Küçüksu Kasrı Tarihçesi, Müzesi, Mimari, Hakkında Bilgi

Küçüksu Kasrı. Boğaziçi’nin Anadolu yakasında esası XVIII. yüzyılda yapılan ve XIX. yüzyılda bugünkü şeklini alan kasır.

Göksu Kasrı da denilen bu kasr-ı hümâ­yun, Göksu ve Küçüksu derelerinin arasın­daki arazide deniz kıyısında bulunmak­tadır. Burada evvelden beri, içinde basit ahşap bir köşk veya kasır bulunan bir bahçenin mevcudiyeti tahmin edilmek­tedir. Bu mesire yerine ara sıra giden I. Mahmud’un uzun süre kalabilmesi için Devâtdâr Mehmed Paşa tarafından bir kasır yaptırılmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde (C. SRY tasnifi) 30 Temmuz 1792 tarihli belgeden köşkün bir tamir geçirdiğine. 2 Aralık 1792 tarihli bir bel­geden kasr-ı hümâyunun tamiri ve altın yaldızlarının masrafına, 4 Kasım 1806 ta­rihli belgeden de kasr-ı hümâyunun, çeş­melerin ve su yollarının yenilenmesine ve inşa masraflarının miktarına dair bilgi elde edilmektedir. Mehmed Paşa, kasrın bahçesine arkadaki dağlardan su getir­terek havuzlardaki fıskiyelerle çeşme ve sebillerden akıtmıştır. Ayvansarâyî’nin verdiği bilgiye göre bu kasır 840 zirâlık bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Binanın 1752 yılını veren manzum tarihi Mehmed Râsih Efendi tarafından yazılmıştır. Böy­lece III. Ahmed döneminde Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın Kâ­ğıthane çayırlarında yaptırmış olduğu Sâ-dâbâd Sarayı’nın yerine Küçüksu mesiresi parlamış oluyordu. III. Ahmed zamanında Patrona Halil ayaklanması ile Kâğıthane mesiresinin parlak çağı sönmüş, bura­daki saray da bir dereceye kadar zarar görmüştür. 1. Mahmud Sâdâbâd’ı tamir ettirmişse de Küçüksu mesiresini ve kas­rını tercih etmiştir. Kasrın zengin biçimde bezenmiş olduğu bilinir. Bu ahşap kasrın III. Selim döneminde de kullanıldığının ve onun burayı sevdiğinin bir işareti, kasrın çevresindeki çayırın kıyıya yakın bir kesi­minde büyük bir namazgah sofası ile mermerden dört cepheli zarif bir meydan çeşmesini annesi Mihrişah Valide Sultan adına 122l de (1806) yaptırmış olması­dır.

Ahşap kasır III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde herhalde tamir edilmişti.

Mehmed Arif adlı hassa sermimarının ha­zırladığı, 1207(1792-93) tarihli III. Selim zamanına ait iki tamir keşfi raporunda bazı temel kazıklarının çürüdüğü ve iyi su borularının hasarlı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca çatıda, dış kaplamalarda, pence­re cam ve çerçevelerinde, bazı doğrama­larla iç sıvalarda tamir gerektiğine te­mas edilmiştir. Keşif raporlarının ikincisi kasrın içindeki altın yaldızlı tezhiplerin ye­nilenmesine dairdir. Bu keşiflerden anlaşıldığı kadarıyla kasrın deniz cephesi­nin bir kısmı suya çakılmış kazıklar üze­rine oturuyordu. Yapının Fransız ressa­mı M. Preaubc tarafından çizilmiş deseni, gravür olarak M. Charles Pertusier’nin se­yahatnamesinin albüm kısmında yayım­lanmıştır. Bu resimden anlaşıldığı kada­rıyla iki katlı yüksek bir ahşap konak görünümünde olan kasır XIX. yüzyıl ortala­rına gelinceye kadar ayakta kalabilmiş­tir. II. Mahmud, Türk-Rus savaşı sırasın­da bayramlaşma törenini Küçüksu Kas-rı’nda yaptıktan başka bazı ramazan gün­lerinde de bu kasırda iftar etmiştir.

Buradaki ahşap en eski kasır, yalın kat olarak deniz tarafında kazıklar üzerine oturan ve yanında odalar bulunan bir köşk halindedir. Arkasında ise iki katlı ko­naklan andıran daha yüksek bir bölüm yer almaktadır. İlk ahşap kasrın mimarisini tesbit hususunda 1754 tarihli bir tefriş listesiyle 1792 tarihli iki tamir keşfi bü­yük ölçüde yardımcı olmaktadır. Sedat Hakkı Eldem bunlara dayanarak ilk ahşap kasrın mimarisinin restitüsyonunu yapmıştır. Eldem’e göre Küçüksu Kasrı’nın ilk binası, daha sonra adı Aynalıkavak Sarayı olan Tersane Sarayı içindeki Hasoda Kasrı ile büyük bir benzerliğe sahiptir. Kasrın bir girişi yandan, esas girişi ise arka ta­raftandır. Deniz üzerindeki yalın kat köşk kısmının Kanlıca’daki Amcazade Hüseyin Paşa Yalısfnın divanhanesinde görüldü­ğü gibi üç kollu bir salon halinde olduğu anlaşılmaktadır.

I. Melling’in boğazı gösteren gravürle­rinden birinde ahşap kasrın Kandilli tara­fından görünüşü yer almaktadır. Bu re­simde kasrın boğaza uzanan tek katlı kıs­mı ile ona dik olan iki katlı blok açık bir şekilde gösterilmiştir. Preaubc’un gravü­ründe daha fazla ayrıntı vardır. Thomas Allom’un gravüründe ise ön planda çeş­me görülmekte, ancak arkada ağaçların arasında kasrın az bir kısmı farkedilmek-tedir. Sedat Hakkı Eldem, ahşap köşk yı­kılmadan az önce çizilmiş yağlı boya ano­nim bir resmi daha tanıtmaktadır. Bu re­simde kasrın deniz tarafındaki cephesi ve buradaki kazıklı rıhtım açıkça görülmek­tedir. Ayrıca kasrın genel bir planı, 184S tarihinde Mühendishâne öğrencileri ta­rafından çizilen bir haritada yer almak­tadır. Kırım savaşı esnasında 1855-1856 yıllarına doğru Robertson tarafından çe­kilen ilk İstanbul fotoğraflarında kasrın yeri boş olarak görülmektedir ve yalnız bahçe duvarı mevcuttur. Boğaziçi kıyıla­rında Batı üslûbunda inşa edilmiş saray­larda yaşamayı tercih eden Sultan Abdül-mecid, bu ahşap kasrı yıktırarak yerinde Batı üslûbunda kagir bir bina yapılması için Nikogos Balyan’ı görevlendirmiş ve yap 1273’te (1856-57) tamamlanmıştır. Fakat Sultan Abdülaziz kasrın cepheleri­ni yeteri kadar gösterişli bulmadığın­dan binanın dış cephelerini kalabalık ve ağır kabartma rokoko süsler yaptırmak suretiyle bezetmiştir. Sultan Abdülaziz 1862’de burada Galler Prensi Edvuard’a bir ziyafet vermiş, belli başlı Osmanlı ileri gelenleri de bu ziyafette ha­zır bulunmuştur. Osmanlı Devleti’nin son yıllarında kısa süreli olarak kullanılan ka­sır. Cumhuriyet döneminde özellikle yaz mevsimlerinde yine çok kısa süreli ola­rak Atatürk tarafından kullanılmıştır.

Rumeli yakasında Beşiktaş arkasında olan Ihlamur Kasrı’ndan biraz daha büyük olan Batı üslûbundaki Küçüksu Kasrı iki katlı bir yapıdır. Dikdörtgen biçiminde bir zemin planı üzerine yükselen dört cephe­siyle masif bir kitle teşkil eder. Ancak bu kitle cephelerine eklenen kalabalık ka­bartma süsleme ile hareketlendirilmiştir. Bu bezemenin denize bakan cephede daha zengin oluşuna karşılık kara tarafın­daki cephede daha sadedir. Kasrın esas girişi deniz tarafında olup buraya çifte merdivenle çıkılmaktadır. Binanın içi, Türk mimarisinin klasik düzenine uygun ola­rak bir orta sofaya açılan köşe odaların­dan oluşmaktadır. Kasrın etrafını dökme demir parmaklıklı bir bahçe çevirir. Bu­nun dışarıya açılan yine dökme demirden iki kapısı vardır. Ayrıca çifte merdivenin ortasında bir havuz bulunmaktadır. Kas­rın döşenişinde sadece bir biniş kasrı ola­rak düşünülmediği, padişahın burada ge­celemesi ve dolayısıyla uzunca bir süre kalabilmesi için düzenlendiği görülmek­tedir. XIX. yüzyılda yapılan her saray ve kasır gibi Küçüksu Kasrı’nın tavanları da Türk sanatına bütünüyle yabancı motiflerle çok zengin bir biçimde kaplanmıştır. İçindeki döşeme de bütünüyle Batı Avru­pa eşyasıyla yine Batı zevkine göredir. An­cak daha sonraki yıllarda rağbet edilme­yen kasrın hizmetliler için yapılmış ufak çaptaki müştemilât yapıları ile birlikte buradaki küçük camisi 1960 yıllarına doğ­ru sebepsiz olarak yıktırılmıştır. Kasır son yıllarda bir restorasyon görmüştür. 1983′-ten itibaren müze olan binanın bakımı Millî Saraylar İdaresi tarafından sağlan­maktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi
vikipedi

Daha yeni Daha eski