Kırklareli Şehri Tarihi, Yerleri/Eserleri, Özellikleri, Nüfusu, Hakkında Bilgi

Kırklareli. Marmara bölgesinin Trakya kesiminde şehir ve bu şehrin merkez olduğu İl.

Istranca (Yıldız) dağlarının iç kenarını izleyen ve İstanbul’u Aşağı Tuna havzası­na bağlayan tarihî yol (sağ yaka yolu] üze­rinde bulunur. Şehir, İstanbul-Edirne-Avrupa demiryolundan Mandıra İstasyo-nu’nda ayrılan ve günümüzde önemini yi­tirmiş bulunan 47 kilometrelik bir şube hattıyla demiryolu şebekesiyle irtibat ha­lindedir.

Şehrin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir. Ancak civarda höyüklerin bulunuşu yerleşmenin oldukça eski ta­rihlere indiğini ortaya koyar. Yörenin ta­rihi Trakya’nın tarihiyle paralellik gösterir. Eskiçağ’larda İskitler’in, Persler’in, Trak kavimlerinin kurduğu Odris Devleti’nin Makedonya Kralı Fİlip’in ve Galatlar’ın hâkimiyeti altında kaldıktan sonra Roma topraklarına katıldı ve Roma’ya bağlı Trakya eyaletinin sınırları için­de yer aldı. Roma İmparatorluğu’nun iki­ye ayrılmasından sonra da Bizans’ın (Do­ğu Roma) payına düştü. Bizans dönemin­de şehrin adı Saranta Ekklesies idi. Bu dö­nemde zaman zaman Bulgarlar’ın akın­larına uğradı. Bulgarlar şehir için Lozen-grad adını kullanırlardı. Gerek Roma ge­rekse Bizans hâkimiyeti altında bulundu­ğu sıralarda Trakya ile birlikte Kırklareli çevresi de birkaç defa Got istilâsıyla kar­şılaştı. V. yüzyılın ilk yarısından itibaren yöreye Hun akınları başladı. Bu akınlar bir sonraki yüzyılda tekrarlandı. Ardından Avarlar’ın (Vill ve X. yüzyıl), Haçlılar’ın XII. yüzyıl sonu ve Latinler’in (XIII. yüzyıl ba­şı) saldırılarına uğrayan Saranta Ekklesi-es’in Osmanlı idaresine hangi tarihte gir­diği hakkında ilk Osmanlı kaynakların­da kesin bilgi yoktur. Genellikle buranın Edirne’nin 763’te (1361) fethinden sonra ele geçirildiği kabul edilmektedir. Ayrıca Bulgar Kralı Aleksandr’ın şehri geri aldığı ve onun ölümü üzerine baş gösteren ka­rışıklıklar sırasında Timurtaş Paşa tara­fından yeniden zaptedildiği de belirtilir. Fetih tarihi ise 768 (1366) ve 770 (1368-69) yılları olarak gösterilir. Osmanlı idare­sine girdikten sonra şehrin adı eski ismi­nin aynen tercümesi olan Kırkkilise şek­line dönüştürüldü, Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar da bu ad kullanıldı.

Kırkkilise, Osmanlı idaresinde Rumeli eyaletinde Vize sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. Aynı zamanda İstanbul’u Do­ğu ve Orta Avrupa’ya bağlayan önemli bir konaklama merkezi durumunda bulunuyordu. XVI. yüzyılın ilk yarısında 935 (1529) tarihli deftere göre şehir Câmi-i Atik, Câmi-i Kebîr, Hacı Zekeriyyâ, Sultan Bayezid Han Kethüdası, Yapraklı ve Ka­raca İbrahim adlı altı mahalleden oluşu­yordu. Bu sırada toplam nüfus 283 hâne (yaklaşık 1300 kişi) dolayındaydı. Gerek şehir gerekse yöresindeki köylerde Batı Anadolu’dan getirilip yerleştirilmiş Yörük grupları bulunuyordu. Bunlar Kırkkilise Yörükleri olarak teşkilâtlandırılmış ve bölge de bir müsellem sancağı haline ge­tirilmişti. XVII. yüzyılda Rumeli eyaletine bağlı aynı adlı sancağın merkezi duru­munda olan şehri 1608″de gören Polon­yalı Simeon buranın taştan yapılmış evleri olduğunu belirtirken Evliya Çelebi Kırkki-lise’den kalesi olmayan, bayır dibinde yer alan, bakımlı konaklan ve yemyeşil bahçe­leriyle dikkati çeken bir şehir olarak söz eder. Ayrıca buradaki Eski Cami’nin adını verir. XVIII.yüz­yılda durumunu koruduğu anlaşılan şeh­re 1762’de gelen Boşkoviç müslüman ve hıristiyanların bir arada yaşadığını belir­tir. Burada ayrıca Alman kökenli yahudiler de bulunuyordu ve bunlar tereyağı ve peynir imaliyle uğraşıyorlardı.

Tanzimat’tan sonra Osmanlı idare dü­zeninde eyalet sisteminden vilâyet siste­mine geçilince Kırkkilise, Edirne vilâyeti­ne bağlı bir sancak merkezi durumuna geldi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşfn-da Ruslar’ın eline geçti. Bu savaşın ardın­dan 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın maddelerinden birine göre Kırkkilise yeni kurulan Bulgaristan Prenslİği’ne bırakıldı. Fakat aynı yılın 13 Temmuzunda imzalanan Berlin Antlaşması’na göre şehir Türkler’e iade edildi ve sancak merkezi olma özelliğini sürdürdü. XIX. yüzyılın ikinci yansı boyunca toplam 7500 -14.000 arasında değişen nüfusa sa­hip olan şehirde 1874’te on bir cami, üç mescid, altı kilise, bir sinagog, yirmi bir han, iki hamam, kırk dört mağaza, 721 dükkân mevcuttu.

Kırkkilise, Balkan Savaşı’nın başlarında 24 Ekim 1912 tarihinde Bulgar kuvvetle­rince işgal edildi. Şehir dokuz ay kadar sü­ren bu işgalden 21 Temmuz 1913’te kur­tarıldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında 26Tem-muz 1920’de Yunan işgaline uğrayan Kırkkilise 10 Kasım 1922’de geri alındı. Yunan işgali sırasında merkezi Edirne olan Trakya umumî valiliğine bağlı san­caklardan birinin merkeziydi. Cumhuri-yet’in başlarında 1924 yılında il merkezi durumuna getirildi. Aynı yılın sonlarına doğru (20 Aralık 1924) Kırkkilise adı Kırk-lareli’ne dönüştürüldü.

Günümüzde Kırklareli şehri, Istranca dağlarından inerek Babaeski suyuna ka­vuşan Bağlıca (Okluca) deresinin iki tara­fına yayılmıştır. Güneyde demiryolu istas­yonunun bulunduğu kesimde 200 m. ci­varında olan yükseklik, şehrin en eski ke­simi olan Yayla ve Demirtaş mahalleleri­nin yerleştiği iki tepenin bulunduğu yerde 240 metreyi aşar. İki tepe ile ikisinin ara­sındaki boyun noktasında kurulan Kırkla­reli, bu yerleşme konumuyla şehircilikte “semer tipi yerleşme” olarak adlandırılan tipin en güzel örneğini oluşturur. Şehir mekân üzerinde geliştikçe bu iki tepe üzerinden aşağıdaki ovaya doğru geniş­lemiştir. 1970’li yılların başında yedi ma­halleden ibaret olan Kırklareli’nde günü­müzde mahalle sayı­sı on biri bulmuş ve şehrin kapladığı alan da 1949’da 400 hektar iken 800 hektara yaklaşmıştır. Bu genişlemeye paralel olarak nüfusu da artmıştır. Cumhuriyetin başlarında şehrin nüfusu 12.911 iken (1927 sayımı) 1935’te 20.000’i aşmış (20.891), 1940 yılında ise II. Dünya Savaşı sebebiyle Trakya’nın başka askeri merkezlerine olduğu gibi Kırklareli’ne de askerî kuvvetler yığılması üzeri­ne 30.000’i de geçmiş (32.232), savaşın bitimini izleyen ilk sayımda (1945 Ekim) bu kuvvetler geri çekildiğinden nüfus lS.OOO’in altına düşmüştür (14.412). Bun­dan sonra savaş yıllarında ulaştığı nüfu­su ancak otuz beş yıl sonra bulabilmiş­tir (1975’te 33.265 nüfus). Ardından nor­mal artış seyrini izleyen nüfusu 1985″te 40.000’i (40.881), 2000 nüfus sayımının geçici sonuçlarına göre de 50.000’İ geçmiştir.

Şehrin günümüzdeki canlı iş merkezi düzlükteki Cumhuriyet Meydanı ve bu­nun çevresindeki kesimlerde toplanmış­tır. Atatürk’ün 1930 yılında Kırklareli’ni ziyaretindeki konuşmasını Yayla mahal­lesinde bulunan eski hükümet konağının balkonundan yaptığı düşünülürse 1930′-lu yıllarda şehrin ağırlık merkezinin günü­müzde sönükleşmiş bulunan eski nüvede bulunduğu, o yıllardan daha sonra aşağı­daki Cumhuriyet Meydanı çevresinin can­landığı anlaşılır. Bu meydan, 1948’de ger­çekleşen şehrin ilk imar planının neticesi olarak şehrin çekirdeği durumundaki Hı­zır Bey Külliyesi ile belediye arasında açıl­mıştır. Şehrin Kurtuluş caddesi. Balkan caddesi, Mustafakemalpaşa Bulvarı, Na­mazgah caddesi bu meydanda birleşecek biçimde, yani “ışınsal cadde sistemi”nde düzenlendi. Şehrin ikinci imar planı olan 1968 planına göre de geniş çaplı kamu­laştırmalarla hükümet meydanının dü­zenlenmesi yapıldı. Şehrin bu ikinci önem­li meydanından da Fevziçakmak Bulvarı, Atatürk Bulvarı. Yüzüncüyıl caddesi ve İs­tiklâl caddesi gibi önemli caddeler gene ışınsal olarak ayrılmaktadır.

Kırklareli önemli bir ziraî merkez özel­liğini sürdürmektedir. Şehirde sanayi ku­ruluşu olarak ana maddesini tarımsal ürünlerden alan sanayi kolları [peynir ve ayçiçekyağı imalâthaneleri, yem üretimi, mübadeleden önceki önemini yitirmiş olan şarapçılık vb] sayılabilir. Ticaretin gelişmesinde 1971’de açılan, Bulgaris­tan’la ve onun aracılığıyla Romanya ile ilişkiyi sağlayan Dereköy sınır kapısının etkisi sezilebilmektedir.[bu kapıdan 1996 yılında toplam 218,816 kişi ve 25.621 araç giriş yapmış, 21.719 araç da çıkmıştır]

Şehirde başlıca tarihî eserler olarak 1383 tarihli Hızır Bey Külliyesi (cami, ha­mam ve arasta), Emin Ali Çelebi tarafın­dan yaptırılan Kadı Camii (577),Güllâbi Ahmed Paşa tarafından yaptırılan Beya­zıt Camii [1593 tarihli bu cami Paşa Camii olarak da bilinir] Karakaş Hacı Mehmed Camii {1628 tarihli bu cami 1960’taki ona­rımından sonra orijinalliğini tamamen yi­tirmiştir), Karaca İbrahim Bey’in yaptırdı­ğı Kapan Camii ve Gümrük Hanı ile (1640) Kapan Çeşmesi (1771), Kayyumoğlu Çeşmesi (1769), Kadı Çeşmesi (1568) gibi çeşmeler sayılabilir.

Kırklareli şehrinin merkez olduğu Kırk­lareli ili Edirne, Tekirdağ illeri, ayrıca Bul­garistan topraklanyla çevrilmiştir. Doğu­dan da Karadeniz’le sınırlanmıştır. Mer­kez ilçeden başka Babaeski, Demirköy, Kofçaz, Lüleburgaz, Pehlivanköy, Pınar-hisar ve Vize adlı yedi ilçeye ayrılır. 6278 km2 genişliğindeki Kırklareli ilinin sınır­ları içinde 2000 nüfus sayımının geçici sonuçlarına göre 328.461 kişi yaşıyordu. Nüfus yoğunluğu da elli iki idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2001 yılı istatistiklerine göre Kırklareli’nde il ve il­çe merkezlerinde altmış bir, kasabalarda otuz iki ve köylerde 188 olmak üzere top­lam 281 cami bulunmaktadır. İl merke­zindeki cami sayısı on dokuzdur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski