Kırk vezir. Doğu-İslâm dünyasının ortak hikâyeler külliyatından biri.
Bir çerçeve hikâye ile buna bağlı değişik hikâye ve masallardan oluşan kırk vezir hikâyeleri Doğu edebiyatının hikâyecilik geleneği içinde önemli bir yere sahiptir. Şekil ve muhteva özellikleriyle Hint, İran ve Arap kaynaklarında örneklerine rastlanan kırk vezir hikâyelerinin menşei belli olmamakla beraber çatısını çok eski bir hikâyeler mecmuası olan Sindbâdnâme’nin oluşturduğu belirtilmiştir.
Türk edebiyatında kırk vezir hikâyelerinin ilk örnekleri XV. yüzyılda görülür. Ahmed-i Mısrî tarafından 850’de (1446) Arapça’dan Türkçe’ye çevrilerek II. Murad’a, Şeyhzâde tarafından bazı eklemelerle yeniden düzenlenip hem II. Murad’a hem de Fâtih Sultan Mehmed’e sunulan kitaplar bunlardandır. Ahmed-i Mısrî ve Şeyhzâde hakkında bugüne kadar herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Hikâyelerin açık saçık bölümler ihtiva etmesi, sade nesir özelliği taşıması ve çerçeve hikâyeye bağlı derleme hikâyelerden oluşması sebebiyle o dönemde başarılı bir sanat eseri olarak kabul edilmeyeceği kaygısıyla Ahmed-i Mısrî ve Şeyhzâde’nin gerçek adlarını gizleyip takma adlar kullandıkları düşünülebilir.
Bazı nüshalarının başında bir de mukaddime bulunan eser yazılış amacını açıklayan şu hikâye ile başlar: Bir gün Gazneli Sultan Mahmud’un meclisinde önceki padişahlardan söz açılır. Vezirler çoğunun adının unutulduğunu söyleyince sultan onlardan kendi adını kıyamete kadar yaşatacak bir yol bulmalarını ister. Tekliflerin hiçbirini beğenmeyen hükümdar yalnız Has Ayaş’ın ileri sürdüğü, şahın Firdevsî-i Tûsî’ye Şâhnâme’yı kendi adına telif ettirmesi önerisini kabul eder.
Eserin çerçeve hikâyesinin konusu şöyledir: Acem ülkesinin padişahı Şâh-ı Hâfıkayn’a Allah güzel bir oğul verir. Oğluna hendese, hey’et, hikmet gibi bilgileri öğretmesi için bir hoca tayin eden şah, karısı ölünce bir sultanın genç kızıyla evlenir. Saraya gelen genç kadın şehzadeye âşık olur. Bir gün şehzadenin talihine bakan hocası, kırk gün sürecek bir uğursuzluk dönemi gördüğünden ona bu süre içinde konuşmamasını öğütler. Şah, hiç konuşmayan oğlunun bir derdi olduğunu düşünerek teselli etmesi için genç hatunun onunla ilgilenmesini ister. Hatun, şehzadeye olan aşkını ve şahı zehirleyip öldürerek ona kavuşmak için yaptığı planı açıklar. Şehzade hiçbir cevap vermez ve onun isteklerini de karşılıksız bırakır. Öfkelenen hatun üstünü başını paralayıp şaha gider, şehzadenin saldırısına uğradığını söyleyerek oğlunu öldürtmesi için onu ikna eder. Şahın bu kararını duyan kırk veziri şehzadeyi bağışlatmak için her gün sırayla kadınların düzenbaz olduklarını, onlara güvenilmemesi gerektiğini telkin ederken hatun da oğlunu öldürtmesi için kırk gece boyunca ona güvenmenin büyük bir hata olacağını hikâyelerle ispatlamaya çalışır. Kırkıncı gün hocası tehlikenin geçtiğini haber verince şehzade başına gelenleri babasına anlatır. Olup biteni gören cariyelerin de şahitliğiyle oğlunun masum olduğu anlaşılır. Saçlarından bir aygırın kuyruğuna bağlanıp çöle salınan hatun parçalanarak ölür. Şah tahtını oğluna bırakır ve ikisi beraberce ölünceye kadar mutlu bir hayat sürerler.
Bu kurgu içinde sabah ve akşam tasvirleri, öğüt bölümleri aracılığıyla çerçeve hikâyeye bağlanan hikâye ve masallar yer almaktadır. Sabah tasvirinden sonra sırası gelen vezir şaha öğüt verip ondan hikâye anlatmak için izin ister; hikâye bitince yine öğüt verir. Bunlardan etkilenen şah oğlunun ölüm cezasını erteler. Akşam tasvirini, hatunun şaha öğütleri ve şahtan hikâye anlatmak için izin istemesi izler. Hikâyesini bitirince hatun da şaha öğüt verir. Bunun üzerine şah oğlunu öldürteceğini söyler. Pendnâme ve siyasetnâmelerin küçük birer örneğini andıran öğütler, vezirlerin ve hatunun bakış açısıyla baba ve eş olaraK bir şahın sorumluluklarıyla ilgilidir.
Eserde vezirler kırk gün, hatun da kırk gece boyunca olmak üzere seksen hikâye anlatılmıştır. Ayrıca öğüt bölümlerinde vezirlerin ya da hatunun iddiasını güçlendirici küçük hikâyeler, Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerle âyetler, hadisler, düşler ve bunların yorumları yer almıştır. Eser, içindeki dinî hikâyeler, peygamber kıssaları, gerçek hikâyeler ve hayvan masallarıyla okuyucuyu eğlendirirken öğüt bölümleriyle de dinî-ahlâkî telkinlerde bulunmaktadır. Bir kısım nüshalarda hikâyeler daha kısa veya değişik olup bazılarında ise bütünüyle farklıdır.
Kırk vezir hikâyelerinin Türkiye kütüphanelerinde on üç, yurt dışında elli dokuz olmak üzere aralarında Önemli farklar bulunan toplam yetmiş iki nüshası tesbit edilmiştir. Bunlardan İstanbul Üniversitesi ile Uppsala Üniversitesi kütüphanelerinde kayıtlı iki nüsha minyatürlüdür. Eser gerek metinlerde gerekse kataloglarda değişik şekillerde adlandırılmıştır: Erbcfîn Şabâh u Mesâ3, Hikâyât-ı Şah, Kitâb-ı Kırk Vezir, Kitâb-ı Sindbâd, Kitâb-ı Şâh-ı Hâfıkayn ve Vezirler, Hikâye-i Erbain. Sabah ve Erbain Mesâ, Hikâye-İ Şâhnâme, Kırk Vezir Kitabı veya Şâhnâme-i Türkî, Kırk Vezir- Şâhnâme, Kissat-ı Vüzerâ-yi Erba’în, Kitâb-ı Vüzerâ-yi Çihil, Maârifü’l-esrâr, Menkibe-i Kırk Vezir. İstanbul ve Mısır’da (1812) basılan eser Kayyûm Nâsırî tarafından Kazan Türkçesi’ne çevrilmiştir (Kazarı 1883, 1896).
Kırk vezir hikâyeleri Petis de la Croix tarafından L’histoire de la sultane de Perse et des vizirs adıyla Fransızca’ya çevrilmiştir (Paris 1722). Bu çeviri çerçeve hikâye, vezire ait on ve hatuna ait dokuz hikâye ihtiva eder. Napolyon’un Mısır seferine katılan M. Belletete, Mısır’dan götürdüğü sanılan bir yazma nüshadan eseri Fransızca’ya tercüme etmiştir. Con-tes lurcs en langue turque extraits du roman intituîe les Quarante vizirs (Paris 1812) adlı bu çeviride mukaddime, Sultan Mahmud hikâyesi, çerçeve hikâye, yirmisi vezire, yirmisi hatuna ait olmak üzere kırk hikâye yer alır. Adolf Walter Fr. Behrnauer de eseri Die Vierzig Veziere öder weisen Meister ein Altmorgen-landischer Sittenromen aus dem Türkischen Übertragen adıyla Almanca’ya çevirmiştir (Leipzig 1851). Dresden Kraliyet Kütüphanesi’ndeki [494] yazma nüshaya dayanan çeviride mukaddime,
Sultan Mahmud hikâyesi, çerçeve hikâye, kırkı vezirlere kırkı da hatuna ait olmak üzere seksen hikâye vardır. Elias John W. Gibb’in The History of the Forty Vezirs or the Story of the Forty Morns and Eves Written in Turkisch by Sheykhzade adlı çevrisi (London 1886), eserin seksen hikâyeden oluşan ve Törîh-i Kırk Vezir adıyla yapılan baskısına dayanmaktadır. Gibb, tercümesine bu baskının mukaddimesini almamış, onun yerine Belletete çevirisindeki mukaddimeyi koymuştur. Eserinin sonuna Belletete çevirisinden dört, Behrnauer çevrisinden altı, The Libre ry of İndia Office nüshasından yirmi ve Mr. Quaritch nüshasından iki olmak üzere toplam otuz iki hikâyeyi de eklemiş, böylece hikâye sayısı 112’ye çıkmıştır.
Tletze, Aziz Ali Efendi’nin Muhoyye-lât’ı ile kırk vezir hikâyeleri arasındaki bazı benzerliklere dikkat çekerek Mu-hayyelât yazarının bu hikâyelerden faydalanmış olabileceğini ileri sürmüştür. Kırk vezir hikâyelerinin meddahlar tarafından anlatıldığı veya meddah hikâyelerine bunlardan birtakım motif veya epizotların girdiği bilinmektedir. Mübeccel Kızıltan eser üzerinde bir doktora çalışması yapmıştır.