Müslümanlara Suriye ve Filistin kapılarını açan Ecnâdeyn (13/634) zaferinin ardından Bizans’a ait birçok şehir fethedilmiş, Suriye Yermük (15/636) zaferiyle Bizans’ın elinden alınmış ve sıra Filistin’in bütünüyle fethine gelmişti. Hıristiyanların bu bölgedeki kutsal merkezi Kudüs’ü kuşatan İslâm orduları başkumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrahtan aman dileyen ve müslümanların Suriye şehirleriyle yaptıkları anlaşmalara benzer bir anlaşmanın kendileriyle de yapılmasını teklif eden Kudüs halkı şehri bizzat halifeye teslim etmek istediğini bildirdi. Hz. Ömer, Ebû Ubeyde’nin daveti üzerine Câbiye’den Kudüs’e gelerek şehri Patrik Sophronios’tan teslim aldı ve anlaşmayı imzaladı (III 638). Kudüs halkıyla yapılan bu anlaşma temelde cizye ve haraç karşılığında mal ve can güvenliğini, din ve ibadet hürriyetini öngörmekteydi. Ömer’in Câbiye’de bulunduğu sırada Kudüsten gelen bir heyeti kabul edip burada onlarla bir anlaşma yaptığı [298] veya Kudüs’e gönderdiği Hâlid b. Sabit el-Feh-mî’nin imzaladığı anlaşmayı daha sonra tasdik ettiği de [299] rivayet edilmektedir. Kudüs’ün fethinin tarihi konusunda 15 (636), 16 (637) ve 17 (638) yılları kaydedilmekteyse de Belâzürî’nin zikrettiği 16 (637) yılında Ebû Ubeyde’nin şehri kuşatması üzerine halkın anlaşma teklif ettiği, 17 (638) yılında şehre bizzat gelen Hz. Ömer’in anlaşmayı imzalayarak şehri teslim aldığı şeklindeki rivayetin doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Kudüs’te bir cami inşa edilmesini emreden Hz. Ömer kadı olarak tayin ettiği Ubâde b. Sâmit’ten halka İslâm’ı Öğretmesini istedi. Filistin’in fethinden sonra bölgenin yansının yönetimini verdiği AI-kame b. Mücezziz’e Kudüs’ü idare merkezi yapmasını tavsiye etti. Hz. Osman da Kudüs’e önem verdi ve Silvan bahçeleri gelirlerini şehrin fakir halkına vakfetti. Yahudi, hıristiyan ve müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen Kudüs’ün fethinin ardından birçok sahâbî ve tabiîn şehri ziyaret etmiş, bir kısmı buraya yerleşmiştir. Bazı sahâbîle-rin Kudüs’te medfun olduğu bilinmektedir. Ubâde b. Sâmit bunlar arasındadır.
Emevîler döneminde Muâviye b. Ebû Süfyân’ın devletin merkezini Dımaşk’a nakletmesi Suriye bölgesi gibi Kudüs’ün de önem kazanmasına sebep olmuştur. Muâviye. Suriye valisi iken Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılması konusunda Mısır fâtihi Amr b. Âs ile Kudüs’te bir anlaşma yapmış daha sonra Kudüs’te halkın biatini alarak halifeliğini ilân etmiştir (40/660). Abdülmelik b. Mervân ve Süleyman b. Ab-dülmelik de biat almak için Kudüs’ü özellikle tercih ettiler. Velîd b. Abdülmelik, Ömer b. Abdülazîz ve Yezîd b. Abdülmelik Kudüs’ü sık sık ziyaret eden halifeler arasındadır. Bu dönemde Kudüs’ü de içine alan Filistin bölgesi valiliğine tayin edilmek büyük şeref payesi olarak görülmüş, bu göreve Abdülmelik b. Mervân ve Süleyman b. Abdülmelik örneklerinde olduğu gibi Emevî prensleri veya diğer önemli kişiler getirilmiştir.
Emevîler devrinde Kudüs’te yapılan en önemli imar faaliyeti Kubbetü’s-sahre ve Mescid-i Aksâ’nın inşası olmuştur. Abdülmelik tarafından yaptırılan ve İslâm mimarisinin en güzel eserlerinden biri olan Kubbetü’s-sahre’nin inşa sebebi hakkında farklı görüşler ileri sürülmüş ve büyük tartışmalar yapılmıştır. Ya’kübî’nin eserinde ve diğer bazı kaynaklarda Abdülmelik’in müslümanları hac için Mekke yerine Kudüs’e yöneltmek amacıyla bu eseri inşa ettirdiği kaydedilmektedir. Ignaz Goldziher ve Keppel Archibald Cameron Cresvvell bu görüşü kabul ederken Shelomo Dov Goitein ve Oleg Grabar diğer ilk dönem kaynaklarında bu rivayete yer verilmediğini, böyle bir uygulamanın Abdülmelik’i halk nazarında zor durumda bırakacağını, ayrıca Abdülmelik döneminde de hac için Mekke’ye gidildiğini belirterek buna karşı çıkmışfardır. Makdisî, Abdülmelik’in müslümanlann Bizans’tan aldıkları merkezlerdeki görkemli kiliseler karşısında duyduklan ezikliği gidermeyi amaçladığını belirtir. Kudüs’teki diğer önemli mimari eserlerden Mescid-i Aksa, Abdülmelik veya oğlu Velîd tarafından İnşa edilmiştir. Abdülmelik zamanında Dımaşk-Kudüs yolu yeniden düzenlenmiş, surlardan şehre iki kapı daha açılmış, ayrıca burada bir darphâne kurulmuştur. Süleyman b. Abdülmelik’in Remle’yi Filistin’in merkezi yapması Kudüs’ü bazı açılardan olumsuz yönde etkilediyse de şehir önemini korudu. Emevîler döneminde gerçekleştirilen imar ve iskân faaliyetleri neticesinde şehrin Arap nüfusu giderek arttı. Şehir son Emevî hükümdarı II. Mer-vân’a yönelik isyanlar sırasında zarar görmüş ve surları tahrip edilip yıkılmıştır (128/745). Abbâsîler’in iktidara gelmesi ve Bağdat’ın başşehir olmasıyla Suriye ve Filistin bölgeleri nisbeten geri planda kaldıysa da Kudüs, İslâm dünyasında Mekke ve Medine’den sonra üçüncü kutsal şehir olma özelliğini sürdürdü. Abbasî Halifesi Ebû Ca’fer el-Mansûr, Kudüs’ü 140 (758) ve 154 (771) yıllarında iki defa ziyaret etti. Mansûr ilk ziyaretinde 130 (747-48) yılındaki, ikinci ziyaretinde de o yıl meydana gelen depremden zarar görmüş olan Mescid-i Aksâ’nın yeniden inşasını emretti. Halife Mehdî-Billâh şehri 163’te (780) ziyaret etti ve 158 (774) yılındaki bir depremde zarar görmüş olan camiyi tamir ettirdi. Şehirde yaşayan veya ziyarete gelen hıristiyaniar da müslüman idarecilerin ve hıristiyan imparatorların kutsal şehir olarak Kudüs’e verdikleri Önemden istifade ettiler. Hârûnürreşîd döneminde halife ile Charlemagne arasında kurulan dostluk neticesinde imparator şehri ziyarete gelenlerin kalacakları yerler yaptırdı ve bir kütüphane kurdurdu. Charlemag-ne’ın yerine geçen oğlu Louis de Kudüs’teki hıristiyanlann cizyelerini ödemelerine yardımcı olmak için maddî destek verdi. Şehirdeki yahudiler din ve ibadetlerinde ve dinî teşkilâtlanma konusunda serbest idiler. Kudüs’e büyük önem veren Me’mûn Harem-i şerifin doğu ve kuzey kapılarını yaptırmış (216/831), daha sonra Muktedir-Bil-lâh’ın annesi Kubbetü’s-sahre’ye dört güzel kapı hediye etmiştir.
Kudüs, II. (Vlll.)yüzyılda önemli bir ilim ve öğretim merkezi haline geldi. Evzâî. Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa’d ve Muhammed b. İdrîs eş-Şâfîî şehri ziyaret ederek dersler verdiler. Aynı yüzyılda Râbia el-Adeviyye, Bişr el-Hâfî ve Serî es-Sakatî gibi sûfîlerin Kudüs’te bulunması şehri sûfîler için de cazip hale getirdi. Abbasîler döneminde Kudüs hem dinî ve ilmî gaye ile hem ziyaret ve ticaret amacıyla gelen birçok kişinin güven içinde uğradığı bir şehir haline geldi. Bununla birlikte bazan salgın hastalık, deprem ve Me’mûn döneminde yaşanan kıtlık gibi tabii âfetlerden, ayrıca isyanlardan etkilendi, özellikle Mu’tasım-Billâh zamanında Filistin bölgesinde çiftçileri etrafına toplayan Ebû Harb el-Müberka” el-Yemânî liderliğindeki ayaklanma sırasında büyük zarar gördü. İsyancıların şehre girmesi üzerine halk şehirden kaçtı ve üç dine ait ibadet mekânları âsiler tarafından tahrip edildi.
Mısır’da Tolunoğullan hanedanını kuran Ahmed b. Tolun 264’te (878) Filistin’i alınca Tolunoğullan’nın eline geçen Kudüs uzun bir süre Kahire merkezli devletlerin idaresinde kaldı. 293 (905) yılına kadar Tolunoğullan’nın, bir süre sonra Muhammed b. Tuğç tarafından kurulan İhşîdîler’in, 3S8’de (969) İhşîdîler’in Fâtımîler tarafından yıkılmasıyla da Fâtımî-ler’in hâkimiyetine girdi.
Bu dönemde, şehir dışında vefat eden birçok yahudinin buraya getirilip defnedilmesi âdetine paralel olarak idareciler dahil birçok müslümanın da burada defnedilmek istediği dikkat çekmektedir. Meselâ Abbâsîler’in iki Mısır valisi îsâ b. Muhammed en-Nûşerî ve Ebû Mansûr Tekin et-Türkî el-Hazerî Kudüs’te defne-dilmiştir. İhşîdîler’in kurucusu Muhammed b. Tuğç, kardeşi Hasan, oğullan Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr ve Ebü’l-Hasan Ali ile İhşîdîler’in meşhur veziri ve hükümdarı Ebü’1-Misk Kâfur da burada gömülen ünlüler arasındadır.
Kudüs, 358-463 (969-1071) yılları arasında bir asır süreyle Fâtımîler’in hâkimiyetinde kaldı. Fâtımîler devrinde Filistin ve dolayısıyla Kudüs, Fâtımîler’le Karma-tîler ve Cerrahîler başta olmak üzere çeşitli bedevi grupları arasındaki mücadelelere sahne oldu. Cerrahîler bazan Bizans’ın da desteğiyle Filistin üzerinde söz sahibi olmaya çalıştılar. Dengesiz davranışlarıyla bilinen Fatımî Halifesi Hâkim -Biemrillâh döneminde Kudüs’te müslü-manlar gibi yahudi ve hıristiyaniar da birçok zorlukla karşılaştılar. Hâkim, 400 (1009) yılında Kıyâme (Kumâme) Kilisesi1-ni yağmalatıp yıkılmasını emretti. Kilise ancak kırk yıl sonra yeniden ibadete açılabildi. Bu arada Bizans İmparatoru I. loannes Çimiskes, 975te Suriye’nin ardından Filistin’de bazı şehirleri ele geçirdiyse de Kudüs’e girmeye fırsat bulamadan bölgeden ayrıldı.
Fâtımîler devrinde Kudüs’te tıp alanında büyük gelişmeler oldu ve Muhammed b. Ahmed et-Temîmî’nin de aralarında bulunduğu birçok tabip burada yetişti. Şehirde açılan bîmâristanın zengin vakıfları bulunuyor, hastalar burada ücretsiz tedavi ediliyordu. IV. (X.) yüzyılın sonlarında İsmâilî daveti yaygınlaştırmak amacıyla şehirde bir dârülilim kuruldu.
V. (XI.) yüzyılın ilk yarısında Filistin’de ardarda meydana gelen depremler Kudüs’ü de etkiledi. 407’de (1016) yıkılmış olan Kubbetü’s-sahre ve 424’teki (1033) büyük depremde zarar gören Mescid-i Aksa. Halife Zahir el-Fâtımî tarafından yeniden inşa edildi. 424 (1033) ve 460 (1068) yıllarındaki depremlerden Remle’nin ciddi bir şekilde zarar görmesi Kudüs’ü yeniden ön plana çıkardı. Bu dönemde Kudüs’e gelen hıristiyan hacıların sayısının hızla arttığı görülür. 1065’te Kudüs’e Avrupa’dan 12.000 kişilik bir kafilenin geldiği bilinmektedir. Fâtımîler devrinde 424 (1033) ve 456 (1064) yıllarında şehrin surları ve kaleleri saldırılara karşı yeniden gözden geçirilip onarıldı.
Kudüs, Fâtımîler’den sonra çeyrek asır boyunca Selçuklu-Türkmen hâkimiyetinde kaldı. Selçuklular’ın batıya akınları sırasında önde gelen kumandanlarından olan Atsız b. Uvak463 (1071) yılında Kudüs’e girdi [Atsızın Kudüs’ü 465’te (1073) zaptettiği de rivayet edilir] ve Fatımî valisini görevden uzaklaştırarak şehre hâkim oldu. Atsız, Mısır Fatımî Halifesi Müstansır Billâh adına okunmakta olan hutbeye son verip Abbasî Halifesi Kâim Biemrillâh ve Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan adına hutbe okuttu. Ancak altı yıl sonra çıktığı Mısır seferinde Kahire önlerinde Fatımî ordularına mağlûp oldu. Bunun üzerine Kudüs’teki Arap asıllı kumandanlar ve idareciler Atsız’ın nâiblerine karşı isyan edip şehirde tekrar Fatımî halifesi adına hutbe okutmaya başladılar (469/ 1077). Yenilginin ardından Dımaşk’a çekilmiş bulunan Atsız, Anadolu’dan gelip kendisine katılan Türkmen kuvvetleriyle beraber Kudüs üzerine yürüdü ve bir günlük kuşatmadan sonra şehri ele geçirip isyancıları şiddetle cezalandırdı. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın kardeşi Tâcüddevle Tutuş 471 (1079) yılında Atsız’ı ortadan kaldırdı, daha sonra Kudüs ve çevresinin yönetimini Arttık b. Ek-sük’e verdi (477/1085). Artuk Bey 482’de (1089) Kudüs’te yeni bir cami yaptırdı. Artuk Bey’in ölümünün ardından şehrin yönetimi 491 (1098) yılına kadar oğulları Sökmen ve Ilgazi’nin elinde kaldı. Halep Selçuklu Meliki Rıdvan b. Tutuş ile Dımaşk Selçuklu Meliki Dukak arasındaki mücadeleden ve Büyük Selçukluların içinde bulunduğu karışıklıklardan istifade eden Fatımî veziri ve başkumandanı Efdal b. Bedr el-Cemâlî, Kudüs’ü bir süre kuşattıktan sonra İİgazi ve Sökmen’den teslim aldı.[Şaban 491 /”temmuz 1098] Selçuklu-lar’ın Antakya emîri Yağısıyan şehri Fâtı-mîler’den geri almak amacıyla Nablus’a kadar gelip Kudüs üzerine yürüdüyse de başarı sağlayamadı. Bir yıl sonra da şehir Haçlılar’ın eline geçti (492/1099).
Selçuklular’ın Kudüs’e hâkim oldukları yirmi beş yıl içerisinde şehir Sünnî çizgide önemli ilmî gelişmelere sahne oldu. Şafiî âlimlerinden Nasr b. İbrahim el-Makdisî, Nasriyye Medresesi’ni kurdu, onun ardından bir Hanefî medresesi kuruldu. Ebü’l-Ferec eş-Şîrâzî, Hanbelî mezhebi doğrultusunda dersler verdi. Bu dönemde İslâm dünyasının çeşitli yörelerinden çok sayıda meşhur âlim Kudüs’e gelmeye başladı. Bunlar arasında Endülüs’ten İbn Ebû Rendeka et-Turtûşî. Tlıs’tan Ebû Hâmid el-Gazzâlî ve İşbîliye’den (Sevilla) Ebû Bekir İbnü’l-Arabî de bulunmaktaydı. 486’da (1093) Kudüs’ü ziyaret eden ve üç yıl süreyle burada kalan Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Mescid-i Aksâ’da müslümanların kendi aralarında veya hıristiyan ve yahudilerle ilmî tartışmalar yaptıklarından bahseder. Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî ve İbnü’l-Kayse-rânîyi de Kudüslü meşhur âlimler arasında zikretmek gerekir.
Yahudilikte ve Hıristiyanlık’ta da kutsal sayılması, Hz. Peygamber’inmi’raciçin Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya götürülmesi (isrâ), müslümanların ilk kıblesi olması ve Kur’an’da atıflarda bulunulmuş olması gibi sebeplerle Kudüs’ün İslâm toplumlarında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Bu sebeple Kudüs’ün faziletlerine dair bazan zayıf veya uydurma rivayetlerin de yer aldığı “Fezâİlü’I-Kuds.
- Kudüs Şehri, Adı, İsmi, Anlamı, Yahudilikte, İslamda
- Kudüs Tarihi, -Haçlılar Dönemi- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, -Memlükler Dönemi- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, Önemi, -Yahudilik, Hıristyanlık Dönemi- Hakkında Bilgi
- Kudüs Tarihi, Osmanlı Döneminde/Devrinde, Günümüze Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi