Kudsi Hadis Nedir, Ne Demek, Anlamı, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Kudsî Hadis. Hz. Peygamber’in Kur’an dışında Allah’a dayandırarak söylediği hadisler.

Sözlükte “temiz olmak; bir şeyi mukad­des kılmak, tenzih etmek” anlamlarına gelen kudsî kelimesi kuds kökünden ism-i mensub olup “her türlü noksanlıktan uzak yüce bir varlığa ait olan şey” de­mektir. Kudsî hadis [hadîs-i kudsî, el-hadîsü’l-kudsî] “ilâhî hadis, rabbânî hadis” diye de adlandırılır. el-Hadîsü’l-kudsî ifadesi bir terim olarak VI. (XII.) yüzyıldan itiba­ren bu konuda yazılmaya başlanan derle­me çalışmalarından sonra ortaya çıkmış. ancak tanımını ilk defa Şerefeddin et-Tîbî (ö. 743/1342) yapmış, ardından Seyyid Şerîf el-Cürcânî, İbn Hacer el-Heytemî, Ali el-Kârî. Zafer Ahmed et-Tehânevî gibi âlimler çeşitli ta­rifler ortaya koymuştur. Bu tariflerde be­lirtilen unsurları göz önünde bulundura­rak kudsî hadisi “Allah tarafından vahiy, ilham, rüya gibi değişik bilgi edinme yol­ları ile anlamı Hz. Peygamber’e bildirilen, onun tarafından kendi ifade ve üslûbu ile Allah’a nisbet edilerek rivayet edilen. Kur’an’la herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi i’câz vasfı da olmayan hadis” şeklin­de tanımlamak mümkündür. Bu tür ha­dislerin kudsî olarak nitelendirilmesi mâ­nanın Allah’a aidiyeti, hadis denilmesi de Resûl-i Ekrem tarafından dile getirilmiş olması sebebiyledir. Kudsî hadislerin Al­lah’a nisbet edilmesi onların sabit ve sa­hih olduğu anlamına gelmez, buradaki “kudsî” kelimesi sadece sözün kaynağını gösterir, metnin kabul veya reddi açısın­dan bir hüküm ifade etmez. Sahih olan kudsî hadislerin sayısı çok değildir; bu hu­susta verilen 100, 200, 300. 550 gibi ra­kamlar yapılan derleme çalışmalarına da­yanmaktadır.

Kudsî hadisler genelde Allah’ın yüceli­ği, rahmetinin genişliği, ihsanının bollu­ğu, bazı ibadetlerin fazileti ve güzel ah­lâk gibi konulara dair olup “kale Resûlullah fi mâ yervî an rabbihî azze ve celle”, “ani’n-nebiyyi fî mâ yervîhi an rabbihî” ya da “kâle’llâhü teâlâ fî mâ ravâhü anhü Resûlullah” gibi ifadelerle rivayet edilmiştir. Metinlerdeki ifade ve üslûp nebevi hadis­lerle hemen hemen aynıdır. Kudsî hadislerin Kur’an’la ortak nok­tası her ikisinin de mâna olarak ilâhî kay­naklı olması, nebevi hadislerle araların­daki ortak nokta ise bağlayıcılık ve ince­lemeye tâbi olma gibi hususlarda aynı değeri taşımasıdır. Kaynaklarda Kur’an’la kudsî hadisler ara­sındaki farklar üzerinde fazlaca durulmuş, bununla da kudsî hadislerin mânasının ilâhî oluşu sebebiyle Kur’an’la eş değer­de algılanmaları ihtimalinin önüne geçil­mesi amaçlanmıştır.

Bu hadislerde edebî üslûp olarak söz­lerin Allah’a nisbet edilmesi ifadelerin de bizzat O’na ait olmasını gerektirmez. Bu­nunla birlikte kudsî hadislerin üslûbunda diğer hadislere göre bazı farklar vardır. Meselâ hadislerin ifadesinde hitap Al­lah’a ait olduğu gibi yine Û’na ait olmak üzere tekil birinci şahıs (mütekellim) zamiri kullanılmıştır. Kullar arasında cere­yan eden karşılıklı konuşmaların çokça yer aldığı bu metinlerde muhataplar ge­nellikle Hz. Peygamber, insanlar ve me­leklerdir.

Kudsî hadislerin itikadî ve hukukî konu­larda delil olup olmayacağına dair hüküm haber-İ vahidin bu konudaki durumu ile aynıdır. Bir hadis çeşidi olarak kudsî ha­dislerin sahih olabilmesi için nebevî ha­dislerde aranan şartları taşıması zorun­ludur ve nebevî olanlar hakkında söyle­nenler kudsî hadisler için de geçerlidir. Bu şartlar dikkate alındığında kudsî ha­disler arasında sahih olanlardan çok daha fazla mevzu rivayetlerin varlığından söz edilmiştir. Büyük çoğunluğu tasavvufî mahiyette olan bu tür hadislerin en meş­hurlarından biri, tasavvuf ehli arasında yaygın biçimde kullanılan ve keşfen sıh­hatinin sabit olduğu ileri sürülen, “Ben bir gizli hazine idim Küntü kenzenmah fıyye anlamındaki rivayettir. Sen olmasaydın felekleri yaratmaz­dım” rivayeti de bu kabil hadislerdendir. Sözün Allah’a nisbet edilmesi dolayısıyla kudsî hadisler müslümanlar üzerinde et­kili olmuş, bu da bazı kimseleri hadis uy­durmaya sevketmiş. sahih kudsî hadis­lerle birlikte derlenmiş olan bu tür hadis­ler kudsî hadislerin sayısının kabarık gö­rünmesine sebep teşkil etmiştir.

Batılı araştırmacıların yaptığı inceleme­lerde kudsî hadis diye rivayet edilen mev­zu hadislere özel bir önem verilmiştir. Bu araştırmaların bir kısmında nebevî yönü tamamıyla görmezlikten gelinerek kudsî hadislerin büyük çoğunlukla sûfîlerin şat-hiyelerinden kaynaklandığı söylenirken bir kısmında ilham yoluyla sûfîlerin kalbine gelen ilâhî mesajlardan ibaret oldu­ğu ileri sürülmüş, bazılarında ise kudsî hadisler İsrâiliyat kabilinden bilgiler diye tanıtılmış, bu iddialar çerçevesinde bazı sahih rivayetlere de yer verilmiştir. Goldziher’in “The Hadith and The New Testament” başlığını taşıyan. Yeni Ahid ile hadisler arasındaki etkileşimi göster­meye çalıştığı makalesinde ortaya konan iddialardan hareketle bu etkilerin kudsî hadisler şeklinde İslâm’a sokulduğu söy­lenmiştir.

Kudsî hadisler, bütün hadislerin der­lendiği tasnif döneminde diğer hadisler arasında dağınık bir şekilde yer alırken ilk defa nebevî hadislerle aralarındaki fark­lara işaret edildiği VI. (XII.) yüzyıldan iti­baren müstakil çalışmalarda derlenmeye başlanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski