Kur'an Kursu Nedir, Tarihçesi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Türkçe’de Kur’an kursu olarak anılan ve temel işlevi Kur’an’ı doğru ve usulüne uygun biçimde okumayı öğretmek, Kur-‘an’ın bir kısmını veya tamamını ezber­letmek olan kurumlar ilk dönemlerde da­ha çok “dârülkur’ân, küttâb, dârülküttâb, mekteb” gibi isimlerle anılmakta, ayrıca yüksek seviyede kıraat bilgilerinin veril­diği ve uygulandığı kurumlara “dârülkurrâ”. bilhassa hafız yetiştiren müessesele­re de Selçuklular ve Osmanlılar’da “dârül-huffâz” denilmekteydi, özellikle küçük ço­cuklara Kur’an okumanın öğretildiği ve kısmen ezberletildiği yerler için tarihte en çok kullanılan isim küttâb, Osmanlı­lar’da ise “mekteb-i sıbyân” veya kısaca mektep olmuştur. Günümüzde İslâm ül­kelerinde bu isimlerin bazısına rastlandığı gibi bir kısmı millî ve mahallî dillerde baş­ka isimler de kullanılmaktadır.

Hz. Peygamber, Mekke’de müslüman-ların Kur’an’ı okuyup öğrenmelerini sağ­lamak üzere Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evini (Dârülerkam) merkez olarak seçmiş­ti. Bu sebeple Dârülerkam’ın İslâm tari­hinde ilk eğitim öğretim merkezi olduğu kabul edilir. İbn Sa’d. Mekke’de ilk Kur’an tâlim eden kişinin Abdullah b. Mes’ûd olduğunu kaydeder. Daha sonra Medine’ye Öğretmen olarak gönderilen ve kendisine “kâri” veya “muk-rî” denilen Mus’ab b. Umeyr’in de Dârül-erkam’a devam edenlerden olduğu belir­tilir. Medine’de Suffe talebeleri esas iti­bariyle Kur’an öğreniyorlardı. Burası yetersiz kalınca mahal­lelerde de Kur’an öğretilen yerler açılma­ya başlandı. İbn Sa’d, hicretin 2. yılında (624) Medineli Mahreme b. Nevfel’in evin­de Kur’an öğretimine ayrılan bir bölümün dârülkurrâ olarak adlandırıldığını belir­tir. Ayrıca yeni açılan mescidlerden de bu iş için faydalanılıyordu.

Ignaz Goldziher, Asm saâdet’te Kur-‘an’ın öğretildiği yerlere küttâb denildiği­ni belirterek bu konuda bazı deliller sıra­lar. Ahmed Çelebi ise Resûlullah devrinde küttâb kelimesinin okuma yazma öğretilen yerler hakkında kullanıl­dığını, Kur’an öğretilen yerler İçin kulla­nılmasının ise daha sonraki bir döneme rastladığını ileri sürer. Araştırmalar, küttâbın “Kur’an okulu” anlamında kulla­nılmasına Emevîler’in son zamanlarında başlandığını, Abbasî döneminden itibaren de yaygınlaşarak günümüze kadar gel­diğini göstermektedi. Christian Snouck Hurgronje’nin incele­melerine göre bütün İslâm ülkelerinde çocuklar Kur’an’ı bir veya birkaç defa hat­metmek zorundaydı. Nite­kim müslümanlara ait hemen bütün bi­yografilerde onların tahsil hayatına Kur’an’ı Öğrenerek veya ezberleyerek başla­dıkları belirtilir. İbn Hazm, Hz. Ömer döne­minde hızla genişleyen İslâm toprakları­nın her yerinde açılan mekteplerde ço­cuklara Kur’an öğretildiğini bildirir. Arap olmayan milletlerin İslâm ümmetine ka­tılmasının bir sonucu olarak Kur’an öğre­timine gittikçe artan bir önem verilmiş, kurumlar yaygınlaşmış, bu sayede çeşitli ırklara mensup topluluklar bir tek ümmet olmayı başarmıştır. İbn Haldun, İslâm İnancının Kur’an’ave bazı hadislere dayandığını, bu sebeple ço­cuklara Kur’an’ı öğretmenin dinî şiarlar­dan biri olduğunu, müslümanların bu şiara sımsıkı sarılıp onu uyguladıklarını be­lirtmekte, daha sonra özellikle Mağrib ülkeleriyle Afrika’nın diğer İslâm beldele­rinde ve Endülüs’te yürütülen Kur’an öğ­retim metotları hakkında bilgi vermekte­dir. Ebû Bekir Îbnü’l-Arabîde Endülüslü­lerin öğretim yönteminden takdirle bah­setmekte, bunların küçük çocuklara ön­ce yazı, aritmetik ve Arapça öğrettikle­rini, daha sonra kıraat hocasına gönder­diklerini, hocanın onlara şifahî olarak Kur’an tâlim ettiğini ve her gün bir mik­tar âyeti ezberlettiğini belirtmektedir. Faslı âlim İbnü’l-Hâc el-Abderî’nin eJ-Mu-kaddime’sinde “mekteb” ve “küttâb” di­ye andığı Kur’an okullarıyla ilgili verdiği bilgiler, sıraladığı kurallar ve yer yer dile getirdiği eleştiriler, özellikle VIII. (XIV.) yüzyılda Kuzey Af rika’daki küttâbların du­rumunu yansıtması bakımından önemli­dir.

Cami ve mescidlerde diğer ilimlerle birlikte Kur’an dersleri için de halkalar oluşturulmaktaydı. Bazı küçük mes­cidlerde ise sadece Kur’an öğretilirdi. Ayrıca Emevîler dö­neminden itibaren yöneticilerin çocukla­rının eğitimi için saraylarda görevlendiri­len ve genellikle “müeddib” denilen hoca­ların ilk görevleri Kur’an’ı öğretmekti. İbn Şeddâd, VII. (XIII.) yüzyılda Kur’an ve fıkıh dersleri için vakfedilen ve banisinin ismiy­le anılan Şeyh Ebû Ömer Medresesi’nde on Kur’an hocasının ders verdiğini bildirir İbn Battûta, Kur’an Öğrenmek için Vâsıf a gelen öğrenciler için burada 300 odalı bir med­resenin yapıldığından bahseder. Bazı önemli şahsiyetlerin türbeleri de birer Kur’an okulu olarak işlev görü­yordu. Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Eşref in türbesinde Kur’an öğretildiği ve bir ara Ebû Şâme el-Makdisî’nin burada ho­calık yaptığı bilinmektedir.

Osmanlılar’da ihtisas seviyesinde Kur­’an ve kıraat eğitimi genellikle dârülkur-‘ânlarda verilirken bilhassa küçük çocuk­lara Kur’an okumayı öğreten asıl kurum­lar sıbyan mektepleri olmuştur. “Mahalle mektebi, muallimhâne, mektephâne, taşmektep” gibi isimlerle de anılan bu okullar çoğunlukla mahalle mestidlerinin bitişiğinde, bazı yerlerde ise mahalle ara­larında müstakil birim olarak hayır sever kimselerin yaptırdıkları, onların kurduk­ları vakıflarca yönetilen ilköğretim kurum­larıdır. Çocuklara Kur’an okutmak, bazı dua ve sûreleri ezberletmek, basit seviye­de dinî bilgiler vermek, yazıyı öğretmek maksadıyla kurulduğu anlaşılan  sıbyan mekteplerine başlama yaşı dört-altı arasında değişiyor­du. Bu mekteplerde genellikle erkek ço­cuklar okurdu; ancak kız ve erkek öğrencilerin karma olarak okuduğu mektepler yanında özellikle kızlara mahsus olanları da vardı.

Hükümdarlar ve hükümdar ailesinin ileri gelenleriyle diğer devlet erkânının yaptırdığı büyük camilerle külliyelerin de birer sıbyan mektebi bulunurdu. Yoksullara, yetimlere veya bütün müslüman çocuklarına Kur’an öğ­retilmesi şartı bu okullarla ilgili vakfiyele­rin en başında yer alırdı. Hemen her ma­halle ve köyde en az bir sıbyan mektebi bulunmaktaydı. Hüseyin Hüsâmeddin, sıbyan mekteplerinde hafızlık da yaptı­rıldığını ve bu sayede Amasya’da çok sa­yıda hafız yetiştirildiğini bildirir. Evliya Çelebi, gezdiği merkezlerde Kur’an ve kıraat eğitimi ve­ren, hafız yetiştiren kurumlarla bunların sayıları ve diğer özellikleri hakkında bilgi vermektedir. Aynı müellif, Fâtih Külliye­si bünyesindeki bir dârülkur’ândan söz ederken buranın “sıbyân-ı müslimîn için dârü’t-ta’lîm-i Kur’an” olarak yapıldığını belirtir.

1869’da çıkarılan bir nizâmnâme ile rüşdiyelere daha iyi öğrenci yetiştirilebil-mesi için sıbyan mekteplerinin programı elifba, Kur’an, tecvid, ahlâk, ilmihal, yazı, hesap, muhtasar Osmanlı tarihi, coğrafya ve “ma’lûmât-ı nâfia” şeklinde düzenlen­miştir. Bu sıralarda İstanbul’da 360 kadar sıbyan mektebi bulunduğu belirtilmek­tedir. Sıbyan mekteplerinin giderek önemini kaybettiği Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde bunların yerine açılan ibtidâî mekteplerinin müfredat programlarına da Kur’an dersi konulmuştur.

Cumhuriyet döneminde çıkarılan 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile, Şer’İyye ve Evkaf Ve­kâleti yahut özel vakıflar tarafından yöne­tilen bütün medrese ve mekteplerle bir­likle Kur’an’ın okutulup ezberletildiği okullar da Maarif Vekâletİ’ne devredilmiş, 1926 tarihli Maarif Teşkilât Kanunu ile de tamamen kaldırılmıştır. Ancak dönemin Diyanet İşleri başkanı Rifat Börekçi’nin dârülkur’ânların birer ihtisas okulu oldu­ğu ve bunların başkanlığa bağlı olarak öğ­retime devam etmesi gerektiği yönün­deki görüşü üzerine bu kurumlar Kur’an kursuna dönüştürülerek on iki yaşın üs­tündeki öğrenciler için hizmetlerini sür­dürmelerine izin verilmiştir. Necati Lu-gal’in verdiği bilgiye göre bu kurslar es­kiden vakıf olarak kurulmuş binalarda, bunların bulunmadığı yerlerde ise cami­lerde, eski medreselerde ve özel evler­de hizmet vermekteydi. Kurslarda Kur’an’ı ezberleyenler imti­hanla imam ve hatip olabiliyordu. 1933-1934’te dokuz resmî Kur’an kursunda 231 öğrenci okurken 1947-1948’de kurs sayısı doksan dokuza, öğrenci sayısı 5751’e yükselmiştir. 1933-1948 yılları arasında bu kurslardan diploma alan top­lam 4653 mezundan 1286’sı kız öğren­ciydi.

1928’deki harf inkılâbından sonra gayri resmî Kur’an kurslarıyla sıkı bir mücade­leye girişilmiş, bu arada Tevhîdi Tedrisât Kanunu’nun 4. maddesi gereğince açılan imam ve hatip mektepleri ilgisizlik yüzün­den 1929 -1930 yıllarında kapanmıştır 1933’te de DârÜlfÜ-nun İlahiyat Fakültesi kapatılmıştır. 1924′-te liselerin, 1927’de ortaokulların, 1929-1931 arasında kademeli olarakilkokul-larla öğretmen okullarının programla­rından din bilgisi dersleri çıkarılmıştır. Bu dönemde çocuklar sadece camilerde imamların veya diğer hocaların verdiği Kur’an derslerinden yararlanabiliyordu.

Bu gelişmelerin din eğitimi ve öğreti­minde meydana getirdiği ciddi boşluk ve bunun toplumda doğurduğu huzursuz­luk, özellikle çok partili rejime geçildiği 1946’dan itibaren devlet kademelerinde de yankı bulmaya başlamıştır. 1950’deki iktidar değişikliğinin getirdiği özgürlük ortamı içinde din eğitimine duyulan ihti­yaç geniş bir toplumsal istek olarak daha yoğun biçimde dile getirilmeye başlanmış, sonuçta İmam-Hatip okullarının açılma­sına paralel olarak tamamı halkın katkı­larıyla yapılan Kur’an kursları hızlı bir ge­lişme sürecine girmiştir. 1950’de 127 res­mî kursta 8706 Öğrenci okurken 1980’de kurs sayısı 2730’a, öğrenci sayısı 80.911 ‘e; 1994-1995 öğretim yılında kurs sayısı S483’e, öğrenci sayısı -172.053’ü yüzün­den okumayı öğrenenler (% 70,40’ı kız), 21.47S’i hafızlığa çalışanlar (% 35,2’si kız) olmak üzere- toplam 193.528’e ulaşmış, bu öğretim yılında 3208 erkek, 827 kız öğrenci hafızlık belgesi almıştır. Ancak 1997’de kesintisiz zorunlu ilköğretime geçilmesiyle kurs sayısına paralel olarak öğrenci sayısında da azalma sürecine gi­rilmiştir. 1996-1997 öğretim yılında kurs sayısı 5241, öğrenci sayısı 177.120 iken 2001-2002’de kurs sayısı 3368’e, öğrenci sayısı 104.109’a düşmüştür.

Türkiye dışında Türkler’in yoğun oldu­ğu ülkelerde de Diyanet İşleri Başkanlığı ile çeşitli sivil kuruluşlarca Kur’an öğreti­mi yapılmaktadır. 2000-2001 öğretim yı­lında Almanya, Hollanda, Fransa, Belçika, Avusturya, İsviçre, Danimarka, Avustral­ya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde Di­yanet İşleri Başkanlığı görevlilerince yürütülen Kur’ân-ı Kerîm ve dinî bilgiler kurslarında toplam 51.955 öğrenci oku­muştur.

2000 yılında yürürlüğe giren Kur’an Kursları ile öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği’nde Kur’an kurslarının amacı Kur”ân-ı Kerîm’i usulüne uygun olarak yü­zünden okumayı öğretmek, Kur’an’ı doğ­ru bir şekilde okumayı sağlayıcı bilgileri (tecvid, tashîh-i hurûf ve tâlim) uygula­malı biçimde öğretmek, ibadetler için gerekli sûre, âyet ve duaları ezberletmek ve bunların meallerini öğretmek, hafızlık yaptırmak, İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile Hz. Peygamber’in hayatı ve örnek ahlâkı hakkında bilgiler vermek şeklinde düzenlenmiştir. 1977 tarihli yö­netmeliğe göre Kur’an kurslarına beş yıl­lık ilkokulu bitirenler kaydedilirken son yönetmelikte sürekli kurslara ilköğretimi bitirenlerin, yaz kurslarına ise ilköğreti­min 5. sınıfını geçenlerin kaydedilebile­ceği belirtilmiştir.

Suudi Arabistan gibi bazı İslâm ülkele­rinde Kur’an öğretimi ağırlıklı olarak ör­gün eğitim programları içinde yapılırken yoğunluğu ülkeden ülkeye değişen Kur’an okullarında da Türkiye’deki kadar yaygın ve sistemli olmamakla birlikte- Kur’an öğretilmekte, bazılarında hafız yetiştiril­mektedir. Mısır’da 1995-1996 öğretim yılında SOOO kadar Kur’an kursunda Öğrenci okumuş, bunlardan 4600’ü hafız olmuştur. Ürdün’de 1987′-de 116 Kur’an kursu (dârülkur’ân) bulun­maktaydı.

Afrika ülkelerinde Kur’an okulları ço­ğunlukla millî ve mahallî dillerle adlan­dırılmaktadır (meselâ Çad’da “massid [mescidi, Fas’ta “msid” |mescid], Nijer­ya’da “makaranto allo”, Sudan’da “halve] Bu okullarda çocuklara Kur’an öğ­retiminin yanında basit seviyede Arapça dersleri de verilmektedir. İngilizler, 1900 yılında Nijerya’da 25.000 kadar Kur’an okulu tesbit etmişlerdi. Mali’de 1991’de 1673 Kur’an okulunda 5S.874 öğrenci okumak­taydı. Sudan’da modern il­köğretim kurumlarının gelişmesi üzerine XIV. yüzyılın ortalarında başlayan gele­neksel Kur’an okulları üç kısma ayrılmış­tır. Daha çok köy mescidlerinin bitişiğinde bulunan yerlerde Kur’an ve okuma yaz­ma öğretilmekte, nizamiye okullarının programında bunların yanında aritmetik dersi verilmekte, Kur’an okullarında ise hafız yetiştirilmektedir.

Millî dilleri Arapça olmayan diğer İslâm ülkelerinde Kur’an okullarının sayısı daha yüksektir. Meselâ Endonezya’da küçük çocuklara Kur’an’ın öğretildiği, temel dinî bilgilerin verildiği, yetenekli olanların ha­fızlığa çalıştırıldığı “pengajian al-Qur’an” denilen çok sayıda Kur’an okulu faaliyet göstermektedir. 1973’te Endonezya’daki 12.600 Kur’an okulunda 571.000 öğren­ci okumaktaydı. Ayrıca son yıllarda şehir merkezlerinde “Kur’an eğitimi bahçesi denilen ve mo­dern yöntemlerle işletilen din eğitimi merkezleri faaliyet göstermektedir. Hin­distan’da müslümanlann yaşadığı bölge­lerle Pakistan’da köklü bir geleneğe sa­hip olan mektep ve medreselerde Kur’an öğretimi ve hafız yetiştirilmesi işi günü­müzde de sürdürülmekte, özellikle pek çok cami ve mescidle bunlara bitişik kurs­larda bu faaliyet devam etmektedir. Pa­kistan’da 1988’de faaliyet gösteren 2991 medreseden 195’i hafızlık ve kıraatle il­gili hizmet vermekteydi. Köy ve mahalle mescidlerinde Kur’an öğretil­mesi geleneği günümüzde de bütün İs­lâm ülkelerinde sürdürülmektedir. Ayrıca müslümanlann azınlıkta bulunduğu ülke­lerde mescidlerde veya müslümanlann oluşturduğu dernek ve merkezlerde Kur­’an öğretimi yapılmaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski