Kündekari Nedir, Sanatı, Ne Demek, Tekniği, Hakkında Bilgi

Kündekârî. Dekoratif amaçlı bir doğramacılık tekniği.

Kelimenin aslı Parsça kendekârî olup heykeltıraşlık, hakkâklık, kalemkârlık gi­bi plastik sanatları adlandırır.[kendîden “oymak, kesmek”; kârî “iş, çalışma; tarz] Osmanlıca’da kendekârîye daha çok “kalemkârî” anlamı verilirken yine Farsça künde (tomruk, masif ağaç kütle­si kelimesinden etkilenilerek bir kündekârî terimi ortaya çıkarılmış ve genelde ince marangozluk kapsamına giren ah­şap sanatları, özelde de aşağıda anlatı­lacak olan dekoratif doğramacılık sanatı için kullanılmıştır.

Kündekârî sekizgen, beşgen, yıldız gibi geometrik şekillerde kesilmiş küçük ahşap parçalarının çivi ve tutkal yardı­mı olmaksızın yalnızca birbirlerine geçirilmeleriyle düz yüzeyler elde etmeyi amaçlayan bir tekniktir. Böylece nem ve ısı değişikliği sebebiyle yekpare ağaç levhalarda görülen eğrilme ve çarpılma­lar önlenir. Tercih edilen ağaç türleri ön­celikle ceviz, meşe. şimşir, armut, aba­noz ve gül ağacıdır. Tekniğin temeli kü­çük ağaç parçalarının damarları, dolayı­sıyla eğrilme yönleri birbirine zıt gelecek şekilde yivler ve girinti-çıkıntılarla birleş­tirilmesi esasına dayanır. Genellikle par­çaları çerçeveye alan çıtalarla kenar tah­taları ve göbekler oyma-kabartma ara­besk motiflerle, bazan da sedef kakma­larla süslenmiştir.

Daha çok kapı, pencere ve dolap ka­natlarıyla minber ve kürsülerde uygula­nan kündekârînin en güzel örnekleri XII. yüzyılda Mısır, Suriye-Filistin ve Anado­lu’da hâkim olan Türk-İslâm sanatların­da, sonraki yüzyıllarda ise sadece Ana­dolu’da görülür (XVI. yüzyıla kadar). Er­ken Örneklerin başlıcalan arasında Suri­ye-Mısır’da Sayda Nefise Hatun (1138-1145) ve Rakaya (1155) camilerinin mih­rapları ile Salih Talayî Camii’nin kapı­sı (1160), Eyyûbî dönemine tarihlenen İmam Şafiî’nin sandukası (12li), Melik Salih Türbesi’nin kapısı (1249-1250) ve İbn Tolun Camii’nde Sultan Lâçin’in min­beri (1296) bulunmaktadır. Anadolu’daki erken örnekler arasında da Konya Alâeddin Camii (1155-1156), Aksaray Ulucamii (XII. yüzyıl), Harput Sâre Hatun Camii (XII. yüzyıl), Siirt Ulucamii (XIII. yüzyıl), Birgi Ulucamii (1322), Malatya Ulucamii (1376-1377), Bursa Ulucamii (1399), Ma­nisa İvaz Paşa Camii (1484) ve Niğde Sungur Bey Camii (XVI. yüzyıl) minberleri yer almaktadır.

Kündekârînin yine aynı zaman süre­cinde ve daha çok Anadolu’da uygulanan üç taklit tarzı (literatürde sahte  yalancı kündekârî) bulunmaktadır. Ancak bunla­rın yapılışı gerçek kündekârîden daha kolay değildir; taklit denilmelerinin se­bebi sadece ona benzetilmiş olmalarıdır.

1. Çakma-kabartma kündekârî. Bu tek­nikte ahşap levhalar üzerine içleri yine genelde arabesk motiflerle doldurulan geometrik şekiller kabartma olarak ve birbirinden ayrık biçimde işlenmiş, ara­larına ayrıca hazırlanan çerçeve çıtaları çivilerle çakılmıştır. Bu tekniğin başlıca örnekleri Ankara Alâeddin Camii (1197-U98), Kayseri Ulucamii (1205), Kayseri Huand Hatun Camii (1237). Ankara Kızılbey Camii(XIII. yüzyıl), Divriği Ulucamii (1228-1229) ve Ankara Arslanhane Ca­mii (1289-1290) minberleriyle Kastamo­nu Candaroğlu Mahmud Bey Camii’nin (1366) kapısıdır.

2. Çakma-yapıştırma kündekârî. Kündekârî görünümü veren bütün parçalar ayrı ayrı hazırlanıp ahşap levha üzerine tutkal ve çivi yardımıyla tesbit edilmiştir. Başlıca örnekler Ankara Ahî Elvan Camii’nin minberi (1382), Merzifon Çelebi Sultan Medresesi’nin dış kapısı (XV. yüzyıl) ve Amasya Mehmed Paşa Camii’nin (1495) kapısıdır.

3. Kabartma kündekârî. Ahşap levha kün­dekârî izlenimi verecek şekilde kabart­malarla süslenmiştir. Aslında teknik açı­dan kündekârî ile en küçük bir ilişkisi bu­lunmadığı halde bu adla anılmasının se­bebi sadece görünüm itibariyle ona ben­zemesidir. Bu tarzda kabartmaların yük­sekliği diğerlerine oranla daha düşük se­viyededir. Kayseri Ulucamii (1205), Anka­ra Hoca Paşa Camii (XIII. yüzyıl), Kara-manoğlu İbrahim Bey İmareti (XIII. yüz­yıl), Ermenek Akmescid (1300) ve Beyhekim Mescidi (XIII. yüzyıl) kapıları bu teknikte yapılmış eserler arasındadır. Taklit kündekârî tekniklerinin her üçün­de de yekpare levha kullanıldığı için za­manla çatlama ve yarılmalar meydana gelmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski