Kur'an İlimleri, Kuran-ı Kerim Bilimleri, Nedir, Hakkında Bilgi

Kur’an ilimleri (ulûmü’i-Kur’ân) tamla­ması esas itibariyle Kur’an’la doğrudan ilgili olan disiplinleri kapsar. Kur’ân-ı Kerîm’le alâkası olmayan, fakat kendisinden Kur’an’ın yorumunda dolaylı olarak yarar­lanılan ilimlerin Kur’an ilmi sayılıp sayıl­mayacağı hususu tartışılmıştır. Bu sebep­le zaman zaman kullanılan “Kur’ânî ilim­ler[el-ulûmü’l-Kur’âniyye] şeklindeki tam­lamanın ulûmü’l-Kur’ân terkibinin anla­mını vermediği için Kur’ân ilimleri yerin­de kullanılması yanlış olur. Meselâ astro­nomi, matematik, biyoloji gibi İlimler Kur’ânî oldukları halde genel kabule gö­re Kur’an ilimlerinden değildir. Kur’an ilimleri Kur’an’ın vahyi, nü.zûlü, yazımı, okunması, tertibi, toplanması, çoğaltılması, hattı, kıraati, tefsiri, İ’câzı, nâsih ve mensuhu, i’râbı, dil, üslûp ve belagatı, âyet ve sûrelerinin birbiriyle ilgisi, muh­kem ve müteşâbihi hakkındaki disiplin­leri kapsar. Son yıllarda İslâm dünyasın­da ve özellikle Türkiye’de yapılan bazı ça­lışmalara verilen “usûlü’t-tefsîr” adı ge­nellikle Kur’an İlimleri yerinde kullanıl-maktaysa da aslında bu terkipte Kur’an tefsirinin esasları öne çıkmakta ve terkip daha çok tefsir metodolojisini ifade et­mektedir. “Ulûmü’t-tefsîr’i tamlamasının da ilk dönemlerde ulûmü’l-Kur’ân yerine kullanıldığı olmuştur. Ancak bu terkibin de kapsam olarak ulûmü’l-Kur’ân’a denk olduğunu söylemek mümkün değildir.

Kur’an ilimlerinin doğuşu ve temelleri Kur’an’ın indiği döneme kadar gider. Çün­kü ilk âyetin nazil oluşundan bahseden Hz. Peygamber vahyin nasıl geldiğini ve vahiy meleğinin durumunu da açıklamış­tır. Onun ilk vahiy sonrasındaki halini yo­rumlayan ve inen âyetlerin kendisinin peygamber olduğuna delâlet ettiğini bil­diren Varaka b. Nevfel ile Resûlullah’ın an­lattıklarını ve geçmişteki durumunu bir­likte değerlendirerek, “Allah seni mahcup etmeyecektir” diyen Hz. Hatice aynı za­manda Alak sûresinin ilk âyetlerinin birer müfessiri sayılabilir. Peygamberlikle gö­revlendirilmesinin ardından gelen âyetle­ri müslümanlara okuyup tefsir eden Resûl-i Ekrem bunun kendisine verilmiş ilâ­hî bir görev [İbrâhîm 14/4; Nahl 16/44] olduğunu biliyordu. Ayrıca âyetleri tefsiri sırasında zaman zaman âyetlerdeki mâ­nası kapalı kelimeleri açıklıyor, ashabın anlamakta zorluk çektiği yerler hakkında açıklamalar yapıyordu. Nitekim sahâbîlerin, “İnanıp da imanlarına bir zulüm kat­mayanlar [En’âm 6/82] mealindeki âyette geçen “zulüm” kavramını farklı an­layıp tedirgin olmaları üzerine Resûlullah buradaki zulüm kelimesini “şirk” olarak tefsir etmiştir. Hz. Peygamber’in bir soru üzerine İsrâ süresindeki (17/79) “makâmen mahmuden” ibaresini “şefaat” ola­rak yorumlaması da bir başka örnek olarak zikredilebilir. İmsak vaktinin bildi­rildiği âyette geçen [Bakara2/187] “be­yaz ip” ve “siyah İp”i Resûl-i Ekrem’in ge­ce ile gündüzün birbirinden ayrılması vak­ti olarak açıklaması mecaz ilmi için açık bir delil olmuştur. Es-bâb-ı nüzul ilminin daha Mekke dönemin­de iken ortaya çıktığını gösteren pek çok örnek vardır. Bu ilim özellikle ashap tara­fından sûre ve âyetler nakledilirken kulla­nılıyor ve yanlış anlamaların önüne geçili­yordu. Ancak bütün bunlar sadece sözlü kültür olarak devam etmiş olup Resûl-i Ekrem ve sahabe döneminde Kur’an tef­sirine ve ilimlerine dair bir eser telif edil­memiştir.

Resûlullah’ın vefatından sonra Kur’an üzerindeki çalışmalar hızlanarak devam etmiştir. Sahâbîler Kur’an’la ilgili sorulan cevaplandırırken Hz. Peygamber’den öğ­rendikleri açıklamalara, burada yeterli bilgi bulamadıklarında Arap dili ve şiirine başvuruyor, şahsî görüşlerini en sona bı­rakıyorlardı. Çeşitli âyetlerde, Kur’ân-ı Kerîm’i okuyanların onun üzerinde derinliğine düşünüp doğru anlamaya ve yo­rumlamaya teşvik edilmesi [meselâ bk. Bakara 2/118. 219, 221, 266; Nisâ 4/ 82; Yûnus 10/24; Nahl 16/44; el-Mu-minûn 23/68; Sâd 38/29; Muhammed 47/ 24; Hadîd 57/17] ayrıca Kur’an üzerin­de düşünmeyenlerin kınanması [meselâ bk. Nisâ 4/78; İsrâ 17/45-46] insan­ların Kur’an tefsirine yönelmesinde etkili olmuştur. Sahabe ve tabiîn devrinde şifa­hî olarak devam eden Kur’an tefsiri Kur­’an ilimleri içinde tedvin edilen ilk ilimdir. Kur’an’ın Hz. Osman zamanında çoğaltılması, ardından harekelenmesi ve noktalanma­sı, çoğaltılan nüshalar esas alınarak kıra­at eğitiminin başlaması üzerine sistemli olarak başlayan Kur’an ilimlerinin tedvi­ni, İslâm coğrafyasının genişlemeye baş­ladığı tabiîn devrinde daha da hızlanmış­tır. Bu dönemde ilk olarak resmü’l-mushaf, kıraat, esbâb-ı nüzul, meâni’l-Kur’ân, mecâzü’l-Kur’ân, garibü’l-Kur’ân, müşkilü’l-Kur’ân, i’râbü’l-Kur’ân gibi rivayet ve dil ilimlerinin tedvin edildiği görülmekte­dir. Dil ilimlerinin bir kısmı aynı zamanda lugavî tefsir özelliği taşımaktaydı. Âyet ve sûrelerin nüzul sebepleriyle ilgili riva­yetler ilk olarak hadis mecmualarının tef­sir bölümünde yer almış, müstakil tedvini daha sonra gerçekleşmiştir.

Teknik anlamda ve bir bütün olarak ulûmü’l-Kur’ân tabirinin ne zaman kullanıl­maya başlandığı konusunda bir açıklık bulunmamaktadır. Bazıları, bu tabirin ilk defa Muhammed b. Halef b. Merzübân’a (ö. 309/921) nisbet edilen el-Hâvîiîhilû-mi’i-Kur’ân’da geçtiğini söylemiştir. Ali b. İbrahim b. Saîd el-HavfTnin (ö. 430/1038) el-Burhân fîSılûmi’l-Kur’ân adlı eserinin bu terkibin terim anlamıyla ilk defa yer aldığı çalışmalardan olduğu kaydedilmişse de onun kitabının tefsir ağırlıklı bir çalışma sayıldığı belirtilmiştir.[830] Bu konudaki ilk sistematik çalışma İbnü’l-Cevzî’ye ait Fünûnü’l-einân  ile Süyûtî’nin el-îtkân fî culû-mi’1-Kur’ân’ınm gölgesinde kalmışlardır. Konuyla ilgili olarak daha sonra yazılan eserler de İbn Akile’nin ez-Ziyâde ve’l-ihsân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân adlı geniş eseri istisna edilecek olursa hacim bakımından bu iki çalışmaya ulaşamamıştır.

Bu eserlerde yer alan, Kur’an ilmi ola­rak adlandırılabilecek alanlar şunlardır: Mekkî-Medenî sûreler, esbâb-ı nüzul, nâsih-mensuh, Kur’an’ın isimleri, toplanma­sı, çoğaltılması ve tertibi, sûre ve âyet bilgileri, münâsebâtü’l-âyât ve’s-süver, kıraat ve tecvid bilgileri, fezâilü’l-Kur’ân, havâssü’l-Kur’ân, i’râbü’l-Kur’ân, garîbü’l-Kur’ân, müşkilü’l-Kur’ân, mecâzü’l-Kur­’ân, vücûh-nezâir, emsâlü’l-Kur’ân, aksâmü’l-Kur’ân, üslûbü’l-Kur’ân, muhkem müteşâbih. mutla k-mukayyed, mücmel-mübeyyen, edebiyat konularından olan îcâz, ıtnab, hasr, kinaye, teşbih ve istiare, i’câzü’l-Kur’ân, tefsir ve te’vil ilmi, müfessirin âdabı ve şartları, Kur’an’ın doğru yorumlanabilmesi için âyetlerin nazil olduğu yer ve zamanın bi­linmesinde büyük faydalar vardır. “İlmü’l-Mekkîve’l-Medenr başlıklı Kur’an ilminin konusu sûre ve âyetlerin indiği yerleri tesbit etmektir. Kur’an ilimleri kitapların­da yer alan “hazarî-seferi”, “arzî-semâî”, “sayfî-şitâî”, “firâşî-nevmî” gibi başlıklar, ilgili âyetleri tanımada yardımcı olmak-taysa da kendi başlarına müstakil ilimle­ri ifade etmezler. Esbâb-ı nüzul ilmi âyet ve sûrelerin nerede, ne zaman ve hangi olay hakkında nazil olduğu konularıyla il­gilenmektedir. Kur’an’ın anlaşılması ve tefsiri için büyük yardım sağlayan bu ilim sahabe ve tabiîn devrinde Kur’an tefsiri­nin vazgeçilmez kaynağı idi. Esbâb-ı nü­zul ilmi rivayete dayandığı için gerek se-ned gerekse metin bakımından dikkatle incelenmelidir. Aksi takdirde aslı olmayan bir rivayet sebebiyle âyetlerin anlamı da­raltılmış veya genişletilmiş ya da değişti­rilmiş olur. Konuyla ilgili olarak telif edi­len eserlerin tarihi 200 {815) yılına kadar gitmektedir. Rivayete dayanan bir başka Kur’an ilmi nâsih-mensuhtur. Nesih, belli bir konudaki farklı nasların hangisinin diğerinin hük­münü ortadan kaldırdığını veya değiştir­diğini ve nihaî şerT hükmün hangisi oldu­ğunu tesbit bakımından İslâm hukuku­nun konusunu teşkil edip bu çerçevede âyetin âyeti neshi yanında sünnetin sün­neti neshi veya bu iki temel kaynağın bir­birini neshi tartışılmakla birlikte hangi âyetin hangi âyeti neshettiğine dair riva­yetleri bir araya getiren ilim dalı Kur’an ilimleri içerisinde mütalaa edilmektedir. Bu ilim dalı da ilk dönemlerden itibaren bilinmektedir. Nitekim Ebû Ubeyd Kasım b. Seilâm (ö. 224/838) en-Nâsih ve’l-mensûh fi’1-Kur’ân adlı bir eser telif et­miştir. Kur’an’ın nüzulünden başlayarak yazılma­sı, toplanması, istinsahı ve çoğaltılması, noktalanması, harekelenmesi aşamaları­nı tarihî açıdan inceleyen ilme Kur’an ta­rihi denilmektedir. Resmü’l-mushaf ilmi ise daha çok konunun teknik yönüyle ilgi­lendiği İçin kıraat ilmiyle birlikte mütalaa edilmelidir. Hz. Osman tarafından çoğal­tılıp çeşitli merkezlere gönderilen mus-haflardaki imlâ özellikleri, bu mushaflar-da yazım hatası olup olmadığı konulan resmü’l-mushafın alanına girer. Kur’an peyderpey inerek tamamlanmış olmasına rağmen Hz. Peygamber tarafından nüzul sırasına göre tertip edilmemiştir. Son okumada (arza) nihaî şeklini alan Kur’an’ın anlaşılması için takip edilecek en doğru yöntemin âyetler ve sûreler arasında var olduğu kabul edilen ilgi ve irtibatın açığa çıkarılması olduğunu söyleyenlere göre münâsebâtü’l-âyâtve’s-süver ilmi ayrı bir öneme sahiptir. Bu ilim nazmü’l-Kur’ân olarak da adlandırılmaktadır. Bazı müfessirler bu tertibin mucize oluşunu ortaya koymak için müstakil eserler yazmışlar­dır. Rivayet bilgisine daya­nan önemli bir ilim de kıraattir. Kur’an’ın vahyedildiği ve Hz. Peygamber’in okudu­ğu gibi doğru okunması için gerekli şartlardan söz eden ilim teorik ve pratik öğe­ler içermekte olup Hz. Osman’ın çoğalt­tığı mushaflardan birine ve Arap diline uyan, ayrıca kesintisiz bir senedle Hz. Peygamber’e kadar ulaşan kıraatler sa­hih olarak kabul edilmiş, bu üç şarttan birini taşımayan okuyuşlar şâz sayılmıştır.

Sahih kıraatler yedili (seb’a) ve onlu (aşere) tasnife göre yazılı ve sözlü olarak gü­nümüze intikal etmiştir. Kur’an’ın bazı sûre ve âyetlerinin fazile­tinden bahseden rivayetleri bir araya getiren İlme fezâilü’l-Kur’ân denilmiştir. Konuyla ilgili hadis kaynaklarında yer alan bölümlere ek olarak III. (IX.) yüzyı­lın başlarından itibaren müstakil eserler kaleme alınmıştır. Havâssü’l-Kur’ân ise hakkında güvenilir kaynaklarda yeterli bilgi bulunmadığı hal­de zamanla tecrübe yoluyla elde edilen bilgilerden söz eden ve kelime, âyet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılması halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir ve özelliklerin­den bahseden bir disiplin olup Kur’an’ın anlaşılmasına veya yorumlanmasına yar­dımcı olmadığı için belli sayıda kimsele­rin ilgisini çekmiş, bazan da hoş görülme­miştir.

Kur’an’ın diliyle ilgili ilimlerin başında, Kur’an’ın dil bilgisi bakımından doğru okunup yazılmasından ve farklı vecihlerin ne gibi anlam kaymaları ve zenginliği ortaya çıkardığından bahseden i’râbü’l-Kur’ân gelir. Hz. Peygamber hatasız ko­nuşmaya ve Kur’an’ı dil bilgisi bakımın­dan doğru okumaya dikkat çekmişse de bu ilmin temellerinin Hz. Ali tarafından atıldığı söylenir. Kur’an’ın i’râbı hakkında yazılan eserlerin tarihinin II. (VIII.) yüzyı­la kadar gitmesi de bu ilmin önemini ve ona gösterilen alâkayı ortaya koymakta­dır. Garibü’l-Kur-‘ân, müşkilü’l-Kur’ân. mecâzü’l-Kur’ân, vücûh ve nezâir Kur’an’ın kelime ve ter­kiplerinin mânalarına dair ilimlerdir. Dil­de az kullanılan veya bölgesel kullanımdan dolayı anlamını o dili konuşan herkesin bilmediği kelimeler “garîb” olarak adlan­dırılmış, birkaç mânaya ihtimali olması sebebiyle anla­mını belirlemede zorluk çekilen kelime ve terkiplerde müşkil olarak kabul edil­miştir. İbn Kuteybe bu iki sahada eser veren önemli bir araştırmacıdır. Kur’an’da geçen kelime ve terkiplerin gerçek anlamı dışında kulla­nılması onda mecazların bulunduğunu or­taya koymaktadır. Bazı âlimler mecazi an­latımı bir nevi yalana başvurma olarak ka­bul ettiklerinden Kur’an’da mecazın bu­lunmadığını söylemişlerse de genel kabul bunun aksi yönünde olmuş, bu üim Kur-‘an’ın anlaşılmasına ve tefsirine büyük katkı sağlamıştır. Konuyla ilgili olarak ilk dönemlerde yazılan kitaplar çoğunlukla lugavî tefsir niteliğinde olduğu için yanıltıcıdır. Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ’-nın Mecazü’l-Kur’an’ı bu tür eserlerin en meşhurudur. Kur’an’da yer alan bazı kelimeler çok sa­yıda anlam taşıdığı için bunlara vücûh de­nilmiş, pek çok farklı kelime de bir tek an­lama geldiğinden nezâir adıyla anılmıştır. Meselâ “hüdâ” kelimesi Kur’an’da on yedi ayrı anlamda kullanılmışken “cehennem, nâr, sakar, hutame, cahîm” gibi kelime­ler âhirette günahkârların ceza çekeceği yere verilen isimler olarak “cehennem” anlamında kullanılmıştır. Bu ilim dalı da eski olup İkrime el-Berberî’nin (ö. 105/ 723) konuya dair bir eser yazdığı nakledil­miş, Mukâtil b. Süleyman’a (ö. 150/767) nisbet edilen el-Eşbâh ve ‘n-nezâ3ir fi’l-Kur’ân-i’l-Kerîm ise (Kahire 1975) gü­nümüze kadar gelmiştir.

Kur’an’ın cümle yapısıyla ve âyetlerin anlamıyla ilgili ilim dallarının başında em-sâlü’l-Kur’ân gelir. Kur’an, insanların bazı konuları daha kolay anlayabilmeleri için yer yer örnekleme ve temsil getirme yo­luna gitmiştir. Meselâ amelleri boşa gi­den kişilerin durumu suyun üzerinde olu­şan ve daha sonra kaybolup giden köpük­le anlatılmış [Ra’d 13/17] ayrıca örüm­cek evi [Ankebût 29/41] sivrisinek [Bakara 2/26] ve eşek [Lokman 31/19] ör­nek olarak zikredilmiştir. Kur’an’da âyet­lerden bazıları muhkem, bazıları müteşâbih olarak adlandırılmış, muhkem için “kitabın anası” denilmiştir.[Âl-i İmrân 3/7] Muhkem ve müteşâbih terimleri baş­ka âyetlerde de geçmektedir. Mânası ko­laylıkla veya bir karîne ile anlaşılan kelime ve âyetler muhkem kabul edilmişken mâ­nası ancak Allah tarafından bilinen veya muhtemel mânalarından biri yahut bir­kaçının yetkin ilim adamları tarafından te’vil yoluyla belirlenebildiği ibare ve âyet­ler ise müteşâbih sayılmıştır. Müteşâbihlik ya kelimede ya da mânada söz konu­su olup hurûf’i mukattaa, Allah’la ilgili “vech, yed” gibi kelimeler lafzî müteşâbih diye adlandırılırken Allah’ın gelmesi (câe rabbüke), cennet, cehennem, sırat, mîzan ve sûr gibi olgular anlam bakımından müteşâbihtir. Kur’an’da Allah’ın yer yer kendi zâtına ve isimlerine, Kur’ân-ı Kerîm’e, kıyamet gününe, gök cisimleri­ne, yiyeceklere, zamana … yemin ettiği görülmekte, bu yeminlerin Kur’an’ın han­gi sûrelerinde ve ne şekilde geçtiğini in­celeyen ve mânaya tesirini ortaya koyan ilim dalına aksâmü’l-Kur’ân denilmektedir. Hem rivayet hem dirayet ve istidlale dayanan bu ilim dalında da eserler veril­miştir.

Kur’an’ın dil ve anlatım özellikleriyle il­gili ilimlerin başında üslûbü’l-Kur’ân ge­lir. Kur’an nazil olduğu farklı dönemlerde farklı üslûplar ortaya koymuş, onun üs­lûbu anlatılan konu ve olaya bağlı olarak değişiklik göstermiştir. İnanç ve ahlâk ko­nularıyla geçmiş milletlerin durumundan bahseden Mekkî sûreler şiir veya hitabet üslûbuna yakın bir tarzda gelmişken fer­dî ve içtimaî hukuk konularından bahse­den Medenî sûre ve âyetlerde yalın bir anlatım tarzı öne çıkmıştır. Bu husus bir yandan Kur’an’ın ilâhî kaynaklı olduğunu ortaya koyarken öte yandan ona olan il­giyi hep canlı tutmuştur. Kur’an’m üslûbundaki bu özellikler onun mucize oluşu­nun bir delili olarak değerlendirilmiştir. Daha çok fıkıh usulü terimi olarak geçen mutlak-mukayyed ve mücmel -mübeyyen dar anla­mıyla Kur’an ilimleri arasında da yer al­maktadır. Kur’an’da yer alan bazı mutlak ifade ve anlatımlar yine Kur’an tarafın­dan sınırlandırılmış, bazı kapalı ifade ve anlatımlar da başka yerlerde daha geniş bir biçimde ortaya konmuştur. Kur’an ilimlerine dair eserlerde edebiyatla ilgili olan îcâz, ıtnab, hasr, kinaye, teşbih ve is­tiare gibi konulara yer verilmiş, Kur’an bir dil mucizesi olduğundan ve muarızlarına bununla meydan okuduğundan bu bilgi­lerin Kur’an İlimleri arasında sayılması ta­bii görülmüştür. İ’câzü’l-Kur’ân, Allah’ın kelâm sıfatıyla ve mucizelerle alâkası sebebiyle kelâm ilmi içinde İncelenirken Kur’an’ın hem anlamı hem de şekliyle ilgili olduğu için Kur’an ilimleri arasında da yer almıştır. Bütün insanlığa bir ben­zerini getirme hususunda meydan oku­yan Kur’an böylece ilâhî menşeli olduğunu ve beşer müdahalesinden uzak bulundu­ğunu ortaya koymuştur. Kur’an ilimlerinin en önemlisi, diğerlerinin de yardımıyla Kur’an’ın doğ­ru anlaşılmasını sağlayan tefsir ilmidir. Kur’an, ilk asırlarda ulûmü’l-Kur’ân ko­nuları tam olarak bilinmeden veya tasnif edilmeden de tefsir edilebilmekteydi. An­cak bu İlimlerin özümsenmesi sonucun­da ortaya konulan tefsirler Kur’an’ın an­laşılmasında daha büyük faydalar sağla­mış, Zemahşerî, İbn Atıyye el-Endelüsî ve Fahreddin er-Râzî gibi müfessirler bu­nun örneklerini ortaya koymuşlardır.

  • Kuran Tercümesi, Çeşitli Dillerde Tercümeleri Tarihi, Hakkında Bilgi
  • Kudsi Hadis Nedir, Ne Demek, Anlamı, Özellikleri, Hakkında Bilgi
  • Kuran Literatürü Tefsir Çeşitleri, Batı’da Tefsir Araştırmaları, Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın Yorumlanması, Tefsir, Öznel­lik Sorunu, Değerlerinin Günümüze Taşınması Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın -Açıklanması- Dil Bilimi, Metin Tahlili, Tarih Bilgisi, Tarihi Bağlamı, Hakkında Bilgi
  • Kur’an’ın Dili, İcazı, Üslubu, Edebi, Özellikleri, Hakkında Bilgi
  • Medeni Sureler Nedir, Hangileridir, Surelerin Özellikleri, İsimleri, Hakkında Bilgi
  • Mekki Sureler Nedir, Hangileridir, Surelerin Özellikleri, İsimleri, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Muhtevası- Kuran’ın İçeriği, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Mahiyeti- Nedir, Kur’an’ın Nitelikleri, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tertibi- Kuran Tertib Edilmesi, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tarihi- Kur’an’ın Tarihçesi, Hakkında Bilgi
  • Kur’an -Tarifi ve İsimleri- Diğer İsimleri Nedir, Hakkında Bilgi
  • Türk Edebiyatında Kur’an, Kuran-ı Kerim, Hakkında Bilgi
  • Kur’an ve Kitabı Mukaddes Benzerlikler, Farklılıklar, Hakkında Bilgi
  • Kuran Fıkıh, Kuranla İlgili Fıkhi Hükümler, Hakkında Bilgi

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski