusu, Öğretisi, Hakkında Bilgi

Konfüçyüsçülük. Konfüçyüs’e nisbet edilen dinî, ahlâkî, sosyal, politik, ekonomik konularla ilgili inanç ve uygulamaların bütünü.

Çin’in yerli ve millî dinlerinden biri olup ismini Konfüçyüs’ten almıştır ve önceki dönemlerden beri Çin’de var olan tabii dinin üzerine temellendirilmiş bir ahlâk sistemidir. Çin’de Ju Chiae {bilginlerin öğre­tisi) ve K’ung Chiao (Konfüçyüs’ün öğretisi) diye adlandırılan Konfüçyüsçülüğün kök­leri Konfüçyüsten öncesine. Ju diye bilinen bir bilgin sınıfının öğretilerine kadar gider.

A) Konfüçyüs’ün Hayatı. milâttan önce 551’de Çin’de Lu eyaleti­nin Tsou şehrinde doğdu. Konfüçyüs is­minin Batı dillerindeki karşılığı olan Confucius, K’ung Fu-tzu’nun (üstat, filozof Kung) Latince şeklidir. Çince’de K’ung Ch’iu diye bilinen Konfüçyüs’ün hayatı yoksulluk içinde geçmiş, on beş yaşından itibaren kendini ilme vermiş, yirmi yaşın­da iken açtığı okulda öğrenci yetiştirmeye başlamıştır. Onun hedefi yeni görüşler or­taya koymak değil eskilerin hikmetli söz­lerini aktarmaktı. Belli aralıklarla küçük memuriyetlerde bulunmuş, elli yaşında kendisine devlet şûrasında görev veril­miştir. Konfüçyüs, eski bilgelerin fazilet­lerini yeni nesillere aktarmak suretiyle geçmişin seçkin idarecilerinin Çin’e barış ve huzuru nasıl getirdiğini göstermeyi amaçlıyordu. Bu sebeple kendini tanıtmak ve ülke yönetimiyle il­gili düşüncelerini pratiğe dönüştürmek için on üç yıl dolaşarak düşüncelerini an­latmış, 483’te Lu’ya dönmüş, ömrünün geri kalan kısmında araştırma yapmış ve öğrenci yetiştirmiştir.

Bir eğitimci olarak son derece başarılı olan Konfüçyüs gençleri politik görevlere hazırlıyor, öğrencilerini edebiyat, tarih, felsefe ve ahlâk eğitimi almaya teşvik ediyordu. Milâttan önce479’da vefat eden Konfüçyüs hayatını şöyle Özetlemiştir: “On beş yaşında iken kendimi öğrenmeye verdim. Otuz yaşında irademe sahip ola­bildim. Kırk yaşında şüphelerden uzaklaş­tım. Elli yaşında Gök’ün emrini öğrendim. Altmış yaşında seziş yoluyla her şeyi kav­radım. Yetmiş yaşında doğru olan şey­lere zarar vermeden kalbimin isteklerini yerine getirebildim.

Konfüçyüs’ün ideal insan ve ideal top­lum fikri kendisini ideal bir hükümet dü­şüncesine sevketmiştir. Çünkü onun za­manında iyi bir hükümet yoktu ve halk ıs­tırap içindeydi. Konfüçyüs’ün idealindeki hükümet, bütün insanların iyiliği için ça­lışan ve halkın güvenini kazanan bir yö­netimdi. Aynı zamanda o. korku ile yöne­tilen devleti değil hükümdarla tebaası arasında karşılıklı anlaşma bulunan ortak bir idareyi savunmuştur.

Konfüçyüs’ün etkisi, öğrencileri ve ta­kipçileri sayesinde ölümünden kısa süre sonra görülmeye başlanmış, Han hane­danlığı zamanında (m.ö. 206-m.s. 225) şöhreti iyice artmış, bu dönemde onu tanrılaştırma teşebbüsleri bîle olmuştur. Böylece Konfüçyüs, yeni bir din ortaya koymayı düşünmediği halde Lu’nun pren­si onun adına bir mâbed inşa etmiş ve ona kurbanlar sunulmaya başlanmıştır. Konfüçyüs’ün öğretileri daha sonra im­parator tarafından Gök’e yapılan ibadet­le irtibatlandırılmış, Çin yönetimine bağlı bütün bölgelerde Konfüçyüs’e de İbadet edilmesi emredilmiş ve Konfüçyüsçülük Çin’in resmî ve millî dini haline getirilmiş­tir. Bu gelişmede, imparatorun Gök’ün oğlu olduğu şeklindeki tasavvurunu dinin merkezine yerleştirmesi etkili olmuştur.

Han hanedanlığı döneminden itibaren pek çok aile tarafından riayet edilen ata­larla ilgili törenler bilgin sınıfının resmî kültü haline gelmiş, Konfüçyüs’e ibadet atalara tapınmanın özel bir uygulama şekli olarak telakki edilmiştir. 609’da her eğitim yerinde onun adına bir mâbed ya­pılması emredilmiş ve nihayet 1906 yılın­da İmparatoriçe Dowager, GÖk’e sunulan kurbanların aynısının Konfüçyüs’e de su­nulacağına dair ferman yayımlamıştır. Konfüçyüs adına mâbedler inşa etme geleneği XX. yüzyılın baş­larına kadar sürmüştür. 1934’te Konfüç­yüs’ün doğum günü olan 27 Ağustos millî tatil günü olarak ilân edilmiş ve Konfüç­yüsçülüğün etkisi Çin’de komünizm ihti­lâlinden sonra da devam etmiştir.

B) Kutsal Metinler. Konfüçyüs, öğren­cileriyle birlikte daha önceki Çin filozof ve bilginlerinin yazılarını bir araya getirip gözden geçirme işine girişmiş, özellikle yönetim, sosyal hayat ve törenlerle ilgili bilgileri derleyerek yaşayan ahlâk ve ge­leneklerin devamını sağlamaya çalışmış­tır. Ayrıca öğrencileri de Konfüçyüs’ün ko­nuşmalarını toplamış, böylece Konfüç­yüsçülüğün kutsal metinlerini oluşturan ve “beş klasik” (Wou King). “dört kitap” (Se Chou) olarak bilinen iki koleksiyon ortaya çıkmıştır. Beş klasiği oluşturan kitaplar şunlardır:

1. Yi King (Değişiklikler kitabı). Chou I diye de bilinir. Eski bir kehanet el kitabıdır. Metnin orijinal kısmının Konfüç­yüs’ten önceye, Chou hanedanlığının ilk günlerine (m.ö. 1000} ait olduğu söylen­mekte, metin üzerinde yapılan yorumlar Konfüçyüs’e atfedilmektedir. Ancak Yi King’in uzun bir gelişim süreci sonunda bugünkü şeklini aldığı kabul edilir. Yi King çok sayıda dile çevrilmiş olup Çin klasik­leri arasında Avrupa ve Amerika’da en Çok tanınanlardan biridir.

2. Şu King (Tarih kitabı). Eski zamanlara ait belgeler (Shang Shu) diye de adlandırı­lan Şu King, Çin’in en eski tarih kitabıdır. Konfüçyüs öncesi dönemlere ait impara­torlar tarafından yapılmış konuşmalar­dan pasajlar ihtiva eder.

3. Şi King (Şiirler kitabı). Çin şiirinin en eski derlemesidir. Batı Chou hanedanlığı döneminde (m.ö. 1111-770) revaçta olan 305 şiiri ihtiva eder.

4.  King (Âyinler kitabı). Muhteme­len ilk Han hanedanlığı döneminde yazıl­mıştır. Kırk altı bölümden oluşur. Bazı bö­lümler Konfüçyüsçülüğün incelenmesi açısından son derece önemlidir. Herkese ait görevleri ve bilhassa hükümdarlık âda­bını öğrettiğinden Çin’in birinci derece­de kutsal metinleri arasında yer almıştır. Aynı zamanda ibadet, toplum ve aile iliş­kileri hakkında yazılmış bir kurallar kita­bı olan eserde dinî inançlara dair kesin esaslara rastlanmaz. Li King, Çin medeni­yet ve ahlâkına dair etkili bir rehber olup asırlar boyunca hakkında ciltler dolusu yorumlar meydana getirilmiştir. 5. Ch’un Ch’iu (İlkbahar ve sonbahar vekâyi’nâmeleri). İlk Konfüçyüsyen tarih olup Konfüçyüs’ün doğduğu yer olan Lu eyaletinde milâttan önce 480’de bizzat Konfüçyüs tarafından derlenmiş olduğu söylenmektedir. Milât­tan önce 722-481 yılları arasında Lu’da görev yapan on iki idareci dönemindeki olayları kapsar; eser Lu eyaletinin bir tür vekâyi’nâmesidir. Yazarın ahlâkî yargısı­nı açıklayan üslûbundan hareketle met­nin Konfüçyüs’e ait olduğu kanaatine va­rılmıştır. Çinliler tarafından çok itibar edilen bu kitap tarih ve politikada ahlâkî yargı İçin bir ölçü durumundadır.

Dört kitabın isim ve özellikleri:

Dört kitabın isim ve özellikleri:

1. Lun Yü (Konuşmalar). Konfüçyüs’ün konuşmaları, öğretileri ve faaliyetleri hak­kında başlıca bilgi kaynağıdır. Muhteme­len milâttan önce400’lerde onun öğren­cileri tarafından derlenmiş, bugünkü şek­lini milâttan sonra 11. yüzyılda almış. Sung hanedanlığı döneminden itibaren eğitimin esasını teşkil etmiştir. Sadece Lu eyaleti­ne ait olanı zamanımıza kadar gelebilmiş­tir.

2. Tahsüeh (Büyük bilgi). “Yetişkin eği­timi” anlamına gelen Tahsüeh. Çin’deki eğitime dair sekiz asırlık temel doküman­ları kapsamaktadır. Orijinal metnin kay­nağı belli değildir. Geleneğe göre Konfüç­yüs’ün Tseng-tzü olarak da bilinen öğren­cisi Tseng Ts’an’a(ö. m.ö. 436) atfe­dilmekte, Konfüçyüs’ün eğitim, ahlâk ve politikaya dair düşüncelerine de yer ver­diği söylenmektedir. Konfüçyanistler VI11. yüzyıldan itibaren bu metne özel önem vermişlerdir.

3. Chung-yung (Orta yol doktrini). Âyinler kitabının otuz birinci bölümüdür. Özlü metin sadece Konfüç­yüs’e ait olduğu sanılan konuşmalardan meydana getirilmiştir. Pek çok bilim ada­mı bunun çok sonraki bir tarihe ait der­leme olduğunu kabul eder.

4. Mengtzu. Konfüçyüs’ün en meşhur tâbilerinden Mensİyüs’ün  (ö. m.ö. 289) üstadının öğretileri hakkında yaptığı fel­sefî yorumların derlemesidir. Bu dört ki­tap milâttan sonra XI. yüzyılda Sung ha­nedanlığı döneminde bir araya getirilmiş ve yönetici sınıfın eğitiminin temelini oluşturmuştur. Diğer taraftan Konfüç­yüs’ün, ilkbahar ve sonbahar vekâyi’nâ-meleri dışında yazılı bir metin bırakma­dığı ve ona isnat edilen beş klasikten çok azının kendisine atfedilebileceği belirtil­miştir. Konfüçyüs’ün öğretileri ağırlıklı olarak konuşmalarda saklanmıştır. Ayrıca bunlara dağınık söyleşiler şeklinde başka yerlerde de rastlanmaktadır.

C) Tanrı İnancı. Konfüçyüs öğretilerini bir tanrı fikrine dayandırmamış, ancak zamanındaki yaygın inanca da saygılı ol­muştur. Konfüçyüsçülük’te tanrı veya tanrılar panteonu, rahiplik, mâbed, inanç, kutsal kitap gibi konular yoktur. Bu se­beple Çinliler Konfüçyanizm’e “okul” ya da “bilginlerin doktrini” adını vermişlerdir. Çin’de yaygın olan ve Şangti diye ad­landırılan yüce Tanrı inancı Konfüçyüs’te de devam etmiştir. Konfüçyüs bu yüce varlığı ifade etmek için Tien kelimesini tercih etmiştir. Ona göre T’ien o zaman anlaşıldığı üzere gökte oturan, kötü hü­kümdarları cezalandıran, yeni hanedan­lar kuran ve iyileri mükâfatlandıran ata­lara verilen bir ad değildir; T’ien tabiat düzeninin yöneticisi, her şeyin üstündeki varlık, yaratıcı kudretti. Böylece Konfüç­yüs T’ien’i “her şeye hâkim olan Tanrı” anlamında kullanmıştır. T’ien’e iyiliğin kaynağı olarak saygı göstermiş, emrini öğrenmiş, onun da kendisini anladığı­na inanmıştır.

Konfüçyüsçülükte Tanrı düşkünleri ko­rumak için hükümdarlar. Tanrı yolunda yardımcı olmaları ve ülkenin her yanında huzuru sağlamaları için öğretmenler gön­dermiştir. O yücedir, yerdeki İnsanlara hükmeder, kötüler çoğalınca hükmü amansızdır. Ölüm ve hayat göğün em­ridir, zenginlik ve şeref ise kaderin işi­dir. Tanrı her şeyi açık­ça görür, bütün işlerde insanlarla be­raberdir. Kanun ve şeriat Gök’ten gelir. 0 iyi insanlara uzun ömür bahşeder, fazile­te mükâfat verir. Fazilet ise dört kısım­dan meydana gelmektedir: İnsan sevgi­si, adalet, emredilen merasime riayet ve bilgi. Bu dört aslî fazilete göre hareket edenler bahtiyar olacak ve saadete ere­cektir.

D) ibadet. Konfüçyüsçülük’te ibadet göğe, yere ve atalara tapınma ile Konfüç­yüs adına düzenlenen törenlerden ibaret­tir. Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizm gibi dinler ortaya çıkmadan önce Çin’de atalara saygı, gök ve tabiat tanrılarına tapınma, gelecekten haber verme, kutsal varlıklara kurban sunma ve Şang-ti diye adlandırılan bir yüce varlık inanışı vardı. Çin’de her devrin dinî özel­liği haline gelen atalara tapınma Çinliler tarafından asırlardan beri uygulanagel-miş ve hâlâ da uygulanmaktadır. Bu uy­gulamayı Konfüçyüs de tasvip etmiş ve bunu faziletlerin en önde geleni diye ka­bul ettiği ataya saygının bir ifadesi ola­rak teşvik etmiştir.

Konfüçyüsçülük’te Konfüçyüs’e tapın­ma da ataya tapınmanın bir devamı, özel bir uygulama biçimi olarak telakki edil­miş, milâttan önce il. yüzyılda İlk Han im­paratorları Konfüçyüs’ün mezan başında onun adına kurban sunmuşlardır. Kon­füçyüs’e İlkbahar ve sonbaharda yapılan ibadet en yüksek rütbeli sivil memur tarafından yönetilirdi. İbadet tütsü, hubu­bat ve şarap sunma ile öküz, koyun vb. hayvanların kurban olarak takdiminden ibaretti. İbadet esnasında ilâhiler söyle­nir, dinî müzik çalınır ve dans edilirdi. Mü­zik başlar başlamaz Konfüçyüs’ün ruhu­nun oraya geleceği farzedilirdi.[607] Konfüçyüsçülük ferdî ibadet ve duayı, kefaret âyini, günah itirafı, çile gibi dinî ve mistik uygulamaları şart koşmaz. Kurbanlar ya devlet veya aile tarafından sunulmuştur.

E) Ahlâkî Prensipler. Konfüçyüs, âyin­lere büyük önem vermek ve her şeye hâ­kim olan tanrı T’ien’e inancı ön plana çı­karmak suretiyle zamanının geleneksel Çin dinini kabul ve tasvip etmekle birlikte bir din kurucusu olmaktan çok bir ahlâk öğreticisi olarak ün yapmış. Konfüçyüs­çülük de dinden ziyade ahlâk ve hikmet yolu olarak gösterilmiştir. Aslında Kon­füçyüs bir üstün insan, orta yolu takip edecek ve başkalarına da itidal yolunu gösterecek kültürlü, nazik insan yetiştir­meye yönelik hayat tarzını belirlemeye çalışan bir ahlâk öğreticisi idi. Onun sis­teminin amacı milletini siyasî terbiye yo­luyla mutluluğa kavuşturmaktı.

Konfüçyüs’e göre soyluluk miras yoluy­la devralın madığından herkes soylu ola­bilir. Gerçek soyluluğun işaretleri ise in­sanları sevmek, atalara saygılı olmak, sa­mimiyet, insanlarla iyi ilişki kurmak, doğ­ruluk ve dengeli yaşamaktır. Konfüçyüs, bir yenilikçi olduğunu iddia etmemekle birlikte kendisini Çin’in ailevî, sosyal ve politik hayatında esas olan ahlâkî pren­sipleri kesin biçimde yerleştirmekle so­rumlu hissetmiştir.

Konfüçyüsçü ahlâkın temeli “büyük bilgi”de kendini, ev halkını, milletini yönlen­dirme, barışı sağlamanın yolunu bulma şeklinde açıklanmıştır. Konfüçyüs konuş­malarında dünyada beş ilkeyi her şeye uygulayabilme yeteneğine “mükemmel erdem” demektedir. Bunlar ağır başlılık, cömertlik, samimiyet, doğruluk ve ne­zakettir. Konfüçyüs üstün insanla küçük insan arasındaki farkı şöyle belirtmiştir: “Büyük ve üstün insan erdemi, küçük in­san ise rahatı düşünür. Üstün insan ka­nunlar üzerinde kafasını çalıştırır, küçük insan ise kendi rahatını aramaya bakar. Büyük ve üstün insan yalnız doğruluğu, küçük insan ise yalnız faydayı düşünür. Konfüçyüs bir kimsenin bütün hayatına rehber olabile­cek ilkeyi, “Kendine yapılmasını isteme­diğin şeyi başkalarına yapma” diye özetlemis onun bu sözü “altın kural” olarak nitelendirilmiştir.

Faziletin en yüksek derecesi bir insa­nın daima değişmez olan orta yoldan yürümesidir. Alicenap ruhlu adam için en önemli şey adalettir; adaleti icra eden kişi ahlâk ve âdaba göre davranmış olur. Konfüçyüs ahlâkının temeli sevgidir. Konfüçyüsçülükte evrensel veya en üstün er­dem olarak bilinen bu sevgi anlayışı “jen” terimiyle ifade edilmiştir. Konfüçyüsçülük’te bütün ahlâkî faziletleri içine alan beş temel faziletin en üstünüjendir. Mensiyüs’egöre bu, başkalarının duygularını paylaşabilmek ve onlara şefkat göster­mekle eyleme dönüşür. Buna kısaca iyilik severlik denilmektedir. İkincisi görevdir Yapılan bir yanlıştan sonra utanma duygusunda ortaya çıkar. Üçüncüsü âdet­lere riayet duygusuyla dışa yansıyan gör­gü kurallarıdır Dördüncüsü, doğru ve yanlışa karar verme duygusuyla dışa yansıtılan hikmettir Beşincisi ise doğru inançtır Bu da güvenilirlik olarak açıklanmıştır.

F) Felsefî Sistem. felsefî sistem evrenin yaratılışı hakkında­ki efsaneye dayandırılmıştır. Buna göre başlangıçta umumi bir kaos düşünülmüş, evrenin yaratılışı, bu kaos içindeki Yin ve Yang denilen iki asıl doğurucu ilkeye (lo­gos spermetikos) isnat edilmiştir. Yin ile Yang birbirine karşılıklı tesir ederek ele­mentleri meydana getirmiş, elementle­rin birleşmesinden evren doğmuştur. Me­selâ ateş Yang’dan çıkmıştır. Güneş de ateşin asıl cevheridir. Su ise Yin’den çık­mıştır. Güneş ateşin asıl cevheri olduğu gibi ay da suyun asıl cevheridir. Bu şekil­de meydana gelen güneş ve aydan diğer yıldızlar doğmuştur. Han hanedanlığı filozofları tarafından ge­liştirilen Yin Yang teorisi Çin medeniye­tinin metafizik, kozmoloji, yönetim, sa­nat gibi bütün tezahürleri üzerinde geniş etki yapmıştır.

Yin ve Yang, esas itibariyle güneş al­tındaki bir setin karanlık ve aydınlık ta­rafları demektir. Fakat Konfüçyüs zama­nında bu terimler, Çinli düşünürlerin her şeyde farkına vardıkları bir düalitenin zıt ve tamamlayıcı iki unsuru olarak felsefî bir anlam kazanmıştır. Buna göre Yin yer­yüzüdür; olumsuz, pasif, karanlık, dişi ve tahrip edicidir. Siyahla sembolize edilir, aya bağlıdır, sonbahar ve kışta güçlenir. Aynı zamanda devler onun hükmü altın­da kalır. Hayatın devamı için gereken med ve cezir, çıkış ve iniş gibi olaylarda göze çarpan bu prensip eski Çin filozofları ta­rafından fikir sistemlerinin esası, fal sa­natının da temeli sayılmıştır. Yang ise göktür; olumlu, aydınlık, erkek ve yapıcı­dır. Yang’ın güneşe bağlı doğurucu gücü ilkbahar ve yazda artar; kırmızı renk ve tek sayı ile temsil edilir. Yin ve Yang’ın “büyük esas” veya “yaratıcı prensip”ten çıkmış oldukları var sayılmıştır. Bunlar, birinin etkisi artarken diğerinin etkisinin azalması şeklindeki daimî etkile­şim içindedir. Bu nazariye, her şeyin kar­şılıklı olarak birbiriyle ilişki içerisinde ol­duğu ve sürekli bir değişim süreci yaşa­dığı şeklindeki görüşün geliştirilmesine yardımcı olmuş, insanla tabiatın birliğini açıklamada kullanılmış, ahlâkî ve sosyal öğretiler için de kozmolojik bir temel oluşturmuştur.

Taoistler’in, her şeyin gerisinde bulu­nan evrensel birlik düşüncesinden etkilenen yeni Konfüçyüsçü felsefe, “öz” (menşe) ve “nefes” adı verilen iki temel te­rimi benimsemiştir. Maddî dünya, ken­disiyle katı şeylerin sıvılaştırıldığı ve için­de eritildiği nefesten ibarettir. Nefes, tıp­kı nefes alıp verme gibi devamlı sükûnete doğru gider gelir; bu gidiş geliş esnasın­daki hareket haline Yang, sükûnet haline Yin adı verilir. Aydınlık-karanlık, erkek-dişi, hükümdar-tebaa gibi her zıt çiftin­de aktif üyenin nefesi Yang, pasif üyeninki de Yin’dir. Öz her şeyin içine nüfuz eden bir tane (tohum, zerre) olup onu ta­kip etmek kolay, ona karşı gelmek zordur.

Öz insanın içinde ahlâkî bir prensip ola­rak mevcuttur. Fakat insan onu her za­man takip edemez. Çünkü öz, insanın kendisinden ibaret olduğu nefes tarafın­dan oluşturulan yoğunlukla insan için be­lirsiz hale getirilmiştir. Fakat ahlâk eğiti­miyle nefes Öze göre davranma kolayla-şıncaya kadar tedrîcî olarak netleştirile-bilir.

Yeni Konfüçyüsçüler’e göre yol ve gök öz için kullanılmış basit isimlerdir. İki tür ruh olan “shen” ve “kuei” (geleneksel ola­rak “uzatmak, germek” ve “geri gelmek” anlamında açıklanmıştır) nefesin verilip alınmasıyla özdeşleştirilmiştir. Buradaki eğilim, ruhu bir çeşit şahsî olmayan güç şeklinde düşünme yönündedir. Yeni Kon-füçyüsçüler’in ölülerin ruhlarına dair şüp­heciliklerine rağmen Konfüçyüsçüler, şah­sî ruhlar hakkındaki yaygın inanca karşı çıktıkları zaman bile genel olarak ruhun bu anlamda gök cisimlerinde, dağlarda ve nehirlerde aktif olduğu konusunda şüphe etmemişlerdir. Bir çeşit tabii güç olarak ruhun rasyonalleştirilmesi bu şe­kilde anlaşılmıştır.

Hem Konfüçyüs’ün hem Laotse’nin fi­kir sistemlerinin temelini oluşturan ve Yin ile Yang arasındaki tezadı birleştiren prensip olarak da ifade edilen Tao’nun ta­nımı ve özellikleri şu şekilde belirtilmiş­tir: Tao dünyayı yöneten sebeptir. 0 gö­rülemez, duyulamaz ve kavranamaz. Eze­lî ve ebedîdir. Kendiliğinden vardır. Her şeyde hâzır ve nazırdır. Hiçbir tasvire sığ­maz. Her şeyi yaratan ve besleyen odur. Bundan dolayı Tao bazan “ana” diye de ad­landırılır. Tao’dan bir doğar, birden iki (Yin ve Yang), ikiden üç (Yin, Yang ve nefes), üçten yaratılmış evren doğar. Tao’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Başka güçler­le rekabet etmez. Dolayısıyla insanlar da hırstan uzaklaşırlarsa iyi bir hayata sahip olurlar. Konfüçyüs de Tao Üe ilgili olarak şöyle demiştir: “Eğer bir kimse sabahle­yin Tao’yu işitse akşama esef etmeden ölebilir. Tao’ya sahip bir bilgin kötü elbi­selerinden ve fena yemeklerinden dolayı utanç duyuyorsa bu kimseye önem ver­meye değmez. Yine Konfüçyüs’e göre Tao erdemi, ada­leti, nezaketi, samimiyet ve saygıyı da içine almaktadır. İnsanları kötü işlerden meneder ve insanlar arasında adaleti sağlar. Halk Tao’ya sahip olursa gereken şekilde idare edilecek, yeryüzünde ah­lâk prensipleri hâkim olacaktır. Kısaca Konfüçyüs’ün ana düşün­cesi Tao (göğün yolu) idi. Bu bütün insanlann yürümeye çalışmaları gereken bir yoldur.

Çin’de cumhuriyetin kurulmasıyla bir­likte gök kültü kaldırılmış, Mao devrinde Konfüçyüsçülüğün kitapları yakılmış, Konf üçyüs unutturulmak istenmiştir. Bu­na rağmen Konfüçyüs’e gösterilen saygı devam etmiştir. Diğer taraftan Konfüç­yüsçülüğün bir din veya bir ahlâk sistemi olup olmadığı öteden beri tartışılmıştır. Konfüçyüsçülüğün bir mâbed teşkilâtı, özel bir ruhban sınıfı, zorunlu bir âmentüsü yoktur. Bununla beraber bir yüce Tanrı inancı, bir kurucusu, kutsal kabul edilen bir metin koleksiyonu vardır. Fakat Chu Hsi ve yeni Konfüçyüsçülüğün can­landırılmasından başlayarak 700 yıl bo­yunca pek çok Konfüçyüsçü bilim adamı Tann’yave ölümden sonrasına (âhiret) inanma konusunda agnostik davranmış­tır. Konfüçyüsçülük de daima bu dünya­da en yüksek gaye olarak sosyal ve ferdî hayatı tamamlamayı göz önünde bulun­durmuş, ahlâk kuralları, eğitim, politik ve sosyal istikrar üzerinde ısrarla durmuştur. Ayrıca Çin tarihinde 2000 yılı aşkın bir süreden beri Konfüçyüs’e üstün bir insan, kutsal ve bilge bir kişi olarak tapınılmış, kendisine dualar edilmiş, kurbanlar sunulmuştur. Ayrıca yönetici kozmik bir güç ve aşkın manevî değerler sisteminin de yer aldığı Konfüçyüsçülük, Çin’in millî din­lerinden biri olarak kabul edilmesi yanın­da insanlığın en önemli ve en etkili din­leri arasında gösterilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski