Kümbet. Bir mumyalık katı üzerinde silindirik veya çokgen gövdeli, içten kubbe, dıştan konik ya da piramidal çatı ile örtülü mezar anıtı.
Türkler’in İslâmiyet’ten önceki dönemlerden itibaren zengin bir mezar anıtı geleneğinin bulunması, İslâmî devirde türbe ve kümbet adı verilen iki değişik forma sahip mezar anıtının geniş ölçüde uygulanmasına yol açmıştır. Türbe ölünün doğrudan toprağa verildiği, çoğunlukla kare veya çokgen gövdeli, üzeri daha çok kubbe ile örtülü anıtlardır. Kümbette ise cenazelik. mumyalık veya kripta gibi isimlerle anılan bir bodrum katı üzerinde silindirik yahut çokgen gövde yer almakta, bunun da üzeri içten kubbe, dıştan konik ya da piramidal bir çatı ile örtülmektedir. Kümbet tarzındaki mezar anıtlarında genellikle mumyalama geleneğinin devam etmesi ve bunun XNI-XIV. yüzyıllar Anadolu’sunda da sürdürülmüş olması, ölü gömme geleneklerinin ve mezar anıtı fikrinin Türkler arasında ne kadar köklü bir devamlılığa sahip olduğunu göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Mezar anıtları bazan mimari itibariyle kümbete uyduğu halde türbe olarak şöhret bulduğu gibi kümbet tipine uymayan bazı mezar binalarına da kümbet denir. Bunların içinde en ünlüsü kule biçiminde olan ve dış yüzü sivri çıkıntılar halindeki yivlere sahip bulunan Cürcân’daki Kümbed-i Kâbûs’tur( 1006-1007),
Kümbetin İslâm dünyasında Türkler’in yayılmasıyla birlikte ortaya çıktığı kesindir. Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya kadar Türkler’in geçtiği her yerde kümbete rastlamak mümkündür. Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra hızla yayılan kümbet Anadolu’nun fethiyle birlikte Anadolu’da geniş çapta uygulanmıştır. Kümbetin İran, Azerbaycan ve Anadolu’da XV. yüzyıla kadar uygulandığı alana ve dönemine göre gelişimini tamamladığı görülmektedir.
Josef Strzygovvski tarafından ileri sürülen, birçok sanat tarihçisinin benimsediği hipoteze göre kümbetler. Ön Asya ve Türkistan’daki Türkler’e ait çadır sanatının mimariye geçmiş örnekleridir. Çadırdaki özel kısımlar kümbetlerde muhafaza edilmiş, kumaş ve dokuma karakteri mimariye yansımıştır. Sultan ve emîr gibi önemli şahsiyetler için yapılan bu mezar yapılarında çok köşeli ve yuvarlak biçimlileri çoğunlukta olmak üzere bazan dilimli gövdeli veya kare planlı olarak da çeşitlilik göstermektedir. Genellikle iki katlı olan kümbetlerde üst kat planı aynen alt kattaki mumyalik kısmında da tekrarlanır. Merdivenle İnilen alt kat esas mezar bölümüdür ve mumyalanmış cesedi muhafaza eder. Kümbetlerde Anadolu dışında rastlanan tuğla malzeme Anadolu’da yerini taşa bırakmıştır. Selçuklu Türkleri’nce inşa malzemesi olarak kullanılan tuğla süsleme unsuru olarak da benimsenmiştir. Ayrıca sırlı tuğla ve çini. tezyinatta vazgeçilmezdir. Büyük Selçuklu kümbetleri genellikle silindirik gövde üzerine konik çatı ile örtülüdür. Daha sonra Azerbaycan ve Batı İran’da çok köşeli kümbetler görülür. Büyük Selçuklular’ın İran’daki kümbet geleneği Anadolu Sel-çuklulan’nda da devam etti. Anadolu’daki kümbetler daha çok iki katlı, taştan ve çokgen gövdelidir; ayrıca silindirik gövdeli olanları da vardır. Kare planlı kümbetler ancak XIII. yüzyıldan sonra ortaya çıkar. Yüzyılın ortalarında ise kare planlı alt gövde üzerinde çokgen bir üst gövdeden meydana gelen kümbetler yapıldı ve bu tip daha sonra İyice yaygınlaştı.
En güzel örnekleri İran’da Büyük Selçuklular zamanında verilen kümbetlerden Damgan’da Çihilduhterân [Kırkkızlar, 1054-1055] ve İsfahan’ın güneyinde Eberkûh’ta Kümbed-i Alî (1056-1057) Tuğrul Bey zamanında yapılmıştır. Kümbed-i Alî bölgedeki tuğla kümbetlerin aksine taştan yapılmıştır. Çihilduhterân ise Büyük Selçuklu devrinde rağbet gören dairevî planlı tipin öncülerinden olup tuğladan silindirik gövde üzerine kubbeli bir kümbettir. Kazvin-Hemedan arasında Harekan denilen bölgede bulunan, 1067 ve 1093 yıllarına tarihlenen iki yapı da Selçuklu türbe mimarisinin parlak gelişmesini göstermektedir. Her ikisi de sekizgen gövdeli, çift kubbeli, tamamıyla tuğladan inşa edilmiş olan kümbetler, köşelerde aynı biçim ve çaptaki silindirik kuleleriyle âbidevî bir etki uyandırır. Ayrıca kitabeleri ve zengin tuğla süslemeleriyle Türk süsleme sanatının hazineleri olup Anadolu’da gerek mimaride gerek taş, ağaç ve çini eserlerde kendilerini göstermişlerdir. Yine XI. yüzyıla ait Demâvend Kümbeti aynı şekilde sekizgen planlı ve zengin süslemelidir. Dihistan’da mezarlık alanında yer alan Selçuklu kümbetleri sekizgen ve yuvarlak planlı olup önlerinde küçük hazırlık mekânları ile dikkat çekmektedir. Rey’de 1139 tarihli anonim kümbet tuğladan silindirik gövdeli bir yapı olup gövde keskin kenarlı yivlerle çevrelenmiştir. Kare planlı bir örnek ise 1147 tarihli Me-râga’daki Kümbed-i Surh’tur. Kırmızı renkli tuğla tezyinatı ile dikkati çeken bu kümbet Kümbed-i Kırmız diye de adlandırılır. Cürcân dışında Ziyârîler’den Kâbus b. Veşmgîr’in yaptırdığı 57 m. yüksekliğinde silindirik gövdeli Kümbed-i Kâbus da ilgi çekici bir yapıdır.
Çokgen gövdeli kümbetlerden Nahcıvan’daki 1162 tarihli Yûsuf b. Küseyr Kümbeti sekiz kenarlı, piramidal külâhlı bir yapıdır. Plan ve cephe düzenlemesi bakımından dikkat çeken Urmiye’de 1184 tarihli Se Kümbet ise değişik bir denemenin ürünüdür. Gövdesi dışta dairevî, içte kare planlı olarak uygulanmıştır. Kümbet bakımından oldukça zengin olan Nahcı-van’da Selçuklu mimarisi ve tuğla işçiliği yönünden dikkate değer diğer bir eser de 1186-1187tarihli Mümine Hatun Kümbeti’dir. İçten silindirik, dıştan on kenarlı olarak tuğladan yapılan kümbet her yüzey dar uzun mihrap nişi şeklinde silmelerle çevrelenmiş, daha yukarıda kûfî kitabe ve mukarnas kornişle sona ermiş, yüzeydeki süslemeler fîrûze çinilerle renklendirilmiştir. Bu kümbet Anadolu Selçuklu mimarisinde çok benimsenen, ancak bugün yıkılmış olan iki minareli taçkapısı ile büyük önem arzeder. Kule biçimindeki yapısıyla bir istisna teşkil eden 1196 tarihli, sekizgen planlı Kümbed-i Kebûd yine Merâga’da piramit çatısı, tuğla mimarisi ve cepheyi kaplayan fîrûze çinileriyle önemli bir eserdir. XIII. yüzyıla tarihlenen İran’ın^loğ us undaki Doğu Râdkân ve Kişmer kümbetleri, yivli gövdeleri ve sivri konik külâhlarıyla Türk çadırlarına benzerliklerinden dolayı ayrıca dikkati çeker. Selçuklular’dan sonra bölgede hâkim olan Hârizmşahlar’a ait ayakta kalan üç kümbet vardır. Ürgenç’te Fahreddin er-Râzî adına yapılan kümbet (1208) küçük bir yapı olmasına karşılık dış görünüş bakımından önemlidir. Yüksek kare bir kaide üzerine onikigen şeklinde yükselen piramit bir külahla örtülmüş olan kümbet tamamen tuğladandır. İçten kubbe ile örtülü olup cephelerinde bitki-yazı süslü terrakota levhalar kullanılmıştır. Hârizmşah Alâeddin Tekiş adına inşa edilen kümbet, kare bir kaide üzerinde silindirik gövdeli ve dıştan koni biçimli külahla örtülüdür.
Anadolu’da Artuklular dönemine ait bilinen bağımsız mezar anıtı yoktur. Dânişmendliler devrinden kaldığı kabul edilen mezar anıtlarından bazılarının durumları ise tartışmalıdır. Amasya’da Hilfet (Halifet) Gazi Kümbeti bunlardan biridir. Niksar’da yer alan ve XII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen Kulak Kümbeti sekizgen planlı basit bir yapıdır. Yine Niksar’da yer alan Kırkkızlar Kümbeti, bölgenin Selçuklu yönetimi zamanında yapılmış olup Anadolu’daki ender tuğla mezar anıtlarından biridir. Pınarbaşı Pazarören’-de bulunan ve Melik Dânişmend Gazi’ye mal edilen diğer bir kümbet de tuğla işçiliğiyle dikkat çekmektedir. Saltuklular’a nisbet edilen Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin güneyindeki üç kümbetten en büyüğü olan Emîr Saltuk Kümbeti iki renkli kesme taştan sağlam bir mimariye sahiptir. Cepheleri üçgen alınlıklarla nihayetlenen sekizgen gövde konik bir külahla örtülmüştür. Üçgen alınlıklar arasında yuvarlak kemerli nişler içine işlenen yılan, tavşan, yarasa, kartal rölyefleri eski Türk hayvan takviminden gelen sembollerdir. Mengücüklü dönemine ait 1196 tarihli Divriği Kamerüddin ve Sitti Melik kümbetleri sekizgen planlı ve piramidal çatılı yapılardır. Sitti Melik Kümbeti gösterişli giriş cephesi ve geometrik süslemeleriyle dikkat çeker. Kemah’ta XIII. yüzyıl başına tarihlenen Melik Gazi Kümbeti ise tuğladan sekizgen planlı bir yapıdır.
XII. yüzyıl içinde Selçuklu kümbetlerinin ilki olarak görülebilecek Konya Alâeddin Camii avlusundaki II. Kılıcarslan Kümbeti 1192’den önce yapılmıştır. Kesme taştan, on kenarlı, piramit külâhlı, taş ve çini süslemeli, kitâbeli ve hafif sivri kemerli portal nişi içerisinde Bursa kemerli kapısı ile bu kümbet Selçukluların ilk araştırma yapılarından biridir. Kayseri’de 602 (1205-1206) tarihli Çifte Medrese’-de yer alan Gevher Nesibe Kümbeti içteki kubbe trompları, dışarıya akseden piramit çatılı görünüşü İle ayrı bir yere sahiptir. Konya Kılıcarslan Kümbeti’nden sonra ikinci defa 1217 tarihli Sivas İzzeddin Keykâvus Kümbeti’nde on kenarlı kümbetle karşılaşılmaktadır. Bu fiumbet, tuğlaçini süslemeleriyle de Anadolu Selçukluları’nın ilk âbidevî eseri olarak önem taşır. Anadolu’nun en önemli mezar anıtlarından biri de genel tipolojiden ayrılan ve başka bir benzeri olmayan XIII. yüzyılın başına ait Tercan Mama Hatun Kürrıbeti’dir. Yuvarlak dilimli silindirik gövdeli, onu örten dilimli konik külâhlı kümbetin etrafı daire biçiminde on bir nişli bir kuşatma duvarı ile çevrilmiştir. Kümbet mimarisinin zengin örneklerini veren Kayseri’de Huand Hatun Kümbeti (1238) külliye içinde yer almaktadır. Mukarnaslt mermer kaide üzerinde kesme taştan sekizgen planlı ve piramidal külâhlı yapı taş işçiliği açısından önemli bir örnektir. Benzer özellikler 1247 tarihli Çifte Kümbet’te de görülür.[bk. çifte kümbet] Döner Kümbet on iki köşeli, konik külâhlı bir yapıdır. Silindire yakın gövdesi ve Ahlat kümbetlerine benzer üslûbuna bakılarak XIII. yüzyıl sonlarına ait kabul edilmektedir. Figürlü süslemenin bolca kullanıldığı bu kümbet büyük bir çadırı andırır [bk. döner kümbet]Döner kümbetin mimarisi, ana hatları ile daha sadeleştirilmiş olarak Erzurum Çifte Minareli Medrese Kümbeti’nde uygulanmıştır. XIV. yüzyıl başlarına tarihlenebilen Gümüşlü Kümbet’le [bk. gümüşlü Kümbet] Karanlık Kümbet [bk. karanlık Kümbet] aynı tipin devamı olan yapılardır. Kayseri’den sonra kümbetlerinin çokluğu ve çeşitliliğiyle tanınan Ahlat’ta esas karakter olarak silindirik gövde üzerine mukarnas kornişle oturan konik çatılı kümbet yapımı bir tip halinde gelişmiştir. Bu tipin en güzel temsilcisi olarak Ulukümbet (1273), Hasan Padişah (1275) ve Çifte (1281) kümbetler sayılabilir.
Selçuklu sonrasında ele alınan kümbetlerden Niğde’deki Hudâvend Hatun Kümbeti (1312) İlhanlı hâkimiyeti zamanında yapılmıştır. Altta bir kaide üzerinde sekizgen gövdeli yapı üstte onaltıgene dönüşmüştür. Figürlü süslemeleriyle dikkati çeken yapının altında olması gereken krip-tası tam olarak tesbit edilememiştir. Yine bu dönemden Alemşah Kümbeti aynı plan ve süsleme özellikleriyle dikkate değerdir [bk. Alemşah Kümbeti] Gevaş’ta bulunan Halime Hatun Kümbeti ile (1358) onun zengin süslemeli bir benzeri olan Ahlat Erzen Hatun Kümbeti (1396-1397) Karakoyunlular’ın ilk devrinden sekizgen planlı örneklerdir. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Hasankeyf ‘teki kümbeti (XV. yüzyılın ikinci yarısı), silindirik gövdeli ve miğfer biçimli kubbesiyle tuğladan inşa edilmiş farklı bir mezar anıtı olup şeklinin yanı sıra sırlı tuğla ve çini süslemeleriyle dikkat çekici bir uygulamadır. Ahlat’ta yer alan Emîr Bayındır Kümbeti (1491) silindirik gövdenin 1/3’lük bir kısmı dekoratif biçimde sütun ve kemerlerle açılmıştır. Eretnaoğulları devrinden Kayseri Köşk-medrese avlusundaki kümbet (1339) sekizgen planlı ve piramit külâhlıdır. Bu dönemden kalan Sırçalı Kümbet ise silindirik gövdesiyle farklı görünümdedir. Sivas’taki Hasan Bey Kümbeti (Güdük Minare, 1347), kesme taştan kare şeklinde kaide üzerinde tuğladan yüksek bir üçgenli geçiş bölümü üzerinde silindirik gövdeli olarak ele alınmıştır. Karaman’da Alâeddin Bey Kümbeti (1391) İçten ve dıştan on iki cepheli bir gövde ve bunu örten dilimli külahı ile dikkat çekerken İbrahim Bey Kümbeti (1432) kareye yakın bir plana sahiptir. Beyşehir’de Eşrefoğlu Kümbeti (1301-1302) camiye bitişik sekizgen planlı olarak ele alınmıştır. Hamîdoğullan döneminden Antalya Zincirkıran Mehmed Bey Kümbeti (1377) sekizgen gövdeli sade bir yapıdır. Osmanlı döneminde mezar anıtları yaygın olarak türbe formunda yapılmıştır. Bu devrin mezar anıtları içinde az sayıda kümbet formu ile mezar anıtları görülmektedir. Bu form, sayısı azalarakXIX. yüzyıl sonuna kadar Anadolu’da sürmüştür.
TDV İslâm Ansiklopedisi