I. Haçlı Seferi’ne katılan ordular, yaklaşık üç yıl süren yürüyüşten sonra 7 Haziran 1099 Salı sabahı o sırada Fâtımîler’in elinde bulunan Kudüs’ün Kulesi’nde (iç kale) kuşattı. Valiye de kuleyi teslim ettiği takdirde kendisine ve adamlarına şehirden çıkış izni vereceğini bildirdi. Her şeyin kaybedildiğini gören vali çaresizlik içinde teklifi kabul etti. Vali ve adamları Kudüsten canlı olarak çıkan tek müslüman grup oldu.
Müslümanlar 17 (638) yılında Kudüs’ü fethettiklerinde Halife Ömer hıristiyanlara can ve mal güvenlikleri konusunda söz vermiş, onların haklarını belirten bir anlaşma imzalamış. Haçlılar ise tam aksine bir davranışla şehirde bulunan bütün müslümanları. hatta müslümanlara yardım ettikleri gerekçesiyle bütün Mûsevîler’i öldürerek dünyada eşi görülmemiş bir vahşet örneği sergilemişlerdir. Orduyla birlikte Kudüs’e giren Haçlı tarihçisi Fulcherius, şövalyelerin ve askerlerin Araplar’ın yuttukları altınları bağırsaklarından çıkarmak için bunları öldürdükten sonra karınlarını deştiklerini, ellerinde kılıç şehirde dolaşıp hiçbir canlı bırakmadıklarını, bütün evlere girip ne buldularsa aldıklarını anlatır.
Haçlılar evlerde, camilerde ve yollarda bulunan herkesi kadın, çocuk demeden öldürdüler. Mescid-i Aksâ’ya sığınmış olanlar da kılıçtan geçirildi. Bu katliamın görgü tanığı olan tarihçi Raimundus, mâbedle-rin bulunduğu bölgeye (Harem-i şerif) giderken cesetlerin ve dizlerine kadar çıkan kan birikintilerinin içinden geçmek zorunda kaldığını söyler. Katliam bütün dünyada dehşet uyandırdı. Kurbanlarının sayısı kesin olarak belli olmamakla beraber bilinen husus, Kudüs’te mevcut bütün müslüman ve Mûsevîler’in tamamının öldürüldüğüdür. Bu cinayetler İslâm dünyasını yasa boğdu. Müslümanlar barbar Haçlılar’ı ülkelerinden sürüp atmak için iki yüzyıl mücadele etmek zorunda kaldılar.
Kudüs’ün zaptından iki gün sonra Haçlı liderleri toplanarak şehrin yönetimi konusunu tartıştılar. Nihayet din adamları ve asilzadelerden oluşan meclis, idarenin başına “kutsal mezarın bekçisi” unvanını alan Godefroi de Bouillon’u seçti. Kudüs patrikliğine Arnoul adında bir papaz getirildi. Doğu’da Latin kilisesinin kurucusu Arnoul’ün ilk işi. Kutsal Mezar Kilisesi’nde (Merkad-i îsâ Kilisesi) Doğu kilisesinin geleneklerine uygun ibadet eden bütün papazları aforoz etmek oldu. Halbuki Kutsal Mezar Kilisesi bugün de olduğu gibi bütün Doğu hıristiyan mezheplerine açıktı. 461 yıl İslâm hâkimiyetinde kalmış olan Kudüste müslümanlar hıristiyanlann haklannı korumuş, dinlerine saygı göstermişlerdi. Fakat Latin hıristiyanlann zaferiyle şimdi her şey değişiyordu. Kudüs Latinler tarafından zaptedilince her taraftan buraya gelen yerli hıristiyanlar kısa zamanda efendilerinin değişmiş olması yüzünden pişmanlık duymaya başladılar.
Haçlılar Kudüs’te bütün müslüman eserlerini de yağmaladılar. Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ’daki değerli eşya tahrip edildi, çalınıp götürüldü. Camiler kiliseye çevrildi veya başka maksatlarla kullanıldı. Zaman içinde yeni kiliseler yapıldı. Kutsal Mezar Kilisesi tekrar inşa edildi. Kudüs kralları bu kilisede gömüldüler. Kilisenin güneyinde bulunan ve Vaftizci Yahya’ya nisbet edilen kilise ile hacıların konakladığı misafirhane ve has-tahane büyütülerek içinde 1000 kişiyi barındıracak bir hastahane ve bir kilise inşa edildi. Burası Hospitalier Şövalye Tarika-tı’nın yönetimine verildi. Kubbetü’s-sah-re’nin üzerine haç dikildi ve o zamana kadar açıkta duran kayanın (kutsal taş) üstü örtülüp üzerine bir mihrap oturtuldu. Mescid-i Aksa Camii’nde değişiklikler yapılarak kralların sarayı haline getirildi. Yanı başındaki yer ise Templier tarikatının kullanımına verildi. Bunun dışında şehirde fazla değişiklik olmadı. Kudüs genelde eski görünüşünü korumakla birlikte tam bir hıristiyan şehri haline geldi. Müslüman ve yahudilerin şehirde sürekli kalmasına izin verilmedi. Kudüs’ün dışında derin hendekler ve üzerinde Kudüs’e giriş çıkışı sağlayan dört ana kapı ile daha küçük kapılar bulunan şehir surları aynen muhafaza edildi.
Haçlılar, Godefroi’nın idareyi ele almasından sonra Remle’ye kadar ilerlemiş olan Fatımî ordusunu âni bir saldırıyla yenilgiye uğratarak Filistin’deki hâkimiyetlerini güçlendirdiler (Ağustos 1099). Aynı yılın sonunda papanın yolladığı Pisa başpiskoposu Daimbert yeni Kudüs patriği oldu. Godefroi 1100’de ölünce yerine Urfa kontu olan kardeşi Boudouin kral seçildi.
On sekiz yıl süren saltanat döneminde Kudüs Krallığı’nın büyüme ve güçlenmesini sağlayan Baudouin. Mısır Fâtımîleri İle yaptığı savaşlarda başarılı olduğu gibi Kudüs Krallığı’nın sınırlarını özellikle Venedik ve Cenova filolarından aldığı yardımla Filistin kıyı şehirlerini zaptetmek suretiyle genişletti. Arsuf, Kaysâriye. Hayfa, Yafa, Akkâ ve Beyrut ele geçirildi. Saltanatı süresince Urfa, Antakya ve Trablus Haçlı devletleriyle ilişkileri yapıcı oldu ve bütün Haçlılar’ı birlik içinde tutmayı başardı.
I. Baudouin’in ölümünden sonra Kudüs tahtına geçen II. Baudouin, Mısır ve Dımaşk kuvvetlerinin tehdidi karşısında kendisine yardım için gelen Urfa ve Antakya birlikleriyle beraber Aşdod’a ilerledi, fakat savaş olmadı. İki taraf karşılıklı üç ay bekledikten sonra ülkelerine geri döndü. Baudouin. 1119 yılında Antakya Prinkepsi Roger ve ordusunun Artuklu Beyi İlgazi’nin askerleri tarafından kılıçtan geçirilmesi üzerine Antakya’ya giderek geçici bir süre için şehrin hâkimiyetini ele aldı. Saltanatının ilk yıllarını İlgazi ve Tuğtekin’e karşı mücadele ile geçirirken bir yandan da krallığın idaresinde yenilikler yaptı. Kralın verdiği şehir ve kalelerde oturan baronlar krallığın yönetim ve savunmasında daha etkili olmaya başladılar. Ayrıca Hospitalier (İsbitâriyye) ve Templier (Dâviyye) adıyla iki şövalye tarikatı kuruldu. Bunlar hızla gelişerek krallık içinde ve kuzeydeki Haçlı devletlerinde ciddi birer güç haline geldiler. Tarikat şövalyeleri Haçlılar arasında en acımasız müslüman düşmanı oldular.
II. Baudouin, 1123’te Artuklu Beyi Be-lek’e esir düşüp Harput Kalesi’nde hapsedilince Kudüs Krallığı bir yıl Geldemar tarafından yönetildi. Onun yokluğunda Kudüs ordusu Venedik donanmasının desteğiyle 7 Temmuz 1124’te Sûr’u (Tyros) zaptederek Askalân dışında bütün Filistin kıyı şehirlerine sahip oldu. Baudouin daha sonra Artuklular’ın idaresinde bulunan Halep’i kuşattı. Halep’i bu saldırıdan Musul Valisi Aksungur el-Porsukî’nin yardıma gelmesi kurtardı.
II. Baudouin’in 21 Ağustos 1131 ‘de ölümünden sonra kızı Kraliçe Melisende ile birlikte taç giyen Foulque d’Anjou krallıkta sevilen ve baronlarının itaat ettiği bir kral oldu. Saltanatı boyunca siyaseti genişlemeye son verilip sınırların korunması oldu. Çünkü sadece Kudüs değil bütün Haçlı devletleri, Musul ve Halep hâkimi atabek İmâdüddin Zengî’nin etrafında toplanan müslümanların tehdidi altındaydı. Bu sebeple müslümanlarla anlaşma yoluna gitti.
İmâdüddin Zengî, 24 Aralık 1144’te Urfa’yı fethederek buradaki Haçlı Kontlu-ğu’na son verdi. Böylece ilk kurulan Haçlı devleti ortadan kalkmış oldu. Bu gelişme üzerine Kudüs Krallığı ve diğer Haçlı devletleri sıranın kendilerine de geleceği korkusuyla paniğe kapıldılar. Kraliçe Melisende papa ve Batı Avrupa krallarından yardım isteyince düzenlenen yeni Haçlı seferine katılan ordular, Fransa Kralı VII. Louis ve Almanya Kralı III. Konrad’ın idaresinde Kudüs’e geldi. Beş gün süren başarısız Dımaşk kuşatması tam bir fiyasko ile neticelendi. Avrupalı krallar hiçbir başarı elde edemediler ve Kudüs Krallığı’na da bir fayda sağlayamadılar.
1149’da Antakya Prinkepsi Raymond de Poitiers’nin Halep hükümdarı Nûred-din Mahmûd b. Zengî ile yaptığı savaşta maktul düşmesi üzerine idareyi karısı Konstance, de Trablus kontu II. Raymond’un Haşhaşîler tarafından öldürülmesi üzerine de idareyi karısı Hodierna’nın üstlenmesiyle Doğu’daki üç Haçlı devletinin sorumluluğu üç kadının eline kaldı. Fakat aynı yıl III. Baudouin annesi Melisende’ı saf dışı bırakmayı başararak krallığın tek hâkimi oldu. III. Baudouin kutsal ülkede doğmuş ilk Kudüs kralıydı. Yedi ay süren kuşatmadan sonra 19 Ağustos 1153’te Askalan’ı zaptetmesi Haçlıların son büyük başarısını teşkil eder.
İktidarı eline aldıktan (1162) sonra bütün dikkatini Mısır üzerinde toplayan Kral Amaury desteğine ihtiyaç duyduğu Bizans ile iyi ilişkileri sürdürmeye kararlıydı. Zira doğu sının, 1 İ53’te Dımaşk’a hâkim olmasından sonra tamamen Nûred-din Mahmud Zengî’nin elindeydi. Suriye’nin tek hâkimi olan Nûreddin ile savaşması mümkün değildi. Ancak Nûreddin, kendisine düşman kalan Mısır’a sahip olmadığı sürece Kudüs Krallığı için hayatî bir tehlike teşkil etmezdi. Bundan dolayı Mısır’ın ele geçirilmesi Kudüs Krallığı’nın geleceği bakımından büyük önem taşımaktaydı.
1163 Eylülünde Fatımî idaresindeki Mısır’a saldıran Amaury, Vezir Dırgâm’ın öldürülmesinden sonra yerine geçen Şâver ile Nûreddin’in kumandanı Şîrkûh arasındaki mücadelede Şâver’i destekledi. 1164 Temmuzunda Şîrkûh’u Bilbays’-ta kuşattı. Ancak Nûreddin’in Hârim’e hücum etmesi üzerine Şîrkûh ile anlaşıp Kudüs’e döndü.
1167 ve 1168’de Kral Amaury yine Mısır’a saldırdı, ancak hiçbir sonuç alamadı. Mısır’ı ele geçiren, Nûreddin’in kumandanı Şîrkûh oldu (8 Ocak 1169). Mısır’ı kaybetmiş olmanın Kudüs Krallığı için ne büyük bir tehlike teşkil ettiğini anlayan Amaury’nin Mısır’a karşı 1169 sonbaharında düzenlediği sefer de başarısız kaldı. Amaury 11 Temmuz 1174’te ölünce yerine on üç yaşında cüzzamlı oğlu Baudouin geçti. Çocuk hemen kral ilân edildiyse de krallık ileri gelenleri ona niyabet hususunda ikiye ayrıldılar. Önce Trablus Kontu III. Raymond nâib oldu; yerli baronlar ve Hospitalier şövalyeleri onu destekliyorlardı. Bunlar müslüman komşularıyla iyi geçinme taraftarıydılar. Fakat 1176’da Kral IV. Baudouin karşı grubun başında bulunan dayısı Joscelin de Courtenay’ın tarafına döndü. Joscelin’i destekleyenler ise Templier şövalyeleriy-le Batı’dan yeni gelen asillerdi. Bunlar savaşçı hıristiyan idealleriyle tutuşmakta olup her fırsatta müslümanlara saldırmak istiyorlardı. Bu iç sorunlardan başka krallık dışarıdan gelecek yardım ümitlerini de kaybetmişti. Batıdan yardım gelmiyordu. İmparator Manuel’in ölümü üzerine Bizans’ın kudreti yok olmuştu. Tek çıkar yol, Nûreddin Mahmud’un ölümünden sonra İslâm dünyasını idaresinde toplamış olan Selâhaddîn-i Eyyûbî ile anlaşmaktı. Ancak krallık erkânı bunu bir türlü beceremedi ve Selâhaddin ile sık sık çatışmaya girdi.
1185 Martında Kudüs Kralı IV. Baudouin ölünce ablasının oğlu V. Baudouin unvanıyla tahta çıkarıldı. Henüz küçük yaşta olan kralın da bir yıl sonra ölümü üzerine annesi Sibylle ile kocası Guy de Lusignan yönetime el koydular. Aynı yıl Kerek hâkimi Renaud de Châtillon’un Kahire’den Dımaşk’a giden bir müslüman kervanına saldırması Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin sabrını taşırdı. Selâhaddin, 4 Temmuz 1187′-de Hittîn mevkiinde yapılan savaşta Kudüs krallık ordusunu yok etti. Bu olayın ardından müslümanlar Kudüs Krallığı’na ait şehir ve kaleleri süratle ele geçirmeye başladılar. Taberiye, Akkâ. Nablus, Yafa, Sayda, Beyrut, Cübeyl, Askalân, Gazze birbiri ardınca zaptedildi. Birkaç hafta içinde büyüklü küçüklü elli iki şehir fethedilmiş, sıra Kudüs’e gelmişti.
Selâhaddîn-i Eyyûbî, önce Kudüs’ün teslimini müzakere etmek için çağırttığı Haçlı heyetiyle Askalân’da görüştü. Hıristiyanlar şehri teslim etmeyeceklerini söyleyince görüşmeler sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine Selâhaddin Kudüs üzerine yürüdü. Bunu duyan gönüllü mücahidler de orduya katıldı. Sultan Kudüs’e yaklaştığı sırada öncü birliklerinden ayrılarak ilerleyen Emîr Cemâleddin Haçlılar’ın baskınına uğrayarak şehid düştü. Selâhaddîn-i Eyyûbî 20 Eylül 1187’de Kudüs önünde karargâh kurdu. Önce kuzeybatı sur kesimine hücum edildi. 26 Eylül’de Zeytin-dağı’na yerleşen müslümanlar Sütunlu Kapı yanında surların altına lağım kazmaya başladılar. Üç gün sonra surda büyük bir gedik açıldı. Haçlılar buradan şehre girişi önledilerse de sonunda savunma çöktü. Savunmayı yöneten Balian d’lbelin, 30 Eylül’de Selâhaddin’in karargâhına gelip teslim şartlarını konuştu. Selâhaddin çok az bir fidye ödemek şartıyla halkın şehri terketmesine izin verdi. Haçlılar kırk gün içinde erkek başına 10. kadın başına S, çocuk başına2 dinar fidye ödeyeceklerdi. Ayrıca para bulamayan binlerce kişi de serbest bırakıldı. Buna karşılık Templier ve Hospitalier tarikatları kendi mensuplarını kurtarmak için tek kuruş bile harcamadılar. Patrik de sadece kendisi için 10 dinar ödedi; sahip olduğu altın ve gümüş, ayrıca arabalar dolusu servetiyle Kudüs’ten çıkıp gitti. Selâhaddin’in bu insanca davranışı Kudüs’ü zapteden Haçlılar’ın vahşetiyle tam bir tezat teşkil etmekteydi.
Mi’raç kandiline denk düşen 27 Re-ceb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Selâhaddin Kudüs’e girdi. Haçlılar’ın seksen sekiz yıl önce kana buladıklan şehirde hiçbir taşkınlık yapılmadı; müslümanlar zafer sevincini olgunluk içinde kutladılar. Haçlılar Kudüs’ten çıkıp giderken Ortodoks ve Ya’kübî hıristiyanlar şehirde kaldı. Mûsevîler’in de şehre yerleşmesine izin verildi. Hıristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks kilisesine teslim edildi. Bir süre Kudüs’te kalan Selâhaddîn-i Eyyûbî, Haçlılar tarafından saray olarak kullanılan Mescid-i Aksâ’yı camiye çevirdi ve Templier tarikatının yaptığı değişiklikleri ortadan kaldırdı. Nûreddin Mahmud’un Halep’te yaptırdığı minberin getirilmesini emretti. Şehrin idaresini düzene koyduktan sonra 24 Şaban 583′-te (29 Ekim 1187) Sûr şehrine hareket etti. Selâhaddîn-i Eyyûbî devrinde surlar tamir ettirildi ve önlerine derin hendekler kazıldı. Burçlar inşa edildi. Sultan Kudüs’ün idaresini Fakih Ziyâeddin îsâ’ya verdi, onun 1189’da ölümü üzerine de yerine Hüsâmeddin en-Necmî getirildi. Kudüsten ayrılan Haçlılar hâlâ ellerinde bulunan Sûr, TVablus, Antakya gibi şehirlerde kümelendiler. Kudüs Krallığı bir asır daha Suriye’nin kıyı şehirlerinde Akkâ merkez olmak üzere varlığını sürdürdü.
Avrupalılar Kudüs’ü geri almak için İngiltere, Fransa, Almanya krallarının idaresinde III. Haçlı Seferi’ni düzenlediler (1189-1192). Askalân’in Haçlılar’ın eline geçmesinden ve Kudüs’ü geri almak için burayı bir üs haline getirmesinden endişe eden Selâhaddîn-i Eyyûbî. Askalân Kalesi’nin tahrip edilmesini emretti. 19 Şaban S87’de (11 Eylül 1191) yıkımına başlanan surlarla kalenin yıkımı kısa bir süre içinde tamamlandı, halk başka yerlere nakledildi. Sultan 26 Eylül 1191 ‘de Kudüs’e gelip şehrin savunma tedbirlerini, erzak ve silâh durumunu gözden geçirdi. Haçlılar’ın Kudüs’ü geri almak için beş yıldan beri verdikleri mücadele 22 Şaban 588’de (2 Eylül 1192) yapılan barış antlaşmasıyla sona erdi. Bu antlaşmaya göre taraflar silâhsız olarak birbirlerinin ülkesinde ticaret yapabilecek, hıristiyanlar hac için Kudüs’e gelebileceklerdi. Kudüs’te bir Hanefî medresesi yaptıran Dımaşk Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’1-Mu-azzam, Haçlılar’ın Kudüs’ü tekrar ele geçirmesinden endişe ettiği için Harem-i şerifteki camiler, Merkad-i îsâ Kilisesi ve Dâvûd Kulesi hariç şehrin tahrip edilmesini emretti. Surların yıkılması üzerine kadınlar, çocuklar ve yaşlılar şehri terkedip Kahire, Dımaşk ve Kerek’e gittiler.
Daha sonraki yıllarda da Kudüs’ü ele geçirmeye uğraşan Haçlılar’ın girişimleri başarıya ulaşmadı. Yalnız İmparator II. Friedrich, düzenlediği Haçlı seferi sırasında 626 (1229) yılında Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil Muhammed ile anlaşarak on yıl süreyle Kudüs’e ve Kudüs’ü Ya-fa’ya bağlayan dar bir arazi şeridine sahip olma hakkını elde etti. Friedrich 17 Mart 1229′-da Kudüs’e girdi ve Nablus kadısı Şemseddin’in refakatinde şehri dolaştı. Böylece Batılılar silâh zoruyla elde edemedikleri Kudüs’e diplomatik gayretleri neticesinde kavuştular. Anlaşmanın ardından müslümanların Harem-i şerif dışında Kudüs’e girmesine izin verilmedi. Bu olay İslâm dünyasını çok üzdü. Dımaşk’ta umumi matem ilân edildi. Sultan el-Melikü’l-Kâmil’in, Harem-i şerifin müslümanların elinde kaldığını ve stratejik bakımdan müslümanlann eskisi gibi bölgeye hâkim bulunduğunu belirtmesi müslümanların acısını azaltmadı, öte yandan hıristiyanlar anlaşmanın uygulanmasının pek mümkün olmadığı kanısındaydılar, zira verilen yerlerin savunulması hiç de kolay değildi. Friedrich, Kutsal Mezar Kilisesi’nde taç giymeye kararlıydı. Fakat Akkâ’da oturan patrik, imparator hâlâ aforozlu olduğu için Kudüs’teki bütün dinî faaliyetleri ve âyini yasaklamıştı. Yerli baronlar. Templier ve Hospitalier şövalyeleri de törene katılmadılar. Friedrich kilisede Kudüs krallık tacını kendi elleriyle başına koydu ve başarısını tek başına kutlamak zorunda kaldı.
Bu dönem, Mısır Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’s-Sâlih Eyyûb’un kendisine muhalif olan Suriye Eyyûbîleri’ne karşı Hârizmli atlı birliklerini Dımaşk ve Filistin bölgesine baskın yapmaya çağırmasına kadar sürdü. Hârizmliler, Dımaşk civarında dehşet saçarak bütün bölgeyi yakıp yıktıktan sonra 11 Temmuz 1244’te Kudüs’e girdiler. Kerek hâkimi el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd’un aracılığıyla hıristiyan halk ve garnizon Kudüs’ten Yafa’ya gitmek için izin aldı. Ancak bunlar, hem Hârizmliler’in pususuna düşerek hem de Arap eşkıyasının saldırısına uğrayarak büyük kayıp verdiler. el-Melikü’s-Sâlih ve Hârizmliler, Suriye Eyyûbîleri’ni ve müttefikleri Haçlılar’ı Gazze dışında yaptıkları savaşta bozguna uğrattılar.[Cemâziyelevvel 642 / Ekim 1244] Böylece Kudüs kesin olarak Haçlılar’ın elinden çıkmış ve Mısır Eyyûbîleri’nin hâkimiyetine girmiş oldu. Haçlılar’ın 1099’da Kudüs’ü ilk alışından 145 yıl sonra şehir Türkler’in eline geçmişti.
- Kudüs Şehri, Adı, İsmi, Anlamı, Yahudilikte, İslamda
- Kudüs Tarihi, -İslam Fethinden Haçlılar Dönemine Kadar- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, -Memlükler Dönemi- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, Önemi, -Yahudilik, Hıristyanlık Dönemi- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, Osmanlı Döneminde/Devrinde, Günümüze Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi